Ölünün Ruhuna Kur’an Okunur mu?
Ölünün Ruhuna Kur’an Okunur mu?
Yazan: Esad Mansur
Soru: Ölünün ruhuna Kur’an okunur mu? Bunun Bidat olduğunu söyleyen görüşler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cevap: Bu konuda âlimler arasında ihtilaf oldu, Maliki mezhebine göre mekruhtur.
Hanbeli âlimlerden olan Elmuğni kitabını yazan İbni Kudame şöyle yazdı: İmam İbni Hanbel önce bidat dedi, sonra İbni Ömer (ra)’ dan bir rivayet duyunca bu görüşten vazgeçti.
İbni Ömer şöyle dedi: “Müslüman defnedilince yanında Bakara suresinin ilk ve son ayetleri okunur” (Beyhakı)
İbni Kudame de şunu ekledi: “İbni Hanbel şöyle dedi: Mezarda Kuran’ın okunması kötü değildir. Mezarlara giderseniz Kürsi ayetini ve üç defa İhlas suresini okuyun.” Sonra şunu deyin: “Allah’ım bunun faydasını (sevabını) mezarlardaki olanlara ait kıl”.
Kitab-ul Maksad El erşed kitabının sahibi İbni Hanbel talebesi olan Muhammed bin Ahmed El Meruruzi de bu rivayeti aktardı. Ömer bin Hattap (ra); “Bir kişi defnedilince başı yanında (baş tarafında) Fatiha ve Bakara suresinin son ayetlerinin okunmasını tavsiye etti”.
El Fıkıh ul Ekber kitabında Hanefi mezhebine mensup olan Molla Ali Kari şöyle dedi: “Ebu Hanife, Malik ve bir rivayete göre Ahmed İbni Hanbel de mezarlarda Kur’an okunmasının mekruh olduğunu gördüler. Çünkü Sünnette delili geçmedi.”
Maliki mezhebinin âlimlerinden Ahmed Edridir “Şerh-ul El kebir”isimli kitabında “Mutehrun (sonra gelen) âlimler ölü üzerine Kur’an okunmasını kötü görmediler. Bunun sevabı, onun için dua edilmesi ve mağfiret dilemesi ona erişir dediler.”
Bu konu hakkında bir takım hadisler geçti: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
” اقرءوا على موتاكم يس” (أحمد بن حنبل، أبو داود والنسائي، وابن ماجه وابن حبان والحاكم)
“Ölüleriniz üzerine Yasin suresini okuyun.” (İbni Hanbel, Ebu Davut, Nesai, İbni Maceh, İbni Habban ve Elhakim)
Hanbeli mezhebinin âlimlerinden İbni Kudame, El Muğni kitabında şu hadisi gösterdi: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
” من دخل المقابر وقرأ يس خفف عنهم يومئذ وكان له بعدد من فيها حسنات”
“Kim mezara gelince Yasin suresi okursa o gün kabirdeki olanlar üzerinden azap hafifler ve bu surede ne kadar sevap varsa (okuyan) onun sevabını alır.”
Şu hadisi de gösterdi: Rasulullah (sav)’den şöyle rivayet edildi:
” من زار قبر والديه أو أحدهما فقرأ عنده أو عندهما يس غفر له”
“Kim babasının veya annesinin mezarını ziyaret ederse ve orada Yasin okursa günahı bağışlanır.”
Rasulullah (sav)’in şöyle buyurduğu rivayet edildi:
” كان رسول الله صلى الله عليه وسلم إذا فرغ من دفن الميت وقف عليه وقال : استغفروا لأخيكم وسلو له التثبيت، فإنه الآن يسأل” (أبو داود)
“Ölü defnedildikten sonra kabir yanında duruyordu ve şöyle diyordu: kardeşiniz için mağfiret ve sebatlılığı dileyin, çünkü şu anda soruluyor.” (Ebu Davut)
Buna göre âlimler dediler ki Rasulullah (sav) böyle buyurduğundan dolayı mağfiret dilemekten daha üstün olan şey Kur’an okumaktır. Çünkü Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
” إن خير الحديث كتاب الله” (أبو داود)
“Şüphesiz ki konuşmaların, sözlerin en üstünü Allah’ın kitabıdır” (Ebu Davut)
Bütün bu delilere göre ve müçtehitlerin görüşleri incelendikten sonra ölü arkasından Kur’an okunur, Fatiha veya Yasin veya başka sureler okunur.
Müstahab sayılır. Okuyan kimse sevap alır. Onun sevabı Allah’ın izniyle onun amel defterine yazılır.
Çünkü Rasulullah (sav) onun üzerinde veya arkasında veya kabrinde Kur’an okunmasını emretti. Fakat bu emir kesin değildir, bu nedenle farz sayılmaz. Fakat mubah sayılır, bundan daha ziyade mendup veya mustehap derecesine ulaşır.
Rasulullah (sav) şöyle de buyurdu:
” إن الرجل إذا قرأ القرآن فإنه يكسى والداه من حلل الجنة” (الطبراني في الكبير والبيهقي)
“Bir adam Kur’an okursa babası ve annesine cennetin elbiselerinden bir elbise giydirir.” (Taberanı ve Beyhaki)
Bunun mefhumu babası ve annesi öldükten sonra Kur’an okursa onlara bunun sevap erişir.
“Ölü arkasından veya mezarda Kur’an okunması bidattır” diyenler ise şu hadise dayandılar: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
قال رسول الله صلى الله عليه وسلم :” إذا مات ابن آدم انقطع عمله إلا من ثلاثة: إلا من صدقة جارية، أو علم ينتفع به، أو ولد صالح يدعو له” (مسلم)
“Adem oğlu ölürse, şu üç şeyden başka ameli kesilir: Cari olan (devam eden) bir sadaka, Faydalı bir ilim veyahut kendisi için dua eden Salih evlattır.” (Müslim)
Rasulullah (sav) bunu söylerken yukarıdaki hadisleri de söyledi. Bu nedenle daha önce bahsettiğimiz hadisleri yukarıdaki hadise sonra ekledi. Bunda herhangi bir çelişki yoktur.
Misal olarak Kur’an-ı Kerim’de Allah (cc) şöyle buyurdu:”
قُل لَّاۤ اَجِدُ فِىۡ مَاۤ اُوۡحِىَ اِلَىَّ مُحَرَّمًا عَلٰى طَاعِمٍ يَّطۡعَمُهٗۤ اِلَّاۤ اَنۡ يَّكُوۡنَ مَيۡتَةً اَوۡ دَمًا مَّسۡفُوۡحًا اَوۡ لَحۡمَ خِنۡزِيۡرٍ فَاِنَّهٗ رِجۡسٌ اَوۡ فِسۡقًا اُهِلَّ لِغَيۡرِ اللّٰهِ بِهٖۚ فَمَنِ اضۡطُرَّ غَيۡرَ بَاغٍ وَّلَا عَادٍ فَاِنَّ رَبَّكَ غَفُوۡرٌ رَّحِيۡمٌ
“Deki bana vahyolunanlar arasında ölü, akıtılmış kan, domuz eti, bunlar pistir veya Allah dışında başka şeylere helal kılınan da bir fısktır, Allah’a bir isyandır” (En’am suresi 145)
Bu ayette sadece bunlar haram olarak gösterildi ama sonra Maide suresinde başka şeyleri de Allah (cc) haram kıldı. Şöyle buyurdu:
حُرِّمَتۡ عَلَيۡكُمُ الۡمَيۡتَةُ وَالدَّمُ وَلَحۡمُ الۡخِنۡزِيۡرِ وَمَاۤ اُهِلَّ لِغَيۡرِ اللّٰهِ بِهٖ وَالۡمُنۡخَنِقَةُ وَالۡمَوۡقُوۡذَةُ وَالۡمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيۡحَةُ وَمَاۤ اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيۡتُمۡ وَمَا ذُ بِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنۡ تَسۡتَقۡسِمُوۡا بِالۡاَزۡلَامِ ؕ ذٰ لِكُمۡ فِسۡقٌ
“Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen hayvan, boğulmuş hayvan, bir yerine vurularak öldürülmüş hayvan, düşüp ölmüş hayvan, boynuzlanmış hayvan, yırtıcı hayvanlar tarafından yenilmiş hayvan, ancak ölmeden yetişip kestikleriniz hariçtir, dikili taşlar (heykeller ve putlar) adına kesilen hayvanlar ve fal oklarıyla aradığınız kısmet haram kılındı, bunların hepsi fasıklıktır, Allah’a isyandır.” (Maide suresi 3)
İşte bunun gibi başka ayetler var ve bunun gibi Rasulullah (sav)’de Allah’ın vahyiyle bunları ekledi.
İşte ölünün arkasından okumakla ilgili hadisler de aynıdır.
Rasulullah (sav) ilk hadiste “Adem oğlu ölürse şu üç şeyden başka ameli kesilir” diye buyurdu, diğer hadisleri ise yine Allah’ın vahyi ile ekledi.
Sadece bu üç şey değil, Kur’an okunması da yine ölüye de fayda veya sevap sağlar.
Nitekim Rasulullah (sav) başka bir sahih hadiste şöyle de buyurdu:
قال رسول الله صلى الله عليه وسلم:
:” إن مما يلحق المؤمن من عمله وحسناته بعد موته علما علمه ونشره وولدا صالحا تركه ومصحفا ورثه أو مسجدا بناه أو بيتا لابن السبيل بناه أو نهرا أجراه أو صدقة أخرجها من ماله في صحته وحياته يلحقه من بعد موته”. (رواه ابن ماجه)
“Öldükten sonra mümin olan kimsenin ameline ve sevaplarına şunlar yetişir: Öğrettiği ve yaydığı ilim, arkasında bıraktığı salih evlat, miras olarak bıraktığı (bastığı) mushaf, tesis ettiği mescit, ibni sebil (yolda parasız kalan kimseleri) barındırmak için tesis ettiği ev, akıttığı nehir, hayatında ve sağlıklı iken çıkarttığı sadakalardır. Bunlar öldükten sonra arkasına ilhak edilir, yetişirler.” (İbni Mace)
Yine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
قال رسول الله صلى الله عليه وسلم:
” من دعا إلى هدى كان له من الأجر مثل أجور من تبعه لا ينقص ذلك من أجورهم شيئا ومن دعا إلى ضلالة كان عليه من الإثم مثل آثام من تبعه لا ينقص ذلك من آثامهم شيئا” (مسلم)
“Kim bir hidayete davet ederse öyle sevabı vardır ki kendisine (bu hidayete) tabi olanların sevabı kadar sevap alır, tâbi olan kimselerin sevabı da eksilmez. Kim bir dalalete (sapıklığa) davet ederse öyle günahı vardır ki kendisine tâbi olan (sapıklığına düşen) kimselerin de günahlarını taşır, tâbi olanların günahları ise hiç eksilmez.” (Müslim)
Bu nedenle âlimler; “Rasulullah (sav) efendimiz, ümmetinin aldıkları sevaplar kadar sevap alır dediler, çünkü onlara hidayeti ve hayrı gösterdi. Müslümanların sevaplarında ise bir şey eksilmez.”
Buna göre en efdal ve en üstün olan amel insanları İslam’a davet etmek ve İslam’a kazandırmaktır.
Müslümanları yetiştirmek, insanlara doğru yolu göstermek, hak sözü söylemek, İslam hâkimiyetini tesis etmek için daveti taşımak ve İslam Devleti’ni kurmak için mücadele vermek ve bunun için adam yetiştirmektir.
Bu işler için kimi kazanırsan onun sevabını alırsın ve kazanılan kişinin sevabında da hiçbir şey eksilmez.
Öldükten sonra da bu amellerin sevabı devam eder. Bunun için Müslümanlar aralarında yarışsınlar.
Hatta her kim ki, zalimlere karşı hak sözü söyler, Allah’ın dinini yükseltmek için mücadele eder ve o zalim tarafından hapse atılırsa bunun iki kat sevabı vardır ve Özellikle de bunun için öldürülürse şehitlerin efendisi olur:
Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
“سيد الشهداء حمزة بن عبد المطلب ورجل قام إلى إمام جائر فأمره ونهاه فقتله” (الحاكم)
“Şehitlerin efendisi Hamza bin Abdulmutalib ve zalim yöneticiye marufu emrettiği ve onu münkerden nehyettiği için o zalim yönetici tarafından öldürülen kişidir” (El hakim)
Ama yukarıdaki hadise göre, daha doğrusu birçok ayete göre, “Bir sapıklık olan Komünizm, Sosyalizm, Laiklik ve Demokrasi” gibi İslam’a tamamen ters ve aykırı olan bu gibi fikirlere çağıran,
İslam’ın haram kıldığı şeylere insanları davet eden veya bunları serbest bırakan veya müsaade eden veya bunların serbestliği için kanun çıkartan kimselerin cehennemdeki azabı çok çok büyüktür, kat be kat artar.
Zira onun vesile olması nedeniyle bu sapıklığa düşen bir kimsenin günahı da yine kendisine eklenir. Bu sapıklığa düşen kimse veya o sapık kimseye tabi olan kimselerin günahlarından da yine bir şey eksilmez.
Buna göre her bir Müslüman, Kur’an ve Sünnete sarılsın ve onlara davet etsin, kendisine icabet edenlerin sevabı kadar bir sevapta kendisine erişsin ve sapıklara karşı mücadele etsin ki sapmış olanların hidayete girmesine vesile olsun.
Bir itiraz:
Şimdi bununla ilgili bir kaç ayet ya da hadis zikredecek olursak; Mezarlıkta hiç Kur’an’ı Kerim Okunur mu? Bakın Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
فَإِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَى “Kuşkusuz ki sen ölülere işittiremezsin!..” Neml suresi 80 ve Rum suresi 52
وَمَا أَنتَ بِمُسْمِعٍ مَّن فِي الْقُبُورِ “Sen, kabirlerdekilere işittirici değilsin” Fâtır suresi 22
لِيُنذِرَ مَن كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ “(Bu Kur’an) Diri olanı uyarsın ve kâfirler üzerine söz hak olsun diye indirilmiştir.” Yasin suresi 70
Ayette geçtiği gibi Kur’an’ı Kerim, ölüler için değil, diriler için indirilmiştir.
Bu itiraza cevabımız:
فَإِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَى
“Kuşkusuz ki sen ölülere işittiremezsin!..” Neml suresi 80
Bu ayet gerçek ölülerle ilgili değildir. Burada mecazi bir mana vardır. Hitap, hakkı dinlemek istemeyen kâfirlere bir hitaptır. Ayetlerin siyakına ve kime hitap edildiğine gelin bir bakın:
اِنَّ هٰذَا الۡقُرۡاٰنَ يَقُصُّ عَلٰى بَنِىۡۤ اِسۡرَآءِيۡلَ اَكۡثَرَ الَّذِىۡ هُمۡ فِيۡهِ يَخۡتَلِفُوۡنَ ﴿۷۶﴾ وَاِنَّهٗ لَهُدًى وَّرَحۡمَةٌ لِّلۡمُؤۡمِنِيۡنَ ﴿۷۷﴾ اِنَّ رَبَّكَ يَقۡضِىۡ بَيۡنَهُمۡ بِحُكۡمِهٖۚ وَهُوَ الۡعَزِيۡزُالۡعَلِيۡمُۚ ﴿۷۸﴾ فَتَوَكَّلۡ عَلَى اللّٰهِؕ اِنَّكَ عَلَى الۡحَـقِّ الۡمُبِيۡنِ ﴿۷۹﴾ اِنَّكَ لَا تُسۡمِعُ الۡمَوۡتٰى وَلَا تُسۡمِعُ الصُّمَّ الدُّعَآءَ اِذَا وَلَّوۡا مُدۡبِرِيۡنَ ﴿۸۰﴾ وَمَاۤ اَنۡتَ بِهٰدِى الۡعُمۡىِ عَنۡ ضَلٰلَتِهِمۡؕ اِنۡ تُسۡمِعُ اِلَّا مَنۡ يُّؤۡمِنُ بِاٰيٰتِنَا فَهُمۡ مُّسۡلِمُوۡنَ ﴿۸۱﴾
“Şüphesiz ki bu Kur’an İsrailoğullarına, aralarında hakkında ayrılığa düştükleri çoğu şeyi anlatmaktadır. Şüphesiz ki o (Kur’an) müminler için bir hidayet ve bir rahmettir. Rabbin onların arasında hükmünü verecektir. İzzet ve ilim sahibi O’dur. Öyleyse Allah’a tevekkül et. Sen hak üzerindesin. Sen ölülere duyuramazsın, arkasını dönüp gittikleri zaman sağır insanlara da çağrıyı duyuramazsın. Sen körleri sapıklıklarından doğru yola çıkaramasın. Sen anacak ayetlerimize inananlara duyurursun. İşte Müslüman olanlar bunlardır.” (Neml suresi 76-80)
Bunun gibi yine Rum suresinde şöyle geçti:
فَاِنَّكَ لَا تُسۡمِعُ الۡمَوۡتٰى وَلَا تُسۡمِعُ الصُّمَّ الدُّعَآءَ اِذَا وَلَّوا مُدۡبِرِيۡنَ وَمَاۤ اَنۡتَ بِهٰدِ الۡعُمۡىِ عَنۡ ضَلٰلَتِهِمۡؕ اِنۡ تُسۡمِعُ اِلَّا مَنۡ يُّؤۡمِنُ بِاٰيٰتِنَا فَهُمۡ مُّسۡلِمُوۡنَ
“Sen ölülere duyuramasın, arkasını dönüp gittikleri zaman sağır insanlara da çağrıyı duyuramazsın. Sen körleri sapıklıklarından doğru yola çıkaramazsın. Sen anacak ayetlerimize inananlara duyurursun. İşte Müslüman olanlar bunlardır.” (Rum suresi 52-53)
Burada ölü, sağır ve kör olan kimseler kimlerdir?
Gerçekten bunlar ölü, sağır ve kör müdürler? Hayır! Burada zikredilenler, asla Hidayeti istemeyenlerdir. Burada mecazi bir mana vardır.
Arapların dilinde örfi manada “bir kimse hiç aktif değilse”, canlı değilse, hiç bir şey anlamıyor ise ona ölü derler.
Yine bir kimse bir şey anlamıyorsa veya anlamak istemiyorsa veya inat ediyorsa bu kişiye de sağır veya kör derler. Çünkü o, asla hakkı dinlemez ve hakikati görmez.
Diğer ayette aynıdır:
وَمَاۤ اَنۡتَ بِمُسۡمِعٍ مَّنۡ فِى الۡقُبُوۡرِ
“Sen, kabirlerdekilere işittirici değilsin.” (Fatır suresi 22)
Bu bir ayetin sadece bir kısmıdır, bu ayetin siyakına bakarsanız mecazi olduğunu idrak edersiniz:
وَمَا يَسۡتَوِى الۡاَعۡمٰى وَالۡبَصِيۡرُ ۙ ﴿۱۹﴾ وَلَا الظُّلُمٰتُ وَلَا النُّوۡرُۙ ﴿۲۰﴾ وَلَا الظِّلُّ وَلَا الۡحَـرُوۡرُۚ ﴿۲۱﴾ وَمَا يَسۡتَوِى الۡاَحۡيَآءُ وَلَا الۡاَمۡوَاتُ ؕ اِنَّ اللّٰهَ يُسۡمِعُ مَنۡ يَّشَآءُ ۚ وَمَاۤ اَنۡتَ بِمُسۡمِعٍ مَّنۡ فِى الۡقُبُوۡرِ ﴿۲۲﴾ اِنۡ اَنۡتَ اِلَّا نَذِيۡرٌ ﴿۲۳﴾
“Körle gören bir değildir, Karanlıkla aydınlık ta, gölge ile sıcaklık ta, Ölüler ile diriler de bir değildir. Şüphesiz ki Allah istediğine işittirir. Sen, kabirlerdekilere işittirici değilsin, sen ancak bir uyarıcısın.” (Fatır suresi 19-23)
Burada “Gerçek anlamda kabirde bulunan ölüler” hakkında konuşmuyor. Bilakis, hayatta bulunan nice kimseler, hakkı dinlemediklerinden ve kâfirlikleri üzerinde inatla ısrarlı kaldıkları için onlar “ölüdürler”, duymazlar. İşte bu mecazi bir manadır.
Arapçada örfi manada bir kimse hakkı dinlemiyorsa, O sanki bir mezardadır, kabirdedir. Araplar kabirde olanların işittiklerini bilmedikleri için bu terimi kullandılar.
Mecazi manada ve örfi manada ölü işitmez, anlamaz ve düşünmez. Hâlbuki diri olanlar işitir, anlar ve düşünür. Bu muhteşem hitap, kâfirlere çok sert bir çatma ve onları bir aşağılamadır.
Onlar kördürler, işitmezler, ölüdürler.. Oysa normalde onlar görüyorlar ve işitiyorlar ve diridirler. Ama mecazı ve örfi manada asla böyle değildirler.
Yine Yasin suresinde geçen şu ayet aynı kabildendir:
لِّيُنۡذِرَمَنۡ كَانَ حَيًّا وَّيَحِقَّ الۡقَوۡلُ عَلَى الۡكٰفِرِيۡنَ ﴿۷۰﴾
“Diri olanı uyarsın ve kâfirler üzerine söz bir hak olsun diye indirilmiştir.” (Yasin suresi 70)
İşitmeyen ve görmeyen kimseler gerçekten ölüdürler. Ancak diri olanlar bu uyarıyı kabul eder.
Burada, gerçek manada diri olanları uyarmak için bu Kur’an geldi, O asla ölü olanlar için değildir. Muhatap ve mükellef olanlar elbette ki diri olanlardır. Hayatta gerçek manada yaşayanlardır.
Uyarılır ama inanmazlarsa onlara azap hak olur. Gerçek manada ölü olanlar yani kabirdekiler ise asla uyarılmazlar. Zaten Kur’an da onları uyarmak için gelmedi.
Fakat yukarıda geçen, ölülere Kur’an okunmasıyla ilgili Rasulullah’ın (sas) emri ise uyarmak için değil, onlara bir rahmet indirmek içindir ve azabı hafifletir. Bu ise gayb ile ilgili bir tasdiktir.
Allah (cc); yüce kitabı olan Kur’an-ı şöyle vasıflandırdı: Müminler için bir rahmet, bir şifa, bir müjde, bir hayat, bir sekinet, bir huzur ve mutluluktur.
Onun sırf okunması bile bir ibadettir. Her harfi için bir sevap vardır. Onu anlamaya çalışmak ve onu düşünmek de çok çok sevap vardır.
Onu uygulamak ve ona davet etmenin de çok büyük bir sevabı vardır. Onun Devletini kurmak ise daha büyük sevaptır.
Kur’an; insanın, toplumun, Devletin ve dünyanın her sorununu çözer. Bu âlemler için bir rahmettir.
Bu ayetler, Kur’an’ın kabirde veya ölülere okunmasıyla hiç çelişmiyor. Ölülere Kur’an okunmasını ise hiç yasaklamıyor. Bununla hiçbir alakası yoktur.
O ayetler, Kur’an-ı dinleyen ama hiç düşünmek istemeyen kâfirlere çatıyor. Onlar ölü, kör ve sağırdırlar. Adeta hayatta değiller, kabirdedirler.
Bakara suresi 6. ayette ve Yasin suresi 10. ayette geçtiği gibi, “Onları uyarsan uyarmasan birdir, inanmazlar. Çünkü ölüler gibidirler.” buyruldu.
Münafıkun suresi 4. ayette ise Allah (cc) münafıkları, “Duvara yaslanmış tahtalara..” benzetti. Bunun manası kafaları hiç çalışmıyor demektir.
Araf suresi 176. ayette, “Allah’ın ayetlerini terk edip heva ve hevesine uyan kimseleri köpeklere..” benzetti.
Yine Araf suresi 179. ayette, cehenneme gidecek kâfirleri şöyle vasıflandırdı: “Akılları var ama düşünmezler, gözleri var ama görmezler, kulakları var ama işitmezler, onlar hayvanlar gibidirler, daha doğrusu daha da aşağıdırlar..” dedi.
Öte yandan gerçek ölülerin ise insanları işittiklerine dair hadisler vardır.
Rasulullah (sav) Bedir savaşında öldürülen kâfir kimselere onların isimleriyle seslenince, Ömer (ra) şöyle dedi:
“Ya Rasulullah sen ancak ruhsuz birer cesetlerle konuşuyorsun?”
Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Muhammed’in canını elinde tutana yemin ederim ki söylediğimi siz onlardan daha fazla işitmiyorsunuz (onlar sizden daha fazla işitiyorlar).” (Buharı ve Müslim)
Yine ölülere telkin etmekle ilgili hadisler varır. (Buharı, Müslim)
Bunlar “gayp ile ilgili” hadislerdir. Biz bunları kabul eder ve uygularız.
Bakara suresinde 154. ayette ve Al-i İmran suresinde 169. ayette Allah (cc); “Allah uğrunda öldürülen kimselerin, yani şehitlerin ölü olmadıklarını, bilakis canlı olduklarını” bize bildirdi.
Bu nasıl olur diye sorulursa, bunlar da yine “gayb” ile ilgilidir, buna inanır ve Allah yolunda şahit olmaya çalışırız deriz.
Bir itiraz daha:
Kabir ziyareti sırasında ölülere Kur’an-ı Kerim okumanın meşru olmadığını güçlendiren delillerden birisi de Nebi (Sav)’in şu sözüdür: “Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz. Şüphesiz şeytan, içinde Bakara Suresinin okunduğu bir evden kaçar..”
Görüldüğü gibi, Rasulullah (sav) içerisinde Kur’an-ı Kerim okunmayan bir evi, kabirlere benzetmiştir! Çünkü kabirlerde Kur’an’ı Kerim okunmaz!!! (Müslim 2/188, Tirmizi 4/42, Nesei Fedailu’l-Kur’an 76, Beyhaki Şuabu’l-İman 2/2381, Ahmed 2/284, 337, 378, 388)
Nebi (sav), burada bize kabristanların Kur’an’ı Kerim okunacak yer olmadıklarına işaret etmektedir. Bundan dolayı Nebi (sav) evlerde Kur’an’ı Kerim okunmasını teşvik etmiş ve evlerin, içinde Kur’an-ı Kerim okunmadığı kabirlere dönüştürülmelerini yasaklamıştır.
Nitekim bir diğer hadiste de, kabirlerin aynı şekilde namaz kılınacak yer olmadığına işaret etmiş ve Nebi (sav) şöyle buyurmuştur: “Sünnet namazlarınızı evlerde kılınız, oraları bir kabristan edinmeyiniz.” (Müslim 777/209, Buhari.)
Bu itiraza cevabımız şudur:
Bu hadislerden hiçbir şekilde “ölüler için asla Kur’an okunmaz..” veya “mezarlarda asla Kur’an okunmaz..” manası çıkmaz. Okunmasını da hiç mi hiç yasaklamaz. Bunlarla hiç bir alakası da yoktur.
Bilakis evlerde “Kur’an-ı Kerim okumaya, sünnet namazlarını ve nafile namazları evlerde kılmaya” teşvik ediyor.
Yada “Camilerde sünnet namazları kılınmaz..” manası da çıkmaz. Sakın evlerinizi Kur’an ve namazdan eksik etmeyin, tam tersine canlandırın, çünkü Kur’an ve namaz insanları canlandırır.
Araplar arasında örfi manada “Şuna bak kabir gibi bir ev..” denilince; “Bu ev, ruhtan ve canlılıktan boştur, adeta ölü bir evdir, o bir harabedir, orada asla yaşanmaz..” kastedilir.
Rasulullah (sav) bu ifadesiyle “bir evde Kur’an-ı Kerim okunmuyorsa ve namaz kılınmıyorsa o ev kabir gibidir, canlı değildir, mezarlıkta ikamet edip yaşanmayacağı gibi orada da yaşanmaz, onu Kur’an ile ve namaz ile canlandırmak gerekir..” hususunu kastetmiştir.
Yine “gerçek kabirlerde” olanlar, Kur’an ile canlandırılır; onların azaplarını hafifletir. Zira Kur’an müminlere bir şifadır ve bir rahmettir. Allah (cc) şöyle buyurdu:
وَنُنَزِّلُ مِنَ الۡـقُرۡاٰنِ مَا هُوَ شِفَآءٌ وَّرَحۡمَةٌ لِّـلۡمُؤۡمِنِيۡنَۙ وَلَا يَزِيۡدُ الظّٰلِمِيۡنَ اِلَّا خَسَارًا ﴿۸۲﴾
“Kur’an da müminler için şifa ve rahmet indiriyoruz. Zalimlere ise hüsrandan başka bir şey arttırmıyor.” (İsra suresi 82)
Yaşayan ve ölen müminler Allah’ın rahmetine çok çok muhtaçtır. Bu rahmet ise Kur’an’dadır.
Kur’an-ı Kerim; müminlerin bütün müşküllerini çözer, onları mutlu kılar, dünya azabından onları kurtarır, ahiret azabından da kurtarır, okuyana şefaatçi olur, onu kabir azabından da kurtarır.
Zira “rahmet” in tam tersi “azap” tır. Zalimler için bir ziyan, bir hüsrandır ve çok büyük bir azaptır.
Rasulullah (sav) iki kabrin yanından geçerken şöyle dedi:
” إنهما ليعذبان، وما يعذبان في كبير، ثم قال: بلى، أما أحدهما فكان يمشي بالنميمة، وأما الآخر فكان لا يستنزه من البول” فأخذ جريدة رطبة فشقها ثم غرز على كل قبر واحدة، وقال :” لعله يخفف عنهما ما لم ييبسا” (البخاري ومسلم)
“Şüphesiz ki onların ikisi bir azap görüyorlar. Onlar, işledikleri büyük bir günahtan dolayı azap görmüyorlar..”
Sonra şöyle dedi: “Daha doğrusu, nemime yapıyorlardı (yani Müslümanlar asını bozmaya çalışıyorlardı), ‘filan kişi senin hakkında şöyle şöyle dedi..’ diye dedikodu yapıyordu. İkincisi ise bevl ederken (idrar yaparken) hiç bevlinden sakınmak için çalışmıyordu.”
Daha sonra Rasulullah (sav) oradaki yaş bir hurma ağacının dalını aldı, onu iki parçaya böldü, her mezara bir parça dal dikti ve şöyle dedi: “Bu dallar kurumadıkça belki onlar üzerinden azabı hafifletir.” (Buharı ve Müslim)
“Bir hurma dalı azabı hafifletir..” Bu hadis, Hz. Aişe’nin rivayetiyle çelişir mi? Sizin gösterdiğiniz mantıkla çelişmez mi? Rasulullah (sas) ona da bunu öğretmeliydi, öğretmediği için bu hadis reddedilir mi?
Rasulullah (sav), Hz. Aişe’ye o zaman böyle dedi, başka bir zamanda ise Hz. Aişe yanında yok iken bu dalları dikti, bir diğer zamanda ise Kur’an okuyun, Yasin suresini okuyun, bunlar azabı hafifletir dedi. Elbette ki Kur’an hurma dalından daha üstündür.
Yeni bir itiraz daha:
Bu hadisler bize, kabirler arasında Kur’an’ı Kerim okumanın mekruh olduğunu ifade etmektedir.
İşte bundan dolayı Ebu Hanife, İmam Malik ve benzeri âlimlerin cumhurunun benimsediği görüş, kabirlerin yanında Kur’an-ı Kerim okunmasının mekruh olduğu şeklindedir.
Aynı zamanda bu, İmam Ahmed bin Hanbel (ra)’in de görüşüdür. Ahmed bin Hanbel (ra)’e kabir yanında Kur’an’ı Kerim okunur mu? diye soruldu. Ahmed bin Hanbel (ra): “Hayır, kabirde Kur’an’ı Kerim okunmaz..” diye cevap verdi. (Ebu Davud Mesail 158)
Muhammed Nâsıruddin el-Albani (ra) şöyle dedi: “Şeyhu’l-İslam ibniTeymiye (ra) şunları söylemektedir: İmam Şafi (ra)’e göre kabirler arasında Kur’an-ı Kerim okumak bid’attır.
İmam Malik (ra) ise şöyle demiştir: Ben, kabirlerde Kur’an-ı Kerim okuyan bir kimseyi bilmiyorum. Böylelikle biz, sahabelerin ve tabiînin mezarlıkta Kur’an-ı Kerim okumadığını anlıyoruz.” (İktidau’s-Sırati’l-Mustakim Muhalefete Ashabi’l-Cahiym 182)
Bu itiraza da cevabımız şudur:
Daha önce âlimlerin görüşlerini şöyle gösterdik. Bu konuda âlimler arasında ihtilaf oldu.
Maliki mezhebine göre mekruhtur. Hanbeli âlimlerden olan El muğni isimli kitabını yazan İbni Kudame şöyle yazdı:
İmam İbni Hanbel önce bidat dedi, sonra İbni Ömer (ra)’dan bir rivayet duyunca bu görüşten vazgeçti.
İbni Ömer şöyle dedi: “Müslüman defedilince yanında Bakara suresinin ilk ve son ayetleri okunur” (Beyhakı)
İbni Kudame de şunu ekledi:
“İbni Hanbel şöyle dedi: mezarda Kur’an okunması kötü değildir. Mezarlara giderseniz, Kürsi ayetini ve üç defa İhlas suresini okuyun. Sonra şunu deyin: Allah’ım bunun faydasını (sevabını) mezarlardaki olanlara ait kıl..”
Kitab-ul Maksad El erşed kitabının sahibi İbni Hanbel talebesi olan Muhammed bin Ahmed El meruruzi de bu rivayeti aktardı.
Ömer bin Hattab (ra) “Bir kişi defnedilince başı yanında (baş tarafında) Fatiha ve Bakara suresinin son ayetlerinin okunmasını tavsiye etti.”
İmam Nevevi, Ezkar isimli kitabında şöyle söyledi:
“İmam Şafi ve arkadaşları ölü yanında Kur’an’dan bir şeyin okunmasını mustehap (sevilen bir şey) olarak gördüler. Eğer Kur’an’ın tümünü okurlarsa güzel olur”.
Yine Zubeydi, İhya-ul Ulumu’nun kitabını şerh ederken şunu dedi: “Mezarı ziyaret eden kimsenin Kur’an’dan bir şey okuması mustehaptır. Ondan sonra ölü için dua etsin.”
Fakat bu okumanın sevabının, ölünün amel defterinde yazılıp yazılmadığı konusunda ihtilaf oldu. Bir rivayete göre İmam Şafi yazılmaz dedi. Başka rivayete göre ise yazılır dedi. Talebeleri ise yazılır dediler.
İmam İbni Hanbel yazılır dedi. İmam Nevevi şöyle aktardı: ”İmam Şafi ve Cumhur-ul ulema (âlimlerin çoğu) Kur’an okunmasının sevabı ölüye erişmez” dediler.
El Fıkh ul Ekber kitabında Hanefi mezhebine mensup olan Molla Ali Kari şöyle dedi:
“Ebu Hanife ve Malik ve bir rivayete göre Ahmed İbni hanbel de mezarlarda Kur’an okunmasını mekruh olduğunu gördüler. Çünkü sünnette buna dair bir delili geçmedi.”
Maliki mezhebinin âlimlerinden Ahmed Edridir, “Şerh-ul Elkebir” kitabında “Mutehrun (sonra gelen) âlimler ölü üzerine Kur’an okunmasını kötü görmediler. Bunun sevabı, onun için dua edilmesi ve mağfiret dilenmesi mutlaka ona erişir dediler.”
İşte; İbni Hanbel, İbni Ömer’in rivayet ettiği o hadisi duyunca fikrini değiştirdi. Niye gösterdiğiniz yazıda bu husus açıkça gösterilmedi. İmam Şafi’den iki rivayet vardır, bunlar niye gösterilmedi?! Fikrini değiştirdiğini niye belirtmedi? Sizin gösterdiğiniz yazıyı yazan kimse ne kadar hakkaniyetli, dürüst ve samimi acaba?
Yazıyı yazan, maalesef gerçeğin yarısını gösteriyor öbür yarısını göstermiyor! Çünkü onun maksadı bu konuyu derin araştırmak ve doğru görüşe varmak değildir, gerçeğin yarısını saklasa da, o kendi görüşünü dayatmak istiyor!
En tehlikeli şey de zaten işte budur. Biz bütün delileri ve görüşleri gösteririz, neyi tercih ettiğimizi de gösteririz, asla bunları okuyan kimseyi aldatmayız, o da düşünsün ve kendisi tercih etsin.
İtirazlardan bir yenisi daha:
“Ölüye Kur’an okumak trafik kazası geçirmiş birinin mezarında trafik kurallarını okumaya benzer ” .
Bu itiraza da cevap verelim:
Bu söz, asla bu konuya intibak etmez, söylenemez, yanlıştır, çünkü mesele akli değildir. Tamamen Gayb ile ilgilidir.
Bu delilleri kabul ederiz ve onlarla amel ederiz, ama aklımız bunları almayabilir.
Kâfirler kemik ve toprak olduktan sonra nasıl canlı olacaklarını, dirileceklerini Rasulullah (sas) ile alay ederek ve inkâr ederek, ona çok defa bunu sordular.
Ama bu konu bir türlü akıllarına girmedi. Bu şekilde yeniden dirilişe ve ahirete hiç inanmadılar. Bununla ilgili çok ayet vardır. Bu ayetlerden biri de Yasin suresinin 78-79. Ayetleridir:
وَضَرَبَ لَـنَا مَثَلًا وَّ نَسِىَ خَلۡقَهٗ ؕ قَالَ مَنۡ يُّحۡىِ الۡعِظَامَ وَهِىَ رَمِيۡمٌ ﴿۷۸﴾ قُلۡ يُحۡيِيۡهَا الَّذِىۡۤ اَنۡشَاَهَاۤ اَوَّلَ مَرَّةٍ ؕ وَهُوَ بِكُلِّ خَلۡقٍ عَلِيۡمُ ۙ ﴿۷۹﴾
“Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek göstererek şöyle dedi: bu çürümüş kemikleri kim diriltir. Ona deki, ilk defa onu yaratan tekrar onu diriltir. O her yaratılıştan haberdardır.”
İşte aklımız almasa da sahih delillerde geçtiği müddetçe gaybi meselelere inanırız. Delili ve delaleti kati / kesin olursa biz onu akide olarak kabul ederiz. Şayet, Delili zannı ise tasdik ederiz ve gereğince yaparız.
Ancak delili ve delaleti kesin olursa o da akide olur, haber ahad bir rivayet olursa veya delalet kesin değilse akide olmaz, sadece onu tasdik olur, onunla amel ederiz dediğimiz zaman, gerçekten biz ne kadar haklıyız ve doğru söylüyoruz.
Son olarak biz de Rasulullah (sav)’in dua ettiği gibi de dua ederiz:
“Allah’ım cehennem azabından, kabir azabından, deccal Mesih fitnesinden, hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım.”( Müslim Ebu Hureyre ve İbni Abbas yoluyla bu rivayeti aktardı).
Tags: