Çocuğu İslam’ı Terk Etmiş Mahzun Müslüman Bir Babaya Nasihat

Çocuğu İslam’ı Terk Etmiş Mahzun Müslüman Bir Babaya Nasihat

Bizleri İslam ile şereflendiren Âlemlerin Rabbi, mülkün sahibi, Şanı yüce Allah’a sonsuz defa hamd olsun.

Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi en başta ölçü ve örnek Rasul Hz. Muhammed’in, ehli Beytinin, güzide Ashabının, İslam ümmetinin ve sizlerin üzerine olsun.

Osmanlı İslam Devleti’ nin tarih sahnesinden silinmesi aynı zamanda İSLAMİYETİN de bir “Devlet nizamının, Anayasasının, kanunlarının, İslam’ın HÂKİM, HAKEM ve HÜKÜMRAN olmasının da” tarih sahnesinden silinmesini beraberinde getirdi.

Birçok eksik ve hatalı uygulamalarına rağmen OSMANLI adeta dünya Müslümanlarının babası gibi idi.. Halk ona DEVLET BABA diyordu.

Babasının yok olması ile yetim duruma düşen, çölün ortasında yapayalnız kalan bir yavrunun “aç kurtlarla, çakal, sırtlan ve diğer yırtıcı hayvanlarla baş başa kalması” gibi bir duruma düştü, düşürüldü toplum ve bireyler.

İslam Devleti’nin yıkılması ile birlikte oluşan boşluğu, Emperyalist kâfirler ve yerli işbirlikçileri hemen “KÜFÜR ANAYASASI VE KANUNLARI İLE” doldurdular.

Yani artık “Devlet olarak hâkim, hakem ve hükümran olan tüm kanunlar” LAİKLİK AKİDESİNİN GEREKTİRDİĞİ, Anayasa ve kanunlar oldu.

Haliyle o toplum da “KÜFÜR TOPLUMU” oldu. Çünkü İslam hukukunda bir toplumun “İSLAMİ TOPLUM” olabilmesi 2 şeye bağlıdır:

BİR: O toplumdaki tüm alakaları düzenleyen hüküm, Anayasa ve kanunların KUR’AN ve SÜNNET’e dayanan bunları temel alan hükümler, Anayasa ve kanunlar olması mecburdur.

İKİ: O toplumun güvenliği, asayişi, dış ve iç düşmanlarına karşı emniyeti, Müslümanlar eliyle sağlanıyor olması mecburdur.

“İslam’a tamamen zıt” bir Devlet ve toplumda, tatbik edilen “EĞİTİM SİYASETİ KANUNLARI” da haliyle tamamen “İslam’a zıt kanunlar” olacaktır.

Bu gün dünyanın her yerinde, her bir karış toprağındaki tüm çocuklar bu “İslam dışı Eğitim siyaseti kanunlarına” tabi tutuldukları için, bu EĞİTİMİN MEYVELERİ de haliyle, “Ya Laik, ya Komünist, ya da Ataist” çocuklar ve nesiller oluyor.

Aşağıda okuyacağınız yazım, bu gün toplumumuzda “bu duruma düşmüş / düşürülmüş ve bunun acıları içinde kırım kırım kıvranan bir baba” ya olan NASİHATİMİ içermektedir.

Bu yazımı okuyan “nice Müslüman aileler, anneler, babalar da” vardır. Hatta İslam davasını yüklenmekte olan “nice Davetçi kardeşlerimiz de” söz konusu olabilir.

Umarın bu nasihatlerimin onlara da bir faydası olur.

İçinde yaşamakta olduğumuz bu “Cahiliye toplumunda” bir baba bir anne olmak gerçekten “çok çok çok zor” bir şey.

Çünkü bu toplumu “İslam ile değiştirme ve dönüştürme iddiası” ile yola çıkan, çırpınan nice anneler babalar, şöyle bir arkalarına dönüp bakıyorlar ki; OĞLU yada KIZI yada bir kısım ÇOCUKLARI, “ya Laik, ya Komünist, ya Kemalist ya da Ataist” olmuşlar..

Anne çok çok üzülmez mi, baba kahr-u perişan olmaz mı? Elbette ki olurlar.. Adete bu çocuklar anne ve babayı bitirir Allah muhafaza..

Yazımı okurken ister bekâr olun, ister anne baba olun AMA MUTLAKA tüm hayatınız boyunca Rasulullah (sas)’in yaşadığı şu acı ve ıstırabı göz önüne getirin.

Büyük Devlet Adamı ve Âlim Şeyh Takıyyuddin en NEBHANİ (mekânı Cennet olsun) İSLAM’DA İCTİMAİ NİZAM isimli kitabında, HABEŞİSTAN’A HİCRET olayında yaşanmış bir hadiseyi şöyle nakleder:

Ebu Sufyan‘ın kızı Ummu Habibe (r.anha) bir mümine olarak İslam için kocasıyla birlikte Habeşistan’a hicret etti.

Asıl adı “Remle” olan Ummu Habibe (r.anha), Mekke’nin efendisi ve müşriklerin lideri olan Ebu Sufyan’ın kızıdır.

Rasulullah'(sas) ın halasının oğlu olan Ubeydullah bin Cahş el-Esedi‘ nin de karısı idi. Ubeydullah Müslüman oldu, hanımı da Müslüman oldu.

Babası ise bir kâfir idi.

Babasının kendisine çok işkence edeceğinden korkarak, hamileliğinin son günlerinde olmasına rağmen kocası ile birlikte o da Habeşistan’a hicret etti.

Hicret yolunda kızı “Habibe binti Ubeydullah” ı dünyaya getirdi, böylece; ona Ummu Habibe (Habibe’nin annesi) künyesi verildi.

Ancak kocası Ubeydullah b. Cahş, Habeşistan’a gelince “Habeşlilerin dini olan Hıristiyanlığa geçti.”

Karısı “Remle” nin yani Ummu Habibe (r.anha) nin de İslam’dan dönmesi için çok çok uğraştı ise de başaramadı; Ummu Habibe (r.anha) Müslümanlığında ısrar etti.

Şeyh Takıyyuddin en NEBHANİ (Allah ona gani gani rahmet etsin), yazısının devamında Ummu Habibe (r.anha) ile Rasulullah (sas) efendimizin evlilik olayı detaylarına değiniyor.

Bu izdivaçla Ummu Habibe (r.anha) da annelerimizden birisi olmuş oldu.

Güzel insanlar ve özellikle de Davetçi gençler.. Bu hadiseyi “niye anlattım” biliyor musunuz?

Hz. Muhammed Mustafa (sas) gibi EN MÜKEMMEL BİR DAVETÇİNİN davetine önce “icabet edip” dinini muhafaza edebilmek için Habeşistan’a hicret eden bir kişinin, “bilahare nasıl MÜRTED olduğunu, İslam’ı terk ettiğini” görün ve bu asırda da “En yakınınızdan kişilerin bile bir gün böyle olabileceğini” asla unutmayın diye anlattım.

Ey Rabbim, bizleri, ailemizi, çoluk çocuğumuzu ve tüm Müslümanları böylesi zelil bir duruma düşmekten koru. AMİN..

Buyurun şimdi bu nasihati okuyalım, düşünelim, ibret alalım ve “bu nasihati sırf Allah rızası için paylaşalım” ki bu yazı HAYIR’LARA BİR ANAHTAR, ŞER’LERE BİR KİLİT OLSUN derim.. Ne dersiniz?

* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *

Muhterem kardeşim selamünaleyküm

Çocuğunuzun İslam’ı terk etmiş olması, en az sizin kadar beni de üzdü ve mahzun etti. Öncelikle başına gelen bu “büyük musibetten dolayı” sana tekrar çok çok geçmiş olsun diyorum.

Bir abin olarak sana ilk nasihatim, bu olaydan hiçbir kimseye bahsetme.. “Kol kırılır yen içinde kalır..” misali olsun.

Bir anne ve babanın “yavrusu ya da çocuklarıyla imtihan edilmesi” gerçekten çok çok zor bir hadise.

Nice evlatların başta “sağlık problemleri” ta bebeklikten başlar ve bu imtihan onlarca yıl sürer.

Nice evlatlar da biraz büyür ergenlik çağına gelir, mahalle, sokak, arkadaş, okul ve sosyal medya derken bakarız ki “çocuk, bizim çocuk olmaktan” tamamen çıkmış / çıkarılmış.

Nice çocuklar ise ergenliğin getirdiği bir dürtü, sapıklık aşılayan dizi ve filmlerin teşvikiyle bakmışsınız “psikolojik sorunlarla” debelleşmekte, Allah muhafaza “piskopat” olmakta maalesef.

Keza nice yavrular daha ortaokul yıllarında “esrar eroin türü uyuşturuculara” alıştırılarak, bunlar sırtından “milyonlarca lira” para kazanır birileri..

Ve bir bakarız ki birileri “ya çocuğumuzu katil yapmıştır yada onun katili olmuştur” Allah muhafaza..

Bizim bir aile olarak var olan “tüm maddi gücümüzün” ya da verdiğimiz “nice doğru fikirlerin ve ahlakın da üstüne çıkarak, adeta bunları yok ederek” yavrumuzu “koparırcasına” elimizden almakta zalimler.

Bu gün artık neredeyse “hemen her aile bu devasa sorunları yaşamakta” adeta anne ve babaların gözyaşları hiç mi hiç kurumamakta..

Nasıl kurusun ki?

Yıllarca “el bebek gül bebek” diyerek büyüttüğü “ciğer paresi” elinden uçup gitmiştir adeta.. Hem de bir daha dönmemek üzere.. Buna hangi can dayanır?

Ebeveyn olarak yaşadığımız; “Onca sağlık, ekonomik, sosyolojik sorunlara” bir de çocuklarla ilgili böylesi sorunlar eklenince “anne ve babanın artık dayanacak mecali” kalmamıştır ve kalmayacaktır da..

Şuurlu bir Müslüman birey olarak tabii ki bu gibi durumlarda da çare arayışımız yine “öze” yani İSLAM AKİDESİNE ve bu akidenin bize gösterdiği yol ve yönteme başvurmak olacaktır.

Güzel kardeşim, gel önce bazı ayet ve Hadisi şerifleri “nefsimize tekrar hatırlatmak sadedinde” birlikte okuyalım.

Allah’a iman eden ve Onu canı gönülden seven biz Müminler için Rabbimiz diyor ki;

“Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’ın adı anıldığı zaman kalpleri titrer. Kendilerine Onun ayetleri okunduğunda imanları artar ve onlar yalnız Rablerine tevekkül ederler.” (Enfal suresi 2)

Rasulullah (sas) de şöyle buyurmuştur:

“Sizden biriniz beni, annesinden-babasından, çoluk-çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.” (Buhari, Sahih, İman, 2/8)

Ebu Rezin el Ukayli: “Ey Allah’ın Rasulü, İman Nasıl olur?” diye sorunca Rasulullah (sas) buyurdular ki: “Allah ve Rasul’ünün sana HER ŞEYDEN daha çok sevimli olmasıdır…” (Taberani, Müsned, Eş-Şameyeyn 385)

Bu ayet ve rivayetler bize DÜNYEVİ HİÇ BİR ŞEYİN, Asla ve kat’a Allah ve Rasulünden daha sevgili, daha sevimli olamayacağını, ANNE, BABA, ZEVCE, ÇOLUK ÇOCUK VS. sevgisinin, Allah ve Rasulullah sevgisini asla ve kat’a SOLLAYAMAYACAĞINI, yani Hatalı sollama yapamayacağını gösteriyor değil mi canım kardeşim?

Bak buraya kadar anlattığım şeyler, ŞAHSİYET binamızın temel dinamiğidir ve bu bina; şayet temel sağlam atılmış ise onun üzerine yükseltilecektir.

Dolayısıyla temelin sağlamlığı konusunda kalbimiz TAM MUTMAİN olmalıdır.

Yeri gelmişken burada, bu yazıyı yazmama vesile olan “zavallı çocuğunuzu” ele alırsak;

Senin indinde (her ne kadar canından da bir parça da olsa) bu çocuğun ya da ona hakkıyla annelik yapamadığını düşündüğün eşin, hiçbir zaman “ALLAH ve RASULÜNDEN daha sevgili” olamaz olamamalıdır da değil mi güzel insan?

Aynı şey benim de, onun da, şunun bunun için de geçerlidir. Bak bildiğin şu ayetler ne kadar düşündürücü:

(Allah) Buyurdu: “Ey Nuh, kesinlikle, o senin ailenden değildir… Çünkü o, salih olmayan bir iş (bâtıl ve bozuk amel sahibidir… Sadık ve salih olmayan bir kişidir… Tavrı ve tabiatı, amel-i gayr-ı salihtir). O nedenle, hakkında (kesin) bilgi sahibi olmadığın şeyi benden isteme! Doğrusu, sen cahillerden olmayasın (evladın diye zalim birine sahip çıkmayasın) diye sana öğüt veriyorum.” (Hud suresi 46)

(Hz. Nuh) Dedi ki: “Ey Rabbim, bilgim (ve yetkim) olmayan şeyi Senden istemekten (artık) Sana sığınırım… Ve (beşeri bir zaafiyet ve şefkatle yaptığım yanlışlıklardan dolayı) eğer beni bağışlamaz ve acıyıp merhamet buyurmazsan hüsrana uğrayanlardan olurum!” (Hud suresi 47)

(Bunun üzerine) “Ey Nuh” denildi… “Sana ve seninle birlikte olan ümmetlere (insan ve hayvan türlerine) Bizden selamet ve bereket (verilmiş olarak gemiden) inin… (Ama küfre ve nankörlüğe düşen) Diğer ümmetleri de (dünyada bir müddet) yararlandıracağız. Sonra (hidayet gemisine binmeyenlere, yine) Bizden çok acı (ve alçaltıcı) bir azap dokunacaktır.” (Bu Allah’ın sünnetidir.) (Hud suresi 48)

Canım kardeşim bu ayetler malumun “bir baba ile oğul arasında yaşanan” ve akibeti; “evlat açısından dünya ve ahiret azabı ile biten” müthiş ve örnek bir hadisedir.

Her ne kadar “bir baba merhameti” olsa da imanı; Hz. Nuh (as) efendimize iman noktasında, “hatalı sollama yaptırmamıştır” değil mi?

İşte bu formül; seni günlerdir “bunalımlara sokan, sabahlara kadar gözyaşları döktüren” bu çok çok vahim hadisenin, düşünce ve duygu dünyandaki AKİDEVİ ÇÖZÜMÜN ana formülüdür.

Bunun için ayete dayanıyor ve diyoruz: “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” (Ali İmran suresi 173)

Bu ayete dayalı kalbi bir İTMİNANDAN SONRA gel bir de şu ayetlere bakalım:

Çünkü bu ayetler Akidevi çözümün İKİNCİ AŞAMASININ ana formülünü ortaya koyuyor. Bunları birlikte okuyalım.

“Biz kiminizi kiminiz için imtihan vesilesi yaptık ki, bakalım sabredecek misiniz.” (Furkan suresi 20)

De ki: Eğer Babalarınız, oğullarınız (tüm çocuklar da dâhil), kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, Rasul’ünden ve O’nun yolunda cihaddan daha sevimli ise artık Allah’ın (Azap) emri gelinceye kadar bekleyin. (Tevbe suresi 24)

Ebu Malik el-Eş’ari’nin naklettiğine göre, Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

”Namaz bir nurdur, Sadaka bir burhandır, Sabır bir ışıktır.” (Müslim, Taharet, 1)

“Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aitiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” derler.” (Bakara suresi 156)

“Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın, (sınırlarda) nöbetleşin. Allah’tan korkun. Umulur ki kurtulursunuz.” (Al-i İmran suresi 200)

“Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler.” (Hac suresi 35)

Son olarak güzel kardeşim, aşağıdaki ayetler Akidevi çözümün ÜÇÜNCÜ AŞAMASININ ana formülünü ortaya koyuyor ve elhamdülillah bizi çok çok çok rahatlatıyor. Adeta sevince boğuyor.

Bak ne diyor âlemlerin Rabbi:

“Bugün Ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenlerdir.” (Mü’minun suresi 111)

“İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orada esenlik dileği ve selamla karşılanırlar.”  (Furkan suresi 75)

“Öyleyse sen sabret; şüphesiz Allah’ın vaadi haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar sakın seni telaşa kaptırıp-hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesinler.” (Rum Suresi 60)

“Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.” (Zümer Suresi 10)

“İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa verilir.” (Kasas Suresi 54)

Rasulullah (sas) dedi ki:

“Mükafatın büyüklüğü, sıkıntının büyüklüğü nispetindedir. Allah-u Teala bir topluluğu severse onları sıkıntıya uğratır. Kim haline razı olursa Allah da ondan razı olur. Kim de başına gelenden dolayı öfkelenirse o gazaba uğrar.” (Tirmizi, Zühd, 56)

“Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve geniş bir nimet verilmedi” (Buhari, Zekat 50; Rikak, 20; Müslim, Zekat 124)

Ebu Said el-Hudri’den nakledildiğine göre, Rasulullah (sas) şöyle buyurdu:

”Kim sabrederse, Allah ona dayanma gücü verir. Kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ikram verilmemiştir.” (Müslim, Zekât, 124)

Ebu Yahya Suheyb b. Sinan’dan (ra) rivayet edildiğine göre Rasulullah (sas) dedi ki;

“Müminin durumu ne hoştur. Her hali kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hal geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına sıkıntı gelecek olursa ona da sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd, 64)

Kendisini sırf Allah rızası için sevdiğim “kalbi, gönlü yaralı” güzel kardeşim.

Bu yaşıma kadar, senin ve yavrunun ya da ailenizin başına gelen “bu vahim olay gibi” nice olaylarla karşılaştım.

Kahır ekseriyetiyle ortaya çıkan durum nedir biliyor musun?

Ebu Hurayra (ra)’ dan rivayet edildiğine göre; Rasulullah (sas) dedi ki: “Üç duâ (çeşidi) kabul olunur, onlar (ın kabul olunmasın) da şüphe yoktur : Mazlumun duası, misafirin duası ve babanın çocuğuna duası..” (İbni Mace 3862)

Nice babaların “kalbinin TA DERİNLİKLERİNDEN gelen dua ve münacaatlara” Rabbimiz asla “kayıtsız” kalmıyor, o yavruya hidayet ediyor ve KUŞ, TEKRAR YUVAYA DÖNÜYOR..

Velev ki “kanadı kırık” olsa da.. Velev ki “tek gözünü” kaybetse de.. Velev ki “kopan parmakları” nedeniyle topallasa da, şanı yüce Allah, bir gün “ana ile kuzusunu, baba ile ciğer paresini” kavuşturuyor..

İnsan olarak sanıyoruz ki, “bizim elimizde çok çok şeyler var..” Ama hiçbir şey “Allah’ın elinde olan kadar” olabilir mi?

Rahman “OL derse” o iş olur.. Çünkü “Nusret” ancak ondandır.

Bu cahiliye düzeninin, döneminin ve toplumunun adeta “Defolu bir mahsulü” olan yavrularımız, tüm çocuklarımız inan, “35 yaşından sonra KAFALAR DANK EDİYOR” ve adam olmaya başlıyorlar.

Hatta benim şahsen de tanıdığım bir arkadaşımın çocuğu, şu anda “büyük bir tevbe istiğfar sonrasında” İslam Devleti davasının “Azimli hamalı” oldu elhamdülillah..

Yiğidim, gözümün bebeği canım kardeşim, UNUTMA Kİ, gün doğmadan neler doğar.. Allah var, gam yok.

Şu güzel sözler; duvardaki bir tabloda değil, “kalbimizin aklımızın gözle görünür en mutena köşesinde” bize seslensin:

Eğer bir gün, Çok büyük bir derdin olursa;
Rabbine dönüp, Benim çok büyük bir derdim var deme..
Derdine dönüp, Benim çok büyük bir Rabbim var de…

Seni sırf Allah rızası için çok çok seviyor, sevgi  ve muhabbetlerimle gözlerinden öpüyor ve seni Allah’a emanet ediyorum..

Bekir Yetginbal abin


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın