Su Testisi Su Yolunda Kırılır.. Ahh İstanbul Sözleşmesi

Su Testisi Su Yolunda Kırılır.. Ahh İstanbul Sözleşmesi

Yazan Sadiye GÜNEŞ

İnsanların benimsediği bir takım fikir ve düşüncelerini sürdürdüğü yolda, olumsuz davranışlarının dönüp dolaşıp kendilerine zarar vereceğini ifade eden güzel bir atasözümüz vardır; “Su testisi suyolunda kırılır.”

Bir işe girişmeden önce o işin nereye varacağını, ne getirisi olacağını ve neticesinde oluşabilecek olumsuzlukları baştan düşünmeli ve gereken önlemleri almalıyız.

Yapılacak iş, saptanan amaç çok iyi belirlenmelidir.

Çünkü eğer bir araç, belli bir amacın peşinden gidiyorsa bu aracın başına gelebilecek her türlü kaza da bu amacın yolunda meydana gelir. 

Bilindiği üzere 1 Ağustos 2014 yılında yürürlüğe giren ve Türkiye’nin de imzaladığı batı tescilli İstanbul Sözleşmesi, 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı kararı ile feshedildi.

Hükümetin imzaladığı ve sonradan feshedilen bu sözleşmenin toplumda birçok olumsuz sonucu olmuştur.

Günümüzde yaşanan vakalar su testisinin kırıldığına örnektir. Yöneticiler İstanbul Sözleşmesi’ni imzaladıktan sonra toplumda ahlâksızlık yayılmış, Allah’ın (svt) helâk ettiği Lût’un (as) kavmi yeniden gün yüzüne çıkmıştır.

Sapkın LGBT dernekleri çoğalmış, kadın-erkek cinayetleri artmış, birçok genç evlilik mağduru olmuş, kadın üzerinde kavvam olan erkeğin toplumda ve ailede değeri yok edilip aileler dağıtılmıştır.

Sözleşme yürürlüğe konulup etkileri toplumda kendini göstermeye başlayınca Müslüman kesim tarafından tepki ve itirazlar ile karşılandı.

Sözleşme her ne kadar insan hayatını güvene alacak, her gün yaşanan milyonlarca şiddet ve cinayet vakalarını durduracak iddialarında bulunsa da asıl hedef aile, nesil ve toplumu ifsat etmek ve toplumda felâket tabanını oluşturmaktı.

Sözleşme; yapıcı olduğu ve kadını koruyacağı gibi düşüncelerle zihinlerdeki yerini alırken ne çelişkidir ki yine aynı sözleşme gereği birçok kadın mağdur edildi ve aileler parçalandı.

İstanbul Sözleşmesi yüzünden genç evlilik mağduru olan bir kadın, yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

“Eşim ile 17 yaşında kendi rızam ve ailemin rızası ile evlendim. Eşimi seviyorum aramızda hiç bir sorun yok.

Fakat sözleşmeye göre bizim 17 yaşında evlenmemiz çocuk evliliği olarak kabul edildi. 3 çocuk babası, helâlim olan eşim tecavüzcü damgasını alarak cezaevine alındı.

Babam ise yardım etmek ile suçlandı. Suçumuz Allah’ın rızasını gözetmek, nikâhlanarak evlenmek oldu.

Eşimi cezaevine atan devlet beni 3 çocuğumla korumasız (eşsiz) bırakarak mağdur etti. Sözleşmeyi hazırlayan ve yürürlüğe sokanlara soruyorum:

Korumayı hedeflediğiniz kadınlardan farkım nedir?

“Kadının beyanı esastır” diyerek 17 yaşında evlilik dışı ilişki yaşayıp eşim sevgilim olsaydı ve ondan çocuk edinseydim suçlu sayılmayacaktım.

Çünkü sözleşme gereği 18 yaşından küçükseniz Allah’ın emriyle nikâh kıymak yasak, ancak dilediğiniz kişiyle yatıp kalkmak serbest!

Bunca cürüm işleyen kadınları koruyorsunuz… Peki, ben kadın değil miyim? Benim beyanım neden esas değil!” diyerek çekmiş olduğu sıkıntıları beyan ediyor. 

Yine İstanbul Sözleşmesi’nden cesaret alan çocuğunun sözlerini ebeveyni şöyle dile getiriyor:

“Cinsiyet fark etmeden kişilerin hem cinsine ilgi duymasının normal olduğunu, isterse kolayca cinsiyet değiştirebileceğini bu konuda devletin onu koruyacağını, hatta anne-baba bu isteğine karşı gelirse cinsiyet özgürlüğünü engellediği için suçlu sayılacağını belirterek ebeveyninin bu konuda hiç bir söz hakkına sahip olmadığını belirtiyor.”

Ne yazık ki basiretleri körelmiş yöneticiler, toplumda oluşacak bozukluğu hesap edemediler. Yaşanan bu tür vakalar sözleşme maddelerinin hayata geçirilen bazı gerçekleriydi.

Bu batıl yasaları önce onaylayıp sonra da vazgeçen zalim yöneticilere soruyoruz:

Bu sözleşme yüzünden zulme uğrayanların, eziyet çekenlerin, mağdur ailelerin durumu ne olacak? Gömleği sağlam nice Yusufların haysiyetinin vebalini nasıl ödeyeceksiniz? 

 Hz. Aişe’den (ranha) rivayet ediliyor: 

«اللهُمَّ، مَنْ وَلِيَ مِنْ أَمْرِ أُمَّتِي شَيْئًا فَشَقَّ عَلَيْهِمْ، فَاشْقُقْ عَلَيْهِ، وَمَننْ وَلِيَ مِنْ أَمْرِ أُمَّتِي شَيْئًا فَرَفَقَ بِهِمْ، فَارْفُقْ بِهِ»

“Ben evimde Rasulullah’ı (sav) şöyle dua ederken işittim: “Allah’ım! Ümmetimin yönetimini üstlenip de onları sıkıntı ve meşakkate düşürene sen de sıkıntı ver; ümmetimin yönetimini üstlenip de onlara kolaylık gösterip ( rahatlık ve refaha ) kavuşturana sen de kolaylık göster.” [Müslim, İmare 19]     

İnsanlarımız yasaların batılılardan geldiğini bilmelerine rağmen “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır(!)” dediler. Hayır!

İstanbul Sözleşmesi yaşatmaz, öldürür!

Hem madem bu fasit sözleşme yaşatıyor öyleyse İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükte olduğu 2014-2020 tarihleri arasında 2109 kadın neden öldürüldü?

Kadın cinayetleri durdurulmadı, aksine arttı. Yaşı 4–9 yaş arası kız çocukları kaçırıldı, tecavüz edilerek vahşice öldürüldü.

10-18 yaş arası kız çocukları ailelerini yok sayarak yuvalarından sokaklara teşvik edildi.

Maalesef yaşatır dedikleri sözleşme ile binlerce insanın yaşama hakkını ellerinden aldılar. İstanbul Sözleşmesi’nin bozukluğu toplum tarafından tepki görünce kaldırıldı.

Çünkü sözleşme, toplumu ve aileyi ifsat eden, toplumda LGBT’yi yayan ve bu bozuk evliliklere izin veren bir niteliğindeydi.

Yöneticilerin kendi elleriyle imzaladıkları sözleşme büyük tepkiler ile karşılanınca yine kendi kararları ile sözleşme iptal edildi.

Şimdi ise başarısızlık ile sonuçlanan, feshedilen İstanbul Sözleşmesi’nden sonra suyolunda kırılan su testisi misali, aynı suyu farklı bir testi ile taşımaya hazırlanan laik-kapitalist sistemin yeni projesi “Ankara Sözleşmesi” hazırlanıyor. 

Aciz ve sınırlı bir varlık olan insan, Allah’ın (svt) hükümlerini bir kenara bırakıp aklı kendine hakem edinirse altın kaplama testi ile su taşısa dahi o testi kırılır ve varacağı yere sağlam ulaşamaz. 

Bilinmelidir ki, beşerin aklından çıkan yasalar menfaate dayalıdır, hayatı anlamsız kılar.

Ancak vahye dayalı, hayatın her yönünü kuşatan Allah’ın (svt) hükümleri insana daha onurlu bir hayat sunar.

Zira İslam dini hayatın kaynağı ve esasıdır.

Allah’ın (svt) Kur’an’da belirttiği İslam nizamı kıyamete kadar değişme ihtiyacı duymadan bütün insanlara adalet dağıtmaya hazırken laik- kapitalist sistemde ne adalet vardır ne de adaleti elde etmek için çıkar bir yol. 

Her gün yeni anayasa ve kanunlar ile halkını aldatan, kandıran yöneticilerin uğrayacağı hüsranı ise Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle bildirmektedir: 

﴿اَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍۚ فَمَا جَزَٓاءُ مَنْ يَفْعَلُ ذٰلِكَ مِنْكُمْ اِلَّا خِزْيٌ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يُرَدُّونَ اِلٰٓى اَشَدِّ الْعَذَابِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ﴾

“Yoksa siz kitabın bir kısmına iman edip bir kısmını (uygulamayı mecbur görmeyerek) inkâr mı ediyorsunuz. İçinizden bu şekilde davrananların dünya hayatındaki cezası ancak rezil rüsva olmaktır;  kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine itilirler. Allah sizin yaptıklarınızdan habersiz değildir.” [Bakara 85]  

Aile, nesil ve toplum ancak İslam ile korunur.

Adaleti elde etmenin çözümü,  Avrupa kanunlarını taklit etme ve uygulamada değildir. Çözüm insanlığın yegâne kurtuluşu İslam nizamındadır. 

﴿لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ﴾

“Çalışanlar, böyle bir kurtuluş için çalışsınlar.” [Sâffât 61]


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın