Kur’an Allah’ın Kelamıdır, Allah’ın Sözüdür

Kur'an Allah'ın Kelamıdır, Allah’ın Sözüdür

Yazan Esad MANSUR

“Kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz Kuran’dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure meydana getirin. Eğer doğru sözlü iseniz, Allah’tan başka, güvendiklerinizi de yardıma çağırın.” (Bakara 23)

Sırf Allah’ın yaratıcılığı ve verdiği tüm nimetleri tanımak yeterli değildir. Mademki kendisi yaratıcı ve nimeti verendir, öyleyse onun “tüm emirlerine” de uymak gerekir. Allah (cc) emirlerini bize Kur’an’da bildirdi.

Allah (cc), Kur’an’ın “kendi kitabı” olduğunu ispatlamak için insanlara açıkça meydan okudu ve dedi ki:

“Eğer (kulumuz Muhammed’e indirdiğimiz kitap hakkında) şüpheniz varsa siz de onun gibi bir kitap getirin.” (Kasas 49 ve Tur 34. ayetlere bakın).

Bunun gibi bir kitap getiremeyince bu sefer onlara;

“Onun gibi on sure getirin” (Hud 13) diyerek meydan okudu. Onun gibi “On sure” getiremeyip aciz kaldıklarında, bu sefer onun gibi “On sure değil”, onun surelerinden “Sadece bir suresine” (Yunus 38) benzer bir sure getirmeleri için meydan okundu.

Bakara suresi 23. Ayet ve Yunus suresi 38. ayeti Mekke’de indirildi. Bu ayetlerin indiği günlerde Arapça bilenler “bir sure” getirmek içinde çok çalıştılar fakat yine acze düştüler.

Kur’an’ın “Allah’ın sözü” olduğuna dair en önemli delil, insanların “Kur’an gibi bir şeyi” asla getirememeleridir. Şu ana kadar bile insanlar Kur’an’ın herhangi bir suresine benzer “bir sure” dahi getirememişlerdir.

Allah-u Teala yine insanlara meydan okuyarak, “Allah dışında her güce baş vurun ve yardım alın. Hatta isterseniz cinleri de çağırın” dedi.

Çünkü cahiliye dönemindeki Araplar “Cinlerin insanlardan daha güçlü olduklarına” inanıyorlardı. Bu nedenle, İsra suresi 88. ayette;

“İnsanlar ve cinler birleşseler onun gibi bir kitap getiremezler.” Diyerek onlara meydan okundu.

Fasih Arapça bilen, yüksek dile ve edebiyata sahip olan o dönem Araplarının Kur’an surelerine benzer “bir sure” dahi getiremeyip acze düşmeleri Kur’an’ın “bir mucize” olduğuna dair kesin delildir.

Şöyle ki; fasih Arapça bilen herkes “Onun gibi” veya “Onun bir suresine benzer bir sure” bile getirmekten aciz kalınca o kitap “bir mucize” oldu.

Mucize’nin manası işte budur. Yani diğerlerin onun gibi veya bir parçası gibi getirmekten, yazmaktan veya söylemekten aciz olmasıdır.

Evet, Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem de bir Arap’tı.

Ne kadar yüksek deha, üstün zekâ ve akla sahip olunursa olunsun insan, kendileriyle birlikte yaşadığı kavminin seviyesini asla aşamaz.

Onların seviyesinden belki biraz fazla fasihliğe ve üstünlüğe sahip olabilir, ona yakın dereceye sahip olan kimseler de ortaya çıkabilir.

Bazen de deha sahibi kimseler düşük sözler söyledikleri gibi düşük üsluplar da kullanabilir. Yani hep aynı seviyede daima kalamazlar.

Buna göre Kur’an, Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’den gelmedi.

Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in kesin şekilde sabit olan sözleri vardır ki onlara “Mütevatir Hadis” denilir.

Bunları dikkatlice incelediğimiz zaman, bunların Kur’an’a hiç benzemediğini görürüz.

İnsanlar nasıl ki Kur’an üslubu gibi bir üslupla söyleyemedi ise kendisi de bir insan olan Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem de haliyle söyleyemez.

Yani bir insan aynı anda iki ayrı hitap üslubunda söyleyemez.

Bu sebeple bu Kur’an, diğer Araplardan olmadığı gibi Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’den de değildir. Yani onun sözü değildir.

Mademki onlardan gelmedi o halde başkalarından da, yani Arapça bilmeyenlerden de asla gelemez. Öyleyse Kur’an’ın Allah tarafından gönderilmiş olmasında hiç bir şüphe yoktur, o kesin olarak Allah’ın sözleridir. Allahu Teala şöyle buyurdu;

فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ وَلَن تَفْعَلُواْ فَاتَّقُواْ النَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ

“Yapamadığınız (Kur’an gibi getiremediğiniz) ve hiç yapamayacaksınız (onun gibisini getiremeyeceğiniz) o zaman inkâr edenler için hazırlanan, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının.” (Bakara 24)

Mademki, bir sure dahi getiremiyorsanız, (hem de en belagat sahibi olan Araplar bunu denedi ve onun gibisini getiremediler) o halde bırakın bu inadı ve cehennem azabından sakının. Çünkü Kur’an’a inanmazsanız kâfir olursunuz ve cehennemlik olursunuz.

Peygamberliğini iddia eden Museyleme, Kur’an gibi bir şey söylemeye teşebbüs etti. Müslüman olmayan Araplar Museyleme’ye dediler ki; “Bu dediğin yalandır.”

Amr bin El As adlı kişi Museyleme’ye bir defasında şöyle dedi: “Senin yalancı olduğunu kendin biliyorsun.”

O dönemlerde İslam öncesi söylenen nice şiirler Arapların “en üstün sözleri” dir. Buna rağmen kâfir Araplar, “bu güzel şiirler Kur’an’a çok benziyor..” diye hiçbir iddiada bulunmadılar.

Oysa en güzel şiirler Kâbe duvarında asılı idi. Bunlara Muallakat deniliyordu. Muallakat; Arapların tarihinde şiir yarışmasında birinci dereceyi kazanan, en güzel şiir parçalarıdır.

Kâfirler Kur’an’ın büyüklüğünü ve yüksek belagatini görünce Kabe duvarına astıkları şiir nüshalarını hemen indirdiler.

İnsanlar Kur’an gibi bir şeyi bu güne kadar bile hala getiremediler ve bundan sonra da hiçbir zaman getiremeyecekler.

Kur’an insanlar tarafından kaleme alınmadığına göre Kur’an’a ve Kur’an’ın içerdiğine, Ondaki Allah’ın ayetlerine ve emirlerine insanoğlu mutlaka uymalı, nehiylerinden vazgeçmelidir.

Zira Kur’an’a iman Kur’an’la amel etmeyi ve onu pratik olarak uygulamayı gerektirmektedir.

Kur’an’a inanmayan kimse kesinlikle kâfirdir. Onun “bir ayetini” inkâr etse dahi kâfir sayılır.

İnsan Kur’an’a inanırsa kendisini kâfirlikten ve cehennemden kurtarır. Nitekim insanlar ya mümin ya kâfir, ya cennetlik ya da cehennemliktir.

Bu dünya ebedi bir hayat yeri değildir, ebedi olan ahiret hayatıdır. İnsan kendi geleceğini düşünsün, cehenneme girmemek için çok çalışsın.

Cehennem ateşinin yakıtı kâfir insanlar ve taşlardır. İnsanın vücudundaki “Yağ gibi yanıcı maddeler” ateşi çok çok alevlendirir. Taş ateşinin harareti çok şiddetli ve dayanıklıdır.

Tahtalar ise taşa göre çok çabuk söner ve ateşi taşların ateşi kadar şiddetli olduğunu göstermek için Rabbimiz insanların yakinen idrak ettikleri bir yakıtın gerçeğini bize örnek olarak gösterdi.

Yukarıda ifade ettiğimiz Bakara suresi 23. ayette, çok önemli bir başka nokta daha vardır: “Kulumuza indirdiğimiz” dedi. Burada bize, Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem‘in üstünlüğünü gösteriyor.

İnsan sadece ve sadece “Allah’ın kulu” olup “Başkalarının kölesi” olmayınca O, en üstün dereceye ulaşmış demektir.

Daha önceki ayette Rabbimiz insanlara hitap ederken ‘Sizi yaratana kulluk edin’ diye buyurmuştur. İşte Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem bu kulluğu kabul eden ilk kişidir.

Kâfirler ise “bu kulluğu” reddediyorlar.

Ama bir de bakıyoruz ki kendileri için “Kanun çıkartan” kimselerin birer kölesi oluyorlar. Zira köle; başkasının emrine mutlak şekilde uyan kimsedir.

Allah’ın emrini terk edip Demokrasiyi kabul edenler, milletin temsilcileri olarak bilinen / denilen milletvekillerin çıkarttıkları emirler ve kanunlara adeta harfiyen uyarlar.

Böylelikle milletvekillerini kendileri için adeta bir “Rab edinmiş” oldular.. Onların köleleri oldular. Bunlar aynen geçmişte Haham ve rahiplerini Rab edinenler gibi olurlar. (Tevbe 31. ayet tefsirine bir bakın)

Allah’ın emirlerine uymayan, sadece kendi keyfine, heva ve hevesine ve de kendi arzusuna uyan bir kimse kendi heva ve hevesinin kölesi olur.

Onun heva ve hevesi onun ilahı ve Rabbidir de.

Allahu Teala heva ve hevesini ilah edinenlere çok sert çattı (Casiye 23’e bakın). Bunların örnek aldığı tip ve modeller ‘Ben hürüm, canımın istediği her şeyi yaparım’ diyen zavallı kimselerdir.

Demokrasiye inanan bu kişiler tabii ki cehennemi hak ettiler. Çünkü Allah’ın emirlerini reddedip kendi vekillerinin, temsilcilerinin kanunlarına veya heva ve heveslerine uydular.

Tıpkı cahiliye Araplarının dediği gibi ‘Biz baba ve ecdadımızın gelenek, örf ve adetlerine uyarız’ diyenler gibi olurlar. (Bakara 170, Maide 104, Şuara 74. Ayet meallerine bakın)

Evet, bütün bunlar kâfir sayıldı ve cehennemle müjdelendi.

Ancak ve ancak kurtulan ve cennetlik sayılan kimseler, Allah’a iman edip onun emir ve yasaklarına itaat eden, harfiyen uyan kimselerdir, başkaları değildir.


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın