Ansızın Gelen ve Kıyameti Hatırlatan Bir Afet, Maraş Depremi

Ansızın Gelen ve Kıyameti Hatırlatan Bir Afet, Kahramanmaraş Depremi

Yazan Seval Günal Karaca

Şiddetli mi şiddetli bir sarsıntı.. Tarih 06 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremi.

İnsanlar diri diri tonlarca beton yığınlarının altında, can parçası evlatlarının, anne ve babalarının, kardeşlerinin, eşlerinin, can dostlarının cansız bedenleriyle el ele dip dibe tarifi imkansız bir acı, acziyet, korku ve dehşeti iliklerine kadar yaşayan..

Enkaz altında ölüm ile yaşam arasındaki çizgide Ayette geçen “Bel kemiklerini kıran bir felaket” yaşanırken, “kedisinin canını” kendi canına tercih eden canım “isar / fedakar” gencimizden..

Enkaz altında sinmiş korkmuş birbirlerine sarılmış hayvanlardan..

Enkaz altında doğan canım bebekten..

Hepsi ölen 8 kişilik bir aileden, sağ kalan tek bebekten..

Anne babası için böyle bir felaketin içerisinde tüm hislerini dondurup soğukkanlılığını koruyarak canını dişine takıp kurtarma mücadelesinde olan canim evlatlardan..

Enkaz altında kızını kurtarmak için bölgeye giden ve enkazın başında “kalp krizi geçirip” hayatını kaybeden canım babadan..

Enkaz altından çıkartılan böyle bir felaketin can pazarının içinde üniversite sınavını düşünüp kitaplarını isteyen umudunu, sorumluluk duygusunu, yaşama tutunma azmini gözümüzün içine sokan canım yavrumuzdan..

Enkazdan sağ çıkarılan ve en son sivil bir araca bindirildiği görülen fakat hala kayıp minicik yavrumuzdan..

“Annemi kurtarın..” diye çığlık çığlığa feryad-ı figan eden ama annesi kurtulamamış minicik kuzumuzdan..

Yığınla kitleler halinde üst üste poşetlerdeki cesetlerden..

Devasa “büyük tek çukura” kefen bile nasip olmadan torba, çarşaf, battaniye ye sarılıp defnedilen cesetlerden..

Hayvan dediğimiz (bazı insan denen ama hayvan olmaya bile ömrü yetmeyecek aşağılık mahluklar, hayvandan daha alt seviyeye düşmüş esfele safilini) adeta gözümüze sokarcasına enkaz altındaki sahibine yiyecek taşıyan can köpekten..

Enkaz altından “babam öldü, öldü öldüüü” diye haykırarak çıkarılan, babasının cesediyle günlerce yaşayan minicik yavrumuzdan..

5 aylık bebeğinin ve 5 yaşındaki kızının cesetlerine ulaşmak için enkazın başında “cinnet geçiren aklını yitiren” canım anneden..

Enkazdan sağ çıkarılan tanıdığı hiç kimseye ulaşılamadığı halde oradakilere “tencerelerle yemek taşıyan” canım çocuktan..

Enkaz altında günlerce hiçbir şey yemeyip içmeden dondurucu soğukta, bilimin asla açıklayamadığı “mucizevi bir şekilde” kurtulan bebekten..

Yanağından bir damla gözyaşıyla oturup kala kalan tarifi imkansız acılar içindeki canım babadan..

Enkaz altından sağ salim gülerek çıkarılıp “ailesinin öldüklerinden haberleri olmayan” sayısız minicik yavrularımızdan..

Enkaz altından Depremin 5. günü cesedi çıkarılıp “misler gibi kokan” minicik yavrumuz kızımızdan..

Enkaz altından çıkarılıp hayati tehlikesi olan ve “ölen oğlunu sayıklayan” canım anneden..

Zalim ev sahiplerini asla unutmayacağımız, “yaptığı fahiş zammı kabul etmediğim için beni evden çıkartmak isteyen ev sahibimle şimdi aynı ateşin başında ısınmaya çalışıyoruz..” diyen canım mazlum kiracıdan..

Kızına yeni ev almış yeni evindeki ilk gününde enkaz altında kalarak can veren “kızına ağıt yakan” canım anadan..

Enkaz altından sapasağlam çıkarılmış fakat “yağmacılar tarafından silahla vurularak öldürülen” canım ağabeyimizden..

Tam sekiz gün eşinin cesediyle enkaz altında kurtarılmayı bekleyen sağ çıkarılıp 2 gün yoğun bakımda kalan ve “ruhunu teslim eden” canım Yaşar amcadan..

Kardeşiyle birlikte koca koca beton yığınlarının altından kurtarma ekiplerine “amca bizi buradan çıkar ömür boyu sana hizmet ederiz..” diyen canım yavrumuzdan..

Dağ gibi enkazlar ve kokmaya yüz tutmuş cesetlerin içerisinde bağırış çağırış can pazarının ortasında “Pamuk helva” isteyen oyun oynayan canım çocuklardan..

Yüzük, küpe ve kolyelerini, Türkiye Başkonsolosluğuna gönderen Afganistanlı fedakâr kadınlardan..

Filistinli canım kardeşlerimizden..

Katil İsrail’den hapishanelerinde işkence görmüş olan cefakar Filistinli kardeşlerimizin hiç korkmadan Türkiye ve Suriye için yürek parçalayan taziye ve dualarından..

Aynı şekilde Arap temsilcisinin “Türkiye ve Suriye’ye taziye ve duası nedeniyle” İsrail parlamentosunda linç tavırlarına rağmen hiç korkmadan ve kale bile almadan konuşmasına devam edişinden..

Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin depremzede kardeşlerimize yemek ikramlarından..

Azerbaycan, Saraybosna, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistanlı kardeşlerimizin Türkiye ve Suriye’ye yardıma koşmalarından..

Yine ikaz edildiğimiz “Ey iman edenler Yahudileri ve Hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir, sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır” ayetini iliklerimize kadar yaşadığımız böyle büyük bir acıdan darmadağın olduğumuz bir zaman diliminde,

yardım (!) kisvesi altında her söz tavır ve sinsi plânlarıyla tasdik edercesine “biz burada güvende değiliz” deyip kendi ekiplerine silah talep edip, bir kaç enkazın önünde çalışma (!) fotoğrafı verip, Acil servisin önünde binlerce cenazenin arkasında poz veren cani alçak İsrail’den..

Savaş gemileri ile yardım (!) için pusuda bekleyen “akbaba avenelerinin” hain planlarından, hain iç ve dış avanelerinden..

Tüm bu maddi manevi ağır kayıpların acıların içerisinde enkaz altındaki “para, altın ve değerli eşyaların” derdine düşen aşağılık mahluklardan..

Enkazdan sağ çıkarılan ve “çok güzel bir abla geldi, bana yemek yedirdi su içirdi, benimle hep oynadı, sakın merak etme kurtulacaksın dedi ve siz gelince o gitti” diyen canım çocuktan..

Deprem bölgesine yavruları ile annesine tatile giden ve yavrusu enkaz altından sağ çıkarılan ama hala  bulunamayan ve kayıp yavrusunun peşine düşen anneden, eşinin ve diğer çocuğunun ölümünü düşünemeyecek perişanlıktaki canım anneden..

Ayakları kesik olan ve protezli ayağıyla deprem bölgesine yardım için giden gencecik canım gencimizden..

Yine Mü’minûn suresinde; Allah (inkârcılara), “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız? diye sorar. Onlar ‘Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık; meleklere sor.’ derler. Allah der: “Çok az bir süre kaldınız, keşke bunu (daha önce) bilseydiniz.” (112, 113 ve 114.)

Ayetlerini iliklerimize kadar işleten ve depremin 4. gününde enkazdan sağ olarak çıkartılan, ilk sözü “tam bir saattir deprem olmuş enkaz altındayız siz neredesiniz” diyen canım annenin hayret verici sözlerinden..

Gencecik evlatlarının cansız bedenlerini öpüp koklayan tarifsiz bir acıyla defneden canım anneler, babalar ve babaannelerden..

16 yaşında enkaz altından çıkarıldığı cansız bedeninin iç cebinden çıkan not defterinde, hafta sonuna kadar işlediği günahları (lütfen hangi amelleri günah olarak gördüğünü okuyun) kaydetmesindeki imanın derinliğinden ve onu takvasından..

“Depremde telefonumdan 61 kişinin ismini sildim” diyen tarifsiz acı, travma ve imanın nasıl tek gözyaşı olarak aktığı canım anneden..

15 yaşında enkaz altında ölen kızının elini hiç bırakamayan “Sahibi emaneti almayı irade etmiş 15 senenin her anı için Allah’ıma binlerce şükür borçluyum” diyen acılı babanın o muazzam imanından ve Rabbine olan o derin saygısından..

Tam 9 gün enkaz altında bekleyen ve ruhunu teslim eden gencecik kızı için “9 gün neler yaşadıysa, çok çok korkmuştur, aç kalmıştır, ağlamıştır, inşaAllah hemen can vermiştir” diyen canım anneden..

Enkazın altından kendi gayret ve mücadelesi ile çıkardığı minicik yavrusunun kucağında ölümüne hıçkıra hıçkıra ağlayan canım babanın acısından..

Sırf, “İslâm dediği için” esaret altında gördüğü türlü türlü işkencelerle yıpranıp, çok çok rahatsızlanan sürgüne gittiği yurtdışında, depremde yakınlarının ölüm haberlerini öğrenen ve secdede kalp krizi geçirip ruhunu teslim eden, arkasında da “çileli bir anne çileli bir eş ile 3 yetimi bırakan” sahabe ahlaklı güzel gençten..

Bu imtihanı, acılarla dolu dolu bir yaşamı ve ölümü, depremde ki kardeşlerinin derin acılarını maddi ve manevi tüm kayıplarını düşünerek empati kurarak, Rabbine sığınarak, tevbe ederek “kendi acılarına dövünmeye ar edinmiş” o gencecik dul anneden..

Yine bunu gibi ana babalarının, tüm yakınlarının normal şartlardaki ölümlerine ve acılarına dövünmeyi, yas tutmayı bir “ar edinen” canım insanımızdan..

Bunca “ceset kokusu ve enkaz arasında”, başını ellerinin arasına alan, bu hareketiyle bile bu kadar hızlı büyümek zorunda kalan hatta büyüyen o minik, acılı kalbini öptüğüm çocuktan..

Soğuk, kar, kış, yaşlı ve hasta demeden “sırtındaki onlarca yükle”, depremzedelere, yardım bölgesine yardım taşıyan canım teyzemden..

Enkaz altından çıkarılırken “ne olur hemen başörtümü verin” diyen canım teyzemizin güzel imanından..

Üzerindeki montunu, tereddütsüzce veren teyzenin o güzel ve muhteşem cömertliğinden..

Enkazın üstünde tüm acı ve kayıplarına rağmen “yaşayan bir çocuk ve tüm canlar için” güçlü ve ayakta kalmaya gayret eden ve gücü neye yeterse onu yapmaya gayret eden canım annelerimizden..

Hemen hayvanını satıp parasını deprem bölgesine gönderip yardım eden canım teyzeden..

Enkaz altında kalan ineğini, “11 gün enkazın altına sürünerek giren ve besleyen” o eli öpülesi vefakar bacıdan..

Kızının çeyizini hiç düşünmeden deprem bölgesine yardım için bağışlayan canım babadan..

Deprem bölgesine giderek yağmur yaş, kar kış demeden “yakacak yardımı için odun kıran” şu ihtiyar amcadan..

Enkazdan sağ çıkan ve “abi bizim ekmeğimiz var, şu an ihtiyacımız yok” diyen kendi “çok küçük ama kalbi çok çok büyük” yavrumuzdan..

Enkaz altında bile minicik kız kardeşini kucağına alarak üstüne kapaklanmış kendi canını kardeşine siper etmiş o “kendisi minicik ama kocaman kalpli” abladan..

Annelerinin yaptığı börek poğaçaları ve demlediği çayları satarak kumbaralarında biriktirdikleri paralarını, oyuncaklarını ve yazdıkları mektupları göndererek depremzedelere destekte bulunan küçük ama gönlü kocaman canım yavrularımızdan..

Enkaz altından çıkarken bile o travmada kendini kurtaran ekiplere “es selamun aleykum” diyen gencecik canım kızımızdan..

Enkaz altında bile defalarca Kelime-i Tevhid getiren o dağ gibi imanlı çocuktan;

Kuran-i Kerim okuyan, tesbihat yapan ve tekbirler getiren o asil gençlerimizin imanlarından..

Onca maddi manevi kayıplarına rağmen namazlarını o dehşetin içinde bile eda eden depremzede kurtarma ekiplerinin o güzel imanlarından..

O vahşetin, o kar ve soğuğun içinde bile sokaklar boyu seccadelerde “Cuma Namazlarını kılan” yiğitlerin taş gibi imanlarından..

Yine kendilerine gönderilen mont, oyuncak vs. yardımlara depremzede saf ve temiz yavrularımızın teşekkür etmeyi unutmayan naifliklerinden..

Depremin ilk gününden itibaren soğuk, kar, kış, açlık, susuzluk, yorgunluk, uykusuzluk demeden, gece gündüz demeden canını dişine katan ve hiçbir karşılık ya da bir beklentiye girmeden ve bunlara pirim vermeden “rızâ-yı bâri” üzere çalışan doktorlarımızdan..

Arama kurtarma ekiplerinden, velhasıl tüm kardeşlerimizden ve bu hal üzere iken “kalp krizi geçiren”, kazaya maruz kalan, kurtarma operasyonu esnasında yere yığılan, enkaz altında kalarak can veren canım merhametli “isar / fedakar” insanımızdan..

Bizler şayet tüm bunlardan bir ibret almıyor, utanmıyorsak insanlığımızı, imanımızı, ahlâkımızı, tevekkülümüzü, vicdanımızı, adalet anlayışımızı, yıkılan tüm binaların yapımında, denetiminde ve bunların onaylanmasında yetkili olan tüm ilgilileri sorgulamıyorsak,

Kur’an’ı Kerim’i ferdi, ailevi, toplumsal ve Devlet yaşamımıza hâkim olması için ceht etmiyorsak,

“İkra / oku” emrine rağmen hala okumuyor, kâinat ayetlerini, insanla, olaylarla ilgili ayetleri ve sadece “bir anlık hiç’liğimizi” hala söyleyemiyorsak,

“ya malik el mülkü zul celali vel ikram” dan yani “Mülkün ebedi sahibi, büyüklük ve fazl-ı kerem sahibi” Rabbimizin bu takdirinden ne zaman ibret alacağız?

Bu kadar derin olan ve ömür boyu ciğerimizi yakacak, yüreğimizi dağlayacak bu “acı yaşanmışlığıyla” sizlere sormak istiyorum; “içimize adeta bir dağ gibi” oturan bu hale bakıp “artık normal yaşama bir an evvel dönelim” diyenler, bu çırpınış ve gayretlerinizle “hangi normalden” bahsediyorsunuz?

Söyleyin, siz neyi “normal” zannediyorsunuz?

Hiç okumayan, düşünmeyen, akletmeyen, “eğlence ve haz odaklı” bu halinizi ve ahlak yoksunu, tam bir asalak ve köle zihinli nesiller isteyen ve Kur’an’ın ifadesiyle bu “esfele safılin” bir yaşam tarzını “Çağdaşlık (!)” olarak benimseyen necis Batı kültürünü mü normal yaşam sayıyorsunuz?

Bunlara tek pragmatizm uğruna çanak tutan, iç ve dış deccaliyet zihinleri mi normal sayıyorsunuz?

Saçma sapan dizilerle sözde “sanat etkinlikleri” adı altında kadını adeta bir “et parçasından” ibaret görüp sömüren, anneliği hakir ve zelil gören, aile kavramını yok etmeyi amaçlayan, şiddet, ayrımcılık, ırkçılık, ötekileştirme, edepsizlik ve tüm ahlaksızlığıadeta ilmek ilmek işleyerek bunları kanımıza zerk eden, insanları Allah ile kandıran, iman esaslarımızın içini boşaltılmaya çalışan, içte ve dışta hainlerle dolu bu sistem mi normal ?

Sahi ne zaman “normal “ kelimesini normal bir şekilde algılayacaksınız?

Ne zaman insan olma, kul olma, Allah’a (cc) dönme niyetinde olacaksınız?

Zira yine şu ayetin hatırlatmasıyla “Onlar başlarına bir musibet gelince, Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz, derler.”

Zorla ve acıyla mı döneceksiniz?

Ya da sevgiyle ve isteyerek mi döneceksiniz?

Şu an vakit çok, hem de çok çok kısa..

“Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe edin. Allah da sizi belirlenmiş bir süreye kadar dünya nimetlerinden güzelce yararlandırsın, fazlasını yapan herkese de iyiliğinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek o dehşetli günün azabından korkarım.” (Hud suresi 3)

“Azamet ve kerem sahibi rabbinin zâtı ise bâki kalır.” (Rahman suresi 27)

“Allah ile birlikte başka bir ilaha yalvarma. O’ndan başka ilah yoktur. O’nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas suresi 88)

“Ya bâki, entel bâki.” /“Ey bekâ sahibi olan, Bâkî (son bulmayan) ancak sensin.”


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın