Çakma Devlet İsrail Niçin Özür Diledi ?
Çakma Devlet İsrail Niçin Özür Diledi ?
İslam Ümmeti ile tüm insanlığın başına bela edilen bu “ithal ve çakma devlet İsrail” Mavi Marmara gemisinde katliam yaptığı 31.Mayıs-01.Haziran.2010 tarihinden 34 ay sonra ve özellikle Suriye’de patlak veren olaylardan 24 ay sonra, neden “ani bir kararla” özür diledi?
Bu konunun esasını ortaya koymadan önce inşallah, “giriş, gelişme ve sonuç” ekseninde bir makaleyi okuyup değerlendirircesine, bu siyasi olayı ele almalıyız.
İslam akidesini esas alarak, dünya olup biten siyasetleri incelememiz, Rabbimizin bir lütfu olarak bize hakikatleri tüm çıplaklığıyla görme imkanı vermektedir hamd olsun.
Nitekim dünyada gelmiş geçmiş en büyük siyasetçi ve devlet adamı Hz.Muhammed(sas) bir Hadisi şerifinde dedi ki:
“Müminin ferasitinden korkun. Çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar..” (Tirmizî: Tefsiru’l-Kur’an 16 (Hıcr: 6): 5/298, Hadis No: 3127)
Siyasi tahlil yapan her Müslüman, şu ana ayırımlardan yola çıkmalıdır:
“Ey iman edenler, sakın ha Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar ancak birbirlerinin dostudurlar..” (Maide suresi 51.Ayet meali)
“Gerçek şu ki, sizin ümmetiniz tek bir ümmettir.”(Enbiya suresi 92.Ayet meali)
Dikkat ederseniz bu iki ayet, şu iki hakikati ortaya koyuyor:
Birincisi: İslam Ümmeti / İslam milleti tek bir Ümmet.. Küfür / Kafirler ise, tek bir millet. Küfrün rengi, ister Hıristiyan, Yahudi, Budist, isterse Komünist ya da Ataist olsun, son tahlilde bunların hepside bir millettir.
İslam ümmeti de bunlardan ayrı bir millettir, küffarın gideceği cehennemdir, İslam Ümmeti’nin gideceği yer cennettir inşallah değil mi?
İkincisi: Yahudisiyle, Hıristiyanıyla, Budistiyle, Ataistiyle küfür milleti birbirlerinin dostudur. İyi günde kötü günde ortak düşmanları İslam Ümmeti’dir. Onları, yani küfür milletini dost edinmek haramdır.
Nitekim tarih boyunca ve hali hazırda da görüyoruz ki, İslam’dan ve İslam Ümmetinden nefret eden ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Hollanda, Belçika, Rusya, Çin, İsrail, Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan vs. kısacası tüm kafirler, kendi milli menfaatleri için her ne kadar aralarında tepişseler de, hatta savaşsalar da, İslam Ümmetinden kendilerine karşı gelebilecek ufak bir tehlike gördüklerinde, aralarındaki tüm kırgınlık ve kızgınlıklarını unutup, hatta milli menfaatlerindan bile vaz geçip, “Haçlı Ordusu” yada “Küfür Cephesi” oluşturmaktalar değil mi?
Korkak ve çakma devlet İsrail’in özür dilemesinin temelinde yatan “Ana saik” işte budur. Şöyle ki;
Tüm mahlukatın yaratıcısı, alemlerin Rabbi olan Allahu Teala Kur’an da dedi ki:
“Ey iman edenler, Müşrikler / kafirler ancak bir pisliktirler.” (Tevbe suresi 28.Ayet meali) Ve yine Yüce Kitabımızda;
“Onlar / Yahudiler nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine zillet / alçaklık damgası vurulmuştur… Onlar Allah'ın hışmına uğradılar ve üzerlerine de (kıyamet gününe kadar) miskinlik damgası vuruldu.” (Ali İmran suresi 112.Ayet meali)
İşte kendilerine Rabbimiz tarafından zillet damgası vurulan ve bu nedenle de çok çok korkan Yahudiler ve İsrail Devleti, özellikle son aylarda Suriye’de yaşanan gelişmeleri, kendilerinin de aleyhine olacak bir gelişmeler olarak gördü. Büyük endişeler kapladı yüreğini..
Nasıl kaplamasın ki?
Suriye olaylarının başladığı ilk aylarda Amerika Birleşik Devletleri’nin, Suriye’de “Terör Örgütü” ilan ettiği ilk ve tek İslami Hareket olan “Nusret Cephesi”, aradan geçen iki yıl içinde, ABD’yi korkularında haklı çıkarmış, Suriye halkının büyük teveccüh ve desteğini elde etmiş, bir çok büyük şehirde zaferler elde etmiş, diğer İslami Hareketlerle birlikte, katil Beşar Esed’in adeta sarayına kadar dayanmışlardır.
Tüm kafirler biliyorlar ki, Nusret Cephesi’nin amacı Suriye’de İslami bir Devlet kurmaktır. Cephe, bunu defalarca dünya kamuoyuna medya yoluyla deklare etti.
Yakın zamana kadar Muaz el Hatip liderliğinde mücadele eden “Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu”, tüm Avrupa ve ABD’nin desteğine rağmen, Suriye’deki Müslümanların desteğini elde edememiş, Demokratik bir Suriye hayalleri suya düşmüştür.
Halk desteği olmayan hiç bir siyasi hareket, iktidar olamaz.
Diyelim ki Nusret Cephesi faraza zafere ulaştı, katil Beşar Esed, bir İran uçağına atlayıp, Tahran’a kaçtı ve Nusret Cephesi de dedi ki,
“Bu günden itibaren, Suriye’de İslam Devleti kurulduğunu ilan ettik, Şam’da kabri bulunan son Osmanlı Sultanı Vahdeddin Han’ın 3. kuşaktan torunu Sultan Abdulhamid Han’ı da, Emir el müminin Halifetul Muslimin (dünya müslümanlarının emiri ve Halifesi) seçtik ve ona biat ettik..”
Böylesi bir sonuç karşısında İsrail korkmasında kim korksun?
Bir hançer gibi İslam Ümmeti’nin bağrına saplanan İsrail Devleti ve tüm Yahudiler, böyle bir gelişme karşısında dehşete kapılacak ve kaçacak delik arayacaklardır.
İşte çok yakın bir gelecekte, böylesine zelil, böylesine rezil durumlara düşmemek için, İsrail bir takım yatırımlar yapmakta, düne kadar kızgın ve kırgın hatta düşman olduğu Türkiye’nin gönlünü tekrar kazanmak, kurulması kuvvetle muhtemel İslam Devleti’ne karşı, kendisini korumak için Türkiye’den hemen özür dilemiştir.
Korkak, zelil ve hakir İsrail, ölümü görmektense, sıtmaya razı olmuştur. Suriye’deki bu sıcak gelişmeler olmasaydı, İsrail asla özür dilemezdi.
Çünkü kibirli ve muhteris Yahudi, istikbalini ve devletini koruma, yaşatma adına, özür dileme zamanlamasını, Suriye’deki bu yeni gelişmeye endekslemiştir.
Bu süreçte, Recep Tayyip Erdoğan unutmasın ki, tarihi bir dönemeçtedir ve iki dudağı arasından çıkacak her bir kelime, dünyada da, ahirette de kendisini bağlar.
Belki de, İslam Ümmeti’nin ve tüm insanlığın geleceği, Suriye’de ortaya çıkacak yeni konjektür / yeni siyasi durum karşısında Recep Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyacağı stratejik kararlara bağlı olacaktır.
İsrail’in özür dilemesi, tazminatları bol bol ödeyeceğim demesi, Gazze’ye uyguladığı ablukayı kaldırması, Türkiye’nin İsrail’le 28.Şubat sürecindeki gibi sarmaş dolaş olmasını asla geri getirmemelidir.
Türkiye ve Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’le “şartlarımızı yerine getirdiler” diye stratejik işbirliğine asla girmemelidir. Özellikle de, tan yeri ağarmakta olan Suriye’deki İslam güneşinin aydınlığını karanlığa çevirecek bir tavır asla takınmamalıdır.
İsrail’in öz abisi ABD ve Obama bin Ebrehe, önümüzdeki günlerde Amerika’ya gidecek Başbakan Erdoğan’a ne kadar “siyasi baskı” yaparlarsa yapsınlar Erdoğan, İslam Ümmeti ve onun kahraman evlatları olan Suriye Müslümanları aleyhinde bir işbirliğine asla girmemelidir.
ABD’nin son günlerde, askeri müdahale için bir bahane olarak göstermeye çalıştığı, “Beşar Esed kimyasal silahlar kullanmaya başladı” sözü ve tahrikiyle Başbakan Erdoğan, askeri bir müdahaleyle, Suriye’ye Demokrasiyi hakim kılma gayretine girmemelidir.
Çünkü ABD, Suriye ateşine kendi askerini sokmaz, maşa kullanmak ister.
Ve yine hiç kimse unutmamalı ki, kimin ne hesabı varsa, Allah’ın da(cc) bir hesabı var.
“Ancak Müslümanlar Kardeştir” diyen Rabbimiz asla gafil değildir, sadece kafirlere bir mühlet vermiştir. Bu mühlet içinde, yönetilenler de, yönetenler de imtihandan geçmektedir.
İsrail, devlet ve halk olarak Filistin toprakları üzerindeki bir göçebe çadırı gibidir.
Malum sömürgeci devletler, 1948 de bu çadırı kurdular ve bu güne kadar ayakta tuttular. Ama herkesin bildiği ve gördüğü bir gerçek var ki, çadır sakinleri hiç bir zaman kendilerini güvende hissetmediler.
Ha bu gün geri döneceğiz, ha yarın geri döneceğiz diyerek 65 yıl geçirdiler bu işgal ettikleri topraklarda..
İsrail’in eski ve ilk kadın başbakanı (1969-1974 arası) Golda Meir demişti ki:
“Ben inanıyorum ki, bu topraklarda / Filistin’de yaşayacak, bu topraklarda ölecek ve bu topraklara gömüleceğim. Çocuklarım da bu topraklarda yaşayacak, bu topraklarda ölecek ve bu topraklara gömülecek. Ama torunlarım için aynı şeyi söyleyemem.”
Şimdi sorarım sizlere, bu cümleler ne anlama geliyor?
Size yakın tarihten 2012 yılından bir başka örnek daha vermek istiyorum.
ABD’nin eski Dışişleri bakanlarından Yahudi asıllı Henry Kissinger’in 2012 yılının son aylarında yaptığı bir açıklaması, İsrail Devletinin “bu günü ve geleceği” hakkında önemli bir kanaatini samimiyetle ortaya koyarken bakın ne demişti:
Gazeteci Dr.Kevin Barret diyor ki;
The New York Post tarafından “harfi harfine” alıntılanan Kissinger’in (söylediği),“10 yıl içinde artık İsrail olmayacak” sözü, kati ve şartsız bir sözdür.
Kissinger, İsrail’in tehlikede olduğunu, fazladan trilyonlarca dolar verip, onun düşmanlarını, ordumuzla ezsek bile kurtulabileceğini söylemiyor.. Bir çıkış yolu da önermiyor. Basitçe bir gerçeği belirtiyor: “2022’DE, İSRAİL ARTIK OLMAYACAK” (02 Ekim 2012 Salı)
(Kaynak: http://www.timeturk.com/tr/makale/dr-kevin-barret/kissinger-10-yil-icinde-israil-olmayacak.html)
Peki, bu endişeyi, ortada “Fol yok Yumurta yok” iken kendisi de bir Yahudi olan süper gücün eski Dışişleri bakanı Kissinger, niçin dile getirdi?
Kehanette mi bulundu kendince? Elbette ki hayır.
Bu kurt politikacı, ilerlemiş yaşına rağmen (1923 doğumlu) kendisi daha 25 yaşında iken kurulan İsrail Devleti’nin, dününü ve bu gününü çok iyi biliyor ve yarını hakkındaki endişe dolu kanaatini yüksek sesle dillendiriyor.
Hatırlarsanız yakın tarihte, S.S.C.B (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) diye bir devlet vardı. Yerle bir oldu.. Topraklarında 13 devlet kuruldu.
Yakın gelecekte aynı akıbet İsrail içinde, hatta ABD, Çin ve Avrupa içinde söz konusu olacaktır inşallah. Aynen Roma ve Britanya İmparatorlukları gibi tarih sahnesinden silineceklerdir.
Rabbimizin Kur’an da Ümmeti Muhammed’e taahhüt ettiği, “Kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır” (Saf suresi 8. ayet meali) hükmü inşallah çok yakın gelecekte gerçekleşecektir.
Rabbimiz bir.. Kitabımız bir.. Kıblemiz de bir hamd olsun.. Ya Rab, ne olur, Nusret et, şu Ümmeti Muhammed de "Tek bir Ümmet ve tek Devlet" olsun.
Son yüz yıldır görüldü ki, İslam asla Devletsiz olmuyor, Devlet de asla İslam’sız olmuyor..
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi, "İlk Devlet Başkanımız Hz.Muhammed Mustafa(sas)’in ve ona hakkıyla tabi olan tüm Müslümanların üzerine olsun."
Kardeşiniz Bekir Yetginbal 01.Mayıs.2013
Tags: Yayınlandı
8. Mayıs 2013 at 06:51
Bekir abim
Eline gönlüne sağlık Allah senden razı olsun insallah.. Doğru her yerde doğru,
yanlış ise her yerde yanlıştır. Tekrar elinize yüreğinize sağlık. Allah’a emanet olun.
8. Mayıs 2013 at 08:41
Bekir Abi
Allah razı olsun çok güzel tespitler yapıp, çok isabetli noktalara dikkat çekmişsiniz. Bunlara katılmamak ve onaylamamak mümkün değil.
Bu güzel yazı ve aydınlatıcı bilgiler için size teşekkür ederim. Bu zor süreçte her daim, aklı-selimle, uyanık, birlik ve beraberliğimizi sonsuza değin sürdürecek şekilde olaylara bakmalı ve süzgeçten geçirmeliyiz.
Yüce Rabbim her daim bizimle beraber olsun inşallah. Selamlar ve sevgiler..
8. Mayıs 2013 at 12:58
1. İran Uçağı ifadesi yerine Rusya Uçağı ifadesini kullanmanızı beklerdim. İslami üst kimlik olmadıktan sonra her türlü mezhepsel alt kimliği kullanan dil, Ümmet-i Muhammed’e beklenen faydayı sağlayabilir mi?
2. Konuyu detaylı olarak anlatmak adına bir çok konuyu harmanlamışsınız. Lakin bu durum, beraberinde dikkat dağınıklığına neden oluyor. Her kesimin anlaması zorlaşıyor. Kaleminize sağlık…
9. Mayıs 2013 at 15:04
Bekir hocam
Bu güzel yazınız için teşekkür ediyorum. Kıyametin çok yakın olduğunu
bu yazınız vesilesiyle bir kez daha anlamış oldum. Saygılarımla
15. Mayıs 2013 at 09:32
ALLAH senden razı olsun Bekir Hocam
Çok önemli bir konuyu ele aldığın için. ALLAH’ın izniyle Müslümanlar bu tür oyunlara gelmeyecektir diye düşünüyorum. Kur’an dan ve Sünnet’ten ayrılırsak, işte o zaman çok büyük felaketlere gebe olunacaktır. Tarihte bunu bir çok örnekleri vardır. Rabbim bizi Şuurlu, doğruyu görebilen Müslümanlardan eder İNŞALLAH.
20. Haziran 2013 at 15:58
Allah yar ve yardımcınız olsun. Gönül kaleminize ait mürekkep damlalarının, yolunuza / yolumuza ışık
vermesi temennisiyle inşallah..