Buluğ Çağındaki Kız Çocuğunun Tesettürü ve Babanın Sorumluluğu
Buluğ Çağındaki Kız Çocuğunun Tesettürü ve Babanın Sorumluluğu
SORU: Buluğ çağına girmiş bir kız çocuğu tesettüre girmek istemez ve tesettürsüz bir şekilde dışarıya (okula vs.) çıkarsa babanın sorumluluğu nedir?
Babanın kızını bu hâlde dışarıya göndermesinde, tesettüre aykırı dış kıyafet almasında herhangi bir vebali var mıdır?
Baba böyle bir durumda Rabbine karşı sorumluluktan kurtulmak adına şeriata göre nasıl bir yol izlemelidir? (Mesela; NAŞİZE bir kadına muamele bağlamında şeriat bir yol çizmiştir: Nasihat, yatağın ayrılması vb… Yine namaz kılmayan 10 yaşına ulaşmış bir çocuğun dövülmesinin tavsiye edilmesi gibi.) Allah razı olsun. Selam ve dua ile…
(Not: Arapçada NUŞUZ kelimesi fıkıhta “kadının evlilik hukukuna riayet etmemesi, evlilik birliğini sürdürmeyi engelleyecek düzeyde geçimsizlik sergilemesi” demektir. Bu durumdaki kadına NAŞİZE denir. Genellikle kadın için kullanılan NUŞUZ kelimesi erkeğe izafe edilerek kullanıldığında kocanın karısına karşı görevlerini ihmal etmesini, ona karşı kötü muamelede bulunmasını ifade eder. Bu durumdaki erkeğe de NAŞİZ denilmiştir.)
CEVAP: Allah (cc) şöyle buyurdu:
[يٰۤاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا قُوۡۤا اَنۡفُسَكُمۡ وَاَهۡلِيۡكُمۡ نَارًا وَّقُوۡدُهَا النَّاسُ وَالۡحِجَارَةُ عَلَيۡهَا مَلٰٓٮِٕكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَّا يَعۡصُوۡنَ اللّٰهَ مَاۤ اَمَرَهُمۡ وَيَفۡعَلُوۡنَ مَا يُؤۡمَرُوۡنَ]
“Ey İman edenler, Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendinizi ve ehlinizi koruyun. Bu ateş üzerine memur olarak Allah’a hiç isyan etmeyen ve ne emredilirlerse yapan şiddetli melekler vardır.” (Tahrim suresi 6)
Bu ayet ile iman edenlerin ailelerinden ve çocuklarından mesul oldukları bildirilmektedir. Dolayısıyla onların ateşe düşmelerini engellemeye çalışmalıdır.
Bunun manası onları haram işlemekten alıkoymaya ve farzları yerine getirmelerini sağlamaya gayret sarf etmeleridir.
Rasulullah (sas) bunu açıklayarak şöyle buyurdu:
[«كُلكُم رَاعٍ وكلكم مسؤول عن رعيته. فالإِمَامُ (وفي رواية أخرى فالأمير) الذي على الناس رَاعٍ وَهو مَسْؤولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ. والرجل راع على أهل بيته وهو مسؤول عنهم، والمرأة راعية على بيت بعلها وولده وهي مسؤولة عنهم» (البخاري ومسلم)]
“Hepiniz birer çobansınız (güden), her biriniz güttüğünden sorumludur. İnsanlar üzerine tayin edilen imam (başka rivayette emir) çobandır, güttüğünden mesuldür. Adam evinin ehli üzerinde çobandır, güttüğünden sorumludur. Kadın da kocasının evinde ve çocukları üzerinde bir çobandır, güttüğünden sorumludur.” [Buhari ve Müslim]
Baba ve annenin mesuliyetiyle beraber İmam veya Halifenin sorumluluğunu vurguladı. Devletin mesuliyeti başta gelir. Zira devlet zorlayıcı ve caydırıcıdır.
Herkesin Şer’i hükme uymasını zorlar, muhalefet edene ceza uygular. İmani bir atmosferi oluşturur, Allah’tan korku yayılır, herkes kendiliğinden bu atmosferden etkilenerek veya Allah’ın korkusuyla Şer’i hükümlere bağlanır. Ayrıca müminler birbirlerine marufu emreder ve birbirlerini münkerden nehyederler.
Şimdiki laik demokratik devlet Allah’ın kitabına ve Rasulü’ nün sünnetine aykırıdır.
Yöneticileri Allah’ın indirdikleriyle hükmetmedikleri gibi Laik bir devlette “herkese hürriyet vardır..” diyerek çocuklarını “Şer’i hükümlere uydurmaya veya uygulamaya çalışanlarla” acımasızca savaşır hatta onlara ceza verir.
Bu nedenle her bir Laik devlet Müslüman çocukları bozdu, kötülüğe ve haram işlemeye teşvik etti hatta okulları “kız erkek karışık” yaptığı gibi bazı yerlerde onları “haram işlemeye” zorlar.
Bu nedenle Müslümanlar “kendi çocuklarını ateşten korumak” istiyorlarsa Şer’i hükümleri uygulayan bir İslam Devleti kurmaya çalışmalılar.
Buna rağmen küfür sistemi zulmü altında yaşarken ve bu sistemle amansız bir şekilde mücadele ederken yine ferdî çabalarıyla “çocuklarını cehennem ateşinden kurtarmaya” da çalışmalılar.
Yani İslam’a göre çocuklarını eğitmeli, şer’i hükümleri onlara sevdirmeli ve onları Allah’tan ve onun vereceği azaptan sakındırmalıdırlar. Bu çalışma şarttır, baba ve annelerin mesuliyetidir. Zaten bir gün Hilâfet Devleti olunca bütün çocukları İslâm’a göre eğitecektir ve yaşatacaktır inşaAllah.
Rasulullah (sas) bize, “babaların nasıl hareket edeceklerine dair” bir yol gösterdi, şöyle buyurdu:
[مروا أولادَكم بالصلاةِ وهم أبناءُ سبعِ سنين، واضربوهم عليها وهم أبناءُ عشرِ سنين، وفرقوا بينهم في المضاجع]
“Çocuklarınız 7 yaşına girince namaz kılmayı emredin. 10 yaşına girince (kılmazlarsa) onları dövün. Yataklarda onları birbirinden ayırın.” (Tirmizi, İbniHanbel, Ebu Davud] Darekutnî “7 yaşına girince yatakta birbirinden ayırın.” şeklinde rivayet etti.)
Böylece babalar, çocukları 7 yaşına girince onları Şer’i hükümlere uydurmaya çalışacaklar. Namaz kılmak, ayrı yatakta yatmak, temizlenmek ve abdest almak, örtünmek, kızların şer’i elbise giymesi vs.
Nitekim çocuklar bu yaşta bunlara alışırlarsa daha ileri yaşlarda kendilerine kolay ve alışkın gelir. Laiklik akidesine dayanan bir küfür sisteminde ise diğer insanlardan hiç çekinmez ve utanmaz. Kendisine güven ve güç verir.
Şayet çocuk 10 yaşına girince Şer’i hükümlere uymaz ve itaat etmez ise dövebilirler. Zira burada namaz meselesi bir örnek olur.
Diğer hükümlerde de uygulanması için burada bir işaret vardır. Nitekim çocuk bu yaşta baliğ değilse de MÜMEYYİZ (iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayrım yapabilen) yaşta olur. Birçok meselede MÜMEYYİZ ÇOCUK konusu bahsedilir.
Mesela, erkek çocuk halvet ve yolculuk hâlinde annesi, kız kardeşleri, teyzesi ve halası için mahrem olması, sözleşmeler dışında yaptığı basit alışverişin geçerli olması, avretin ne olduğunu anlaması, gözü önünde yabancı kadınların açılıp saçılmaması, velisi veya vasisinin izni olmadan hediye ve sadaka vermesi vs.
Ama herhangi bir meselede şayet “kendisine bir zarar gelebilecekse” o çocuğun bu tasarrufta bulunması önlenir. Çünkü o, tüm meseleleri idrak etmeyebilir. Mesela “birine borç vermesi, satış veya kira sözleşmesi yapması..” gibi. Bunlar ondan menedilir.
Bazı âlimler, “7 yaşındaki çocuğun MÜMEYYİZ bir insan” olduğunu savundular. Çünkü namaza emredilir. Ama çocuktan çocuğa bu değişir.
Fakat genellik açısından 10 yaşına girince birçok meselede ayırım yapabilir. Bu yaş MÜMEYYİZLİK YAŞI tayin edilir.
Çünkü o artık BULUĞ YAŞINA yaklaşmıştır. Nitekim bazı çocuklar, özellikle sıcak memleketlerde o yaşta veya 11 ya da 12 yaşlarında BALİĞ olabilir.
BULUĞ meselesinde 15 yaş tayin edildi. Oysa daha önce bazı çocuklar BALİĞ olur, soğuk memleketlerde olduğu gibi bazıları da gecikir. Ama resmi olarak “devlet karşısında sorumlu olması 15 yaşındadır.”
Buna göre kızlar 15 yaşında olur ve ŞER’İ ELBİSE (tesettürlü elbise)giymezse devlet tarafından cezalandırılır.
Bu gün olduğu gibi bir İslam Devleti’ nin bulunmaması hâlinde ise “baba kızına 7 yaşından itibaren” Şer’ i elbise giydirmeye başlar, şayet 10 yaşına geldiği halde giymez ise dövebilir.
Fakat bu dövmenin “çok sert ve şiddetli olması” asla caiz değildir. Yüz, karın ve hassas yerlere vurulması da caiz değildir. Sadece eğitmek ve suçunu hissettirmek üzere onun “hafif şekilde, omuzu veya elleri..” gibi yerlerine vurulabilir.
Kız, babasının velayeti ve sorumluluğu altındadır, evlenmedikçe babası ondan sorumlu kalır. Baba onu eğitir, ona nasihat verir, meseleyi kavratır, ona İslâm şahsiyetini kazandırır.
Buna rağmen yine de açılmaya ısrar ederse onun “evden sokağa tek başına çıkmasını” engelleyebilir.
Kız evlenince artık kocası ondan sorumlu olur, onu giydirir ve karısını şer’i elbise giymeye zorlar. NAŞİZE, isyankâr olursa karısına, Rabbimizin Nisa Suresi 34. ayetinde geçen cezaları uygular.
Bu konuda da yine nihai ve “Köklü çözüm” İslam Devleti’nin kurulmasıdır. Her kadın ve her kız kendiliğinden Allah’tan korkarak veya Devletin kendisine vereceği cezadan korkarak Şer’i hükme uyarak şer’i elbise giyer.
EM
Tags: