İnsanların Çoğu Önümüzdeki Ay, Türkiye’de Seçim Var Zannediyor

İnsanların Çoğu Önümüzdeki Ay, Türkiye’de Seçim Var Zannediyor

Bizleri yoktan var eden Rabbimiz Allah-u Teâla’ya sonsuz hamdu senalar olsun. Salat ve selam olsun ölçümüz, örneğimiz, efendimiz, ilk Devlet Başkanımız Muhammed Mustafa’ya..

Her 5 yılda bir mutat üzere Türkiye’de seçimler olur.

Malumunuz yakın zamana kadar Milletvekili seçimi, Cumhurbaşkanının Başbakanı ataması, onun Meclisteki oylamada alacağı GÜVENOYU’ na bağlı HÜKÜMET OLUŞTURULMASI şeklinde bir sistem vardı.

2018 yılındaki seçimlerde bir sistem değişikliğine gidildi.

Seçimde, Cumhurbaşkanı ve Milletvekilleri için ayrı ayrı oylama yapılıyor.

Cumhurbaşkanlığı için yapılan oylamaya katılanların yüzde “50 artı 1” ini yani çoğunluğu alan bir aday Cumhurbaşkanı oluyor, o da istediği kişileri BAKAN olarak atayıp Hükümeti kurmuş oluyor.

Her iki sistemde de Hükümet; “Yürütme organıdır.” TBMM ve Milletvekilleri ise “Yasama organı” ve onun bireyleri oluyorlar. Üçüncü kuvvet ise malumunuz YARGI organlarıdır.

Kısaca “3 Y” diye ifade edilen şey; Yasama, Yürütme ve Yargıdır. Bunlar arasında KUVVETLER AYRILIĞI diye bir şeyden de söz edilir.

Yaklaşık 100 yıllık bir mazisi olan Türkiye Cumhuriyeti “DEVLET YAPILANMASI” nın son 50 yıllık dilimine yakinen vakıf olmuş bir abiniz, bir amcanız olarak, bu yapılanmanın HAKİKATİ hakkında bende bulunan kanaatimi öncelikle sizinle paylaşmak, sonra da SEÇİMLER hakkındaki düşüncelerimi ortaya koymak istiyorum.

Bir eşyayı DOĞRU tanımlayabilmek; onun vasıflarını VAKIASINA MUTABIK bir şekilde ortaya koymakla mümkündür.

Kalkıp ta; bir kamyona “bu bir otobüstür” derseniz, bu doğru bir tanımlama olmaz. Çünkü otobüs ile kamyonun vasıfları, teknik özellikleri, kullanım amaçları birbirinden çok çok farklıdır.

Dolayısıyla bu tanımlama YANLIŞ bir tanımlamadır. Neden? Çünkü asla VAKIASINA MUTABIK bir tanımlama değildir.

Bu örneği niçin verdim biliyor musunuz?

Türkiye Cumhuriyeti Devletini tanımlarken de mutlaka onun da yine VAKIASINA MUTABIK bir tanım ortaya koymalıyız ki, onu DOĞRU TANIMLAMIŞ olalım ve insanlarımız da bu tanıma bağlı olarak onun hakikatini DOĞRU İDRAK ETMİŞ olsunlar.

Her devletin DOĞRU TANIMI; o devletin ANAYASA ve KANUNLARINA bakılarak yapılır. Çünkü bu metinlerde o devletin hemen hemen tüm TEMEL VASIFLARI vardır.

O halde gelin Türkiye Cumhuriyeti devletinin Anayasasından ve kanunlarından birkaç maddeyi alıntılayalım ve onun HAKİKATİNİ görelim.

29 Ekim 1923 de kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tabi ki gökten zembille inmedi. Onu kurmak için onlarca yıl mücadele veren bir örgüt, bir ekip vardı.

Bu örgüt ya da ekip; bu günkü güncel ifadesiyle bir ittifaktır. Bunun bileşenleri ise; JÖN TÜRKLER, İTTİHAT VE TERAKKİCİLER ve Beyaz Türkler diye de anılan SABETAYCILAR’ dır.

Bu ittifak kendi aralarında “Yeni devletin Anayasa kuruluş çalışmalarından, Devlet organlarının oluşturulması ve Hükümet şekline” kadar birçok konuda ortak bir “DEVLET AKLI ve DEVLET İRADESİ” ortaya koydular.

Bu örgüt ya da ekibin; geride kalan 100 yıllık süreçte BEYİN TAKIMINDAN birçok mütefekkiri ve Devlet adamı bu güne kadar vefat etmiş olsalar da, güncellenen kadrolarıyla ortak “DEVLET AKLI ve DEVLET İRADESİ” dipdiri ayaktadır.

Halihazırdaki tüm Devlet işlerinde “Son Sözü” o söyler, “Son Kararı” o verir.. Onun “Olur vermediği” hiçbir iş; ne yargı ne yasama ne de yürütme organından geçemez.

İşte bu “DEVLET AKLI ve DEVLET İRADESİ” diye ifade ettiğim varlık, “Demokratik, Laik, Kapitalist, Türk Milliyetçisi Kemalist Akıl ve İradedir”

Burada söz konusu olan TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ, “Yeter ki TÜRK olsun.. Onun bir Yahudi, Hıristiyan, Şamanist, Ataist, Sosyalist ya da Müslüman olması hiç mi hiç önemli değildir. Kan kardeşliğimiz asıldır..” esasına dayanır.

Bu akıl ve irade bu günde yine ilk günkü gibi varlığını aynen devam ettirmektedir.

Bunlar; Devlet yapılanmasında AMİR, Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Bakanlar ise MEMUR durumundadırlar ve AMİRLERİNE, “Mutlak bir itaat ile” itaat etmektedirler.

Yoksa işlerinden güçlerinden olur bu memur taifesi..

Yukarıda “Bir devletin DOĞRU TANIMI; o devletin ANAYASA ve KANUNLARINA bakılarak yapılır.” demiştim. Gelin şimdi bunlara bir göz gezdirelim.

Devletin Yönetim biçimi:

– MADDE 1: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

Cumhuriyetin Nitelikleri:

– MADDE 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, Demokratik, Lâik ve Sosyal bir hukuk Devletidir.

Devletin bütünlüğü, Resmî Dili, Bayrağı, Millî marşı ve Başkenti:

– MADDE 3: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe’dir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı” dır. Başkenti Ankara’dır.

Değiştirilmesi TEKLİF DAHİ EDİLEMEYECEK Hükümler:

– MADDE 4: Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi TEKLİF DAHİ edilemez.

Bu arada mevcut binlerce kanun içinden “sadece bir tanesini” burada ortaya koymak istiyorum.

SİYASİ PARTİLER KANUNU, ÜÇÜNCÜ BÖLÜM’ ün “Atatürk İlke ve İnkılaplarının ve Laik Devlet Niteliğinin Korunması” alt başlığı altında bulunan 86. Madde de bakın şu ifadeler geçmekte:

Madde 86 – Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyetinin Laiklik niteliğinin değiştirilmesi ve Halifeliğin Yeniden Kurulması

amacını güdemez ve bu amaca yönelik faaliyetlerde bulunamazlar.

Yani İslam’ın HÜKMETME NİZAMI olan HİLAFETİ yeniden kurmak için “Demokrasi çatısı altında” bir siyasi parti kurulamaz ve mevcut partiler, böylesi bir karar alıp, bu amacı yani HİLAFET amacı güdemez ve bu amaca yönelik herhangi bir siyasi faaliyette bulunamazlar diyor.

Gördüğünüz gibi, Anayasa maddeleri ve kanunun hükmü, herkesin anlayabileceği bir açıklıkta ortaya konmuş ve Devlet, NİHAİ SEÇİMİNİ ta 1923 de yapıp bitirmiştir.

Yakın tarihte yaşadığımız bir olayı burada size tekrar hatırlatmakta sanırım fayda var.

Yeniden Refah Partisi İstanbul Gençlik Kolları Başkan Yardımcısı Sadık Tunç, Twitter’da Arapça “kelime-i Tevhid” yazılı şeriat bayrağı görseliyle ve #HalifeliğinKaldırılması şeklinde açılan bir etiketle paylaşım yapmış ve demişti ki:

“Sanıyor musunuz ki HİLAFET yeniden bu topraklara hâkim olmasın? Ömrünü Rızayı İlahiye adamış bir İSLAM HALİFESİNİN gölgesinde, Şeriat-ı Garra-i Muhammediyye’yi ilan edeceğimiz günler yakındır. Çünkü Allah nurunu tamam edecek. Cenk, Cihad, şehadet.”

Sadık Tunç’ un bu ifadeleri üzerine, Yeniden Refah Partisi hemen yazılı bir açıklama yaparak demişti ki:

“Yeniden Refah Partisi olarak İstanbul İl Gençlik Kolları üyesi Sadık Tunç’un şahsi sosyal medya hesabından yaptığı beyanı tasvip etmemiz asla mümkün değildir.

Bu görüş, partimizin resmi görüşü olmadığı gibi, söz konusu ismin şahsi kanaati, partimizi bağlamamaktadır.

Adı geçen isim, İstanbul İl Başkanlığı tarafından üyelikten çıkartılma talebiyle İl Disiplin Kurulu’na sevk edilmiştir.” (Kaynak İHA – 04 Mart 2021)

Şayet bu açıklama yapılmamış olsa idi, “DEVLET AKLI ve DEVLET İRADESİ” hemen harekete geçer, Anayasa Mahkemesi üzerinden bu olayı, Yeniden Refah Partisi’ ni temelli olarak kapatma için bir GEREKÇE olarak kullanabilirdi.

Kardeşlerim, biraz detaya giren bu izahlarımdan sonra şuraya gelmek istiyorum.

BİRİNCİ HUSUS:

Anayasanın ilk 4 maddesi bize açıkça demektedir ki;

“Devletimiz tamamen Demokratik, Laik, Kapitalist, Türk Milliyetçisi Kemalist bir Devlettir. İslam ya da İslam ile ilgili en ufak bir şey dahi asla ve kat’a ne Anayasamızda ve de kanunlarımızda söz konusu bile olamaz. Hele hele İslam’ın Hükmetme nizamı olan HİLAFET, kesinlikle devletimizde bulunamaz..”

İKİNCİ HUSUS:

Demokratik, Laik, Kapitalist, Türk Milliyetçisi Kemalist bu Devlette iki irade vardır:

BİR: Halkın kahır ekseriyetinin göremediği, bilemediği “DEVLET AKLI ve DEVLET İRADESİ..” ki asıl Devlet budur.

İKİ: Halkın gördüğü, her gün şahit olduğu, içli dışlı yaşadığı İRADE.. Bu irade ise daha önce Parlamenter BAŞBAKANLIK Hükümet sistemi idi.. 2018 sonrasında ise CUMHURBAŞKANLIĞI Hükümet sistemidir.

Her iki sistemde halk Başbakan ya da Cumhurbaşkanını DEVLET zannediyor.. Evet kağıt üzerinde ya da Anayasaya göre Cumhurbaşkanı, Devlet Başkanıdır, Devlettir, Başkomutandır..

Peki, yürürlükteki hakiki uygulamalarda da bu iş yine böyle midir? Ben böyle olmadığını görüyor ve düşünüyorum.

Bir aile içinde nasıl ki “Babam ne derse O..” ön kabulü vardır ya, Türkiye’ de de “Devlet ne derse O..” ön kabulü, teslimiyeti ve icraatları vardır.

Buna binaen de halk arasında bir “Devlet Baba” deyimi vardır. “Devlet, ebed, müddet..” diye bir şey söz konusudur. Yine halk; “Allah hükümete zeval vermesin” demez, “Allah devlete zeval vermesin..” der.

Çünkü fiiliyatta da hep “Devlet bir Hancı, Hükümetler ise birer yolcudur..”

Bütün bunların ışığı altında Türkiye’deki DEVLET VAKIASINA kuşbakışı bir bakışla baktığımızda TÜM ÇIPLAKLIĞI İLE görülen şeyler şunlardır:

A: Hakiki iktidar: “DEVLET AKLI ve DEVLET İRADESİ” diye tanımladığımız ama herkesin görüp hissedemediği O iradedir.

B: Geçici iktidar: Başbakandır, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu üyeleri ve Meclistir.

C: Cumhuriyet kurulduğundan bu güne kimin Başbakan, Bakan ya da Cumhurbaşkanı olacağına hep Hakiki İktidar karar vermiştir.

D: İstenmeyen bir kişi, ister bakan olsun, ister Başbakan olsun, hatta Cumhurbaşkanı olsun, Hakiki İktidar tarafından azledilir.

E: İstenmeyen bir Demokratik siyasi parti, Hakiki iktidar tarafından şayet istenilir ise herhangi bir gerekçe bulunup ve hemen kapatılır. Hakiki İktidarca “yaşamasında” bir fayda görülen Demokratik bir siyasi partiye izin verilmekle kalınmayıp, HDP örneğinde olduğu gibi, yüzmilyonlarca TL para yardımı da yapılır.

F: Halkın Müslüman olması hasebiyle tüm Demokratik siyasi partilerin, İslam’la makyaj yapmalarına, İslam maskeli balolara katılmalarına göz yumulur, hatta zaman zaman teşvikte edilir.

G: Değiştirilemez hatta değiştirilmesi TEKLİF BİLE EDİLEMEZ Demokratik, Laik, Kapitalist, Türk Milliyetçisi Kemalist ANA KURALLARA ve Hakiki iktidara SADIK KALACAĞINA dair söz verenlere; mevcut TKP gibi Komünist isimli, İslam isimli hatta Hilafet isimli siyasi parti kurmalarına izin verilebilir..

Bu maddeler daha da çoğaltılabilir. Sanırım konu yeterince açığa kavuştu.

Değerli kardeşlerim yukarıda demiştim ki:

“Türkiye’deki devlet yapılanmasının HAKİKATİ hakkında bende bulunan kanaatimi öncelikle sizinle paylaşmak, sonra da SEÇİMLER hakkındaki düşüncelerimi ortaya koymak istiyorum..”

Şimdi gelelim önümüzdeki ay yapılacak seçimlere..

Makalemin başlığında: “İnsanların çoğu önümüzdeki ay, Türkiye’de seçim var zannediyor” derken, Her seçimlerde olduğu gibi bu seçimlerde de yine Halkın değil, “Hakiki iktidarın” dediği olacaktır.

Evet, halk sandık başına gidip OY VERECEKTİR. Adaylar kıyasına çarpışacaktır. Demokrasinin mükemmel bir şekilde TIKIR TIKIR işlediği, işletildiği dünyaya ilan da edilecektir.

Oylama bitip sandıklar açıldıktan sonra “DEVLET AKLI ve DEVLET İRADESİNE rağmen” ne bir parti iktidar olur ne de bir kişi Cumhurbaşkanı seçilebilir.

Peki, nasıl engellenebilir bu?

Engellenmez, gerekirse YSK tarafından daha işin başında ADAY ADAYI bile yapılmaz. Veya daha pratik bir yöntemi var.. Seçim yeni yapılmış olsa bile, bir şekilde iptal edilip, yenilenebilir.

Geçmişte olmadı mı?

Tabi ben bunu söylerken “bu seferde böyle olacak..” demek istemiyorum.

“DEVLET AKLI ve DEVLET İRADESİ” kendisi için belirlediği; kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini gerçekleştirebilme noktasında hangi parti ya da hangi ittifakta bir ümit ışığı görüyor veya görür ise onunla YOLA REVAN olur.

Bu gün itibariyle şahsen beni gözlemlediğim kadarıyla “şimdilik” TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI vizyonu çerçevesinde, bunun tahakkukunu sağlayacak bir “Toplumsal alt yapısı olanlarla” birlikte hareket etmeyi yeğleyecektir diye düşünüyorum.

Seçimlerde yani Halk oylamasında bu halka;

“Gel, hangisini istersen onu seç..” denilmeyecektir.

Bilakis; “Benim kriterlerime uyanlar içinde benim seçtiklerimden birisine gel sen de oy ver ki, o kişi Anayasaya ve Uluslararası kriterlere göre MEŞRU BİR KİŞİ olmuş olsun..” denilecektir.

Böylelikle “Önümüzdeki ay, Türkiye’de seçim var, benim oy verdiğim kişi ya da kişiler seçilecek..” zannı bu halkta yerleşik bir zan haline gelecektir.

Çünkü devletin asıl sahibi olan ve adına “DEVLET AKLI ve DEVLET İRADESİ” dediğimiz ekip zaten aylar, yıllar öncesinde KENDİ SEÇİMİNİ yapmış ve KARARINI vermiştir.

Halka sandık başında yaptırılan şey ise, sadece ve sadece bir prosedürdür.

Seçim sürecinde iş, sadece bununla kalsa iyi..

Nice insanlar, nice akrabalar, nice dost ve arkadaşlar bu seçimler ve oy verme nedeniyle birbirlerinin kalbini kıracak, belki kavgalar edecektir.

Ne için? Bir hiç için..

Muhterem kardeşlerim. TV’ de kendisiyle sokak röportajı yapılan bir gençle muhabir arasında şu konuşma geçti:

“- Hangi partiye oy vereceksiniz?”

“- Hiç birisine oy vermeyeceğim..”

“- Niçin vermiyorsunuz.. Bu bir vatandaşlık görevi değil mi?”

Gencin cevabı çok manidar.. Dedi ki:

“Bunların icraatlarına  SUÇ ORTAĞI olmak istemiyorum..”

Evet kardeşlerim, LAİKLİK ESASLI tüm icraatlar yani işin içine İslam’ın, Kur’an’ın ve Sünnetin ASLA karıştırılmadığı tüm icraatlar, İslam’a göre birer suçtur.

Çünkü İCRA, UYGULAMA, HÜKMETME makamında bulun tüm yöneticilere şanı yüce Allah (cc) dedi ki:

“Onların arasında ALLAH’IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMET, sakın onların arzularına uyma, Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamaları için onlardan sakın. Eğer yüz çevirirlerse bil ki Allah, (öyle istedikleri, bunu hak ettikleri için) onların işlediği bazı günahlar sebebiyle başlarına bir belâ getirmek istiyordur. İnsanların birçoğu gerçekten Allah’ın yolundan çıkmışlardır..” (Maide suresi 49)

Mademki bu icraatlar, İslam’a göre birer suçtur, o halde onu uygulayanlara OY VERMEKLE DESTEK OLMAK DA bir suç olur ve oy veren de onun SUÇ ORTAĞIDIR.

Her iki tarafında işlediği bu suçlar, şanı yüce Allah’ın GAZABINI üzerlerine çekecektir. Nasıl mı?

Bakın mülkün asıl sahibi ve âlemlerin Rabbi şanı yüce Allah (cc) yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim de ne demiş:

“Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde oranın şımarmış yöneticilerine (iyiye yönlendirici) emirler veririz (onlara fırsat vermiş oluruz) ki; onlar ise orada günah işlemeye devam ederler (böylece orası için azap ve helak sözümüz hak olur), sonuçta o ülke helâke müstahak olur, biz de oranın (diyarı ve düzenini darmadağın edip yerin dibine batırırız) altını üstüne getiririz.” (İsra suresi 16)

Size bu ayet bağlamında, Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyen ya da amel etmeyen bir şahsı örnek vereyim.

Bir baba düşünün.. Eşine, çocuklarına yani ailesine MAİŞET TEMİNİ konusunda iş aramak için yola revan oluyor.

Cebinde 3-5 bin lira para bulunan bu baba, ulaştığı bir yerde kumar oynayan insanlarla karşılaşıyor, onların davetine hemen icabet edip Kumar masası başına oturuyor ve birkaç saat içinde 30-40 bin lira kazanıyor.

Koşa koşa markete gidiyor, bir anda bir aylık erzakla eve dönüyor. Çocuklar seviniyor, avrat seviniyor..

Bir başka günde yine arkadaşlarıyla birlikte beyaz toz/esrar pazarlama işine başlıyor, kazandığı paralarla gidip bir araba alıyor. Çocuklar seviniyor, avrat bayram ediyor..

Paranın tadına doyamayan bu baba yine yoldaşlarıyla birlikte silahlı gasp işi ile bir kuyumcu soyuyorlar, bedava gelen bu parayla bir ev bir de yazlık alıyorlar, hatta bir de altına sıfır araba çekiyor..

“Bu değirmenin suyu nereden geliyor.?” diye hiç sual etmeyen eşi ve çocukları, bu zenginlikleriyle sadece hava atmakla kalmıyorlar, etraflarındaki hiç kimseyi beğenmeyen kibir ehli olup çıkıyorlar.

Şimdi sorarım size kardeşlerim bu PARA KAZANMA YOLLARI İslam’a göre MEŞRU bir yol mudur? Elbette ki hayır..

Peki, kazanılan tüm dünyalıklar, ulaşılan servet ve nimetler helal midir? Elbette ki hayır..

İslam’a göre bu gayrı meşru işler; hem dünya hem de ahiret HÜSRANI mıdır? Evet HÜSRAN KERE HÜSRANDIR..

Verdiğim bu örneğin, İslam’a itibar etmeyen, İslam’ı toplumuna hâkim, hakem ve hükümran kılmayan Demokratik Laik Kapitalist bir Devlet düzeninden hiç farkı var mıdır? Elbette ki yoktur..

O halde bir Müslümanın bırakın dünyayı, kendisine ahireti de kaybettirecek böylesi bir yanlış amele, ister bir yönetici olarak, isterse yöneticiye vekâlet veren, vekil tayin eden bir kişi olarak dâhil olması doğru mudur? Elbette ki doğru değildir.

Unutmayalım ki; şanı yüce Allah (cc) yöneticilere, Devlet adamlarına, “Sen toplumunu zengin et, onlara müreffeh, hayat standartları çok yüksek bir hayat yaşat ta NASIL YAŞATIRSAN YAŞAT..” demedi..

Bilakis, “Benim razı olduğum, helal kıldığım RIZIK ELDE ETME YOLLARINDAN bir yolu, kendin için, halkın için Dosdoğru yol edin..” dedi kardeşlerim.

Evet doğrudur.. 100 yıllık Cumhuriyet tarihinin 80 yıllık döneminde yapılanlardan çok çok daha fazlası, son 20 yılda yapıldı..

80 yılda elde edilemeyen refah seviyesinin çok çok üstünde bir refaha bu halk son 20 yılda ulaştı..

Ama şanı yüce Allah’ın (cc) istediği, emrettiği ve razı olduğu şeyler; insanları MÜREFFEH BİR HAYATA KAVUŞTURMAK değil, İslam nizamlarını sosyal hayata, topluma DEVLET ELİYLE hakim ve hükümran kılmaktı..

Sonuçta ne oldu?

İman ettiği İslam’a göre hiç mi hiç YAŞAMAYAN, YAŞATILMAYAN Türkiye halkı, yaşadığı şeylere İMAN ETMEYE başladı..

Para için, mal mülk için, makam için, şehvet için tüm kutsal değerlerinden adeta vaz geçti, vaz geçirildi.

İşin finalinde görülen ise bu halk; hem kendini, hem çoluk çocuğunu, hem ailesini, annesini, babasını, hem Dünyasını hem de Ahiretini kaybetti de kaybetti.

Yazıklar olsun böylesine rezil rüsva ve zillet dolu dünya hayatına..

Peki, bu konuda köklü bir çözüm nedir Bekir amca? derseniz, cevap olarak derim ki;

Allah’ın kitabı Kur’an’ı ve Rasulullah (sas) efendimizin Sünnetini, birey ve toplum hayatına hâkim, hakem ve hükümran kılacak, böylelikle İslam hayatını yeniden başlatacak İSLAMİ BİR DEVLET kurmaktır.

Salih amel yapmak ve çalışmak isteyenler işte bunun için çalışmalıdırlar ki, hem dünyamız kurtulsun, hem de ahiretimiz kurtulsun.

Unutmayalım ki İslam’a göre;

İSLAM ASLA DEVLETSİZ OLMAZ

BİR DEVLET DE ASLA İSLAMSIZ OLAMAZ..

Demokrasiniz koca bir yalan, İslam gerçektir.

Laikliğiniz koca bir yalan, Risalet-i İslam gerçektir.

Cumhuriyet koca bir yalan, Devlet-i İslam gerçektir.

Allah’ın nusretiyle İslam Devleti bir gün gelecektir..

Evet, yaşadığımız toplumdaki “İnsanların çoğu önümüzdeki ay, Türkiye’de seçimler var zannediyor..”

Bizler, onları uyandırmadığımız, Fikri kalkınmalarını sağlamadığımız ve KÖKLÜ DEĞİŞİM için ciddi adımlar atmadığımız sürece, onlar bu ZANLARI ÜZERE yaşamaya devam edeceklerdir.

“Ey Rabbim, bu makalemi okuyan, anlayan, benimseyen ve paylaşan tüm Müslümanlara, son nefeslerine kadar şahit, son nefeslerinde de şehit olmayı nasip eyle..”

Sevgi, saygı ve muhabbetlerimle kardeşlerim

Bekir Yetginbal – 16 Nisan 2023


Tags:

 
 
 

One Response to “İnsanların Çoğu Önümüzdeki Ay, Türkiye’de Seçim Var Zannediyor”

  1. Gravatar of Fatih yılma Fatih yılma
    25. Nisan 2023 at 17:40

    Allah razı olsun güzel bilgiler insanları bilinclendirdiğiniz için teşekkür ederim

Bir cevap yazın