Halk Devrimi, İslam Devrimi Gibi Söylemler Şeytani Projelerdir

Yazan Ahmed Kılıçkaya

“ARAP BAHARI”, “HALK DEVRİMİ” VE “İSLAM DEVRİMİ” GİBİ SÖYLEMLER İSLAM DÜŞMANLARINA AİT ŞEYTANİ PROJELERDİR

 “Arap Baharı”, “Halk Devrimi” ve “İslam Devrimi” gibi söylem ve projelerin asıl sahiplerinin azılı İslam ve insanlık düşmanı sömürgeci kâfir devletler ve şirketler olduğu artık ortaya çıkmaktadır.

Nitekim “Arap baharı” söylemi ile şu algı oluşturulmuştur:

“Fakir ve baskı altındaki Arap halkları korku duvarlarını yıkarak Demokrasi ve Özgürlük istemleri ile başlarındaki acımasız zalim diktatörleri sokak gösterileri ile indirmiştir, dikta rejimler değişmiştir, Demokrasi kazanmıştır. Bu da halklar isteyince ayaklanarak rejimleri değiştirebildiğini göstermektedir.”   

Bu tipik bir algı operasyonudur. Hâlbuki olgu/gerçek bu değildir.

Bilindiği gibi o “Arap baharı” olarak isimlendirilen olaylar Tunus’ta başlamıştır. Halk pahalılığı protesto etmek bahanesi ile sokağa indirilmiştir. Hükümet ve devlet başkanı aleyhinde protestolar yapılmıştır.

Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin bin Ali ordu komutanına göstericileri dağıtması emrini verdiği halde, ordu komutanı emre itaat etmeyince, tası tarağı toplayıp ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır.

Sonra ordu komutanı, meydanda halkın arasına gelip “Diktatörün artık devrildiğini, gösterilerin amacına ulaştığını, herkesin evlerine gitmesi gerektiğini” söyleyince halk evlerine gitmiştir.

Burada devlet başkanının ülkeyi terk etmeye zorlayan halk değil ordu komutanlarıdır. Yani diktatör, askeri darbe ile devrilmiştir.!..

Aynı senaryo Mısır’da sahnelenmiştir.

Olaylar başlamadan önce, Mısır ordusunun kuvvet komutanları Amerika’da bir hafta kalıp ülkeye döndükten sonra ordu, Kahire’deki Tahrir Meydanına bağlanan yolların güvenliğini sağlamış, böylece halkın sokağa inmesini el altından destekleyerek Tahrir Meydanında milyonlarca kişinin toplanmasını da sağlamıştır.

“Artık Yeter!”, “Diktatör istifa!”, “Özgürlük isteriz!” gibi sloganlar atılmıştır.

Günün sonuna doğru Genel Kurmay Başkanı halkın arasına gelip aynı şekilde “Halkın istediği olacaktır”, “Diktatör gidecektir ve görevden alınmıştır”, “Artık evlerinize gidebilirsiniz” deyince halk evlerine gitmiştir.

Yani askeri darbe ile Mısır’ın diktatörü Hüsnü Mübarek devrilmiştir, halk hareketi ile değil.! Onun yerine askeri yönetim gelmiştir.

Ülkede daha sonra yapılan seçimler ile Müslüman Kardeşler hareketinin adayı, Mursi, ABD’nin desteği ile Mısır Cumhurbaşkanı olmuştur, ancak iktidar olamamıştır.

Mısır’daki askeri ve bürokratik vesayet rejimi Mursi’ yi maskaraya çevirmiştir. Yine güya halk hareketi maskesi altında askeri darbe yolu ile Mursi görevden uzaklaştırılıp hapse atılmıştır.

Bu darbeye karşı, Müslüman Kardeşler hareketinin mensuplarının barışçıl gösterileri, ordunun şiddet ve katliam yapması ile binlerce kişinin öldürülmesi pahasına bastırılmıştır.

On binlerce kişinin gösteriler yapmasına rağmen, darbeci rejim değiştirilememiştir…

Böylece “Arap baharı” algısı çökmüştür. “Halk isteyince rejimi değiştirebilir” söyleminin aslında bir şeytani “Demokratik bir koca yalan” olduğu açığa çıkmıştır.

Tarih boyunca hiçbir halk kendi rejimini kendisi belirlememiştir.

Yakın tarihe baktığımızda; Fransız ihtilali/ devrimi (1789-1799) de Ekim Devrimi/ Bolşevik İhtilali (1917) de İran İslam Devrimi (1979) de v.b. hiçbirisi söylendiği gibi “Asla halkın ayaklanması ile” gerçekleşmemiştir.

Halk, bu tiyatroda figüran olarak kullanılmıştır ve kullanılmaktadır.

Nitekim günümüzde “Turuncu Devrimler” örneğinde olduğu gibi dünyadaki tüm halk ayaklanmaları arkasında belirli şeytani odakların olduğu çok bariz bir şekilde müşahede edilmektedir.

Dolayısıyla bu bir şeytani algı operasyonudur.

Bu gerçeğe rağmen bugün maalesef “bazı İslami gruplar” bu algı operasyonundan etkilenmektedirler.

“Halkımız, ümmetimiz uyanıyor, korku duvarını kırdılar, ayaklanarak diktatörleri deviriyorlar. Halk devrimi, Ümmetin devrimi, İslam devrimi, Hilafet devrimi, Tunus devrimi, Suriye devrimi, Ümmet kıyamı..”

gibi söylemleri terennüm etmeye başlamışlardır. Adeta “bu yöntemle” yönetime ulaşılabileceği “vehmine” kendilerini kaptırmış görüntüsü vermektedirler.

Kardeşlerimi sizleri bu “şeytani vehimden” kurtulmaya davet ediyorum. Onlara; “Sakın ha şeytanın ve örgütlerinin tuzağına düşmeyin, olaylara sadece Allah’a yönelerek Kur’an merkezli vahyin aydınlığı ile bakın.” diyorum..  

 Vahyin aydınlığında bakıldığında şu değişmez hakikat tüm çıplaklığı ile görülür:

GERÇEK DEĞİŞİM; ancak Mâliku’l Mülk/ mülkün yani insan, mal, ülke ve yönetimin gerçek sahibi Allah-u Teala’nın “Toplumsal Değişim Yasasının” yani “Sünnetullah’ın” çalıştırılması ile olur.

O yasayı ise şu ayeti kerimeler ortaya koymaktadır:

قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُۘ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُۜ بِيَدِكَ الْخَيْرُۜ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

“De ki: ‘Ey mülkün/ iktidarın sahibi Allah’ım, dilediğine mülkü/ iktidarı verirsin ve dilediğinden mülkü/ iktidarı çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın, hayır senin elindedir. Gerçekten Sen, her şeye güç yetirensin.” (Âl-i İmrân suresi 26)

وَاذْكُرُٓوا اِذْ اَنْتُمْ قَل۪يلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْاَرْضِ تَخَافُونَ اَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَاٰوٰيكُمْ وَاَيَّدَكُمْ بِنَصْرِه۪ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“Hatırlayın bir zamanlar siz, bulunduğunuz yerde ezilen bir azınlıktınız; insanların sizi kapıp kaçırmasından korkuyordunuz. Allah, size yer yurt verdi, nusreti/ yardımı ile sizi destekledi, temiz rızıklarla rızıklandırdı. Belki şükredersiniz/ görevlerinizi yerine getirirsiniz” (Enfâl suresi 26)

اِنْ يَنْصُرْكُمُ اللّٰهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْۚ وَاِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذ۪ي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

“Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü’minler, yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.” (Âl-i İmrân suresi 160)

وَمَا جَعَلَهُ اللّٰهُ اِلَّا بُشْرٰى لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُمْ بِه۪ۜ وَمَا النَّصْرُ اِلَّا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِۙ

“Allah bunu (yardımı) size ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla tatmin bulsun diye yaptı. Nusret/ ‘Yardım ve zafer’ ancak üstün ve güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ın katındandır.” (Âl-i İmrân suresi 126)

اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۜ وَاِذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِقَوْمٍ سُٓوءًا فَلَا مَرَدَّ لَهُۚ وَمَا لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَالٍ

“…Gerçekten Allah, kendi nefis (öz) lerinde olanı değiştirip – bozuncaya kadar bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç bir (biçimde imkân) yoktur; onlar için O’ndan başka bir veli yoktur.” (Ra’d suresi 11)

ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّرًا نِعْمَةً اَنْعَمَهَا عَلٰى قَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ

“Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde/ özünde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.” (Enfâl suresi 53)

وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۖ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ د۪ينَهُمُ الَّذِي ارْتَضٰى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْنًاۜ يَعْبُدُونَن۪ي لَا يُشْرِكُونَ ب۪ي شَيْـًٔاۜ وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

“Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va’ad etmiştir Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl Halife/ ‘güç ve iktidar sahibi’ kıldıysa, onları da yeryüzünde Halife/ ‘güç ve iktidar sahibi’ kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktır.” (Nû suresi r 55)

Bu ayeti kerimelerin ışığında “vakıaya bakan” mü’min kimse, içinde bulunduğu bireysel, siyasal ve toplumsal fasit durumdan kurtulması için “Neyi yapması ve Neyi yapmaması gerektiğini” çok iyi anlar ve ona göre hareket eder.

Mademki; toplumun ve bireyin durumunu değiştiren Allah’tır.

O zaman bir mü’min kul, asla Allah’ın işine karışmaz, sadece Allah-u Teala’nın kendisinden istediği bireysel ve toplumsal nefiste/ özde Allah’ın razı olmadığı modern ve geleneksel cahiliye tortularından tezkiye olmak için “Nebevi yöntemle” çalışmaya odaklanır, vakıadan etkilenerek “Cin ve ins şeytanlarının saptırıcı telkinlerine” asla kulak asmaz, aldırmaz ve yolundan sapmaz.

Günümüzün cahiliye tortuları;  Demokrasi, Özgürlükler, Cumhuriyet, Laiklik, Sekülerlik, Maslahatcılık/ Menfaatcılık, Milliyetçilik, Ulusalcılık, Vatancılık, Liberalizim, Serbest Piyasa Ekonomisi, Sosyalizim, Komünizim, Krallık, Başkanlık Sistemi, Hedonizm/ Zevk Merkezli Yaşam, Modernizm, Postmodernizm, Küreselcilik gibi kavram, kuram ve kurumlardır, ideolojilerdir.

Bunlar modern cahiliye tortularıdır.

Saadet asrından sonra, Müslümanların bireysel ve toplumsal nefislerinde zamanla oluşan; Tasavvuf, Kadercilik, Kelâmi ve Fıkhi Mezhep Bağnazlığı gibi yanlış İslam algıları ise geleneksel cahiliye tortularıdır.

Bütün bunlardan, Kur’an ve onun uygulama modeli olan Sünneti Nebevi pınarı ile tezkiye olmaya / arınmaya odaklanmak gerekir ki, Allah’ın nusretine fert, cemaat ve toplum olarak müstehak olalım.

Madem ki; mülkün / iktidarın gerçek sahibi âlemlerin Rabbi Allah-u Teala’dır, yani iktidarı verecek olan Allah-u Teala’dır, o zaman, Mü’min kişi ve gruplar, Allah’ın “iktidara gelecek kişilerde istediği vasıfları” kendi özünde oluşturmaya odaklanır. Asla, üzerine vazife olmayan işlerle uğraşmaz.!

Madem ki bizi, zayıfken güçlü, mağlupken galip, güvensizken güvenli kılacak olan ve nusretin/ yardımın sahibi Allah-u Teala’dır, o halde mü’min kişi, onun nusretine layık olmak için çalışmaya odaklanır.

Sadece Allah-u Teala’ya kulluk edip, sadece O’ndan yardım dileriz, yüzümüzü sadece O’na yöneltiriz ve sadece O’na tevekkül ederiz. Asla başkalarına değil.!… 

Allah’ın selamı, onun şu sözüne kulak verip de gereğince amel edenlerin üzerine olsun:

وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِ

اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ

“Tağuttan uzak duranlar, onlara kulluk etmeyip Allah’a yönelenler, işte onlar için müjde vardır. Sen kullarıma müjdeyi ver. Sözü dinleyip en güzeline uyanları, Allah’ın doğru yola ileteceği müjdesini ver. Onlar, sağlam duruşlu olanlardır.” (Zümer suresi 17- 18)

29.04.2024


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın