Dijital Direniş.. Dijital Dünyada Duruşumuz Nasıl Olmalıdır?

Dijital Direniş.. Dijital Dünyada Duruşumuz Nasıl Olmalıdır?

İnsanoğlunun dijitalleşme yolculuğu doludizgin devam ediyor… Şimdilerde yapay zekâya, oradan ergonomiye hayli yol aldı diyebiliriz.

Sanki âlemi berzahtan önce ahir ömrümüzü, âlemi sanalda tamamlayacak gibiyiz.

Çevrim içi yaşam çepeçevre bizleri kuşatmış durumda. Ortalama günde 4 saat 15 dakika internet kullanan bir toplumuz.

Bu durumda dijital dünyada duruşumuz nasıl olmalıdır?

Artık teknoloji ile yaşamak zorundayız. Teknolojiyi kötülemek değil, aksine kötü kullanmayı terk etmeliyiz.

Nasıl kullanmamız gerektiğini konuşmalıyız.

Teknolojiyi kullanma kültürümüz, hukukumuz, ahlakımız, fıkhımız netleşmelidir. Çünkü dijital dünya tüm değerlerden soyutlanma ve sorumsuzca davranma alanı değildir.

Biz inanıyor ve biliyoruz ki, dijital dünyada da ilahi denetim altındayız. Haliyle sosyal mecralarda macera için değil, mücadele için var olmalıyız.

Dijital dejenerasyona karşı dijital direnişin pratikleri üzerinde yoğunlaşmalıyız. Biz bu çağın içine doğduk… Çağın dışına kendimizi çekemeyiz…

Dijital zamanlarda Müslümanca duruşu beslemeliyiz. Aksi takdirde günahın kapsam alanında sosyal medyanın da bulunduğunu bilmeliyiz.

Çevrim içi günahların nesilleri çözme ve çürütme hızı oldukça yüksek.

Bilgi kirliliği, linç kültürü, itibar suikastı, din istismarı, siber zorbalık, dijital dolandırıcılık, sanalda cinsellik sınır tanımıyor…

Dezenformasyon, dejenerasyon, manipülasyon, ajitasyon en çok dijitalde karşılık buluyor.

Fitne ve fesat tohumları kültür ve sanatla daha bir estetize edilmiş şekilde pazarlanıyor.

Bizler de bilinçsiz paylaşımlarımızla, şer odaklarının palazlanmasına katkı sunmuş oluyoruz.

Unutmayalım; insan içine doğduğu kültürün çocuğudur. İbni Haldun’un yerinde tespiti ile; insan, alışkanlıklarının çocuğudur.

Bu durumda teknolojiyi tüketen ve teknolojiyle tükenen değil, teknoloji üreten ve teknolojik bir terbiye sunan olabilmeliyiz.

Oyun oynamayı değil; oyun yazmayı, oyun kurmayı hedeflemeliyiz. Oyun kiminse, çocuk onundur.

Sosyal medyada yeniyiz ve yetersiziz. Kendimizi yenilemezsek yeniliriz.

Teknolojik tuzakları boşa çıkaracak fırsatlar üretebiliriz. Yeter ki, feraset ve fedakârlık olsun.

Teknolojik bilgi hem güçtür hem de yüktür. Kötü ve zararlı olan şey teknolojinin kendisi değil, kullanma biçimidir.

Bize bir kullanma kılavuzu lazım. Referansı iman ve ihlas olan bir kılavuz.

Bağımlılık, kirlenme, zehirlenme virüslerine karşı antivirüs programlarımızı güncellememiz gerekiyor.

Her bağımlılık bir sonuçtur. En kolay bağımlılık ona en kolay erişilendir…

Vazgeçemediğimiz her şey zamanla bizi esir alır; özellikle çocuklarımızı.

En kötü özgürlük sınırsız özgürlüktür. Sınırsız, kuralsız, koşulsuz kullanımlar insanı köleleştirir.

İlacın şifası dozundadır. Dozunu kaçırdığınızda şifa olması gereken ilaç zehriniz oluverir.

Tableti, telefonu alınan çocuk krize giriyor. Bizimle iletişimi bozulan çocuklar başka dünyalarda teselli arıyor.

Bu durumlarda bağımlı değil akıllı ve ahlaklı olmalıyız. Sanal sınavlarda, dijital çukurlara daha fazla dikkat etmeliyiz.

Sanalın bizcesine kafa yormalıyız, meşruiyetimize halel getirmeden. Kuralsızlık korkutuyor.

Kanun, kural, kutsal, kriter tanımayan kuşaklar ürkütüyor. Kültürel kodlarımızla oynanınca kimlik ve kişilik krizi büyüyor.

Bu durumda öncelikle koyduğumuz kurallara kendimiz uymalıyız. Yeni nesiller sözlerimizi değil, ayak izlerimizi takip ederler.

Görür ve gerekeni yaparlar. Evet, önce kendimize sınır koymalıyız. Bazen de sosyal medya orucumuz olsun, belki sakınır ve arınırız.

“Şüphesiz Allah kullarından haberdardır, her şeyi görmektedir.” (Fatır suresi  31)

Yazan RAMAZAN KAYAN


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın