Maddi Güç Sahibi Olmak Esas Olsaydı Allah Hazineler ile Desteklerdi

Maddi Güç Sahibi Olmak Esas Olsaydı Allah Hazineler ile Desteklerdi

Yazan Ahmet Tombak

MADDİ GÜÇ SAHİBİ OLMAK ESAS OLSAYDI

ALLAH RESULLERİNİ HAZİNELERİ İLE DESTEKLERDİ.

Hz. Muhammed (sav), Allah tarafından gönderilen son elçidir.

Allah (cc), Resulüne “Kalk ve Uyar” diye verdiği görev ile Tevhid İtikadına daveti ve Tek İlah’ın sadece kendisi olduğunu tebliğ etmesini ilk görevi olarak vermiştir.

Peki; Allah, Rasulünü nasıl desteklemiştir?

-Cebrail, sandıklar dolusu Altın indirmiş ve bunu dağıtmasını mı istemiştir…

-Allah (cc) dilediği gibi güç vererek neden bunu yapmadı ki diyebilir miyiz?

Zira bundan daha kolayını yapar veya diler ve Resulünü destekleyebilirdi. Hz. Muhammed (sav), istediği zaman, istediği eşyayı dokunarak veya sözüyle onları Altına çevirebilirdi.

Peki, böyle olsaydı insanlar Allah’a gerçekten kalben iman ederler miydi?

Asla iman etmezlerdi..

Zira insanları yaratan ve yaşatan Allah insanların “hakkıyla iman etmelerini” hiç bir dünyalık maddi karşılık ve aracılık üzerinden değil, sadece kalben teslim olmaları ile takdir etmiş ve asla arada bir menfaat olmamasını dilemiştir.

Ancak ve ancak, muttakilerin, muvahhidlerin, muhlislerin gerçek imanı budur. Takvaya, bu iman ile ulaşılabilir..

Allah’ın rızasına bu İman ile kavuşulur.

İnsanlar Mekke cahiliyesinin ve O çağdaki diğer cahiliye devletlerinde olduğu gibi bugün de çağdaş Kapitalist Devletlerin kontrolündedir ve halkları bu güçleri ile kendilerine tabi kılmışlardır.

İnsanlar huzur bulmayı her zaman bu yolla elde etmeyi geleneksel bir davranış olarak öğrendiler.

Aslında bu davranış güç sahibi olmak ve iyi yaşamak anlayışı içinde olan insanların nefisleri ve çıkarlarını düşünmeleri ve diğer insanlara karşı bir üstünlük duygusu ile hareket etmelerine dayanan ahlaki seviyenin düşüklüğü ve kibirin de bir tezahürüdür.

Kendi egosunu tatmin etme mantığına dayanan bu ahlaki yoksunluk içinde olan insanların, Allah’a hulusi bir kalb ile iman ve teslimiyet üzere olmaları, ahlaken diğer insanlara karşı iyi olmaları ve huzur toplumu kurmaları da mümkün değildir.

Maalesef bugün dünyada Allah’a kul olmak ve ahireti de kazanmak için doğru bir İtikad ve Amel üzere çalışmaları gereken Müslümanların bu Amaçlarından uzaklaştıkları, sadece dünya hayatını kazanmaya çalıştıklarını ve ancak bundan sonra Allah’ın rızasına uygun bir Toplumsal Hayatı inşa edeceklerine dair batıl inanışla bir sapma içine girmişlerdir.

Bu düşünce Allah’ın takdiri ve dilemesinin tam zıddına bir inanıştır ve Şeytanın insanı aldattığı en büyük yoldur.

Dünya için yaşayan ve Dünyevileşen Müslümanlar artık iman ve küfür, Tevhid ve şirk ayrımını yapma basiretlerini de kaybederek hak ve batılı da birbirine karıştırmakta ve

Yaşadıkları seküler sisteme de bu yolla entegre olmakta ve bu yolda önderlik edenlerin arkasına düşerek İslam İtikadı ve ahkâmına ait doğruların yerine,

bu insanların şahsını koyarak bu insanlardan bir kurtarıcı çıkarmakta ve Allah’ın kainata koyduğu Usul ve Sünnetullah’ı da tamamen terk etmektedirler.

Bu hal batıl dünyanın insanlık tarihinden beri gelen, Allah’ın hükmünün dikkate alınmadığı bir dünya kurma arzusu ve dünyaya hükmeden bir güç sahibi olunca,

diğer insanlara ve kavimlere karşı maddi güçleri ile üstün olacakları ve güçlü oldukları duygusunun tatminidir.

Bu duygularla yaşamak Allah’ın bir Müslümandan beklediği iman, ahlak, salih amel ve ihlaslı bir kul olmayı asla sağlamadığı gibi sadece dünya için yaşayan, gaflete düşmüş sapkınlar dünyasında bir zelil olmaktır.


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın