TAĞUT Nedir? Allah Sevgisi ile Tağut Sevgisi Bir Arada Bulunmaz
TAĞUT Nedir? Allah Sevgisi ile Tağut Sevgisi Asla Bir Arada Bulunmaz
İMAN لا İLE BAŞLAR
“(Ey Peygamber!) Sana indirilen ve senden önce indirilmiş olan Kitaplara inandıklarını iddia eden şu ikiyüzlülerin hâllerine bir baksana; (hem Müslüman olduklarını söylüyorlar, hem de Kur’an’ın hükmünü terk edip) tağut’un, (yani Allah’ın hükümlerini hiçe sayan o azgın kâfirlerin ve onların oluşturduğu kurumların) hakemliğine başvurmak (ve onların egemenliği altına girmek) istiyorlar. Hâlbuki kendilerine tağut’u kesinlikle reddetmeleri emredilmişti. Ne var ki şeytan, onları (doğru yoldan uzaklaştırıp) büsbütün saptırmak istiyor.” [1]
Bu ayet-i kerimenin nüzulüyle ilgili şöyle bir olay nakledilir:
Medineli bir Yahudi ile “münafık” birisi arasında bir anlaşmazlık cereyan etmiştir. Bu münafık kişinin adı Bişr idi.[2] Münafık olan bu kişi Ensardandı. [3]
Bazı münafıklar Müslüman olduklarını açıklasalar da hala eski “cahiliye hükümlerine göre” ihtilaflı davalarının görülmesini arzu ediyorlardı. [4]
Yahudi, münafığa; “Seni Muhammed’in hakemliğine çağırıyorum” deyince münafık da onu Ka’b b. Eşref adlı bir Yahudi bilgini ve şairin hükmüne davet etmiştir. Çünkü münafık olan kişi Ka’b’ın rüşvet aldığını ve hükümlerinde haksızlık ettiğini iyi biliyordu. [5]
Yüce Allah, tuğyanda ileri gittiği ve Resulullah’a düşmanlıkta haddi aştığı için Kab b. Eşref’e TAĞUT adını vermiştir. İşlevsel olarak şeytana çok çok benzediği için TAĞUT adını vermiş de olabilir. [6]
Ayet; vahye karşı hüküm beyan eden Kab b. Eşref’in bir TAĞUT olduğunu tescillediği gibi, ortada ilahi kurallar varken onlara teslim olmayıp VAHİY KARŞITI sistemleri, BİR DİN YERİNE KOYANLARIN huzurunda muhakeme olmayı da TAĞUTUN EGEMENLİĞİNE BOYUN EĞMEK olarak nitelemektedir.
Unutulmaması gerekir ki; Kab’a muhakeme olmak için giden bu zatın imanı sahih olsaydı başkasının hükmüne razı olmazdı. Zira gerçek imanın gereği, vahyin dışındakileri inkâr etmektir.
Kim ki; “Allah ve Resulünün dışındakilerinin hükümlerine” razı olursa, ŞEYTANA İTAAT ETMİŞ olur. Zaten şeytan da İNSANI SAPITMAK istemektedir. Hâlbuki HAKTAN AYRILMAK ŞİRKTİR. [7]
Kur’an-ı Kerim’in üzerinde özellikle durup mü’minleri sakındırdığı kavramlardan biri de “tağut” tur.
Kur’an-ı Kerim’de “TUĞYAN” masdarı 31 defa geçmektedir. TAĞUT kelimesi ise 8 defa geçmektedir. Bunun anlamı; yükseklik ve yücelik iddia etmek, kibirde haddi tecavüzdür. [8]
Suyun taşmasından “istiare yollu” alınmış bir kavramdır. Her haddi aşana, Allah’ın dışındaki ibadet edilen her varlığa TAĞUT denir. Tekil ve çoğul olarak da kullanılır.
Her haddi aşan; sihirbaz, kâhin, azgınlaşmış cin, şeytan ve mü’minleri hayır yolundan çeviren varlıklara bu isim verilir.” [9]
Sapkınlığa ele başılık yapan herkes bir TAĞUTTUR. [10]
Ebu Cafer Taberi (v. h. 310), TAĞUTU şöyle tanımlamıştır:
Allah’a karşı haddi aşan ve kendisine kulluk edilen her şeydir. İster bu kulluk kişinin kendi iradesi ile olsun ister zorla, fark etmez. Kendisine ibadet edilen mabudun insan, şeytan veya put olmasının da farkı yoktur.[11]
Taberi’nin bu tanımından da anlaşılacağı üzere TAĞUT; hayatı anlamlandırmakta ilahlaştırılan, kendisine mutlak teslim olunan varlıklardır.
Bu; bir şahıs olduğu gibi, tüzel kişilikler de olabilir.
Bu duruma göre liderler, krallar ve önderler de TAĞUTLAŞIR; Devlette TAĞUTLAŞABİLİR.
TAĞUTLAŞMANIN NEDENLERİ; dünyayı ahirete tercih etmek, [12] Allah Teâlâ’nın insanlar için tayin ettiği istikametten sapmak, [13] helal haram demeden kapital biriktirme arzusu, [14] kişinin kendisini her şeyden müstağni görüp insaniyet sınırını tecavüz etmesidir. [15]
Kur’an-ı Kerim; insaniyet sınırlarını tecavüz edip hadlerini aştıkları için Firavun’un, Kab b. Eşref’in, İblis’in, Bel’am b. Baura’ nın, hahamların, rahiplerin ve yönetime yakın duran kodamanların TAĞUTLAŞMASINI ayrıntılı olarak anlatır ki Müslümanlar TAĞUTLARDAN uzak dursunlar.
Kur’an-ı Kerim; özellikle de TAĞUTLARIN veli; hâkim, egemen güç, yönetici ve otorite edinilmesini asla istememektedir. Çünkü Müslümanların mutlak velisi Allah Teâlâ’dır. O, tek ve mutlak velidir.
Bu bağlamda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۙ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ الطَّاغُوتُۙ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟”
“Allah, inananların (koruyucusu, yardımcısı, hâkimi, otorite kaynağı, dostu ve) velisidir; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların velisi de (Allah’ın otoritesini ve hükümlerini hiçe sayarak kendilerini ilâhlaştıran insan ve cin şeytanları veya onların oluşturduğu kurumlar yani) tağutlardır. (Bu azgın güruh) onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. İşte bunlar, cehennem halkıdırlar ve sonsuza dek orada kalacaklardır!” [16]
Bu ayette Yüce Allah için “VELAYET” tekil ifade edilmişken TAĞUTLAR için ise aynı kelime çoğul kullanılmıştır. Bunun anlamı; TAĞUTLARIN değişik isim ve formlarda çokluğunu göstermektir.
Kur’an, TAĞUT kelimesini Allah’a (c.c.) isyan eden, Allah’ın kullarının hâkimi ve maliki olduğunu iddia eden ve onları kendi kulu olmaya zorlayan kimse(ler) için kullanır.
Allah’a isyan üç derecede olur:
1- Eğer bir kimse kendisinin Allah’ın kulu olduğunu kabul eder, fakat pratikte O’nun emirlerinin aksini yaparsa buna FASIK denir.
2- Bir kimse Allah (c.c.) ile irtibatını tamamen veya kısmen koparır ve başka birine mutlak anlamda bağlanırsa; hayatının tüm direktiflerini ondan alır ve şahısları, kurumları şâri’ yerine korsa o zaman KÂFİR olur.
3- Eğer bir kimse Allah’a isyan eder ve O’nun kullarını kendisine boyun eğmeye zorlarsa, o zaman TAĞUTTUR.
Şu ayet bu konuda çok açıklayıcı malumat vermektedir:
“ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا رَجُلًا ف۪يهِ شُرَكَٓاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلًا سَلَمًا لِرَجُلٍۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًاۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۚ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ”
“Allah, birbirleriyle sürekli çekişen efendilerin emri altındaki bir adam ile sadece tek kişinin emrindeki bir adamı size örnek veriyor. Düşünün, bu ikisinin durumu hiç bir olur mu? (Elbette olmaz! Unutmayın ki göklerin ve yerin hazineleri O’nun katındadır ve madem ki bütün nimetler O’ndandır, o hâlde) bütün teşekkür ve övgüler de yalnızca Allah’a (olmalı, sadece Ona kulluk ve ibadet edilmelidir!) Ne var ki, o inkârcıların çoğu (bu apaçık hakikati) anlamaya yanaşmazlar!” [17]
Ayetten anlaşılacağı üzere TAĞUT; şeytan, rahip, dini veya politik lider, kral veya bir devlet olabilir.
Bu nedenle bir kimse TAĞUTU REDDETMEDİKÇE gerçekten Allah’a inanmış sayılmaz.
Çünkü, Allah’ı inkâr eden kimse, sadece bir tek değil binlerce “TAĞUT” un kölesi olur.
Bunlardan birisi; kişiyi sürekli yanlış yapmaya teşvik eden ve ayağını kaydıran şeytandır.
Diğeri ise, kişiyi kendi arzu ve şehvetlerinin kölesi yapan ve sapık yollara yönelten nefsidir.
Birçok efendinin adeta kölesi olan bu kimse; bütün hayatını imkânsız olan bir şey için, yani tüm bu efendilerin hepsini teker teker hoşnut etmek uğruna harcar.
Ayrıca TAĞUT; ilahi olmayan hükümlere göre kararlar veren otorite anlamına da gelir. [18] Bu anlamda TAĞUTÎ DEVLET veya TAĞUTİ YARGI kavramları çok anlamlıdır.
Batıl olan her şeye TAĞUT [19] denildiği gibi İDLAL (saptırmak) şanından olan her asi ve tuğyan edene de TAĞUT denir. [20]
TAĞUT, Hakka, hakikate ve imana karşı gelen, Allah Teâlâ’nın kulları için çizdiği nizamı ve sınırları aşan her şeyi kapsar.[21]
TAĞUTA İMAN; insanın küfür ve batıl çizgisine bağlı bulunduğunu ve neticede Allah’ı inkâr edeceğini ifade eder.
ALLAH’A İMAN; insanın bütün sorumluluklarıyla, bütün boyutları ve kapsamıyla hayattaki uygulamasında hak noktasından hareket etmesi anlamına gelir.
BU İMAN, derin anlamı ile Allah’ın (c.c.) dışındaki her şeyi reddetmeyi, Allah’ın belirlediğinin dışında bütün planlamaları, programları ve güçleri ezip geçmeyi içerir.
İMAN EDEN bir insanın kalbinde ALLAH SEVGİSİ ile TAĞUT SEVGİSİ asla ve kat’a bir arada bulunmaz. TAĞUTU İNKÂR ETMEK, akidenin bir rüknü olduğundan iman ancak onunla tamam olur.
TAĞUT şöyle de tanımlanır;
Kulun haddi tecavüz ederek Allah dışında, başkalarını MABUD EDİNMESİ, başkalarına uyması veya itaat etmesidir.
Bu bakımdan HER KAVMİN TAĞUTU denilince kastedilen; O toplumun Allah ve Resulü dışında HAKEM KABUL ETTİKLERİ ya da ileriyi görmeksizin körü körüne ALLAH’TAN BAŞKA UYDUKLARI veya İTAAT ETTİKLERİ şeylerdir.
Bilmeden itaatte bulundukları şeyleri Allah’a itaatmiş gibi değerlendirirler. [22]
[1] Nisa 4/60
[2] İbni Vehb, El-Vâdıh, c. I, s. 157;
[3] Taberi, Cami’u-l Beyan, IV, 156
[4] İbni Kesir, Tefsir’ü-l Kur’an’i-l azim, c. I, s. 492.
[5] Mücahid, Tefsir, s. 54; Taberi, a.g.e, IV, 155-156
[6] Zemahşeri, Keşşaf, c. I, s. 514.
[7] İbni, Â’rabi, Muhyiddin, Tefsir, Dar’u-l kütüb’il ilmiyye, Beyrut, c. I, s. 170
[8] Elif Efendi, Hasırızâde, En-Nur’u-l Furkan, Kültür Bak. Yay. 2015, İstanbul, c. II, s. 47.
[9] el-İsfahani, a.g.e, s. 521.
[10] Şevkâni, Feth’u-l Kadir, s. 217.
[11] Taberi, a.g.e, III, 21; Şevkâni, Feth’u-l Kadir, s. 219.
[12] Bak: Naziat 79/17
[13] Bak: Hud 11/112
[14] Bak: Rahman 55/8
[15] Bak: Alak /6
[16] Bakara 2/257
[17] Zümer 39/29
[18] Mevdûdî, Tefhim, a.g.e, c. I, s. 331.
[19] Bilmen, Tefsir, III, 616.
[20] Vehbi, Tefsir, III, 959.
[21] Kutub, a.g.e, I, 292.
[22] el-Kahtani, a.g.e, 23.
Yazan Mehmet Sürmeli
Tags: