Madenlerimiz, Talan Edilen Madenler de İslam Devleti’ni Bekler

Madenlerimiz, Talan Edilen Madenler de İslam Devleti’ni Bekler

Bizleri İslam ile şereflendiren Âlemlerin Rabbi, mülkün sahibi, Şanı yüce Allah’a sonsuz defa hamd olsun.

Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi en başta ölçü ve örnek Rasul Hz. Muhammed’in, ehli Beytinin, güzide Ashabının, İslam ümmetinin ve sizlerin üzerine olsun.

BİR HABER:

Erzincan’ın İliç ilçesindeki ANAGOLD MADENCİLİK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.’nin Aralık 2010’dan bu yana “Altın Üretimi” yaptığı ÇÖPLER MADENİ’nde 13 Şubat 2024 günü “Siyanürlü Toprak Kayması” meydana geldi.

Toprak altında kalan 9 işçi için arama çalışmaları sürerken, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya arama kurtarma çalışmalarına ilişkin yeni bilgileri aktardı.

Bakan Yerlikaya, “Şu an itibariyle 2708 personel görev yapıyor. Yapılan tüm değerlendirmelerde aradığımız arkadaşların 5’inin bir konteyner içinde yer aldığı, 3’ün bir araç içinde yer aldığı, diğer şoför kardeşimizin de kamyon içinde farklı bir bölgede olduğu değerlendiriliyor.” dedi.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, “İlgili kurumlarımız konuyu anbean takip etti. Yabancı bir şirketin operatörlüğünde devam bir maden burası. İlave izinlerini almış bir maden.

Denetimleri de yakinen takip edilen bir maden.. Son denetim Ağustos 2023′te yapılmış. Denetimlerde “dün olan kazaya ilişkin” herhangibir bulgu yoktu..” dedi.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da şu açıklamayı yaptı:

“Toprak kayması sırasında akan malzemenin FIRAT NEHRİ’ne ulaşmasının engellenmesi amacıyla SABIRLI DERESİ’nin FIRAT NEHRİ’ne ulaştığı “Menfezin Kapaklarını” kapattırdık..

İlk andan itibaren SABIRLI ve ÇÖPLER DERELERİ ve FIRAT NEHRİ boyunca belirlenmiş noktalardan rutin olarak “Anlık Numuneler” alınmaya başlanmış ve takibi yapılmaktadır. Şu an için bir kirlilik tespit edilmemiştir..” dedi.

ÇÖPLER MADENİ’nde 2022’de “SİYANÜRLÜ SU HAVUZU” nun borusu patlamış ve zehirli su İLİÇ BARAJI’na akmıştı. Daha sonra bu bölgenin temizlendiği belirtilmişti. (AA ve Haber Siteleri – 14.02.2024)

Şimdi gelelim, bu adını sanını 30-40 yıldır çokça duymaya başladığımız SİYANÜRLÜ TOPRAK nedir? Buna bir bakalım.

SİYANÜR, insan sağlığını çok çok tehdit eden, öldürücü etkiye sahip olan “Laboratuvarda üretilen” kimyasal bir maddedir.

Kimyacıların teknik ifadesiyle söylemek gerekirse SİYANÜR, siyano grubu, bir karbon ve ona üç bağlı azot içeren kimyasal bileşiklere verilen addır. Endüstriyel prosesler ile üretilmekte ve kullanılmaktadır.

SİYANÜR, en çokta nerede kullanılmaktadır biliyor musunuz? Genellikle madencilikte ALTIN ve GÜMÜŞ ARAMA, ÇIKARMA İÇİN kullanılmaktadır ve “İnsan sağlığını doğrudan etkileyen” çok tehlikeli bir maddedir.

Yoğun konsantrasyona sahip SİYANÜR, toprağa ve suya çok kolayca karışır ve Doğadan da hemen kaybolmaz.

Toprağa, yeraltı sularına ve dereler yoluyla nehir ve baraj sularına çok kolay karıştığı için de, MEYVE, SEBZE ve İÇME SUYUNDAN DOLAYI insan bünyesine de kısa sürede tesir eder.

Ölüme varan birçok hastalığa da yol açmaktadır SİYANÜR.. Bu nedenle ABD ve Avrupa devletlerinde SİYANÜR İLE ALTIN ÇIKARMA kesinlikle yasaklanmış ve “yapanlara ağır yaptırımlar” getirilmiştir.

Muhterem kardeşlerim ve Davetçi gençler

Bu olayın olduğu ve “Siyanürlü Toprak Depolama Alanı” nın bulunduğu yer FIRAT NEHRİNE inanır mısınız 350 metre.. Bu ne aymazlıktır ve bu nasıl bir izin ve ruhsat vermedir?

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının canlı yayında yaptığı açıklamaya göre “400.000 Kamyon” dolusu “Siyanürlü bu Toprak” yaklaşık “1 km uzunluğunda bir alana” yayılmış.

Bu toprak, yakındaki “boş bir mermer ocağına” nakledilecekmiş.. Günde 700-800 kamyon siyanürlü toprak nakledilse yaklaşık 1,5 sene eder.

Erzincan‘ın İliç ilçesindeki “Çöpler Altın Madeni” 2010 yılından bu yana ANAGOLD MADENCİLİK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. tarafından işletiliyor.

Erzincan’ daki ANAGOLD MADENCİLİK iki ortaklı bir şirket:

BİRİNCİ ve büyük ortağı ABD‘li “SSR MİNİNG.” Şirketin “Yüzde 80” hissesi bu ortağın.. (Bu oranı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı TV de canlı yayında söyledi.)

Şirketin, Türkiye’deki “Çöpler Madeni” dışında ABD, Kanada ve Arjantin‘de de maden sahaları işletiyor.

İKİNCİ ve küçük ortağı ise ÇALIK HOLDİNG GRUBU’na ait olan “Lidya Madencilik.” Bunun ortaklık payı ise “Yüzde 20”

ANAGOLD MADENCİLİK, 2000 yılında kuruldu. Firmanın İliç’ in “Çöpler Köyü” nde bulunan altın madenindeki faaliyetleri ise 2009 yılından beri devam ediyordu.

Şirketin raporlarına göre, “ÇÖPLER MADENİ” nden 2019‘da 391 bin ons, 2023‘te 221 bin ons Altın üretildi. 2023′ün ortalama altın fiyatlarıyla bu üretim, 428,7 MİLYON DOLARLIK bir değere denk geliyor.

Şirket, 2023′te toplam 707 bin onsluk Altın üretiminin yüzde “31,3’ünü Erzincan’daki Çöpler madeninden” elde etti.

ANAGOLD’un da, diğer “büyük holdinglerde” olduğu gibi “VERGİ BORCUNUN SİLİNDİĞİ” ortaya çıktı.

Şirketin ABD‘li ortağı olan SSR MİNİNG’ in bilançosundaki “9 aylık Konsolide Verileri” ne göre “SSR MİNİNG” in 2023‘te Türkiye’de silinen vergi borcu 7,2 milyon dolar. Bu olay, “borç temizleme” işini de deşifre etmiş oldu.

Benim “2-3 bin liralık” bir vergi borcum için, “gecikme faizi yada haciz uygulaması” ile adeta bir ŞAHİN kesilen Demokratik, Laik, Kapitalist ve Kemalist Devlet, ABD’li şirketin vergi borcuna bir KANARYA oluyor, affediyor ve dahi “Milyon dolar borçlarını” bir çırpıda siliyor..

SSR MİNİNG’ in Türkiye’ deki diğer maden arama sahaları olarak, “Kartaltepe’de yüzde 50, Tunçpınar’da yüzde 30, Bakırtepe’de ise yüzde 70 hissesi” bulunuyor.

“ÇÖPLER MADENİ” arama sahası, SSR MİNİNG’ in Türkiye’ deki “en verimli” sahasıdır. Bu şirketin ABD’ de Nasdaq’a bildirdiği 31 Aralık 2021 tarihli bilançosuna göre “ÇÖPLER” de “329 bin 276 ons Altın üretilmiş.”

ABD’li bu şirketin, “Siyanürlü Toprak Kayması” olayının yaşandığı Erzincan’ daki “ÇÖPLER SAHASI” nın 2021 yılı satış geliri “607,9 Milyon Dolar.” Ne para ama değil mi?

Bu şirket ile ilgili son bir bilgi: Dünyanın dört bir yanında ve hemen hemen her ülkede yatırımları bulunan “Küreselci emperyalizmin” en büyük ailelerinden birisi olan “Rothschild Ailesi” aynı zamanda bu şirketin de sahibi..

Değerli Müslümanlar ve Davetçi gençler

Türkiye’de “Altın Arama Çalışmaları” için ruhsat alan daha doğrusu verilen İKİNCİ bir “Emperyalist şirket” ve bu gün “gelinen son nokta” hakkında da size bilgi vermek istiyorum.

Türkiye’nin Ege Bölgesi’ nin incisi ve en büyük “Oksijen Alanı” olarak açıklanan KAZ DAĞLARI’nda 60 yıllığına “Altın arama” izni verilen bir emperyalist şirket vardı. Kanada’lı bu şirketin adı “ALAMOS GOLD”

“ALAMOS GOLD” un Türkiye’ de bir iştiraki vardı. Adı “DOĞU BİGA MADENCİLİK”. Bu şirket, Kaz Dağları’nda kurmaya çalıştığı Altın madeni tesisleri için çok çok büyük bir “Orman Katliamına” başladı.

Kestikleri onbinlerce (bazı iddialara göre yüzbinlerce) ağaç nedeniyle bölge halkı tarafından çok büyük protestolarla karşılaştı.. Sonuçta devlet, bu şirketin “Madeni kurması için verdiği 10’ar yıllık periyotlu ikinci izni” vermedi, sözleşmeyi iptal etti.

O günlerde DOĞU BİGA MADENCİLİK Genel Müdürü olan AHMET ŞENTÜRK basına şu açıklamaları yapmıştı:

“Bize 2009’da devlet tarafından 60 yıllık hak verildi, gidip arayın, bulun, işletme hakkı sizin, denildi. Devlet bunu 10’ar yıllık periyodlarla denetliyor, yükümlülükleri yerine getirmiş miyiz diye.

İşte bizim 10 yıllık işletme ruhsatımızın süresi de 2019 Ekim ayında doldu, 6 ay öncesinden süre uzatma için Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) başvurduk.

Onlar da teknik olarak bizi inceledi, ‘Şirket bütün yükümlülüklerini yerine getirmiştir, ruhsat uzatımı uygundur..’ diye rapor hazırlayıp bakanlığa onaya gönderdi. Ama bakanlık onaylamadı..”

Ahmet Şentürk; “Tarım ve Orman Bakanlığına AĞAÇ KESİMİNDEN DOLAYI  ‘54 milyon TL’ ödedik. Ama bizim asıl yatırım giderimiz, Altının aranıp bulunması içindi..” dedi.

Bu izin iptalinin ardından Kanada’lı madencilik şirketi ALAMOS GOLD, Türkiye’den “1 MİLYAR DOLAR” tazminat istedi. (20 Nisan 2021 de)

Bu şirket Türkiye’ye ilk geldiğinde, şirket CEO‘su John McCluskey, 2018 de ülkesindeki BNN Bloomberg kanalına verdiği röportajda; “Yabancı işçi çalıştırmıyoruz. Çünkü Türkler, taş taşımakta çok çok iyiler” demiş ve çok büyük tepkiler çekmişti.

John McCluskey, aramalarda “3 milyon onsluk (4.27 milyar dolar değerinde) Altın” bulduklarını ifade etmiş, yaptıkları yatırımın ise sadece “100 MİLYON DOLAR” olduğunu söylemişti. Ne kârlı ve ballı kaymaklı bir iş değil mi?

Kardeşlerim şimdi size “Altın madeni arama ve işletme izni” verilen ÜÇÜNCÜ bir şirketten daha bahsetmek istiyorum.

Bu şirketin adı; CENTERRA GOLD INC.. Bu da aslen Kanada’ lı olan yabancı bir şirket. Türkiye’ de Kayseri ili, Develi ilçesinin Öksüt köyünde bulunan Altın madenlerini işletmek için bir şirket kurdu.

CENTERRA GOLD INC, “Öksüt Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş.” adıyla kurulan bu yeni şirketin % 100’ üne sahiptir. Başka bir ortağı yoktur.

“Haber7com” da (06 Kasım 2023) yer alan habere göre Öksüt Madeni’nin işletmecisi Kanada’CENTRRA GOLD’un Türkiye Ülke Müdürü David BİCKFORD dedi ki;

“Türkiye’nin madencilik potansiyeli çok çok yüksek”, son yıllarda küresel madencilik için önemli bir bölge. Sadece bu Develi ilçesinde “35 ton Altın rezervi” bulunuyor.

Öksüt Madencilik’ in Türkiye’deki yatırımları “300 milyon dolara” yaklaştı. BİCKFORD, Öksüt’te bu yıl “5,5 ila 6 ton arasında Altın üretimi” yapmayı hedeflediklerini belirtti.

David BİCKFORD, şu anda Türkiye’de faaliyet gösteren “20 Altın Madeni Operasyonu” daha olduğunu söyledi.

Kardeşlerim, bu toprakların akleden güzel insanları

Rabbimizin bir nimeti olan tüm madenler, petrol, doğalgaz vs. türü sıvılar, başta bu topraklar olmak üzere tüm İslam coğrafyasında o kadar çok ki, bunlar ister istemez DOYMAK BİLMEYEN tüm “Emperyalist kâfir şirket ve Devletleri” bizim topraklarımıza çekiyor ve onları cezbediyor.

Neden cezbetmesin ki?

Hatırlayalım yukarıda ne demişti John McCluskey? “100 Milyon Dolar yatırdık, 4.27 Milyar Dolar değerinde Altın bulduk..”

4.27 milyar dolar para, “Yatırım Sermayesinin” kaç katı? Neredeyse 43 katı.

Bu husus, hemen hemen “tüm toprak altından çıkarılan madenler, kara ve denizlerimizden çıkarılan petrol ve doğalgaz üretimleri için de” geçerlidir.

Halk tabiri ile emperyalist kafirler; söz olarak “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez..” derler ve fiilen de demektedirler.

Bizi yöneten gafil idareciler de “Ülkemize büyük bir yabancı sermaye akışı var elhamdülillah..” diyerek seçim meydanlarında, TV konuşmalarında bu zilleti ballandıra ballandıra anlatıyorlar..

Buna, bir de şunu ilave ediyorlar: “Gördünüz mü, yabancı sermaye, kaç bin kişilik bir İSTİHDAM oluşturdu..”

“Peki, bu yabancı sermaye ne getirdi de ne götürdü aga? diye soracak olsan, “Ticari sır ve mahremiyet kanunu var açıklayamayız..” derler değil mi?

Tüm İslam âlemine, halkı Müslüman olan tüm topraklara “Yabancı Sermaye” girişi, çöreklenişi, yağmalama ve talan edişi son “bir yıl, iki yıl” ya da son “100 yıl veya 200 yıl” içinde olmadı..

Tüm bu çöreklenmeler, talanlar, yağmalamalar hatta GAZZE misali katliamlar; Müslüman birey, mütefekkir, toplum ve Devlet adamlarının “en başta Yabancı Akideleri, yabancı Fikir, Mefhumları ve yabancı Nizamları” benimsemeleri ve uygulamaya koymaları ile başladı.

Yani düşmanlarımız; bizim akletme şeklimize, “Akidemize, hayat hakkındaki mefhumlarımıza, alakalarımızı düzenleyen nizamlarımıza” ÖNCE fikren, SONRA DA fiilen çöktüler, çöreklendiler, bizi kendilerine benzettiler, bilahare de bağrımıza çöküp yağmaladılar..

Ülkesindeki BNN Bloomberg kanalına verdiği röportajda ne demişti  John McCluskey; “Türkiye’ de yabancı işçi çalıştırmıyoruz. Çünkü Türkler, taş taşımakta çok çok iyiler..” Adam adeta yüzümüze tükürmüş, bu halka “Türkler çok çok iyi hamallar..” demiştir.

Bu durum sadece bu topraklarda yaşayan, hayata çok çok yüzeysel bakan, sathi düşünen, hayatı sadece YEME İÇME, UYKUSU GELİNCE UYUMA, UYANINCA TEKRAR YEMEK TELAŞESİNE KOŞMA olarak gören Türkiye halkı için değil, aynı bakış açısına sahip tüm Müslüman halklar ve toplumlar için de söz konusudur.

100 yılı geride bırakan ve yeni bir yüz yıla adım atarken buna; “TÜRKİYE YÜZYILI” adını takan “Müesses nizam ve onun Devlet adamları”, kendilerine bu “Kapitalist Devlet Düzenini” emanet eden Batılı efendileri ile işin başında “Bir çok anlaşmalar imzaladılar ve onlara bir çok TAAHHÜTLERDE bulundular..”

Bunların başında iğneden ipliğe KAMUYA AİT birçok şeyin “ÖZELLEŞTİRİLMESİ ve yabancı sermaye sahibi Uluslararası KARTEL ve ŞİRKETLERE istedikleri her yeri satınalma, istedikleri her yere yatırım yapma, istedikleri toprakları 50 ila 100 yıl kiralama ya da satın alma vs.” imtiyazları verildi.

Buna binaen de “Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içindeki” birçok ağır sanayi tesisleri, Madenler, Enerji santralleri, Barajlar, başta Merkez Bankası olmak üzere hemen hemen tüm bankalar, “ya yabancı sermayenin ya da yabancı sermaye ile ortak kurum ve işletmeler” haline getirildi.

Böyle de olmak zorundaydı çünkü “Demokrasi, Laiklik, Kemalizm esaslı Cumhuriyet’ in tabiatı” yani EŞYANIN TABİATI bunu gerektiriyordu.

Nasıl ki bir ineğin memelerinden BAL değil SÜT çıkıyorsa yani eşyanın tabiatı, İNEĞİN ANATOMİK YAPISI, “Süt üretmeye göre” yaratılmışsa, “Demokrasi, Laiklik, Kemalizm esaslı Cumhuriyet’ in tabiatı da”  sömürgeci kâfirlerle İŞBİRLİĞİ YAPMAYI, kendilerini iktidara getirenlere mutlak itaati gerektiriyor.

Sevgili kardeşlerim ve Davetçi gençler

İster topraktan çıkarılsın, ister denizin kaç metre derinliklerinden çıkarılsın tüm “Madenler, Petrol, Doğalgaz vs.” hakkında “İSLAM VE ONUN SAHİBİ ŞANI YÜCE ALLAH (CC) NE DEMİŞ” gelin bir de buna bakalım.

Her ne kadar LAİKLİK AKİDESİNE iman eden, Demokrasiyi canı gönülden benimseyen Kapitalistler için “Allah’ın Ne Dediği” hiç mi hiç umurlarında olmasa da, elhamdülillah biz Müslümanlar için “Allah’ın ne dediği, bu denileni Rasulünün ne şekilde uyguladığı” bizim için ”Mutlak bir emirdir” ve “FARZ KERE FARZADIR.”

En başta Altın madeni olmak üzere, “Yeraltından çıkan her bir maden, Petrol, Doğalgaz vs. nin MÜLKİYETİ ve İŞLETME TASARRUFU hakkında Şer’i Deliller ve Şer’i Hüküm nedir? sorusunun cevabını;

Büyük Devlet Adamı ve Âlim Şeyh Takıyyuddin en NEBHANİ (mekânı Cennet olsun) İSLÂM’DA İKTİSAT NİZAMI isimli kitabında şu şekilde vermiştir:

MADENLER iki kısımda incelenmektedir:

1- Herhangi bir fert için büyük bir miktar sayılmayacak miktarı sınırlı olan madenler.

2- Tükenmeyecek kadar çok madenler.

“MİKTARI SINIRLI OLAN MADENLER”, ferdi (özel) mülkiyete girer ve onun mülkiyeti kimin üzerinde ise o kimselerce işletilir. Rikaz (define, hazine) muamelesine tabi olarak 1/5’i (beşte biri) devletçe alınır.

Amr b. Şuayb’ın babasından, onun da dedesinden rivayet ettiğine göre Rasul (sas)’e buluntular hakkında sorulduğunda, Rasul (sas) şöyle buyurmuştur:

“Onu işlek bir yolda yahut meskûn bir köyde bulmuş isen, onu bir yıl tanıt, ona talip olan olursa ona ver. Talip olan olmazsa, O sana ait olur. O buluntu, bir harabede bulunmuşsa yani define ise ondan 1/5’ini (beşte birini) versin.”

“MİKTARI SINIRSIZ MADENLER”  ise tamamıyla KAMU MÜLKİYETİDİR. Hiç bir ferdin bu tür bir malı alması caiz değildir.

TİRMİZİ, Ebyad b. Hammal’den şu hadisi nakletmektedir:

“O, Rasul (sas)’e gelip bir tuz bölgesinin kendisine verilmesini istemiş, Rasul de bu teklifi kabul etmişti. Ebyad kalkıp gidince Peygamber (sas)’in yanında bulunan şahıslardan biri;

Ey Allah’ın Rasulü ona ne verdiğinizi biliyor musunuz? Ona kaynağı kesilmeyen bir su verdiniz, dedi. Bunun üzerine Rasul (sas); “Onu ondan geri alıyorum” buyurdu.”

KAYNAĞI SÜREKLİ OLAN BİR SU, asla FERDİ MÜLKİYET olamaz bu nedenle hadiste Peygamber (sas)’i uyaran adam, tuz kaynağını suya benzetti. Çünkü o bölge “bitmez tükenmez bir tuz kaynağı” idi.

Ayrıca hadis, Rasul (sas)’in “bir tuz dağını Ebyad b. Hammal’e mülk olarak verdiğine ve dolayısıyla tuz madenlerinin ferdi mülkiyete girebileceğine” de delalet eder.

ANCAK, Rasul (sas)’in bu hadiste geçen “Madenin tükenme ihtimali olmayan bir maden olduğunu” anlayınca, hemen onu vermekten vazgeçmesi ve mülkiyet hakkını iptal etmesi, “Tükenmez vasıflı madenlerin asla FERT MÜLKİYETİNE giremeyeceğini”, bilakis KAMU MÜLKİYETİ kapsamında olduğunu göstermektedir.

Burada kastedilen asıl mana “Tuz” değil TUZ MADENİ’ dir.

Allah Rasulü de önceden “Onun belli, sınırlı miktar bir şey” olarak bildiğinden, onun FERDİN MÜLKİYETİNE vermişti.

Fakat sonradan onun aslının “TÜKENMEZ BİR MADEN” olduğunu anlamış ve BU MADENİ, “Ferdi Mülkiyet” olma kapsamından çıkarmıştır.

Ebu Ubeyd bu konuda şöyle demiştir:

Rasulullah (sas)’in ME’REB’deki TUZ MADENİNİ önce Ebyad b. Hammal’e verip sonra da ondan geri almasının hikmeti şudur:

Nebî (sas), ME’REB’deki o yeri, “İhya edilmesi gereken bir arazi” olarak biliyordu ve imarı için orayı ona verdi.

Fakat aslında oranın “Tükenmeyen bitmeyen su hükmünde” bir TUZ MADENİ olduğunu anlayınca orayı ondan geri aldı. Çünkü Nebî (sas)’in “MERA, ATEŞ ve SU gibi şeylerde insanların ortak olduğunu” belirleyen sünneti gayet açıktır.”

Tuzun bir “MADEN” olarak kabul edilmesi ve Rasul (sas)’in de onu Ebyad’a vermemesi, bu hususların asla FERDİ MÜLKİYETİN olamayacağına dair “BİR İLLET” sayılır ki bu İLLET, “Tuzun tükenmeyen tuz kaynağı olarak değil, bilakis tükenmeyen maden kapsamında ele alınmasından” kaynaklanmaktadır.

Nitekim Amr b. Kays’ın rivayet ettiği bu hadiste de görüldüğü gibi “TUZ MADENİ” ibaresi kullanılmıştır.

Dolayısıyla yukarıdaki hadiste geçen “TUZ”un, aslında TUZ MADENİ anlamında kullanıldığı gayet açıktır. Bu nedenle bu hadis; özel olarak “Tuz” ile değil, genel olarak MADENLERLE alakalı bir hadistir.

Ebu Davud’un rivayet ettiği Rasul (sas)’in Bilal b. el-Haris’e, “Kubelliye madenlerinin mülkiyetini” vermesi ve Ebu Ubeyde’nin EL-EMVAL kitabında Ebu İkrime’den rivayet ettiği, Rasulullah (sas)’in Bilal’e şu araziyi şu sınırdan şu sınıra kadar içindeki dağ ve madenle birlikte vermiş olması, Ebyad’ın rivayet ettiği hadise asla ters düşmez.

Yukarıdaki rivayette Bilal’e MÜLKİYET HAKKI verilen madenlerin, “Çok sınırlı miktarda bir maden” içerdiği anlaşılmaktadır.

“Sınırlı ve tükenebilir madenlerin” kalkıp ta FERDİ MÜLKİYETE verilmesi ise caizdir. Nitekim Ebyad’a önce TUZ MADENİ verilmiş sonra onun aslında “SINIRSIZ BİR MADEN” olduğu anlaşılınca geri alınmıştı.

Yukarıdaki hadisler “Mutlak anlamda” tüm madenlerin “Mülk edinilmesine delalet etmez” ve böyle bir iddia da asla doğru olmaz.

Eğer öyle olsaydı Rasul (sas)’in, “Daha önce bir şahsa verdiği madeni geri alması”, Onun “Fiili sünnetinde” bir çelişkiye sebep olurdu.

Aksine bu iki rivayet kendisine “Dağla birlikte maden de verilen şahsa ait bu madenin” aslında çok “Sınırlı ve tükenebilir bir maden olduğuna” yorumlanır.

Bu hükme göre, “Tükenmeyecek bir bollukta” olan madenlerin KAMU MÜLKİYETİ kabul edilmesi, bu türden olan tüm madenleri de kapsar.

Söz konusu madenler;

İster, “Çıkarıldıktan sonra herhangi bir işleme tabi tutulmadan kullanıma sunulan, tuz, sürme, yakut..” gibi madenler olsun,

İsterse, “Bir takım işlemler sonucu ancak kullanılabilen altın, demir, bakır, kurşun v.b.” gibi madenler olsun tüm bu madenlerin hepsinin mülkiyeti, KAMU MÜLKİYETİ kapsamında değerlendirilir.

Ayrıca madenlerin; Katı (billur gibi) veya Sıvı (petrol gibi) olması hiç fark etmez, tüm madenler bu hadisi şerifin sınırları içine girer.

Değerli Müslümanlar ve Davetçi gençler

İslam’a göre MADENLER HAKKINDA Mülkün asıl sahibi şanı yüce Allah’ın emir ve nehiylerini, Sünnet yoluyla ve bunları bize nakleden Şeyh Takıyyuddin en NEBHANİ’ nin (Allah ona gani gani rahmet eylesin) yazdığı eseri vasıtasıyla öğrenmiş olduk.

Şimdi gelelim işin “can alıcı noktasına” yani bu hükmün günümüze uyarlanmasına:

İslam’a göre 3 çeşit mülkiyet vardır: Özel mülkiyet, Kamu mülkiyeti ve Devlet mülkiyeti.

İşte bunlardan birisi olan KAMU MÜLKİYETİ’ne ait tüm gelirler, İslami bir Devlette, “KAMU MÜLKİYETİ DİVANI” isimli bir “Üst kuruluş çatısı altında” derlenip toplanır.

Peki, ıstılahi anlamı itibariyle “Kamu Mülkiyeti nedir?” diye sorarsanız cevabım şudur:

KAMU MÜLKİYETİ; Şâri‘ nin yani şeriat koyucunun, mallardan yararlanma hususunda topluma verdiği izindir.

KAMU MÜLKİYETİ kapsamına giren mallar ise, Şâri‘in “Ferdin tek başına sahip olmasını yasakladığı ve toplumun ortak kullanımına sunduğu mallardır.”

Şâri‘ (şeriat koyucu) tüm Müslümanları bunlara ortak kılmıştır. Fertlere de bunlardan faydalanmayı mubah kılmış ama “bunların mülkiyetini onlara yasak kılmıştır.”

Bu mallar, başlıca üç gurupta toplanır:

1) Topluluğun günlük hayatında onlardan asla müstağni olamayacağı, bunları kaybettiği takdirde dağılacağı, topluluğun faydalandığı dayanaklarıdır. Meselâ SU gibi.

2) Oluşumlarının tabiatı, fertlerin hususî sahipliğinde bulunmasına (özelleştirilmesine) mani olan maddelerdir. DENİZLER, NEHİRLER, UMUMÎ SAHALAR, MESCİDLER, UMUMÎ YOLLAR gibi.

3) Tükenmeyen sınırsız madenlerdir. Miktarı sınırsız, çok olan bu madenler bütün Müslümanların mülküdür. Fertlerin veya şirketlerin bunlara sahip olması asla caiz değildir.

KAMU MÜLKİYETİ, bütün Müslümanların mülkü olduğundan, her ferdin de bundan faydalanma hakkı vardır.

Eğer bu mülkiyete dâhil tüm maddelerden, “insanın bizzat kendisinin faydalanması kolaylıkla olmaktaysa” mesela su, mer’a, ateş, umumi yollar, nehirler ve denizler gibi ise; şahısların bizzat kendilerinin bunlardan faydalanma hakkı vardır.

Kamu mülkiyetinden olan maddelerden, “fertlerin kendi girişimleriyle yararlanmaları kolay olmayan”, mesela petrol, doğalgaz ve madenler vs. ise; Devlet bunları çıkarır, işletir ve gelirlerini Hazineye aktarır.

İslam Devlet Başkanı yani HALİFE de “Müslümanların maslahatını gerçekleştirmek üzere” bunlardan harcamalar yapar.

Evet, yapmasına yapar da, şayet İSLAM DEVLETİ var ise yapar.. Peki, ne olur İslam Devleti OLMAZ İSE Bekir amca?

İki şey olur ey Müslüman:

BİRİNCİSİ; tüm Dünyadaki Müslümanlar GÜNAHKÂR olurlar.

İKİNCİSİ ise, bu gün tüm İslam topraklarında ve özellikle de Türkiye’ de gördüğümüz gibi, tüm yeraltı ve yerüstü madenlerimiz, servetlerimiz, Emperyalist kâfirler ve yerli işbirlikçileri eliyle yağmalanır da yağmalanır.

BİRİNCİSİ bize ahiretimizi, İKİNCİSİ ise tüm Dünyamızı kaybettirir, nitekim hep kaybettirmekte değil mi?

Bir amcanız olarak, onlarca yıldır ki bu topluma;

“Ey Müslümanlar, İslam akidesi ile ibadetleriniz arasında bir FİKRİ VE FİİLİ alaka vardır.. İslam Akidesi ile kılık kıyafetiniz arasında bir FİKRİ VE FİİLİ alaka vardır..

İslam akidesi ile yiyip içtikleriniz arasında bir FİKRİ VE FİİLİ alaka vardır.. İslam akidesi ile insanlar arasında kurduğunuz tüm ilişkilerde FİKRİ VE FİİLİ bir alaka vardır..

İslam akidesi ile Devlet, Anayasa ve kanunlar arasında FİKRİ VE FİİLİ bir alaka vardır..

Şanı yüce ALLAH (cc) tüm bu alakaları ne şekilde kuracağımızı, Yüce kitabı KUR’AN ve Rasulü Hz. Muhammed (sas)’ in SÜNNETİ vasıtasıyla göstermiş, öğretmiş ve EMRETMİŞTİR.

Şayet bu emre uymaz, Kur’an ve Sünnette istenenlere tabi olmaz isek yani TÜM ALAKA ÇEŞİTLERİNDE, İslam akidesi ile ORGANİK BİR BAĞ kurmaz isek, hem bu dünyada hem de ebedi hayat olan Ahirette hüsran kere hüsran yaşarız..”dedim.

Size çok çok basit bir örnek vereyim:

Hristiyanlarda RAHİP ve RAHİBE denilen iki insan vardır. Nice rahibeler görürsünüz ki kadın, aynı SALİHA MÜMİNE BACILARIMIZ gibi TAM TESETTÜRLÜDÜR değil mi?

Ama bu RAHİBE’ nin gideceği yer direk Cehennemdir..

Çünkü onun TESETTÜRÜ ile İSLAM AKİDESİ arasında zerre kadar bir alaka yoktur.. Yani ne FİKREN ne de FİİLEN bu kadın, İSLAM AKİDESİ ile hiçbir alaka kurmamıştır. Yani iman etmemiştir İslam akidesine..

Peki, sadece “Ehli Küfür” dediğimiz Hristiyan, Yahudi vs. ler mi İslam akidesi ile FİKRİ ve FİİLİ hiç bir alaka kurmuyorlar?

Bunlardan “çok çok daha rezil ve çok çok daha tehlikeli” bir “güruh” daha var ki, bunlarda bu alakayı kurmuyorlar..

Kim bunlar biliyor musunuz?

Medine’ de adlarına bir sure indirilen MÜNAFIKLARDIR.. Yani yüzümüze konuşurken BİZDEN GİBİ davranan, sırtını dönünce KUYUMUZU KAZAN şerefsizlerdir..

Şanı yüce Allah (cc) nasıl ki; Kalbimiz ile ellerimiz arasında, kalbimiz ile midemiz arasında, kalbimiz ile göz ve kulaklarımız arasında BİR ORGANİK BAĞ kurmuş ise;

“Ben de elhamdülillah Müslümanım, müminim, mümineyim..” diyen kullarından da, göndermiş olduğu “Tüm emir ve nehiyleri ile FİKREN & FİİLEN organik bağ kurmalarını” emretmiştir.

Kesilen ya da kopan kol; kalp ile bir organik alakası kalmadığı için çürümeye mahkûm olur değil mi?

“Çıkarılıp bir tabağın içine konulan ve kalp ile hiçbir alakası kalmayan bir göz”; dünyanın en güzel gözü olsa neye yarar?

İşte “İslam akidesi ile alakası kesilen” her FİKİR ve AMELİMİZ de böyledir. Bu nedenle görüyoruz ki; nice tesettürlü (!) genç kızlarımız, Dış kıyafetlerinin cazip görünmesine, modaya uygun olmasına, albenisi olan rengine yani kısacası FARZINA değil TARZINA çok çok büyük önem veriyorlar.

İşte bütün bunların ışığı altında, Erzincan’ daki maden faciasından yola çıkarak, MADENLERİN MÜLKİYETİNİ, İŞLETMESİNİ, bu konular hakkında ALLAH’IN HÜKMÜNÜ burada söz konusu ettik ve açıkça gördük ki;

Bu toplumdaki nice fertler, nice İslami olduğunu iddia eden cemaatler, nice âlimler, nice imam ve hocalar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, “Niçin MADENLER KONUSUNUN da İslam akidesi ile olan FİKRİ ve FİİLİ organik bağını, hiç mi hiç SÖZ KONUSU ETMEZLER?”

Benim indimde bunun cevabı çok çok basit ve bu başlı başına bir makale konusu.. Ama şurası unutulmamalı ki;

Yukarıda söz konusu ettiğim “Tüm alaka çeşitleri ile İslam akidesi arasında” TAM BİR ORGANİK BAĞ, bu topraklarda yaptırım gücüne sahip İSLAMİ BİR DEVLET olmadıkça, ASLA VE KAT’A MÜMKÜN OLMAYACAKTIR.

Bu nedenle her zaman söylediğimiz şeyi burada bir kere daha ifade edelim:

İSLAM, ASLA BİR DEVLETSİZ OLMAZ..

BİR DEVLET TE ASLA İSLAM’SIZ OLMAZ..

Düşünün ki, birileri kalktı, “İslam akidesi ile zerre kadar bile” alakası olmayan “PAPA VARİ bir HALİFE” ortaya peydah etti ve sizleri buna “Biat etmeye” davet etti..

“Peki, İslam akidesi ve İslam Anayasası, kanunları, nizamları, İslami kurumları nerede?” dediğinizde, O da dedi ki; “Onlar Demokrasiye göre olacak..”

Biz de gidip Ona biat mı edeceğiz?

İnanın bu toplumda böylesi şaklaban, sözde bir Halife’ye (!) “Koşa koşa gidip biat edecek” milyonlarca insan var.. Hele de bu ÇAKMA HALİFE, Sultan ABDULHAMİD HAN’ ın 4. Kuşaktan bir torunu ise..

İslam düşüncesi, fikirleri, mefhumları, fertleri, toplumu ve İslam Devleti tüm gücünü; İSLAM AKİDESİNDEN, onun mutlak doğru, berrak ve insan fıtratına tam uyan bir akide olmasından almaktadır.

Dünya Müslümanları için EN DEĞERLİ MADEN, işte budur..

İSLAM AKİDESİNİ idrak etmemiş, özümsememiş, tam benimsememiş ve onu kendisinde mefhum haline getirmemiş tüm fertler, cemaatler, toplular ve Devlet, İÇİ ÇÜRÜK VE KOF BİR ÇINAR AĞACINA benzerler.

“Ey Rabbim, bu makalemi okuyan, anlayan, benimseyen ve paylaşan tüm Müslümanlara, son nefeslerine kadar şahit, son nefeslerinde de o müjdelenen İSLAMİ DEVLET’ te şehit olmayı nasip eyle..”

Sevgi, saygı ve muhabbetlerimle kardeşlerim..

Bekir Yetginbal – 20 Şubat 2024


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın