Bu Seçimleri Kim Kazanacak Kim Kaybedecek Belli Oldu

Bu Seçimleri Kim Kazanacak Kim Kaybedecek Belli Oldu

Bizleri İslam ile şereflendiren Âlemlerin Rabbi, mülkün sahibi, Şanı yüce Allah’a sonsuz defa hamd olsun.

Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi en başta ölçü ve örnek Rasul Hz. Muhammed’in, ehli Beytinin, güzide Ashabının, İslam ümmetinin ve sizlerin üzerine olsun.

“Sosyal ve Toplumsal Yapılar” daima dinamiktir. Bir eşya gibi, mesela bir masa gibi, Onu koyduğunuz yerde aylarca hatta yıllarca HİÇ KIPIRDAMADAN durmaz.

Onu dinamik hale getiren unsurlar 2 çeşittir:

BİRİNCİSİ; Eşyanın tabiatıdır. Diğer bir ifade ile fıtratı, bunun özellikleri ve gerektirdikleridir.

Bunu biraz açalım.. Mesela, bir ağacın meyve verebilmesi, mevsimine göre önce tomurcuklanması, sonra bir süre çiçek açması, akabinde adeta YAVRU MEYVE ye dönüşüp büyük ve leziz bir meyve olmasıdır.

Bu gidişat, “Onu yaratanın” ona verdiği bir özelliktir. İşte buna fıtrat diyoruz.

Bir başka örnek daha verelim.

Sürüler halinde yaşayan, oradan oraya göç eden hayvanlar, ister yaşadıkları bölgede, isterse göç edecekleri yeni bölge ile ilgili karar ve uygulamalarında, FITRATLARINDAN gelen bir “İç dinamikle” yani İÇGÜDÜSEL OLARAK toplu hareket ederler.

Bunu yaparken de görmekteyiz ki “Mutlaka ama Mutlaka” işin içinde bir LİDER ve bir program vardır.

Lider seçimi ve programa dayalı hareket, asla “AKLEDEREK” ortaya konulan bir hareket değil, yaratanın onlara yüklediği bu “İçgüdülerle” olmaktadır.

İçinde KRALİÇE ARISI olmayan kovan ve arılar, asla bal yapmıyor ve çok kısa bir süre içinde tarumar oluyorlar. NİÇİN? İşte bu iç dinamiğe bağlı zorunluluklar için.. Bu nedenle ARI TİCARETİ ile uğraşanlar, hemen gidip bir KRALİÇE ARI satın alırlar.

İKİNCİSİ ise; İnsanların oluşturduğu “Sosyal ve Toplumsal Yapılar” elbette ki hayvanlardan farklıdır.

Her ne kadar insanoğlunda da bir çok İÇGÜDÜSEL DİNAMİK varsa da, insanlar içgüdülerine göre değil, AKLEDEREK ve akıllarını kullanarak hareket ederler.

Bu hareket hali, bireysel ve toplumsal yaşantılarının her ikisi için de geçerlidir. İlk insan Hz. Adem (as)’ dan bu güne kadar, bu böyle olagelmiştir, kıyamet saatine kadar da böyle devam edecektir.

İnsan ve hayvanların yaratıcısı şanı yüce Allah (cc), bu mahlûkları yarattı ve asla onları BAŞIBOŞ bırakmadı.

Ne demiştik yukarıda: “Hayvanlar; FITRATLARINDAN gelen bir iç dinamikle yani yaratanın ‘Onlara yüklediği’ İÇGÜDÜSEL bir dinamikle toplu hareket ederler…”

Evet, insanlardaki bazı fıtri özellikler hayvanlarda da olsa, “insan ve hayvan” birbirinden çok çok farklı mahlûklardır. En büyük fark da, insanın AKLEDEN BİR MAHLÛK olmasıdır.

Aptal ve ahmak DARWİN’ in iddia ettiği gibi MAYMUN; insanoğlunun ne atasıdır ne de amca uşağıdır..

İnsanı yaratan Rabbimiz, İnsanlardan oluşan “Sosyal ve Toplumsal Yapılar” için de yine asla BAŞIBOŞ olmaya izin vermemiş; HAL, HAREKAT ve GİDİŞATLARI ile ilgili kanunları ve nizamları Rasulleri vasıtasıyla onlara ulaştırmıştır.

Bu kanun ve nizamların; 4 ana kategoride toplandığını görüyoruz: İtikatlar (İman edilmesi istenilen şeyler). İbadetler, Muamelatlar (Sosyal ve Toplumsal ilişkiler) ve Ukubatlar (Allah’ın kanunlarına uymayanlar verilecek cezalar) dır..

Bu kanun, nizam, itikat ve ibadetlerin asla hayvanlarla bir alakası yoktur. Onların kanun ve nizamları bizden çok çok farklıdır ve onlar MUTLAK İTAAT ehlidirler.

Nasreddin hoca çarşıdan eve geldiğinde bakmış ki avradı feryad-ı figan ediyor, ağlıyor..

“- Ne oldu hatun, ne diye feryad eder ağlarsın..?” diye sorduğunda, avradı cevaben;

“- Aman efendi sorma.. Kedi, dün aldığın CİĞERİ KAÇIRDI, ona feryad ederim..” demiş. Hoca efendi;

“- Bre hatun bir CİĞER İÇİN değer mi bu kadar feryad-ı figan.. Gider bir tane daha alırım.. Yeter ki sen üzülme..” Hanımı;

“- Efendi ben CİĞERİ kaçırdığına üzülmüyorum, mübarek Ramazan ayındayız, zavallının ORUCU BOZULACAK, ben ona yanarım, ona ağlarım..” Nasreddin hocanın cevabı çok çok manidardır:

“- Avrat ÜZÜLME.. Hayvan namaz kılmaz, hayvan zekat vermez, hayvan oruç tutmaz..”  

Hocamız yerden göğe haklıdır..

Çünkü Allah’ın (cc) kanun ve nizamları ile İBADETLER bölümünde söz konusu edilen ORUÇ; insan cinsinin, BEN DE MÜSLÜMANIM diyen kısmına has bir ibadettir.

 İnsanların oluşturduğu tüm “Sosyal ve Toplumsal Yapılar” bu günün dünyasında, TEK EKSENDE seyreden yapılardır.

Bu derken kastettiğim şey şudur:

FİKRİ ANLAMDA “Sosyal ve Toplumsal Yapılar” iki ana eksene ayrılır: İSLAMİ YAPILAR ve İslam dışı yapılar yani İslami tanımlama ile CAHİLİYE YAPILARI’ dır.

“- Peki, Bekir amca aradaki fark nedir?”

İSLAMİ YAPILARDA; O toplumun tüm sosyal ilişkilerini düzenleyen kanunlar ve Anayasa, ALLAH’IN KANUNLARIDIR. Ve o toplumun emniyeti, EMANI, güveni, huzuru MÜSLÜMANLARDAN sorulur. Yani ondan Müslümanlar sorumludur.

CAHİLİYE YAPILARDA ise; bu kriterin tam tersi söz konusudur.. Yani toplumsal ve sosyal tüm ilişkilerde İSLAM asla ve kat’a müdahil olamaz (çünkü can düşmandır) ve O toplumun EMANI, asla ve kat’a düşmanlara (Müslümanlara) bırakılamaz.

Bu iki şart yani “Tatbik edilecek kanunlar ne olacak ve EMAN kime ait olacak..” şartları, aradaki farkı belirleyici ANA ŞARTLARDIR.

İslam terminolojisinde bunlara DAR-UL İSLAM ve DAR-UL KÜFÜR deniliyor.

Meselenin daha iyi anlaşılması için bir örnek verelim.

Mübarek mekânlarımız Mekke ve Medine’ nin de içinde bulunduğu SUUDİ ARABİSTAN KRALLIĞI’ nın her ne kadar EMAN’ı Müslümanlar elinde ise de, malumunuz ki orada tatbik edilen kanunlar, İSLAM DIŞI kanunlardır, Toplum ve Devlet yapısı; CAHİLİYE YAPISIDIR.. İslami tabirle; Dar-ul Küfürdür.

Yukarıda kullandığım şu cümleyi, “Hatırlatma Sadedinde” bir kere daha kullanalım ve biraz sonra gelecek konularla bağını kuralım. Demiştim ki:

“İnsanların oluşturduğu tüm ‘Sosyal ve Toplumsal Yapılar’ bu günün dünyasında, TEK EKSENDE seyreden yapılardır..”

İşte bu cümledeki TEK EKSEN; ister Suudi Arabistan örneğinde olduğu KRALİYET olsun, ister Türkiye örneğinde olduğu gibi CUMHURİYET olsun ya da MUTLAKİYET olsun “Son tahlilde” hepsinde de İSLAM; asla ve kat’a HAKİM, HAKEM ve HÜKÜMRAN değildir..

İslam’ın hakim, hakem ve hükümran OLMAMASI demek, buralarda “Sosyal ve Toplumsal Yapıları, Alakaları Düzenleyen” bir nizam, bir intizam, bir düzen “YOK” demek değildir..

Bizler Müslümanlar olarak, iman ettik ki; TEK OLAN RABBİMİZİN, bu gün “Hükmü bizi bağlayıcı olan” yegâne ve kitabı tek’tir, o KUR’AN’dır. Yine “Hükmü bizi bağlayıcı olan” Rasulü Hz. Muhammed (sas) ve onun SÜNNETİ’ dir.

Keza hayat nizamı, dini, Anayasası, kanunları ve nizamları tektir O da İSLAM NİZAMI’ dır.

Müslümanların TEORİK / FİKRİ ANLAMDA, “Sosyal ve Toplumsal Yapıları, Alakaları Düzenleyen” nizamları anlamında “OLMAZSA ASLA OLMAZ” larıdır elhamdülillah..

İşte bütün bunlar “TEVHİD ve VAHDET” in müthiş tezahürleridir.

Evet, İslam dışı tüm Cahiliye düzen, toplum ve Devletlerinde de yukarıda vurguladığım gibi “bir nizam, bir intizam” vardır. Hatta onlarca çeşidi vardır..

Onların Sosyal ve Toplumsal Yapıları Düzenleyen tüm nizamları ile ilgili, “TEVHİD ya da VAHDET” diye bir dertleri ya da takıntıları da yoktur.

“Tevhid” Rahman’ın, “Çeşit çeşit” olmak ise şeytanın arzu ve emridir.

Bu nedenle insanlık tarihi boyunca gördük ki;

İSLAM DIŞI tüm nizamlarda tüm Devlet düzenlerinde, İSİM OLARAK ya da İDEOLOJİK TANIM olarak her ne kadar birçok BARİZ FARKLILIKLAR var ise de, sonuçta hepsinin buluştuğu ortak payda CAHİLİYE Devlet ve toplum yapılanmalarıdır.

Yakın tarihi söz konusu edersek; Allah’ın hükmü değil,  “İNSAN AKLININ ÜRÜNÜ” olan Makyavelizm, Marksizm, Maoizm, Nasırizm, Kemalizm, Komünizm, Kapitalizm vs.. gibi isim ve tanımlamaları örnek gösterebiliriz.

Ey Müslümanlar ve özellikle de ey Davetçi gençler

İşte yaşamakta olduğumuz bu topraklarda “Hakim, hakem ve hükümran” olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasa ve kanunlarına bağlı olarak yapılan yada yapılacak olan TÜM SEÇİMLERE, lütfen bu zaviyeden, bu perspektiften bakın ve ona göre “İster oy kullanın ister kullanmayın..”

Karar sizindir.. Dünya ve ahiret akıbetindeki sonuçları da tabii ki sizin olacaktır. Çünkü ne dedi Rabbimiz ayetlerinde;

“… kendi ellerinizle kazanıp (yaptığınız yanlış işler ve kötülükler) yüzündendir..” (Şura suresi 30)

“Kim zerre miktarı HAYIR yapmışsa onu (karşılığını) görür./ Kim de zerre miktarı ŞER işlemişse onu (karşılığını) görür.” (Zilzal suresi 7 ve 8)

Peki, HAYIR nedir, ŞER nedir?

Cevabını şu ayette Rabbimiz vermiş ve demiş ki;

وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ 

“İçinizden HAYRA çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Ali İmran 104)

Burada geçen HAYRA çağıran yani HAYIR; İslam’dır.. İslam dışında olan tüm isimlendirme ve tanımlamalar ise birer ŞER’ dir. HAYRA çağırma, İslam’a ve onun TOPLUMDA mutlak hakimiyetine çağırmadır.

Bu gün birisi kalkıp size dese ki; “Gel iftar saatinde orucunu rakı, şarap, domuz eti, esrar ya da eroin ile aç..”

Sanki başka bir SEÇENEĞİNİZ yokmuş gibi, bunlarla ORUCUNUZU AÇMAK İÇİN balıklama sofraya dalar mısınız?

“Dalarım abi…” dersen, sen ahmaksın, aptalsın, salak ya da manyaksın.. Hele de bilerek ve isteyerek yaparsan sen Müslüman değilsin, belli ki münafıksın.. Çünkü böylesi bir bilinçli ve istekli tercihin, bunun tezahürüdür.

İşte bu amel bir ŞER’ dir ve bir mümin ya da mümine BİLE BİLE bu haramları işlemez.

Konumuza geri dönelim.

İSLAM DIŞI OLAN tüm Anayasalara, kanunlara, İSLAM DIŞI OLAN Satanist, Ataist, Komünist ya da Kapitalist cemaat, parti, dernek, vakıf vs.. yapılanmalara özellikle “Müslümanların” gidip üye olması, destek vermesi, SEÇİMİNİ bunlardan herhangi bir tanesinden yana yapması, “Benim vakfım, benim derneğim, benim cemaatim vs..” diyerek benimsemesi ne demek biliyor musunuz?

Bu tercih yani bu SEÇİM; sonucu itibariyle KİMİN KAZANACAĞI artık ayyuka çıkmış bir SEÇİMDİR. Buna binaen dersiniz ki; “BU SEÇİMİN KAZANANI BELLİ OLDU..”

KAZANAN; laiklik akidesine can-ı gönülden iman eden, Demokrasiyi ve her türlü izm’ mi benimseyen, emperyalist ve Gazze Katili kâfirler ile onların kapitalist Dünya görüşü ve Dünya adamları olacaktır. Şayet sen de EVET dersen..

Bunca yazdım çizdim.. Umarım, meramımı anlata bilmişimdir. Hala; “Bekir amca ben tam anlamadım, mutmain olmadım, kafam hala bulanık..” diyorsan güzel kardeşim, bundan önceki onlarca sayfa tutan yazılarıma lütfen bir bak..

Buna rağmen, sana belki yeterince anlatamayan, izah edemeyen bu aciz kul, Bekir amcan; Sen ve tüm Müslümanlar için Hz. Musa (as)’ın Rabbine niyazda bulunduğu gibi bir niyaz ile diyor ki;

“Ey Rabbim, Gönlüme ferahlık ver, İşimi bana kolaylaştır, Dilimden düğümü çöz ki (insanlar) sözümü iyi anlasınlar.” (Taha suresi 25, 26, 27 ve 28)

SEÇME ve SEÇİLME konusunda “İKİ ARADA BİR DEREDE” kalan ey Ehli Gaflet, size sesleniyor ve diyorum ki;

“Arkadaş; İslam’ın, İslam düşünce ve nizamlarının ve dahi bu nizamları tatbik edecek İSLAMİ BİR DEVLETİN suyu mu çıktı da Sen, kalkıp ŞEYTAN VE DOSTLARININ ‘mutlaka ama mutlaka’ kazanacağı bir yarışın, bir tercihin, bilinçli ya da bilinçsiz BİR APARATI oluyorsun?”

Bunu yapman; senin nefsine yapabileceğin en büyük zulümlerden biridir..

Hatta bu tercihin, İNTİHAR ETME tercihinden ÇOK ÇOK DAHA VAHİM bir şeydir. Çünkü intiharın sonucu bireyseldir, bu amelinin sonucu ise toplumsaldır..

SEN; onların kazanmasına vesile olmakla, onlara bu amelinle MEŞRUİYET kazandırmakla ve kadar büyük bir cürüm / suç işlediğinin farkında olsan “Vallahi de billahi de” asla bu ameli işlemezdin ve işlemezsin de..

Bu bataklığa düşenlere hidayet eyle Allah’ım..

Ey Rabbim, Seni ve Rasulünü tanıma, anlama, canı gönülden benimseme ve yaşama konusunda, GAFLET DERYASINDA yüzmekte olan Müslümanlara yardım et.

Bize “Razı olacağın, içinde izzet ve şeref dolu bir hayat yaşayabileceğimiz bir İSLAMİ DEVLET nasip et ya Rab..

“Ey Rabbim, bu makalemi okuyan, anlayan, benimseyen ve paylaşan tüm Müslümanlara, son nefeslerine kadar şahit, son nefeslerinde, özellikle de İSLAM DEVLETİ içinde şehit olmayı nasip eyle..”

Bekir Yetginbal – 30 Mart 2024


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın