Siyasi Teoloji ve Laiklik.. İslam, Her iki Pisliği de Reddeder
Siyasi Teoloji ve Laiklik.. İslam, Her iki Pisliği de Reddeder
Bizleri İslam ile şereflendiren Âlemlerin Rabbi, mülkün sahibi, Şanı yüce Allah’a sonsuz defa hamd olsun.
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi en başta ölçü ve örnek Rasul Hz. Muhammed’in, ehli Beytinin, güzide Ashabının, İslam ümmetinin ve sizlerin üzerine olsun.
Öncelikle şu TEOLOJİ nedir sorusuna bir açıklık getirelim güzel insanlar. Çünkü çoğumuz, Batı kökenli bu kavramların yabancısıyız.
TEOLOJİ; Yunanca “THEOS”, yani “Tanrı” ve “LOGOS”, yani “Bilim” kavramlarının birleşiminden oluşan ve dilimizde “Tanrıbilim” ya da “İlahiyat” olarak adlandırılan, özünde “Din olgusunu inceleyen ve ele alan bir bilim dalı” dır. Yani “Din ile ilgilenen bilim” anlamında kullanılmaktadır.
TEOLOJİ ile ilgilenen kişiler; “Teolog, İlahiyatçı, Dinbilimci” veya “Tanrıbilimci” gibi sıfatlarla tanımlanırlar. TEOLOJİ, tarihin en eski bilim dallarından biri olarak kabul edilir.
Özellikle Orta Çağ’da TEOLOJİ, üniversitelerin temel araştırma alanlarının en önemlilerinden birisi konumundadır.
Bu anlamda Batılılar teolojiye, “Bilimlerin Kraliçesi” (The Queen of the Sciences) adı verilmiştir. Zira “modern dönem” öncesi kurulan pek çok üniversite; daha sonraları kilise okullarından veya manastır kurumlarından üniversiteye dönüştürülmüş yapılardır.
Antik Yunan‘dan Ortaçağ’a kadar birçok filozof ve dini lider, aralarında nice “Teolojik tartışmalar” yapmış ve dinin temel sorularını ele almıştır. Ortaçağ’da özellikle HRİSTİYAN TEOLOJİSİ büyük bir gelişim göstermiştir.
Bu dönemde, Kilise’nin öğretileri, TEOLOJİK çalışmalarla sistematik hale getirilmiştir.
Kardeşlerim ve Davetçi gençler
Teoloji ve Batılı mütefekkirlerin bu konudaki düşünceleri hakkında bu “tadımlık bilgiyi” verdikten sonra, hayata ve olaylara “İslam ve İslami Devlet” perspektifinden bakan Pakistan’lı müteffekkir ve davetçi Halil Musab kardeşimizin TEOLOJİ ile alakalı mükemmel bir makalesini sizlere nakletmek istiyorum.
Umarım ve Rabbimden niyaz ederim ki bu paylaşımımın, fikir dünyanıza ufakta olsa bir katkısı olur. Şanı yüce Allah (cc) Halil Musab kardeşimizden razı olsun.
“Ey Rabbim, bu paylaşımımı okuyan, anlayan, benimseyen ve dahi paylaşan tüm Müslümanlara, son nefeslerine kadar şahit, son nefeslerinde de o müjdelenen İSLAMİ DEVLET de şehit olmayı nasip eyle..” Amin
Sevgi, saygı ve muhabbetlerimle
Bekir Yetginbal – 18 Kasım 2024
– – – – – – – – – –
İSLAM, HEM LAİKLİĞİ HEM DE SİYASİ TEOLOJİYİ REDDEDER
20. yüzyılda Carl SCHMİTT adlı bir Alman düşünür “Siyasi Teoloji” terimini popüler hale getirmiştir. Bu terim, “Teoloji ile siyaset arasındaki ilişkiye” işaret etmek için kullanılmıştır.
SCHMİTT; “Ulus-devletin” aslında Hıristiyan geleneğinden gelen “Dini kavramlar kullanılarak” kurulduğuna inanıyordu.
SCHMİTT, bu kavramların Hıristiyan geleneğinden aktarıldığını ve bugün ise “Laik siyaset” olarak adlandırdığımız şekilde “yeniden formüle edildiğini” varsaymıştır.
Kendisinin de ifade ettiği gibi, “Modern devlet teorisindeki tüm önemli kavramlar, sadece tarihsel gelişimleri nedeniyle değil, ‘Hıristiyan teolojisinden devlet teorisine’ aktarılmış seküler yani Laik teolojik kavramlardır.
Örneğin yüce tanrı; ‘Yüce yasa koyucu haline’ gelmiştir ancak aynı zamanda ‘metodolojik yapısı’ nedeniyle bunları tanımak, bu kavramları ‘Sosyolojik bir perspektiften ele almak’ için gerekli bir hale gelmiştir.”
Carl SCHMİTT’e göre, “otoritesi sorgulanamayan, her şeye gücü yeten” tanrının teolojik kavramı, “Ulus-devlet yapısına” aktarılmıştı.
Bu yüzden artık “otoritesi sorgulanamayan” varlık devlet olmuştur.
Kullanılan bir başka fikir de “Tanrının varlığının arızi ya da tesadüfi değil, zorunlu olduğu, dolayısıyla Ulus-devletin varlığının da zorunlu olduğu..” ile ilgilidir.
Şimdi SCHMİTT‘in “Ulus-devlet analizine” katılsanız da katılmasanız da bu, “şu önemli soruyu” gündeme getirmektedir;
Batılı fikri gelenek, niçin “Teoloji ve siyaseti” ayrı ayrı şeyler olarak kabul ediyor?
SCHMİTT’in tartışmasında üzeri örtülü olan şey; “Teoloji ile siyasetin birbirinden ayrı olduğu ve teolojik kavramların Ulus-devlete aktarılabilmeleri için önce onların laikleşmesi gerektiği..” varsayımıdır.
İtalyan filozof ise Roberto ESPOSİTO, “İKİ” adlı kitabında “Siyasi Teoloji” ifadesinde “gizli olan bir çatışmayı” tartışıyor.
Nitekim ESPOSİTO; “Siyaset ve teoloji arasındaki bağlantının, Hıristiyanlığın Roma hukukuyla buluştuğu geçmiş yüzyıllara dayandığını..” açıklıyor.
Her birinin diğeri üzerinde bir etkisi olup bize bugün, “Roma Katolik Geleneği” olarak adlandırdığımız şeyi vermiştir.
Ancak; “Saf Teoloji (ya da esasında Hıristiyanlık) ile siyasi-hukuki kanunun (ya da Roma hukuku ve devlet yönetiminin) arasındaki bu birleşim”, ideal bir birleşim olmamıştır.
Ayrıca ESPOSİTO’nun açıkladığı gibi; “Teolog ve siyasetçi bir diğeriyle bütünleşmeye çalışmakta ise de, ikisi arasındaki çatışma”, Batı tarihinin çoğunu belirleyen şeydir.
Batı geleneğinde “Teoloji ve siyaset arasındaki bu bölünme”; İncil’deki şu sözlerde somutlaşmıştır: “Sezar’ın hakkını Sezar’a, tanrının hakkını tanrıya verin.”
Teoloji ile siyaset arasındaki bu “bölünme ve çatışma”, ne yazık ki Müslümanların da karşı karşıya kaldığı “bir sorun” haline gelmiştir.
Nitekim sömürgecilik asrıyla birlikte, “Hilafetin kaldırılması” ve Müslüman ülkelerin de “Ulus-devletlere” bölünmesini beraberinde getirmiştir.
Ulus-devletin yükselişiyle birlikte, “Laikliğin de çok güçlü bir şekilde dayatılması” gündeme gelmiş/getirilmiş ve bu da “İslam şeriatının siyasi alandan tamamen uzaklaşmasına..” yol açmıştır.
Ancak onlardaki “Siyaset ve teoloji arasında bulunan bu tür bir ayrımın”, İslami bağlama tercüme edilmesi asla mümkün değildir.
Hatta ve hatta “Teoloji” kelimesinin kullanılmasını, İslami gelenekte “tam bir karşılığını” bulmaya çalıştığımızda iş bir sorun haline gelmektedir.
Batılı akademisyenler bazen “Teoloji” ile “Kelam ilmini” karşılaştırmaktadır. Ancak bu eşleştirme de yine yanlıştır.
Çünkü İslam tarihinde Kelam ilmi; “fikri bir ihtisas olması itibariyle usul-i fıkıh, tefsir ve hadis şerhleri gibi Müslümanların diğer birçok ilmiyle” derinden iç içe geçmiştir.
Tabi en önemlileri “Kur’an ve Sünnet” olan bu son ilimler, İslami kaynaklardan “Şerî hükümleri istinbat etmek için” kullanılmaktadır.
İşte ister özel, ister genel, isterse “Siyaset” olsun, Müslümanların tüm işleri için öğrendikleri esasi şey, bu “Şerî hükümler” dir.
Allah Subhanehu’nun Kitabı’nda ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetinde, “İster ibadetler, ister hadler, isterse muamelatlar olsun” tüm meseleleri bulmaktayız elhamdulillah.
Peki, İslam kültüründe, “Teoloji ile siyasetin arasını ayıran böylesi bir çizgi”, nereye çizilecektir? Basitçe söylemek gerekirse bu asla ve kat’a mümkün değildir.
Çünkü İslam’da Siyaset; “Siyase etmek, yani insanların işlerini, İslam’ın bize getirmiş olduğu hükümlere göre gözetmektir.”
Nitekim meşhur âlim ve tarihçi İbn-i Haldun, MUKADDİME isimli kitabını yazdığında bu noktayı “çok net bir şekilde” açıklamış ve demiştir ki;
“Siyaset ve mülk; yaratılanların kefaleti ve Allah’ın, aralarında kendi hükümlerini uygulaması için kulları arasındaki Halifesidir. Allah’ın yarattıkları ve kulları hakkındaki hükümleri, ancak bir hayır ve kanunlarında şahit olunduğu gibi maslahatların gözetilmesidir. Bu nedenle dini kanunlardan maksat; İnsanları, gerek Allah gerekse diğer kardeşleriyle olan tüm ilişkilerinde bu yola tabi olmalarını sağlamaktır..”
Hristiyanların, “Sezar’ın hakkını Sezar’a, tanrının hakkını tanrıya verin” sözü ile ”İslami Nâsslar” karşılaştırıldığında, “Batılı Hıristiyan inançları ile İslam arasındaki tüm çelişki”, çok çok daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır ki zaten Kur’an-ı Kerim bunu açıklamıştır.
Zira Allah Subhanehu şöyle buyurmuştur:
الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن دِينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِيناً فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, Benden korkun. Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı beğendim. Kim, gönülden günaha yönelmiş olmamak üzere açlık halinde dara düşerse (haram etlerden yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Maide suresi 5)
Bu ayet, İslam’ın o mükemmel kapsayıcılığını teyit etmektedir. İslam şeriatının, “hayatımızı kapsamadığı” hiçbir yön yoktur.
Zira Allah Subhanehu şöyle buyurmuştur:
وَأَنِ احْكُم بَيْنَهُم بِمَآ أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَن يَفْتِنُوكَ عَن بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللّهُ إِلَيْكَ
“Aralarında Allah’ın indirdikleri ile hükmet. Onların hevalarına tabi olma ve Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın.” (Maide suresi 49)
Bu ayet, bize Müslümanların; “Sadece İslami hükümlere uymakla yükümlü olduklarını” çok çok net bir şekilde açıklamaktadır.
Allah Subhanehu şöyle buyurmuştur:
أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاءُ مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلَّا خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
“Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.” (Bakara suresi 85)
Bu ayet de müminleri; “İslam’ın bir kısım yönlerini göz ardı ederek hevalarına göre seçim yapmaları durumunda olabilecekler..” hakkında açıkça uyarmaktadır.
Müslümanlar olarak bizler; “Siyaset ve dinin birbirine zıt olduğunu söyleyen” bu sömürgeci Batılı görüşü kesinlikle terk etmemiz gerekir. Tam aksine bu ikisi yani Siyaset ve din; Akidemiz -ki o bizim dinimizdir- aracılığıyla “ayrılmamak üzere” iç içe girmişlerdir.
Yine Müslümanlar olarak bizler, “Fıkhî” ile “Siyaset ilimleri” hakkındaki ter türlü çabanın, Allah Subhanehu’ya ve Rasulüne, Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e “Tam itaat” olan hedefimizi gerçekleştirmek kastıyla gösterildiğinin tam bilincinde olmalıyız.
Yazan: Halil Musab – Pakistan
Tags: