Seçim Sonuçları Üzerinden İslami Cemaatlere Bir İkaz
Seçim Sonuçları Üzerinden İslami Cemaatlere Bir İkaz
Bizleri yoktan var eden Rabbimiz Allah-u Teâla’ya sonsuz hamd’u senalar olsun. Salat ve selam olsun ölçümüz, örneğimiz, efendimiz, ilk Devlet Başkanımız Muhammed Mustafa’ya..
Türkiye’ de bulunan halktan, kendini Yahudi, Hristiyan, Ataist ve Komünist olarak tanımlayanların DEĞİL DE “Elhamdulillah Müslümanım..” diye tanımlayanların ve özellikle de “Hayatında ilk defa oy kullanan” nice kişilerin “büyük bir aşk ve şevkle” bu seçimlere katıldıklarına, koşa koşa sandık başlarına gittiklerine şahit olduk.
Demirci ustalarının kullandıkları ve adına KÖRÜK denilen bir alet, bir cihaz vardır ve bunun amacı, KÖMÜR ATEŞİNİ HARLAMAK yani ateş hararetini kat be kat çoğaltmaktır.
Sanırım “Yangına Körükle Gitmek..” deyimini duymayanınız kalmamıştır.
Bu seçimlerde yakinen şahit oldu ki; nice Müslümanların “büyük bir şevkle” bu seçimlere katılmalarının arkasındaki İTİCİ GÜÇ yani KÖRÜK; çeşitli İslami (!) cemaatler, onların liderleri, İslami Vakıflar, Dernekler ve bunların başkanlarıdır..
Sadece bunlar mı? Elbette ki mesele sadece bunlarla sınırlı kalmadı..
İnsanların “büyük âlim” diye bildiği nice şahsiyetler, kendisinin bir SEYYİD, bir SEYDA olduğunu, bir MELE olduğunu söyleyenler ve nice Tarikatların liderleri, çektikleri VİDEO MESAJLAR ve sosyal medya üzerinden yaptıkları SICAK ÇAĞRILARLA, sevdalılarını bu Demokratik seçimlerde OY VERMEYE davet ettiler.
Yani İslam’a tamamen zıt olmakla kalmayıp, Allah’a ve Rasulüne savaş açan DEMOKRASİNİN ZAFERİ İÇİN hep birlikte Yangına Körükle Gittiler..
Ezbere bildikleri şu “ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ “
“Her kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir” (Maide suresi 45)
Kur’an ayetine rağmen, bu yöneticilerden hiç birinin Allah’ın indirdikleri ile hükmedemeyeceğini BİLE BİLE, sevdalılarını sandık başına çağırdılar ve onları da SUÇ ORTAĞI yaptılar.
Hem de öyle bir “suç ortaklığına ve öyle büyük bir günaha” vesile oldular ki;
Şayet bu Âlimler (!), bu Seydalar, bu Vakıf Başkanı ve İslami Cemaat Liderleri, içki içselerdi, içki ticareti yapsalardı, kumar oynasalardı ALLAH-U ÂLEM bu kadar büyük bir günah işlemiş olmazlardı.
Çünkü bir birey olarak bu HARAM İŞLERİ yapmış olmaları “direk şahıslarını ilgilendirirdi.”
Ama bile bile İSLAM DIŞI UYGULAMALARI yapacak, “LAİK Cumhuriyet’e ve ATATÜRK İLKE ve İNKİLAPLARINA bağlı kalacağıma, Anayasa’ya sadakatten asla ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim..” diye taahhütte bulunan ve sadakat yemini eden bu siyasilere oy vermeye davet, cürümlerin en büyüklerindendir.
Ey Âlimler, ey Seydalar, ey Vakıf Başkanı ve İslami Cemaatlerin Liderleri..
Niçin yazık ettiğinizin bir başka türlü izahatını daha size yapacağım.. Umulur ki; aşağıda anlatacaklarım sizlerde bir uyanışı başlatır veya bir gafilin aklını başına getirir inşaAllah..
Şurası bir hakikattir ki; Demokratik, Laik, Kapitalist, Türk Milliyetçisi bu düzende iki irade vardır:
BİR: Halkın kahır ekseriyetinin göremediği, bilemediği “DEVLET AKLI ve DEVLET İRADESİ..” ki asıl Devlet budur.
İKİ: Halkın gördüğü, her gün şahit olduğu, içli dışlı yaşadığı İRADE.. Bu irade ise daha önce Parlamenter BAŞBAKANLIK Hükümet sistemi idi.. 2018 sonrasında ise CUMHURBAŞKANLIĞI Hükümet sistemidir.
Maalesef, Her iki sistemde halk Başbakan ya da Cumhurbaşkanını DEVLET zannediyor.. Evet kağıt üzerinde ya da Anayasaya göre Cumhurbaşkanı, Devlet Başkanıdır, Devlettir, Başkomutandır..
Peki, yürürlükteki hakiki uygulamalarda da bu iş yine böyle midir? Ben ve “Vakıaları doğru okumasını bilen” nice kişi bunun böyle olmadığını görüyoruz.
Bütün bunların ışığı altında Türkiye’deki DEVLET VAKIASINA kuşbakışı bir bakışla baktığımızda TÜM ÇIPLAKLIĞI İLE görülen şeyler şunlardır:
A: Hakiki iktidar: “DEVLET AKLI ve DEVLET İRADESİ” diye tanımladığımız ama herkesin görüp hissedemediği bir iradedir.
B: Geçici iktidar: Başbakandır, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu üyeleri, Meclis ve Anayasa Mahkemesidir.
Fiiliyatta da hepimizin şahit olduğu şey; “Hakiki İktidar yani Devlet bir Hancı, Başbakan,Cumhurbaşkanları vs. yani ‘kendisine Geçici iktidar emanet edilenler’ ise birer yolcudur.”
Cumhuriyet kurulduğundan bu güne kimin Başbakan, Bakan ya da Cumhurbaşkanı olacağına hep “Hakiki İktidar” karar vermiştir, bundan sonra da son kararı yine O verecektir.
Bir başka hakikat de, Dünya siyaseti ya da her ülkedeki Siyasetler de bir TİYATRO’ dur, bir TİYATRO OYUNU’ dur.. Her tiyatronun da mutlaka ama mutlaka bir MÜLK SAHİBİ vardır ve o da tüzel kişilik olarak o topraklardaki DEVLETTİR.
Global ölçekte ve büyük resme bakarak “Bu mülk sahibinin işbirlikçileri hatta ORTAKLARI KİM.?” dersek, onların Osmanlı İslam Devleti’ ni yıkan “Para Babası” büyük sermaye sahibi Batılı Emperyalist kâfirler olduğunu tüm çıplaklığı ile görürüz.
Hiçbir mülk sahibi yani Devlet; kendi mülkünde KENDİNE RAĞMEN ve kendi eksenine zıt bir Dâhili ve Harici siyasete, siyasetçilere ve siyasi partilere asla izin vermez. Aksi halde kendi varlığı için bir BEKA SORUNU ortaya çıkar.
Aylardır Televizyon kanalları ve tüm Medya araçları vasıtasıyla sürdürülen BÜYÜK BİR ALGI OPRASYONU ile Hakiki iktidar, Geçici iktidar, tüm siyasi partiler ve tüm STK’ lar, seyircisi Türkiye halkı olan “Devasa bir Tiyatro Oyunu” sergilediler.
İstisnasız tüm partiler, onların liderleri ve yöneticileri HAKİKİ İKTİDARIN kendilerine verdiği HER BİR ROLÜ iyice ezberledi ve Devletin verdiği ANA SENARYOYA uygun bir şekilde gereğini yerine getirdiler..
Mükemmel jest, mimik, performans ve kabiliyetlere sahip oyunculardan kimi Atatürk ve Kemalizm maskeli idi, kiminde Türk Milliyetçiliği, kiminde ise Kürt Milliyetçiliği maskeleri vardı.
PKK ve Kandil maskeliler, Vatancılık maskeliler, özellikle de İslam ve Din maskeliler gırla gidiyor ve her biri de Hakiki İktidarın her birine verdiği rollerini, harfiyen ve büyük bir ciddiyet içinde oynuyorlardı..
İŞTE BU MÜTHİŞ OYUNUN ASIL KAZANANI; bu Devasa Tiyatronun Mülk sahibi olan, Demokratik, Laik, Kapitalist, Türk Milliyetçisi Kemalist Devlet ve ona her an en büyük desteği veren, onu koruyan ULUSALCI ve KÜRESELCİ SERMAYE sahipleridir.
Ey Âlimler, ey Seydalar, ey Vakıf Başkanı ve İslami Cemaatlerin Liderleri..
Sizleri “derin düşünmeye” sevk etmek için çok önemsediğim bir hususun daha altını KALIN ÇİZGİLERLE çizmek istiyorum.
Türkiye’nin dâhili ve harici siyaseti ile ilgili, herkesin rahatlıkla görebileceği iki husus vardır.
Birinci husus şudur:
1923’ de Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. Bu tarihten itibaren Devlet, “Bizim yerimiz; Batı medeniyeti, kültürü ve Hadaretinin yanıdır ve özellikle de Avrupa’ dır..” dedi.
Bilahare kurulan Avrupa Birliğine/AB “Tam Üye” olarak DEFALARCA başvurmasına rağmen, Avrupa onu hep kapı önünde bekletti, hala da inat, sabır ve sadakatle bekliyor.
Ama aradan onlarca yıl geçmesine rağmen, “Avrupa Aşığı Türkiye” onların her kanunu, kendi kanunu yaptı.
İsviçre’den, Fransa’dan, İtalya’dan, Almanya’dan birçok kanunlar ithal etti. Özellikle de AB için çok önem arz eden KOPENHANG KRİTERLERİ, Türkiye’ deki “Hakiki İktidarın” da adeta Hayat kriterleri oldu.
İkinci husus ise; hemen hemen Dünyadaki tüm devletlerin üye olduğu Uluslararası bir teşkilat vardır.
Adı kısa adı BM olan BİRLEŞMİŞ MİLLETLER.. Bu ana çatı teşkilatın birçok alt birimi yapılar vardır. Bunlardan bazılarını hatırlatayım.
FAO: Gıda ve Tarım Örgütü
IMF: Uluslararası Para Fonu
UN WOMEN: BM Kadın Birimi
ILO: Uluslararası Çalışma Örgütü
WHO: Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)
IFAD: Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu
UNESCO: BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü
UNHCR: BM Mülteciler Yüksek Komiseri Ofisi
Birleşmiş Milletler ve tüm alt birimleri, her ne kadar ULUS DEVLETLERİN bir araya geldiği, her yıl belli bir meblağ MADDİ DESTEK verdiği tüzel kişilikler ise de, bu Ulus Devletlerin üstünde bir Mülk sahibi yani PATRONU vardır.
Kim bu PATRON biliyor musunuz?
Birleşmiş Milletlere ve tüm alt birimlerine adeta ANA SPONSOR olan, onun her birine en büyük MADDİ PARASAL desteği veren, onu koruyan, yaşatan ULUSALCI ve KÜRESELCİ SERMAYE sahipleridir.
Dolayısıyla Birleşmiş Milletler ve tüm alt birimlerinde kimin borusu öter, plan ve projeleri kim çizer, son tahlilde NİHAİ KARARI kim verir? Elbette ki PATRON..
İşte bu Patron ve ekibi, Şeytanı RAB EDİNEN, Şeytana tapan TRANSHUMANİZME inanan, insanlık, doğa, hayvanlar âlemi ve tüm kâinatın aleyhinde çalışan bir Patrondur.
Bu patron; aleyhteki bu çalışmaları yaparken, o kadar tatlı dilli ve güler yüzlüdür ki, nice insanlar onu yani BM’ nin gerçek sahiplerini, İNSANLIK İÇİN ÇOK ÇOK HAYIRLI İŞLER YAPAN muhterem bir zat gibi sanır.
Hâlbuki şanı yüce Allah (cc) bu tiplere karşı bizleri bakın asırlar öncesinde nasıl uyarmıştı:
“İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatına dair sözleri senin hoşuna gider. Üstelik o, pek azılı bir düşman olduğu halde kalbindekine, sözünün özüne uygunluğuna Allah’ı da şâhit tutar.” (Bakara suresi 204)
“Sırtını çevirip gittiği ve işbaşına (iktidara) geçtiği zaman; yeryüzünde (barış kılıflı) bozgunculuğa girişmeye, EKİNİ ve NESLİ helak etmeye çaba gösterir.” (Bakara suresi 205)
Ey Âlimler, ey Seydalar, ey Vakıf Başkanı ve İslami Cemaatlerin Liderleri..
Bu ayetlerde (mealen) açıkça ortaya konulduğu gibi bakın bu BM’ nin bazı alt kuruluşlarının birkaç faaliyetinden söz edeyim.
UN WOMEN olarak bilinen “Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlenmesi Birimi”; Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadınların güçlenmesi için çalışan bir Birleşmiş Milletler kuruluşudur.
Birleşmiş Milletler düzeyindeki 9 temel insan hakları sözleşmesinden biri olan “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi” yani kısa adıyla CEDAW, bu sözleşmeler arasında özellikle kadınların insan haklarını ve “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” ni odağına alan tek sözleşmedir.
WHO kısa adı ile bilinen Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), hepimizin yaşadığı 2020 – 2021 yıllarındaki PANDEMİ İLANI ve sonrasındaki MALUM SIVI dayatmalarıyla, tüm dünyayı, İnsanlığı, Ticareti, Siyaseti, İbadeti ve tüm Sosyal hayatımızı ne hale getirdi hep beraber gördük ve yaşadık.
Özellikle de zorla dayatılan ve daha Faz1, Faz2 ve Faz3 denemeleri yapılmamış MALUM SIVI’ nın milyonlarca insanın sağlığına ve hayatına verdiği onlarca zarar ve hüsran, şimdilerde Almanya’da yargı konusu olmuştur.
Bu cümleden olmak üzere bir de Türkiye’ deki “Hakiki İktidar” ın ve onun “İnfaz Memurları” çeşitli hükümetlerin yakın tarihlerde bu konulardaki bir takım uygulamalarına bakalım.
Ve ilk örnek olarak, sırılsıklam aşık oldukları Avrupa Birliği’ nin istediği icraatlarını ortaya koyalım.
Malumunuz, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, diğer adıyla İSTANBUL SÖZLEŞMESİ, kadınlara karşı şiddetle mücadelede en kapsamlı ve yeni sözleşmedir.
Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılan sözleşme, 2014 yılında yürürlüğe girdi. Sözleşmenin ilk imzaya açıldığı sene yani 2011 de Türkiye sözleşmeyi çekincesiz imzaladı ve onayladı.
24.11.2011 tarih ve 6251 Sayılı Kanun, Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayıyla 28227 (Mükerrer) Sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. (Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi)
Bu kanunun, BÖLÜM 1- Amaçlar, tanımlar, eşitlik ve ayrım gözetmeme, genel hükümler / MADDE 4- Temel haklar, eşitlik ve ayrım gözetmeme / 3. şıkkında şu ifadeler geçmekte:
“Taraflar bu Sözleşme hükümlerinin, özellikle de (…), doğum, CİNSEL YÖNELİM, TOPLUMSAL CİNSİYET KİMLİĞİ, sağlık durumu, engellilik, (…) gibi, herhangi bir temele dayalı olarak AYRIMCILIK YAPILMAKSIZIN uygulanmasını temin edeceklerdir..”
Ne mi var bu kanunda?
İşte bu kanunla, her ne kadar kanun metninde “Gökkuşağı Renklerini” adeta kendisine bir SEMBOL edinen “LGBT” geçmese de içerik olarak LGBT’ lerin hakları düzenledi.
Peki, ne demek LGBT?
Bazı kelimelerin baş harflerin birleştirilmesi ile ortaya çıkan bir tanımlamadır. L: Lezbiyen, G: Gay, B: Biseksuel, T: Transgender demektir.
Bu kanunla İslam’a göre haram olan her türlü “Cinsel Sapıklık ve Sapıklar” yani LUT KAVMİNİN helakına vesile olan malum pis işler adeta Devlet güvencesi altına alındı, özgürlükler verildi.
Örgütlenmelerine de “Demokratik bir hak” olarak bakıldı ve onlarda bundan cesaret alarak “LGBT Onur Yürüyüşleri” adıyla kitlesel eylemler yaptılar.
Ey Âlimler, ey Seydalar, ey Vakıf Başkanı ve İslami Cemaatlerin Liderleri..
Yine bu topraklarda yani Türkiye’ de 2014 yılına geldiğinde ise ETCEP (Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği) projesi yürürlüğe girdi.
Peki, nedir bu ETCEP adı verilen projesi? Gelin Milli Eğitim Bakanlığı, Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’nün kendi web sitesinden birlikte okuyalım. Diyor ki:
“Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından ortaklaşa finanse edilen ve Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Genel Müdürlüğü koordinasyonunda yürütülen, ‘Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi’ (ETCEP), 19 Eylül 2014 tarihinden itibaren uygulanmaya başlamıştır..
ETCEP’ in amacı;
Tüm okulu, ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine’ duyarlı hale getirecek araçları geliştirmek,
Eğitim politikaları ve mevzuatını, öğretim programlarını ve ders kitaplarını gözden geçirerek, ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine’ yönelik tavsiyeler oluşturmak ve bunları yetkililere iletmek,
Okul ve yakın çevresinden başlayarak, TOPLUMUN FARKLI KATMANLARINDA ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ konusunda farkındalık yaratmak….”
Sevgili kardeşlerim ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ nin amacının; yavrularımızı “Sosyal Anlamda HADIM ETMEK” yani KIZLAR erkekleşsin, ERKEKLER de kız gibi olsun demektir..
ETCEP uygulamalarının ilk başlatıldığı iller de nereleri biliyor musunuz? Yine web sitelerinde deniliyor ki;
“Bu proje; Batman, Erzurum, Karaman, Malatya, Mardin, Samsun, Sivas, Şanlıurfa vs. illerinde 40 pilot okulda uygulanmıştır. Belirlenen okullar arasında 13 lise, 14 ortaokul, 10 ilkokul ve 3 anaokulu vardır. Toplam 40 okul içinde 3 özel okul da yer almıştır..”
Ne diyor yukarıdaki bir cümlede: “Avrupa Birliği tarafından da finanse edilen..” yani para Osmanlının katili AVRUPA’ dan.. Yazıklar olsun.
Peki, Türkiye’ de bunların “dernek sayısı” nedir bir de ona bakalım. 2019 tarihi itibariyle bir haber sitesinde şu bilgi var:
“Son açıklanan rakamlara göre, Türkiye’deki LGBT derneklerinin sayısı 22 oldu.” (İslami analiz com – 23.10.2019)
Bu kadar büyük bir yapılanma ya da teşkilatlanma para olmadan olur mu? Elbette ki olmaz. O zaman gelin bir de “Değirmenin suyu nereden geliyor” ona bakalım.
25.02.2021 tarihli şu haberde deniliyor ki:
“17 LGBTİ derneğine, kuruluşundan 2021 yılına kadar yurt dışından 24 milyon 853 bin 433 dolar aktarıldığı tespit edildi.
En fazla yardımın ise BM ve üye ülkeler, AB Delegasyonu ve büyükelçiliklerden yapıldığı anlaşıldı.
Buralardan yapılan toplam yardım; İsveç’ten 6 milyon 111 bin 994 dolar, Belçika’dan 1 milyon 390 bin 814 dolar, Hollanda’dan 1 milyon 133 bin 223 dolar, Almanya’dan da 1 milyon 42 bin 748 dolar LGBT derneklerine aktarıldı.
En fazla ‘yardım’ Ankara merkezli Kaos Gey ve Lezbiyen (KAOS GL) Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği’ne yapıldı.
Buna göre, söz konusu derneğe 24 milyon 853 bin 433 doların yüzde 31’lik bölümü yani 7 milyon 896 bin 555 dolar aktarıldı.
Derneğin üye sayısının ise 144 olduğu öğrenildi. KAOS GL’nin eşcinsel örgütler için fon rehberi hazırladığı ve söz konusu rehberde para alabilecekleri adresleri yazdığı ortaya çıktı…” (Yeni Akit – 25.02.2021)
Peki; kim izin verdi, hangi tarihte verdi, hangi iktidar döneminde verildi MİLYONLARCA DOLAR paranın hem de RESMİ KANALLARDAN bu derneklere aktarılmasına izin?
Cevap gayet basit..
Çünkü gizlenen saklanan bir şey yok.. Her şey aleni ve Türkiye’ deki “Hakiki İktidar” ın ve onun “İnfaz Memurları” çeşitli hükümetlerin Devlet adamları..
Ey Âlimler, ey Seydalar, ey Vakıf Başkanı ve İslami Cemaatlerin Liderleri..
Bu vesileyle sizlerin belki de henüz bilmediğiniz bir hususa daha değinmek istiyorum. O da şudur:
KÜRESELCİ ÇETE dediğimiz Batılı ve devletler üstü bir gücü elinde tutan büyük sermaye sahipleri, yaratıcıyı tamamen inkâr etmekle kalmayıp, bizzat Şeytana tapmakta ve TEK DÜNYA DEVLETİ hedefine ulaşmada, Dünyadaki tüm Ulus / Milli Devletleri ve Onlar üzerinden de “halklarını” kendisine bağlama gayreti içerisindedirler ve bu konuda bayağı da bir mesafe kat etmişlerdir.
Bu mesafeyi kat etmelerindeki en büyük ve etkin ARGÜMAN, ellerindeki YAPAY ZEKÂ tabanlı alt yapı ve Toplamaya devam ettikleri tüm Dünyadaki tüm insanlarla ilgili her türlü DİJİTAL VERİLER’ dir.
“KÜRESELCİLER” dediğimiz taife için asli konu; “Senin ne bayrağın, Kızıl Elma’n, İHA ya da SİHA’ n, paran, ne malın mülkün ne de senin vatanın yani toprağındır. Onların ASIL hedefi arz üzerindeki her bir insandır..”
Bu ŞEYTANA TAPAN Küreselci irade sahipleri, tüm siyasi liderlere şunu demektedirler ki;
“Vatanın, toprağın, fabrikaların ve tüm servetlerin sende kalsın.. Sen bana sadece insanlarını, onlar hakkında elinde bulunan tüm DİJİTAL VERİLERİNİ ver, ben bu verilerini istediğim gibi kullanayım, son tahlilde de onlara birer BİYOMETRİK CİP takayım, bu bana yeter..”
Bu nedenle, ister Yerli ve Milli olsun, ister Muhafazakâr olsun, isterse Dindar olsun, Türkiye örneğinde olduğu gibi tüm Devletlerin dijital verileri onların elindedir.
Çünkü internet ve bunların tüm ANA SERVER’ leri onların elindedir. Seninle ilgili tüm MAHREM BİLGİLER onların ANA SERMEYESİ haline gelmiş, Ulus Devletler tarafından onlara ALTIN TEPSİ içinde sunulmuştur.
Hâlihazırdaki Devletlerarası siyasi konjonktürde, Şeytanı RAB edinen ve tüm insanların da Şeytanı RAB edinmesi için çalışan bu KÜRESELCİ çetenin TEK DÜNYA DEVLETİ hedefine ulaşmada kullandığı Ana siyasi varlık, “Çin Maskeli YAPAY ZEKÂ DEVLETİ” dir.
Ve acı bir gerçektir ki, bu günlerde hemen hemen tüm Ulus Devletler, bu “Çin Maskeli YAPAY ZEKÂ DEVLETİ” aşığı, hayranı ve müttefiki olarak siyaset izlemektedirler. Bu şeytani Devletin Asya, Avrupa, Afrika, Kafkasya, Balkanlardaki Siyasi menfaatleri için çalışmaktadırlar.
Prof. Dr. Mahir Kaynak (1934 – 2015) çıktığı çeşitli TV konuşmalarında üstüne basa basa derdi ki;
“Siyasi askeri olayların sonuçları kime yarıyor ben ona bakarım?” ya da “Bu olaydan kim kazançlı çıkıyor siz Ona bakın?”
Mahir Kaynak beyin bu perspektiften olup biten olaylara ve SONUÇLARINA baktığımızda şöylesi bir sonuca ulaşıyoruz:
Bu günün yani 21. Yüzyılın siyasi arenasında bütün yollar ve sonuçlar, “Ulus Devletler Aparatı” marifetiyle Şeytana tapan KÜRESELCİ SERMAYE SAHİPLERİNE çıkmaktadır.
İslam Ümmeti ve tüm insanlık hızla uçuruma doğru yuvarlanmaktadır. Bunun müsebbipleri ise malum çete ve yerli/milli iş birlikçisi zalim yöneticilerdir.
Buraya kadar saydığım birçok örnek uygulamaları bu KÜRESELCİ ÇETE, her Ulus Devletteki 4 Bakanlık üzerinden infaz ettirmektedir.
Sağlık Bakanlığı
Milli Eğitim Bakanlığı
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı
Sağlık Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ nın bazı icraatlarına yukarıda kısaca değinmiştim. Özellikle de “Ben artık aday değilim..” diyen, seçimlere katılmayan ama yine de Sağlık Bakanı yapılan zatın siyasetlerini iyi izlemek gerekir.
Milli Eğitim Bakanlığı’ nın ”Toplumun Öğütümü ve Kapitalist ideolojiye göre şekillendirilmesi” konusunda, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında imzalanan ve 1949 yılından beri HALEN DE UYGULANAN meşhur “Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu” zillet anlaşmasını sanırım duymayan kalmadı.
Paris İklim Anlaşmasına imza atan Türkiye ve onun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bu anlaşmanın da ANA SPONSORU olan, şeytana tapan KÜRESELCİ SERMAYE SAHİPLERİNİN ricası ile bu Bakanlığın adını bile “İklim Değişikliği” eklemesi ile değiştirmiş, adını Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yapmış ve onlara olan sadakatini ortaya koymuştur.
“İklim Değişikliği Yalanı” ile tüm Ulus Devletleri avucunun içine alan ve bu yalan ekseninde oluşturduğu, ekinleri ve nesilleri bozan siyaseti ile Birleşmiş Milletler, Dünyada tüm insanlar aleyhine büyük bir tezgâh kurmuştur.
Ve acı bir gerçektir ki, bu kocaman yalana rağmen KÜRELCİ ÇETENİN has adamı BİLL GATES’ e Türkiye’deki “Hakiki İktidar” ve onun infaz memuru “Geçici İktidar” ın devlet memurları binlerce belki de onbinlerce DÖNÜM ARAZİ SATIŞINA olur vermişlerdir.
Şimdi sizlere soruyorum Ey Âlimler, ey Seydalar, ey Vakıf Başkanı ve İslami Cemaatlerin Liderleri..
Büyük bir aşk ve şevkle bütün bu İSLAM DIŞI siyasetleri izleyenlere halkımızı OY VERMEYE DAVET EDERKEN, tüm bu olup bitenleri hiç mi görmediniz ya da duymadınız?
Veya görmenize, duymanıza rağmen bile bile mi ses çıkarmadınız?
Böyle yapmakla başta nefsinize, ailenize, çocuklarınıza, torunlarınıza, Müslüman halka hatta tüm insanlığa karşı ne kadar BÜYÜK BİR ZULÜM işlediğinizin farkında mıydınız?
Bu işin dünyevi boyutu.. Peki, ahiretteki haliniz nice olacak hiç akletmediniz mi?
Bakın Allah’ın Rasulü (sas), asırlar öncesinde bize ne demişti: Ebu Şureyh el-Huza`i (ra)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sas) şöyle buyurdu:
“ Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse ya Hayır bir söz söylesin ya da sussun.” (Buhari Kitabu’l-Edeb 10/373, Müslim, İman 77)
Vallahi şer şeyleri söylemek ve şerre davet etmekten, ÖLÜM sizin için daha hayırlı olacaktı. Hesap gününde Allah’ın huzuruna BİR ZALİM olarak değil, BİR MAZLUM olarak varsanız hesabınız çok çok kolay olacaktı.
Yazık ettiniz, yazık ettiniz, vallahi yazık ettiniz.
Bu saatten sonra gelin hep birlikte tevbe istiğfar edelim. Bunu hem sözlerimizle hem de amellerimizle yapalım.
Nasıl mı? Müfessir İbni Kesir, tefsirinde diyor ki:
Bir tevbenin kabul edilmesi için, şu üç şeyin birlikte yapılması lazım:
BİR: Kişi yaptığı şeyin Kur’an ve Sünnete tamamen zıt olduğunu idrak edecek.. İKİ: Yaptığı bu yanlış işten dolayı çok çok pişman olup nedamet gösterecek.. ÜÇ: O yanlış işi bir daha yapmamaya büyük bir azimle azmedecek..
İnsanları, özellikle de oy vermekten çekinen nice samimi ve İslam için çalışan Müslümanları artık OY VERMEKTEN vaz geçirmeye çalışmak, onları sandık başına davet etmekle büyük bir hata ettiğinizi onlara söylemekle ameli bir tevbe yapmış olalım.
Sadece bununla kalmayıp onlara KÜRECELCİ ÇETENİN ve onlarla işbirliği yapan Dünyadaki tüm YERLİ VE MİLLİ işbirlikçilerini ve planlarını deşifre edip anlatalım.
Ve yine bununla da kalmayalım, yegâne doğru ve köklü çözümün, artık İSLAMİ BİR DEVLET olmaktan geçtiğini, İslam akidesi ile İslam Devleti arasında AYNI TESETTÜR KONUSUNDA OLDUĞU GİBİ, akideye dayalı bir alaka bir organik bağ olduğunu da anlatalım.
Yani tam tesettürlü olmasına rağmen bir RAHİBENİN neden Cehenneme gideceğini izah edelim.
Muhterem Âlimler, Seydalar, Vakıf Başkanı ve İslami Cemaatlerin Lideri kardeşlerim buradan sizlere de sesleniyor ve diyorum ki;
İSLAM ASLA DEVLETSİZ OLMAZ
BİR DEVLET DE ASLA İSLAMSIZ OLAMAZ..
Demokrasi koca bir yalan, İslam gerçektir.. Laiklik koca bir yalan, Risalet-i İslam gerçektir.. Cumhuriyet koca bir yalan, Devlet-i İslam gerçektir.
Birileri çatlasalar da, patlasalar da, saç ve başlarını yolsalar da, Allah’ın nusretiyle İSLAM DEVLETİ bir gün gelecektir..
Ey gaflete düşmeyen, Demokrasiye hayır, İslam’a evet diyen güzel insanlar.. Bakın şu 2 ayet nasılda yüreğimize su serpiyor elhamdulillah:
“Siz, benim dinime yardım ederseniz, bende size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılarım.” (Muhammed suresi 7)
“Allah içinizden iman edip de Salih amel işleyenlere vâad etti ki, kendilerinden evvel gelenleri nasıl yeryüzüne (İSLAMİ BİR DEVLET eliyle) sahip ve hâkim kıldıysa, onları da yine yeryüzüne sahip ve hâkim kılacaktır..” (Nur suresi 55)
“Ey Rabbim, bu makalemi okuyan, anlayan, benimseyen ve paylaşan en başta Âlimlerimize, Seydalarımıza, Vakıf Başkanları ve İslami Cemaatlerin Lideri kardeşlerimize ve tüm Müslümanlara, son nefeslerine kadar şahit, son nefeslerinde de şehit olmayı nasip eyle..”
Kardeşiniz Bekir Yetginbal – 13 Haziran 2023
Tags: