Cumhuriyet’e Evet & Cumhuriyet’e Hayır
Cumhuriyet’e Evet & Cumhuriyet’e Hayır
İçinde yaşadığımız şu toplumda, yüzbinlerce insan Kemalizm taraftarı iken, belli ki yüzbinlerce hatta milyonlarca insan da Kemalizm’e karşıdır.
Yine şu toplumda on binlerce insan Kominizim’ i benimserken, milyonlarca insan Kominizim’ e Hayır demekte..
Ve yine görüyoruz ki toplumumuzda Cumhuriyet rejimi taraftarları olduğu gibi, Cumhuriyet karşıtları da bulunmaktadır. Yani toplumlar, bir tarağın dişleri gibi “tek düze” değil.
Dünyevi ya da Uhrevi boyutu itibariyle her insan, kendi iradesi ile benimsediği fikir ve fiillerinden mesuldür. Sevabı da kendine ait olacaktır, günahı da. Fikri planda ya da Fiili planda tercih, artık tamamen sizindir.
Evet, tercihini kendisi yapacak olan kul, böylelikle uhrevi boyutu itibariyle de Cennet ya da Cehennem tercihi yapmış olmaktadır. Ve bu husustaki yapılan yanlış bir tercih, nicelerini sonuç itibariyle “Cehennem Ehli” yapmaktadır.
Ve bu yanlış tercih, onların kendi nefislerine yaptıkları büyük bir zulümdür. Bakınız bu konuda şanı yüce Allah (cc) ne diyor:
“Allah, onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlar.” (Ali İmran 117, Rum suresi 9, Yunus suresi 44, Zuhruf suresi 76 Ayetlerine bkz.)
İşte size mukayese imkânı sağlayan ve aşağıda alıntısını yaptığımız Cumhuriyet taraftarı ve Cumhuriyet karşıtı iki makale.
Dikkatlice okuyalım, fikri ve fiili adımlarımızı ona göre atalım inşallah. Daima hak söz ve hak fiil bizden sadır olsun inşallah.
Umulur ki bu hak söz ya da bu hak fiil, bir uyanışı başlatır veya bir haini yerin dibine batırır, ya da bir gafilin aklını başına getirir.”
Kardeşiniz Bekir Yetginbal
—
Cumhuriyet, Demokrasi ve Laiklik
Yazan Hayrettin Karaman
Konuya girmeden Karaman-Ermenek‘te meydana gelen maden kazasında mahsur kalan işçi kardeşlerimizin kurtulması için Cenâb-ı Kadir ve Kayyum‘dan rahmet ve inayet niyaz ediyorum.
Bugün (Çarşamba) TC‘de Cumhuriyet’in ilanının 91. yıldönümü kutlanıyormuş. Bu vesile ile sağdan ve soldan konu ile ilgili pek çok yazı yayınlanıyor; bunlar içinde benim bu yazıda ele alacağım yazıların ortak teması ‘Müslümanların Cumhuriyet rejimi ile ilgileri dir.
Hemen kaydedeyim ki, Müslümanların Cumhuriyet ve Demokrasi ile ilgili bir “karşı duruşları” söz konusu olamaz (vakıada bazen oluyor, ama İslâmî kurallar bakımından olmaması gerekir).
Cumhuriyeti kabaca ‘devlet başkanını halkın seçmesi ve gerektiğinde değiştirmesi’, Demokrasiyi de ‘halkın doğrudan veya temsilcileri aracılığı ile yönetime katılması’ olarak tanımlarsak, İslam’ın ilk devlet tecrübesinde devlet başkanının adaylar arasından seçildiğini ve halkın da hür iradeleriyle ona bey’at ettiklerini biliyoruz.
Kırk yıl sonra Emevi’lerin kurucusu tarafından Saltanat rejimine geçilmiştir; ancak bunu Peygamberimiz’in daha önceden haber verdiğini, tasvip etmediğini, Saltanatın zulümle birlikte gelip süreceğini bildirdiğini de kaynaklar kaydetmiştir.
Halkın yönetime katılması seçme ve seçilme hakkı, denetim hakkı ve vazifesi, düşünce özgürlüğü ile gerçekleşir. İslam’ın bu hak ve vazifelere karşı bir tavrının olmadığı da herkesin malumudur.
İslam’ın ve Müslümanların karşı çıktıkları (en azından fikir ve inanç olarak karşı çıkmaları gereken) ilke ise laikliktir.
Laiklik ilkesi, Hristiyan dünyasında kilise ile devletin ayrılması, devletin kilise vesayetinden kurtarılması şeklinde gerçekleşmiştir.
Radikal laiklik anlayış ve uygulamaları istisna edilirse Batı’da devlet, dine cephe almamış, halkı dinsizleştirmeye yönelmemiş, devlet başkanının yemini, sivil toplum örgütlerine devletin yardımı, din eğitim ve öğretimi gibi konularda devlet ile din arasında bir birliktelik olmuştur.
Bizde kilise teşkilatı olmadığı için laiklik, devletin din ile alakasını kesmesi ile de yetinmemiştir, bizde devlet, din hayatına müdahale ve dindarlık ile mücadele etmiş, dinin yerine bilimciliği (pozitivizmi) ikame etmeye çalışmıştır.
Müslümanın laikliği kabul etmemesi yalnızca devletin bu tutumu sebebiyle de değildir.
Bazı Batı ülkelerinde olduğu gibi yumuşak laiklik uygulansa bile Müslüman buna razı olamaz; kabul şartı, yasama, yürütme, yargı, denetim gibi alanlarda, daha doğrusu hayatın her noktasında dinin rehber edinilmesi, meşruiyet kaynağının din olmasıdır.
Akıl, bilim, tecrübe elbette devrede olacaktır; ancak vahiy bunların da rehberi olacak, yanılma, sapma, insanlıktan çıkma, hayvanlardan daha aşağı seviyelere düşme tehlikelerini engelleyecektir.
Biri çıkıp da en yakın örnek olarak ‘Allahu Ekber deyip masum insanları kesenler Müslüman değil mi, bunlar da dini uygulamıyorlar mı?’ diyebilir.
Bunlar “özünü Allah’a teslim eden, nefsini (egosunu, güdülerini) İslam ile ıslah eden” Müslümanlar değildir; bunlar hayvani arzularını, dini kullanarak tatmin edenlerdir.
Her değerli şey de bazen kötüye kullanılabilir, ama bu onun değerini düşürmez, hamların ve sahtekârların maskesini indirmeye yarar.
İslam’ın ne olduğunu bilmek isteyen Kur’an’ı okusun, Peygamberimiz”in (sas) hayatını ve hadislerini okusun, ilk halifeler dönemi ve mesela –bazı kusurları dışında- Osmanlı uygulamalarını okuyup öğrensin.
Müslümanlar İslam’a uygun olan ve olmayan rejimler, sistemler içinde yaşamak durumunda olabilirler; her hal ve şartta vazifeleri, ‘düşünce ve iman’ olarak İslam’da kalmaları, değişmemeleri, değiştirmenin meşru ve makul yollarını aramakta daim ve ısrarlı olmalarıdır. 30.Ekim.2014
Kaynak http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/cumhuriyet-demokrasi-ve-laiklik/56688
ABDULLAH İMAMOĞLU’DAN HAYRETTİN KARAMAN’A REDDİYE
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı…(!)
Yazan Abdullah İmamoğlu
Hakkında yazarların kaleme aldığı müspet ya da menfi yazılar… Çok şeyler yazılmayı hak eden bir konu aslında. Çünkü koskoca Osmanlı Hilafet Devleti’nin enkazı üzerine kurulan ve bizim olmayan devletin adıdır Cumhuriyet.
Dedim ya çok şeyler yazıldı çizildi.
Fakat Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle konuya ilişkin makale kaleme alan Hayrettin Karaman’ın yazısı calib-i dikkattir.
Karaman, yazısında ısrarla ve öncelikli olarak Müslümanların Cumhuriyete ve Demokrasiye yönelik bir karşı duruşlarının olamayacağını vurgu yapmaktadır.
Karaman şu ifadelere yer vermiş; “Hemen kaydedeyim ki, Müslümanların Cumhuriyet ve Demokrasi ile ilgili bir karşı duruşları söz konusu olamaz (vakıada bazen oluyor, ama İslâmî kurallar bakımından olmaması gerekir).”
Gördüğünüz gibi parantez içerisinde İslâmî kurallara göre de bir kimse Cumhuriyete ve Demokrasiye karşı çıkamazmış!?
Cümlelerine son verirken yazar şu cümleleri de söylemekten geri kalmıyor; “İslam’ın ne olduğunu bilmek isteyen Kur’an’ı okusun, Peygamberimiz ’in hayatını ve hadislerini okusun, ilk halifeler dönemi ve mesela –bazı kusurları dışında- Osmanlı uygulamalarını okuyup öğrensin.” (Yeni Şafak 30.10.2014)
Bu nasıl bir çelişki anlamadım.
Hem bir Müslümanın Demokrasiye ve Cumhuriyete karşı bir duruş sergileyemeyeceğini ifade ediyor (bence bu aynı zamanda makalesinin ana temasını teşkil ediyor) hem de ezcümle olarak Kur’an’ı ve Rasulullah’ın hayatını referans alınması gerektiğini söylüyor.
Aklımdan geçeni hemen sizlerle paylaşayım; Hayrettin Karaman Hoca, ya Demokrasi ve Cumhuriyetin cahili ya da Kur’an’ın ve Sünnet ‘in… Ya da…
Öncelikle şer’i izahlara geçmeden önce Karaman’ın, yazısında bir kavram kargaşası yaptığını görüyoruz.
Israrla Demokrasinin, bir mefhum olarak seçmek ve seçilmek olduğuna ve de İslâm’da bunun yerinin olduğuna vurgu yapmaktadır.
Ya da Cumhuriyet’i kabaca halkın başkanını seçmesi olarak nitelemektedir. Hatta bu ifadelerini de desteklerken, İslâm’ın ilk yıllarından, Halifelerin seçilmesi yöntemini örnek olarak zikretmeyi de ihmal etmemektedir.
Özellikle Demokrasi ve Cumhuriyet’in vakıasının iyi etüt edilmesi, bu konunun anlaşılması bakımından çok önem arz etmektedir.
Demokrasi ve Cumhuriyet’in üzerine bina edildiği fiili hakikat, halkın iradesine müracaattır. Başka bir deyimle halkının görüşünün esas alınmasıdır.
Yani “ Egemenliğin halka verilmesidir.” Cumhuriyet rejiminde halk, başlı başına yasamanın mastarıdır/kaynağıdır.
Halk belirler, halk seçer, halk yapar, halk yasalaştırır ya da halk yasamanın kaynağını oluşturur.
Tabi ki bu yazı akademik ve de bilimsel bir yazı olmadığı için, Demokrasinin tarihçesine, batılıların Demokrasi’ye yüklediği manalara yer vermeyeceğiz.
Demokrasi’nin inkâr edilemez bir hakikati vardır.
Pratikte (yürürlükte) olan bir gerçekliliği vardır. O da teşrî’nin (yasama yetkisinin) halka verilmesidir.
Şöyle ki, Demokraside teşrî’nin kaynağı insandır. Yani beşerdir. İnsanların ilişkilerini, hayata dair meselelerin hepsine çözüm getiren yasaların/hükümlerin kaynağı beşerdir Demokrasi sisteminde…
Beşer kaynaklı bir sistemin diğer adıdır Demokrasi…
Onun için Demokrasi’nin esasını teşkil eden “egemenlik” faktörünü ignore edip yani yok sayıp, Demokrasiyi sadece seçme ya da seçilme olarak lanse etmek hiçte insaflı bir yaklaşım değildir.
Ve bu uygulamanın Sahabelerde de görüldüğünü söylemek, tehlike sınırlarını zorlayan iddialardır.
Egemenlik/Yasama yetkisi kayıtsız, şartsız Şeriat’a aittir
Yasamaya dair yukarıda yapılan kısa izahtan sonra, İslam’da egemenliğin/yasama yetkisinin sadece Şeriat’ta olduğuna dair bazı delilleri zikretmek istiyorum. Öncelikle bilinmesi elzem olan bir konu vardır ki oda şudur;
Müminlerin hayatlarının düzenlenmesinde tek otorite, tek kaynak hiç kuşkusuz İslâm Şeriatıdır. Bu aşağıdaki ayette gayet sarihtir. Allah Subhânehû ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمً
“Hayır, hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hakemliğine başvurmadıkça sonra da vereceğin karara, gönüllerinde hiçbir burukluk duymaksızın, kesin bir teslimiyetle uymadıkça mümin olamazlar.” (Nisâ,65)
Demokrasiye müracaat, belki bilinçli ya da bilinçsiz bu sistemi desteklemek, Allah’tan başkasının hükmüne başvurmak demektir. Hâlbuki Allah’tan başka daha güzel hüküm veren var mıdır?
Allah Subhânehû ve Teâlâ Maide süresi 50. ayetinde şöyle buyuruyor:
أَفَحُكۡمَ ٱلۡجَـٰهِلِيَّةِ يَبۡغُونَۚ وَمَنۡ أَحۡسَنُ مِنَ ٱللَّهِ حُكۡمً۬ا لِّقَوۡمٍ۬ يُوقِنُونَ
“Onlar hâlâ cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü Allah’tan daha güzel olan kimdir?” (Maide 50)
Evet, Karaman’ın mezkûr yazısında ifade ettiği gibi baktık Kur’an’a ve Sünnet’e… Ama insaflı bakma kabiliyetini yitirmemiş herkes Rasulullah’ın hayatında böyle bir uygulamayı göremez.
Hangi uygulamayı?
Egemenliğin beşeriyete verildiği bir tür uygulamayı.
Resulullah (sas) İslâm’ın hayata hâkim olması için böyle bir yönteme ve uygulamaya asla tevessül dahi etmemiştir.
Resulullah’ın (sas) tek amacı, Allah’ın mülkünde egemenliğin Allah’a ait olmasıdır. Bu nedenle Resulullah’ın (sas) uygulamaları bir vadide, Demokrasi ve Cumhuriyet bir başka vadide…
Ama az öncede ifade etmeye çalıştığım gibi, kavram kargaşası Müslümanlara ciddi manada tahribat yapmaktadır.
Hele bu tahribatı yapanlar Müslümanların itibar(!) ettikleri kimseler tarafından yapılıyorsa varın gelin facianın büyüklüğünü siz tasavvur edin.
İşte Demokrasi’nin ve Cumhuriyet’in özünü, yasama yetkisinin beşere verilmesi gerçeğinden hareketle tâğutluk teşkil etmektedir.
Allah’ın yetkisinin Allah’tan alınıp beşere verilmesidir tâğutluk…
Asıl itibariyle Allah Celle Celâluhû bırakın bu küfür sistemini sahiplenmeyi, inkâr etmeyi vacip kılmaktadır. Ayette şöyle geçmektedir:
يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُوٓاْ إِلَى ٱلطَّـٰغُوتِ وَقَدۡ أُمِرُوٓاْ أَن يَكۡفُرُواْ بِهِۦ وَيُرِيدُ ٱلشَّيۡطَـٰنُ أَن يُضِلَّهُمۡ ضَلَـٰلاَۢ بَعِيدً۬ا
“…Tâğut`u inkâr etmeleri kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut`un önünde muhakemeleşmek mi istiyorlar. Hâlbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” (Nisa-60)
Onun için sizi bilmem ama Allah’ın emri gereği ben Demokrasiye ve Cumhuriyete karşıyım. 31.Ekim.2014
Kaynak http://www.ummetislam.net/abdullah-imamoglundan-hayrettin-karamana-reddiye.html
ÖNEMLİ BİR NOT: Konu ile alakalı olduğu için aşağıdaki Linkte bulunan röportajı da okumanızda fayda var.
Link: https://bekiryetginbal.com/cumhuriyet-ingilizlerin-arzu-ettigi-bir-rejimdi/
Tags: Yayınlandı