Türkiye’ye eski Paradigmadan Vazgeç, Al sana Yeni Paradigma Önerim
Türkiye’ye eski Paradigmandan Vaz Geç, Al sana Yeni Paradigma Önerim
Abdullah Öcalan Ziyareti, Yeni Paradigma ve Muhteşem İslam Devleti
Bizleri İslam ile şereflendiren Âlemlerin Rabbi, mülkün sahibi, Şanı yüce Allah’a sonsuz defa hamd olsun.
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi en başta ölçü ve örnek Rasul Hz. Muhammed’in, ehli Beytinin, güzide Ashabının, İslam ümmetinin ve sizlerin üzerine olsun.
Değerli kardeşlerim ve Davetçi gençler
Batılı emperyalist kâfirler tarafından 40 yıldan fazladır ki Türkiye’ ye musallat edilen bir PKK terörü vardır malumunuz.
Siyasi ve askeri bir “Manipülasyon baskı aracı” olarak peydah edilen PKK’ nın, bu güne kadar gördüğümüz kadarıyla bir kanadı Avrupa devletleri tarafından, diğer kanadı ise ABD tarafından kullanılmakta, her türlü silah, mühimmat, eğitim kampı, örgütlenme imkânlarını, kendi topraklarında onlara sağlanmakta.
Türkiye devleti bu gidişatın tümüne tam vakıftır, kendi imkân ve kabiliyetleri doğrultusunda askeri ve siyasi tüm müdahaleleri yapmaktadır.
40 yılda hedeflediği hiçbir şeyi elde edemeyen hatta son yıllarda geri adımlar da atmaya başlayan bu örgüte Türkiye, onları tamamen imha etme öncesinde adeta son bir şans vermek istercesine şunu yapmıştı hatırlarsanız:
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, 1 Ekim 2024 Salı günü yapılan açılışında MHP lideri Devlet BAHÇELİ, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) grubu ile sırayla tokalaşmış, bu konu kendisine sorulunca da BAHÇELİ, “Dünyada barışı isterken, kendi ülkemizde barışı sağlamamız lazım” ifadelerini kullanmıştı.
22 Ekim 2024 günü Devlet BAHÇELİ, partisinin grup toplantısında dedi ki:
“Terörist başının tecridi kaldırılsın talebi geliyor. Tecridi kaldırılsın ve TBMM’de DEM sıralarına katılıp ARTIK SİLAH BIRAKTIĞINI ilan etsin, terörün tamamen bittiğini örgütün lağvedildiğini haykırsın..”
BAHÇELİ, 26 Kasım 2024 tarihli grup toplantısında da “DEM Parti grubu ile İmralı yüz yüze görüşsün” çağrısı yaptı.
DEM Parti Eş Başkanları Tuncer BAKIRHAN ve Tülay HATİMOĞULLARI Adalet Bakanlığı’na İmralı ziyareti için izin başvurusunda bulundu.
Adalet Bakanlığının izni çerçevesinde 28 Aralık 2024 günü, DEM PARTİ, dün partilerini temsilen Parti milletvekilleri Sırrı Süreyya ÖNDER ile Pervin BULDAN İmralı Adası’nda, terör örgütü PKK’nın elebaşı Abdullah ÖCALAN ile yüz yüze 6 saat süren görüşme yaptılar.
Bu uzun görüşmenin içeriğine ilişkin de Partilerinin kurumsal RESMİ WEB SİTELERİNDE yayınlanan metinden sadece BİR PARAGRAFI sizler için alıntı yapıp konuma devam edeceğim inşaAllah. O da şudur:
İMRALI HEYETİNİN KAMUOYUNA BİLDİRDİĞİ (Öcalan’ ın yaptığı) AÇIKLAMA:
– Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği YENİ PARADİGMA’ ya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.
Kamuoyuna saygılarımızla, Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder / 29 Aralık 2024
– – – – – – – – – – – – – – –
Değerli Müslümanlar ve Davetçi gençler
Kapitalizm ideolojisine ve DEMOKRASİYE İMAN EDEN bir Fert ya da Devlet adamı, aynı zamanda MAKYAVELİZM düşüncesini de peşinen benimsemiş olur.
Peki, nedir MAKYAVELİZM?
“Siyasette, her türlü eylem ve hareket tarzı meşrudur. Siyasi amaç; aracı meşrulaştırır, her türlü ilke ya da ahlak kuralı siyasi mücadelede hiçe sayılır. Az ve öz ifadesiyle, Gaye vasıtayı meşru kılar..”
“MAKYAVELİZM” düşüncesi sahibi bu “MAKYAVELİST” devlet adamlarının bu siyasetlerine asla şaşırmamak gerekir.
Çünkü onlar kendi dünya görüşlerinin gereğini yapıyorlar. İsterlerse şu çalışma yaptıkları yeni Anayasaya, bir madde ekleyip Abdullah ÖCALAN’ı ya da Selahattin DEMİRTAŞ’ ı hemen dışarı çıkarabilir hatta Parlamentoya milletvekili olarak sokabilirler de..
Daha yakın tarihe kadar “HTŞ terör örgütüdür, Muhammed el GOLANİ teröristtir..” demelerine rağmen, bir Bakanını Şam’a gönderip SARMAŞ DOLAŞ oldukları gibi neden olmasın..
İmralı’ya giden DEM PARTİ’ nin ÖCALAN’ dan getirdiği YENİ AÇILIM mesajındaki ŞÖYLE BİR SÖYLEME dikkatinizi çekmek istiyorum. Demiş ki:
“- Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği YENİ PARADİGMA’ ya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim…”
Bu cümleler içinde geçen yeni “PARADİGMA” kelimesi, söylemi nedir gelin biraz bunun üzerinde duralım.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde;
PARADİGMA: Fransızca “Paradigme” kelimesinden Türkçeye geçmiş.. Sözlük anlamı: “Herhangi bir işin yapılması için alınan Örnek çalışma, Davranış biçimi, Yöntem vb.”
Prof. Dr. Doğan CÜCELOĞLU, bir TV programında PARADİGMA kavramının açıklamasını “çok daha pratik bir şekle indirgemiş”, gözlüğünü çıkarıp sunucuya göstermiş ve “İŞTE BU..” demiştir.
PARADİGMA, bize yaşanan olaylara ilişkin “Nasıl bir yaklaşım ve tutuma” sahip olacağımızı belirler.
Paradigmalar genellikle bir çağa ya da döneme aittir ve değişen koşullara göre farklılaşabilmektedir. Örneğin günümüzde hakim olan paradigma, POSTMODERN PARADİGMA’ dır.
Peki, YENİ PARADİGMA nedir? “Eski düşünce tarzının yerini alan yeni bir düşünce veya yeni bir davranış biçimidir.”
PARADİGMA DEĞİŞİMİ ne anlama gelir?
Herhangi bir alanda yerleşik olan tüm kurallar ve uygulamaların, içinde bulunulan çağa uygun kavrayış, bakış açıları ve anlayışlarla KÖKTEN BİR DEĞİŞİME uğraması durumuna “PARADİGMA DEĞİŞİMİ” denilir.
Yaşanılan bu KÖKTEN DEĞİŞİM sonrası, yeni bir anlayış ve kavrayış biçimi olan FARKLI ve YENİ BİR PARADİGMA doğar.
Yazar, Uğur KAYA bir yazısında, bu hususu bir örnekle şöyle açıklıyor:
“PARADİGMALARI DEĞİŞTİRMEK, rota değiştirmeye benzer. İnsan, eşya ve hadiseleri, ZANNETTİĞİ GİBİ değil de GERÇEK YÜZLERİYLE idrak ettiği an, ‘Onun yaklaşımlarında, kanaatlerinde ve inançlarında’ KÖKLÜ BİR DEĞİŞİM başlar. Artık vakıaları çok FARKLI BİR PERSPEKTİFTEN değerlendirir. Daha önce ‘Hiç görmediklerini görür, anlamadıklarını anlar ve davranışlarını tamamen değiştirir..’ “SÜNNETULLAH” diye tabir ettiğimiz EVRENSEL GERÇEKLERE asla ters hareket etmez..”
Bu kardeşimizin izahatları, ne güzel ve ne kadar da doyurucu. Rabbim ondan razı olsun.
PARADİGMA DEĞİŞİMİ ya da PARADİGMA DEĞİŞTİRMEK; elbette ki her fert, her cemaat, toplum ve Devlet için de söz konusu edilebilir.
Ben bu yazım vesilesiyle Türkiye Cumhuriyeti devletini, Devlet adamlarını, siyasetçilerini, Genel Kurmay Başkanlığını, Hukuk çevrelerini, içinde bulunduğumuz bu zaman diliminde yeni bir PARADİGMA DEĞİŞİMİ’ ne davet ediyorum.
Çünkü OSMANLI İSLAM DEVLETİ sonrası, bu topraklara zorla dayatılan, dikte edilen ve 100 yıldır tatbik ede geldikleri şu LAİKLİK AKİDESİ temeli üzerine kurulu DEMOKRATİK TAM KAPİTALİST devlet YÖNETİM NİZAMI ve ortaya çıkardığı toplum yapısı oluşturan “İLK PARADİGMA” artık iflas etmiştir.
“Bir dokun, bin ahh işit..” misali, milyonlarca insan bu “köhne, eski ve zulüm üstüne zulüm” doğuran İLK PARADİGMA’ dan bıkmış usanmıştır.
Bu ESKİ PARADİGMAYA hâlâ sadakat ve vefa gösteren, “elleriyle değil dişleri ile” onu sımsıkı tutanlar, MAKYAVELİST MENFAATÇİ ekipler ve özellikle de Uluslararası KÜRESELCİ SERMAYE çevreleridir.
Çünkü onların gözünde, bu topraklar ve üzerinde yaşayan tüm halklar, affedersiniz birer SAĞMAL İNEKTİR.
Burada akleden, Doğru düşünen, Hakikati arayan nice insaf sahibi “Devlet adamları, siyasetçiler, Askeri erkân mensupları ve Hukuk çevresinin savcı ve hâkimleri belki bana şu soruyu sorabilir:
“- Peki, Bekir Bey senin bize önereceğin, tavsiye edeceğin YENİ BİR PARADİGMAN var mı?”
Cevabım; “EVET var.. Ve benim bu yazıyı ‘kaleme alma nedenim’ de bunu ortaya koymaktır..”
“- Tamam, o zaman bize izah et, detaylarını ortaya koy, görelim, değerlendirelim ve düşünelim..” diyenlere az ve öz cevabım şudur:
Her insanın davranışları “EŞYA hakkındaki mefhumlarına göre” olmaktadır. Türk Dil Kurumu sözlüğünde EŞYA kelimesinin sözlük anlamı şudur:
“Türlü amaçlarla kullanılan, insan yapısı, taşınabilir cansız nesneler; pılı pırtı, yük..”
EŞYA, Arapça bir kelimedir ve ÇOĞULU ifade eder.. Yine Arapça olan ŞEY kelimesi ise; söz, olay, iş, durum vb.nin yerine kullanılan, belirsiz anlamda TEKİLİ ifade eden lafızdır.
Çok basit bir örnekle bunu izah edeyim.
Fatih Sultan Mehmet Han’ ın fethettiği İstanbul Fatih ilçesinde girdiğim turistik bir lokantada, oturacak yer ararken, bir masada Avrupa’ lı turistlerin RAKI ve BİRA içtiklerini gördüm ve daha oturmadan hızla lokantayı terk ettim. Ben oranın içkili bir mekân olduğunu bilmiyordum.
Beni BU DAVRANIŞA sevk eden şey ne idi? Gâvurların inançlarında serbest sayılan RAKI ve BİRA (eşya) hakkında bende var olan mefhumlardı.
DAVRANIŞ; her hangi bir EŞYA ile kurulan alaka yani ilişki şeklidir.
Elbette ki her insanın eşya ile kurduğu ilişki, bir DÜNYA GÖRÜŞÜNE göre olmakta. Şayet kişinin benimsediği, inandığı ve kesin bir tasdik ile kabullendiği DÜNYA GÖRÜŞÜ ve onun kriterleri, o eşya ile İLİŞKİ KURMASINA İZİN VERİYORSA, o ilişkiyi kurmakta bir mahzur görmez.
Aynı Müslüman bir bayanın, “Dünyanın en yakışıklı, en zengin” adamı da olsa, şanı yüce Allah’ın onlara Kur’an da “PİSLİK” dediği bir Yahudi erkekle evlenmemesi gibi..
Ey bu toprakları yöneten Devlet adamları, siyasetçiler, Askeri erkân mensupları ve Hukuk çevresinin savcı ve hâkimler..
Sizlerin birey olarak “tüm davranış ve ilişkileriniz için de” bu saydığım şeyler, ESKİ PARADİGMA’nızın esasını oluşturmaktadır.
Sadece bireysel davranışlarınız değil, “toplumun sevk ve idaresinde” sizi İCBAR EDEN şey, eski paradigmanızın HAYAT HAKKINDAKİ MEFHUMLARI ve onların nizamlarıdır.
Mesela ey hâkimler ve savcılar sizden bir örnek vereyim.
Evli ve bir başka adamla yatakta zina ederken kocası tarafından yakalanan, kocasına da “bunu senden intikam almak için yaptım..” diye itiraf eden bir kadını “ibreti alem için”, toplum önünde idam eder misiniz?
Etmezsiniz, edemezsiniz.. Fikir babanız Avrupa ve onlardan aldığınız MEDENİ KANUN buna asla ve kat’a izin vermez.
Bu uygulamalarınız; her türlü fuhuş ve zinanın adeta TEŞVİKÇİSİ gibi hatta ANNESİ gibi olan ESKİ PARADİGMA’nızdır.
Şimdi sizleri davet ettiğim YENİ PARADİGMAYA gelelim ki “O, İSLAMİ PARADİGMA’dır.”
Bu yeni PARADİGMADA;
Eşya hakkındaki tüm mefhumlar, eşya ile kurulacak tüm ilişkiler, İSLAM AKİDESİ’ ni her şeyin TEMELİ, ESASI edinen, bu akideden, bu akidenin ana kaynağı olan Kur’an’ ı ve onun en mükemmel uygulayıcısı olan Hz. Muhammed’ in (sas) Sünnetini “HER ŞEYİN BAŞI” yapmak esastır.
Yani AMİR OLAN İslam akidesi ve onun işaret buyurdukları, MEMUR OLAN ise sensin bu yeni ve MÜKEMMEL PARADİGMADA..
Ne bir Devlet başkanı, ne bir Siyasetçi, ne bir Genel Kurmay Başkanı, ne bir başsavcı ya da baş hâkim asla AMİR değildir. MUTLAK İTAAT ALLAH’A dır.. Hz. Muhammed (sas) bile MUTLAK İTAAT EDEN salih bir kul idi..
Sizlere hatırlattığım ve tabi olmanızı istediğim şey, bu PARADİGMA DEĞİŞİMİNİ yapmanız, eski Paradigmanızı artık çöpe atmanızdır.
Bu değişime öncelikle DÜŞÜNCE DÜNYANIZDA başlamalı, sonra DEVLET İŞLERİNİ YÜRÜTME konusunda Köklü bir değişimi gerçekleştirmeniz elzemdir.
Demokratik, Laik ve tam Kapitalist bir devletten, MUHTEŞEM BİR İSLAM DEVLETİ olmaya artık adım atmanızdır.
Çünkü bu hususta asıl olan şey; sadece ve sadece bireyler olarak (velev ki binlerce kişi de olsanız) DEĞİL, Anayasa ve tüm kanunlarıyla DEVLET OLARAK, “Tam bir kanaat ve teslimiyet içinde” bu YENİ PARADİGMAYA artık adım atmanız gerekmektedir..
İşte o zaman, Devlet ve toplum olarak, Allah’ın da yardımıyla DÜNYANIN BİRİNCİ DEVLETİ ve dünyanın en mükemmel toplumu oluruz.
Bundan çok çok çok daha da önemlisi; “Hem dünyamızı hem de ahiretimizi kazanma” yoluna revan oluruz inşaAllah..
PARADİGMA DEĞİŞTİRMEK ve YENİ PARADİGMAYA artık adım atmak demek;
“Devletin idari kurumlarını, Vilayetlerini, Sanayisini, Kara, Hava ve Deniz kuvvetlerini, Güvenlik unsurlarını, Teknolojisini, Resmi tüm tesislerini, Hazinesini, Maliyesini vs. yerle bir etmek..” demek değildir.
Çünkü bunların hepsi DEVLET ÇARKINI işleten “Olmazsa Olmaz” kurumlar ve nihayetinde birer araçtırlar.
Ve bir devlet olarak Türkiye; en başta hemen hemen İslam coğrafyası içindeki tüm Devletlerden çok güçlüdür, mükemmel teknolojik imkânlara, askeri potansiyele, sanayiye, üretim kapasitesine, genç nüfusa ve stratejik bir bölge ve potansiyele sahiptir.
Bu potansiyel en başta katil ABD, katil Çin, katil İngiltere, katil Rusya, katil İran, katil İsrail vs. devletleri, BİZE BOYUN EĞDİREBİLECEK hatta TARUMAR EDEBİLECEK müthiş bir potansiyeldir.
PARADİGMA DEĞİŞTİRMEK; tüm Dâhili ve Harici siyaseti İSLAM MERKEZLİ düşünmek ve idare etmek demek olacaktır.
YENİ PARDİGMADA; Devletin sosyal nizamı, İslam’ daki sosyal nizam kanunlarına göre olacaktır. Ekonominin tüm kriterleri, İslam’daki iktisat nizamına göre olacaktır. Dini hayattan ayırma değil, tam bir hayat nizamı olan İslam, hayatın tam göbeğinde yer almak zorundadır bu yeni Paradigmada..
Keza; devleti yönetme ya da HÜKMETME NİZAMI, Kapitalizmin CUMHURİYET nizamı değil, İslam’ın Hükmetme nizamı olan HİLAFET olacaktır. Asırlarca Müslümanları DÜNYANIN BİRİNCİ DEVLETİ yapan bu nizamdır ve yine dün olduğu gibi, Süper ve Muhteşem bir devlet yapacak olan da sadece ve sadece bu nizamdır.
Bütün bunları gerçekleştirmek, ZOR YA DA İMKÂNSIZ bir şey değildir. Sadece bu fikirlere tam kanaat getirmek, yegâne doğru nizamlar olduğuna ikna olup canı gönülden inanmak ve tatbik makamına bunları çıkarmak için karar vermek yeterlidir.
Ey bu toprakları yöneten Devlet adamları, siyasetçiler, Askeri erkân mensupları ve Hukuk çevresinin savcı ve hâkimler..
Sizlere tarihten PARADİGMA DEĞİŞTİREN iki devletten örnek vermek ve bu örneklemelerle “kalplerinizi mutmain kılmak” isterim.
BİRİNCİ ÖRNEK:
Hatırlarsanız daha çok yakın bir tarihte, SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği / Sovyetler Birliği) adında bir devlet vardı.
Bu devlet; Rusya, Belarus (Beyaz Rusya), Ukrayna, Moldova, Estonya, Letonya, Litvanya, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Tacikistan’ dan oluşan devasa bir yapı idi.
25 Aralık 1991 tarihinde Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail GORBAÇOV’un istifa etmesinin ardından, bir araya gelen BELARUS, UKRAYNA ve RUSYA başkanları SOVYETLER BİRLİĞİ’ ni feshettiklerini ve bunun yerine BAĞIMSIZ DEVLETLER TOPLULUĞU’ nun kurulduğunu karara bağladılar.
“- Peki, Sovyetler Birliği devlet adamlarını bu karara sevk eden, “Orak ve çekiç sembollü” kırmızı DEVLET BAYRAĞINI bile tarihin çöplüğüne attıran ANA SAİK ne idi?”
SSCB ne zaman kurulmuştu?
“Rus Devrimi” veya Büyük Ekim Sosyalist Devrimi adıyla anılan, 1917 ile 1923 yılları arasında Vladimir LENİN liderliğindeki Bolşevikler tarafından gerçekleştirilen bir devrimle 30 Aralık 1922 de kurulmuştu.
“Komünizm Akidesi” temeline dayanan ve yepyeni bir Devlet kuran LENİN ve arkadaşlarının hayat nizamı ve HÜKMETME NİZAMI; sosyal, siyasal, askeri, ekonomik vs. her alanda İFLAS ETTİ ve devlet hem de kuruluşunun 60. yılında çökmeye adeta yıkılmaya başladı.
Devletin ana omurgasını elinde tutan RUS AKLI’ nın Devlet adamları, Siyaset bilimcileri, Akademisyenleri, Askeri erkân mensupları ve Hukukçuları uzun münazaalardan sonra “Devlette yeni bir PARADİGMA DEĞİŞTİRMEYE” karar verdiler.
Bununla ilgi bir plan, proje ve program ortaya koydular.
1985 yılında iktidara getirdikleri Mihail GORBAÇOV’ a ekonomideki durgunluğu kaldırmak ve ülkeye nefes aldırma amaçlı bir dizi reformlar yaptırdılar. Bunun adına da PERESTROYKA yani “Yeniden İnşa ve Yapılandırma” dediler.
GORBAÇOV, bir süre sonra, yine adına GLASNOST yani “Açıklık Politikası” denilen köklü bazı değişimlere imza attı, baskıcı bir Komünist rejim altında on yıllar boyu “Ses çıkarmaya bile korkarak” yaşayan insanlara “İfade ve Fikir Özgürlüğü, Demokratikleşme, Yeniden yapılanma vs. özgürlükleri” verdi.
GORBAÇOV sonrası koltuğu devralan son SSCB Devlet Başkanı Boris YELTSİN ile birlikte Sovyetler Birliği tarih sahnesinden silindi, diğer Cumhuriyetlerin bağımsızlıklarına izin verildi.
RUSYA; 30 Aralık 1922’de Sovyetler Birliği resmen kurulduğunda, bir “SSCB Federasyon içinde ayrı bir federasyon” haline getirilmişti.
SSCB’ nin dağılması sonrası RUS AKLI ve Devlet adamları bu yeni PARADİGMA DEĞİŞİMİ ile “Devletin tamamını kaybetmek yerine, en büyük parçası olarak RUSYA FEDERASYONU’ nu” tekrar ayağa kaldırdılar.
RUS AKLI ve Devlet erkânı, eski Paradigmadan YENİ PARADİGMAYA geçerken;
Devletin ne idari kurumlarını, ne Vilayetlerini, ne Sanayisini, ne Kara, Hava ve Deniz kuvvetlerini, ne Güvenlik unsurlarını, ne Teknolojisini, ne de Resmi tüm tesislerini, Hazinesini, Maliyesini vs. yakıp, yıkıp yerle bir etmediler, KOMÜNİST DEVRİM dönemindeki gibi 100 binlerce insanı öldürmediler.
“Komünist & Sosyalist Eksi bir Paradigma” dan DEVLETİ; Demokratik, Laik, Özgürlükçü “TAM KAPİTALİST YENİ BİR PARADİGMA” ya adeta bir yatay geçiş yaptırmış oldular.
İKİNCİ ÖRNEK:
İnsanlık tarihinin bu gününü de ilgilendiren ama 1400 küsur yıl önce yaşanan müthiş bir PARADİGMA DEĞİŞİMİ, burada sizlere İKİNCİ ÖRNEK olarak anlatılacaktır.
Akıl sahipleri, ihsas ve ihlas sahipleri, ciddiyet ve azimet sahipleri, bu bölümün uzunluğuna bakmadan 10 dakikalık bir vakit ayırıp bu İKİNCİ ÖRNEĞİ de dikkatlice okumalılar ki, bu yazının finalinde, KALPLER TAM MUTMAİN olmuş olsun inşaAllah güzel insanlar..
Bu ikinci örnekte;
İnsanlık tarihinin EN MÜKEMMEL ÖRNEK ŞAHSİYETİ Hz. Muhammed Mustafa (sas) efendimizin İslam Risaletini tebliğ ve davetine inanan “MEDİNE DEVLETİ yöneticilerinin”, eski PARDİGMALARINDAN nasıl vaz geçip, Rabbimizin; “Rasulullah (sas) ile gönderdiği yeni İSLAMİ PARADİGMAY”I kabullendikleri söz konusu edilecektir.
Ey bu toprakları yöneten Devlet adamları, siyasetçiler, Askeri erkân mensupları ve Hukuk çevresinin savcı ve hâkimleri, lütfen burada anlatılanları “Doğru anlamaya” azami hırs ve gayret gösterin.
Ey davetçi gençler.. Bu husus sizin için de geçerlidir. Bu hususu çok çok iyi anlamanız, inanın kafanızdaki EN BÜYÜK DÜĞÜMLERDEN birisini daha ÇÖZMENİZİ SAĞLAYACAKTIR inşaAllah..
Hz. Muhammed Mustafa (sas) efendimizin, ASHAB-I KİRAM adını verdiği SİYASİ KİTLESİ (Partisi) ve Davetçileri ile birlikte (Mus’ab bin UMEYR örneği) MEDİNE DEVLETİ ve Devlet adamlarına yönelik yaptığı tüm FİKRİ ve SİYASİ çalışmalar, elbette ki “VAHYE DAYALI” çalışmalar yani İLAHİ KRİTERLER esaslı bir SİYASİ MÜCADELE idi.
Ama şunu unutmayın ki; bu örnekte anlatılanlar, şu iki şeyin ANA OMURGASIDIR:
Birincisi: SÜNNETULLAH
İkincisi: SÜNNET-İ RASULULLAH
Yani toplumsal ve köklü bir değişim ancak ve ancak, eşyanın tabiatı ile uyumlu olan SÜNNETULLAH çizgisinde olur..
Keza toplumsal ve köklü bir değişimin “Olmazsa Asla Olmaz” ı; Davetçi birey, cemaat ya da siyasi kitlenin, “Mutlaka ama Mutlaka” SÜNNET-İ RASULULLAH’ a yani NEBEVİ DAVET METODUNA, harfi harfine uymasıdır.
Bu iki şeye uymayan değişimler, İSLAM DIŞI DEĞİŞİMLER olmakla kalmaz; Davetçi birey, cemaat ya da siyasi kitleye hem DÜNYAYI hem de AHİRETİ kaybettirir.
Zaten sonuçlarına bakarak bir siyasi tahlil yaptığımızda;
NEBEVİ DAVET METODUNA muhalefet ederek SİYASİ MÜCADELE VERDİKLERİNİ ZANNEDENLERİN, aslında davet ettikleri “Kişilerin ya da toplumsal PARADİGMA DEĞİŞİMLERİNİN önünde” çok büyük bir TAKOZ olduklarına şahit olduk. Rabbim onları affetsin.
Demek ki neymiş; her ne olursa olsun, hangi asırda olursa olsun NEBEVİ DAVET METODUNDAN asla ve kat’a vaz geçilmemelidir. Niçin? İki hüsranı da, Dünya ve Ahiret hüsranını da birlikte yaşamak için güzel kardeşlerim.
Şimdi gelelim “Ölçümüz ve Örneğimiz” Hz. Muhammed’in (sas) ESKİ PARADİGMALARI alt üst eden “Fikri ve Siyasi mücadele ve çalışmalarına..” Ama önce şu duayı birlikte okuyalım olur mu kardeşlerim:
(Hz. Musa dedi ki:) “Rabbim, benim göğsümü aç (gönlüme genişlik ve ferahlık ulaştır). (Risalet’e davet) İşimi bana kolaylaştır. Dilimin bağını çöz, (konuşma kabiliyetimi ve ifade yeteneğimi arttır ki insanlar) söyleyeceklerimi iyice anlayıp tam kavrasınlar.” (Taha suresi 25, 26, 27 ve 28)
BİRİNCİ AKABE BİATI:
Rasulullah (sas) efendimiz, Cahiliye devri âdetlerine göre Hac vazifesini yerine getirmek ve çevrede kurulan panayırlara katılmak için değişik bölgelerden Mekke’ye gelen nice Araplar arasında İslamiyet’i anlatmak maksadıyla çeşitli faaliyetlerde bulunmaktaydı.
Nübüvvetin on birinci yılına rastlayan Hac mevsiminde Yesrib (Medine) halkından bir grupla Akabe denilen bir mevkide karşılaştı ve onlara İslam’ı tebliğ etti.
Yesrib’ in Hazrec kabilesine mensup olan 6 kişilik bu grup, Rasulullah (sas) ile yaptıkları görüşmeler sonrasında İslamiyet’i kabul ettiler. Bu kişiler şunlardır:
Es’ad bin Zurare, Avf bin Haris, Rafi’ bin Malik, Kutbe bin Âmir, Ukbe bin Âmir ve Cabir bin Abdullah bin Riâb’ dır. (İbni Hişam, Sire: 2/71; İbni Sa’d, Tabakat: 1/218-219; Taberi, Tarih: 2/234-235)
Yesrib’ den Mekke’ye gelip ilk iman eden ve Davet yüklenen bu 6 kişi, gelecek sene aynı yerde buluşmak üzere Rasulullah (sas) ile sözleştiler.
Bu küçük grup Müslüman, Yesrib’e döndükten sonra yaptıkları birçok faaliyet sayesinde, bazı kişiler de İslâmiyet’i kabul etti.
Bunlar içinde “On Hazrec’li ve iki Evs’li” yani 12 kişi, daha önce verilen söz üzerine ertesi yıl Mekke’ye gelip Akabe’de Rasulullah (sas) efendimizle tekrar buluştular.
“Hiçbir şeyi Allah’a eş koşmayacaklarına, hırsızlık ve zina yapmayacaklarına, çocuklarını öldürmeyeceklerine, birbirlerine iftira etmeyeceklerine, emirlerine uyacaklarına” dair Rasulullah (sas)’e söz verdiler, biat ettiler ve Yesrib’ e geri döndüler.
İşte Nübüvvetin 12. senesi Zilhicce ayında Akabe’de yapılan bu biata, Birinci Akabe Biatı denir.
İKİNCİ AKABE BİATİ:
Yesrib (Medine) ehli 12 Davetçi, bir müddet sonra, Rasulullah’tan (sas) kendilerine Kur’an-ı ve İslam’ı öğretecek bir muallimi, bir müşrifi Yesrib’e göndermesini istediler.
Rasulullah (sas) de onların bu tekliflerine mukabil, Kureyş eşrafından, genç bir sahabi olan Mus’ab bin Umeyr’i (ra) Yesrib’ e gönderdi.
İlk iman eden 6 kişiden birisi olan Esad bin Zürare (ra) adeta Yesrib’ li Müslümanların liderliğini yapıyordu.
Mus’ab bin Umeyr (ra) Yesrib’ e gelince onun evinde kalmaya başladı. Artık bu ev, Müslümanların buluşmaları için merkezi bir yer teşkil ediyordu.
Evs Kabilesinin reisi Sa’d bin Muaz ile yine kabile reislerden biri olan Useyd bin Hudayr, Allah’ın hidayeti vegenç Davetçi Mus’ab bin Umeyr ile Esad bin Zürare’nin gayretleriyle Müslüman oldular.
Sa’d bin Muaz, daha sonra kendi kavmi olan Beni Abdu’l-Eşhel’in yanına gitti. Onlara; “Ey topluluk, beni nasıl biliyorsunuz?” diye sordu.
“Sen bizim büyüğümüz, en üstünümüzsün.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Sa’d bin Muaz onlara;
“Öyle ise, siz de Allah Rasulüne iman etmelisiniz.” dedi ve ilave etti: “Sizler iman etmedikçe sizin erkek ve kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun”
Bu söz üzerine, Beni Abdu’l Eşhel aşireti içinde o gün iman etmedik hiç kimse kalmadı. (İbni Hişam, Sire: 2/77-78; İbni Sa’d, Tabakat: 3/420; Taberi, 2/236-237; İbni Seyyid, Uyunu’l-Eser, 1/160)
Rasulullah (sas) ile sürekli irtibat halinde olan Mus’ab, gecenin son üçte birinde Akabe’de buluşmak üzere efendimizle (sas) sözleşti.
Rasulullah (sas) Mus’ab’a; “Sakın uyuyanı uyandırmayın ve (bu randevuya) gelmeyeni de beklemeyin..”
Efendimiz (sas) bu ifadesiyle, dava adamı olmanın çok çok büyük bir SORUMLULUK HİSSETME ile doğru orantılı olduğunu bize öğretti..
Sonra Musab İbn Umeyr, Bisetin 13. yılı Hac mevsiminde Yesrib’deki İslami faaliyetleri bizzat Rasulullah’a (sas) bildirmek, hem de Hac etmek üzere, Evs ve Hazreç kabilelerine mensup Müslümanlarından 73 kişi ile Mekke’ye geldiler.
Mekke’ye geldikleri zaman onlarla Allah’ın Rasulü (sas) Akabe’de, gece karanlığında tam bir gizlilik içerisinde görüşmek üzere anlaşmışlardı.
Ka’b dedi ki: “Hac için yola çıktık. Teşrik günlerinin ortasında Akabe‘de görüşmek üzere Rasulullah (sas) ile sözleştik.”
Ka’b şöyle devam ediyor: Haccı bitirince ve Rasulullah (sas) ile sözleştiğimiz gece olunca, o gece kafilemizle beraber yattık.
Gecenin üçte biri geçince Rasulullah (sas) ile görüşmek üzere kafilemizden ayrıldık.
Kedilerin yürümesi gibi sessizce yürüyorduk. Nihayet Akabe‘deki dağ yolunda toplandık. Biz 73 erkek ve 2 kadın idik.
Dağ yolunda Rasulullah (sas)’i beklemeye başladık. Allah’ın Rasulü (sas) biraz sonra geldi, konuştuk. Bize Kur’an okudu. Allah’a davet etti. Bizi İslam’a teşvik etti, sonra da şöyle buyurdu:
“Hanımlarınızı ve çocuklarınızı şerrinden koruduğunuz şeylerden beni korumanız üzerine sizinle biat ediyorum..”
Bunun üzerine Bera b. Ma’rur Efendimizin elinden tuttu ve
“Evet, seni hak dinle gönderen Allah’a yemin ederim ki, ailelerimizi şerrinden koruduğumuz şeylerden seni de koruyacağız. Biat ettik ey Allah’ın Rasulü, Vallahi biz savaş adamıyız, silah ehliyiz. Bunu nesilden nesile devraldık” dedi.
Sonra dediler ki: “Ey Allah’ın Rasulü, Biz bunları yerine getirdiğimiz takdirde karşılığında bize ne var?” Rasulullah (sas) de nefsinden emin olarak şöyle cevap verdi: الجنة “Cennet var.”
Bera, Rasulullah (sas) ile konuşurken sözüne Ebu’l Heysem İbn Teyyihan itiraz etti ve dedi ki:
“Ey Allah’ın Rasulü, Bizimle birtakım insanlar (yani Yahudiler) arasında ahitler var. Biz şimdi bu ahitleri keseceğiz. Biz böyle hareket eder de, sonra Allah sana kavmine dönmeyi ve bizi terk etmeyi emrederse ne olacak?”
Allah’ın Rasulü (sas) tebessüm etti ve sonra şöyle buyurdu:
“Bilakis kana kan, yıkıma yıkım. Artık ben sizdenim; siz de bendensiniz. Sizin savaştığınız kimselerle savaşır, sizin barış yaptığınız kimselerle barış yaparım.”
İbn İshak dedi ki: Ubade ibnu’l Velid ibn Ubade ibn Samet, babası el-Velid‘den, dedesi Ubade İbn Samet’ten -ki nakiplerden biriydi- anlattığına göre;
“Rasulullah (sas) ile savaş biati yaptık. Ubade, ilk Akabe‘de biat yapan 12 kişi arasındaydı.”
“Rasulullah (sas)’e zorluk ve kolaylıkta, işitmek ve itaat etmek üzere; emir sahipleri ile çekişmeyeceğimize, her nerede olursak olalım muhakkak orada hakkı uygulayacağımıza veya hakkı söyleyeceğimize Allah yolunda hiç kimsenin kınamasından korkmayacağımıza dair biat ettik…”
(İbni Hişâm, Sîre: 2/85; İbni Sa’d, Tabakât: 1/222; Taberî, Tarih: 2/239; İbni Seyyid, Uyunu’l-Eser: 1/164; Halebi, İnsanü’l-Uyûn: 2/176-177)
Ey bu toprakları yöneten Devlet adamları, siyasetçiler, Askeri erkân mensupları ve Hukuk çevresinin savcı ve hâkimleri ve ey davetçi gençler..
İslam Tarihi kaynak kitabımızdan, MEDİNE DEVLETİ ileri gelenleri, Akil insanları, Siyasi şahsiyetleri ve Devlet adamlarının “Nasıl bir PARADİGMA DEĞİŞİMİ yaptıklarına ve YENİ PARADİGMAYI nasıl benimseyip UYGULAMA ALANINA soktuklarına” bu metinleri okuyarak hep birlikte şahit olduk hamd olsun.
Çakma bir ARAP BAHARI yalanı ile Müslüman halkları gaza getirenler, sonra da kendi atadıkları zalim ve tağutlar eliyle bu mazlum ve mustazaf insanları katlettiren, evlerini, ocaklarını, şehirlerini bu tağutlara yıktıran, yaktıran EMPERYALİST KÂFİRLER yani ABD, İngiltere Avrupa, Rusya, Çin vs.; İnsanların ya da Devlet adamlarının AKLEDEREK böylesi bir PARADİGMA DEĞİŞTİRMELERİNE razı olurlar mı?
40 yıldır topraklarımıza PKK terörünü musallat eden sözde DOST ve MÜTTEFİKLER, halkların, insanların baş başa oturup, savaşmadan, kırmadan, yıkmadan, yakmadan, öldürmeden, FİKRİ ve SİYASİ münazara ve münakaşa yapmalarına RAZI OLURLAR MI?
Elbette ki olmazlar, olmadılar ve olmayacaklar da.. Onlar isterler ki “mazlum ve mustazaf halkların” asla ve kat’a göz yaşları durmasın..
Ey akıl sahipleri, şunu bilgiyi düşünerek ve iyice aklederek okuyun lütfen:
Tarihçi İBN HİŞAM, kendi Siret’inde, İBN İSHAK’ın HUDEYBİYE BARIŞI’ nın “Aslında çok büyük bir zafer” olma özelliğine dair İmam ZÜHRİ’ nin yorumunu bize şöylece aktarıyor:
İmam ZÜHRİ diyor ki:
İslam tarihinde “Ondan önce, Ondan daha büyük bir fetih” olmamıştır. Çünkü insanlar birbirleri ile her karşılaştıklarında hep “SAVAŞMAK İÇİN” karşı karşıya gelmişlerdi.
Ancak aralarında HUDEYBİYE ile “Bir barış antlaşması yapılıp Savaş bırakılınca” ve insanlar “Artık BİRBİRLERİNDEN YANA EMİN OLUP karşı karşıya gelince” bu sefer karşılıklı olarak OTURUP KONUŞTULAR, tartıştılar.
Herhangi bir şeye “Aklı eren” KİMİNLE OTURUP “İslam hakkında” KONUŞURSA, O kişi MUTLAKA İslam’a girerdi.
“Bu iki sene içerisinde” bundan önce Müslüman olanlar kadar, hatta daha da fazlası İslam’a girmiştir.
Sonra da İBN HİŞAM bu yorumun ”Çok yerinde bir yorum” oluşunu şöyle delillendiriyor ve diyor ki:
ZÜHRİ’nin bu söylediğinin delili şudur:
Rasulullah (sas) HUDEYBİYE’ye giderken Cabir b. ABDULLAH’ın görüşüne göre 1.400 kişi ile birlikte yola çıkmıştı. Bundan TAM İKİ SENE SONRA yani Mekke’nin feth edildiği yıl 10.000 kişi ile birlikte yola koyuldular.
Allah-u Ekber.. Gördünüz mü işin sırrını?
Örnek ve ölçü dava adamı ve davetçi Hz. Muhammed’in (sas), MEDİNE DEVLETİNE, köklü bir değişim için arz ettiği yeni İSLAMİ PARADİGMAYA geçiş sürecinde YAKMA, YIKMA, DEVLET KURUMLARINI, ORDUSUNU VS.Yİ YOK ETME ya da İNSANLARI KATLETME diye bir şey var mı Allah rızası için doğru söyleyin.?
Bu ne mükemmel bir değişim ve bu ne MUHTEŞEM BİR İSLAM DEVLETİ kuruluşu değil mi ey insanlar ve ey Davetçi gençler.
Ey bu toprakları yöneten Devlet adamları, siyasetçiler, Askeri erkân mensupları ve Hukuk çevresinin savcı ve hâkimleri..
Sizler de biliyorsunuz ki, bu PKK çakma bir problemdir. Onu, iki maşa kullanmaktadır; katil ABD ve katil Avrupa..
Gerçekten tüm bu pisliklerden kurtulmak istiyor ve bunda da samimi iseniz, gelin artık şu kokuşmuş, cılkı çıkmış, toplumu ve sizleri rezil rüsva eden ESKİ PARADİGMALARDAN vaz geçin..
Gelin; ALLAH’IN DAVET ETTİĞİ, elçisi Hz. Muhammed’in 1400 küsur yıl öncesinden TEBLİĞ ETTİĞİ, bu yepyeni PARADİGMAYI benimseyin ki SİZ DE FELAHA ERİN, hükmettiğiniz, yönettiğiniz HALKLAR DA FELAHA ERSİN.
Unutmayın ki ölüm çok, hem de çok çok yakın. Ölüm meleği yarın sana da bana da “Hey SIRADAKİ…” diye seslenecek, Dünya saltanatı ve ihtişamı son bulacak, Paris’ ten satın aldığın TAKIM ELBİSE yerine sana da bana da KEFEN denilen bir bez parçası saracaklar değil mi?
O halde minarelerden “5 vakit ezan ile birlikte” yükselen şu “HAYDİN SALAHA, HAYDİN FELAHA” çağrısının sahibi şanı yüce Allah’a, onun Kitabına ve onun şanlı Rasulüne “bir kulak verelim, dinleyelim, araştıralım” ve hemen teslim olalım.
Şayet arzu ederseniz, YENİ PARADİGMA ile ilgili tüm “Fikirler, kaynak eserler, planlar ve projeler” elhamdulillah bende var. Sizlerle oturup saatlerce, günlerce bunların mütalaa ve münazarasını yapabiliriz.
Yeter ki; Allah’a, Rasulullah’a, Kitabullah’a ve bu “mustazaf, mazlum zavallı halka” samimi ve vefalı olun..
“Ey Rabbim, bu makalemi okuyan, anlayan, benimseyen ve paylaşan tüm Müslümanlara, son nefeslerine kadar şahit, son nefeslerinde de o müjdelenen İSLAMİ DEVLET de şehit olmayı nasip eyle..” Amin
Sevgi, saygı ve muhabbetlerimle
Bekir Yetginbal – 01 Ocak 2025
Tags: