Kur’an-ı Kerim’in Kadri Kıymetini Bilmek

Kur’an-ı Kerim’in Kadri Kıymetini Bilmek

Yazan: Ahmed Kılıçkaya

Kur’an- Kerim’in kadri kıymetini bilmek, onu hayatın tamamına hakim kılmaktır.

İçerisinde indirildiği şu mübarek ayda Kur’an-ı Kerim’in kadri kıymetini hakkıyla biliyor muyuz, hayatımızda ona ne kadar yer veriyoruz?

Aslında onun hayatımızdaki yeri ne olmalıdır? gibi sorular ile

kendimizi bir hesaba çekmek, bu konuda tefekkür ve tezekkür etmek, özellikle bu ayda oruç ve namazın yanında yapılabilecek en hayırlı ibadet olur.

İşte bu yazımızda bu hayırlı amele katkıda bulunmak niyeti ile çaba sarf edeceğiz inşaallah.

Kur’an-ı Kerim nedir? Şüphesiz ki Kur’an-ı Kerim, herhangi bir kitap değildir.

O Alemlerin Rabbi Allahu Teala’nın kelamıdır, kelimesidir, sözüdür…

O halde öncelikle şunu tespit edelim, Madem ki o, Yüceler yücesi Allah’ın sözüdür, o halde Kur’an’dan daha üstün, yüce, önemli, daha değerli bir söz olamaz..

Öyle olduğu halde bu söz bizim hayatımıza hakim mi, hayatımız ona göre şekilleniyor mu?

Hayatın bireysel yönü, boyutu var, toplumsal, siyasal, iktisadi boyutları var. Bütün boyutlarda Kur’an hayatımıza hakim mi?

– Bireysel hayatımıza bakalım:

Bireysel yaşantı; kişinin duygularını, düşüncelerini, ahlakını, tercihlerini, şahsiyetini/ kişiliğini sergileyebildiği bir yaşantıdır.

Bu yaşantımızda Kur’an hakim mi?

Burada bir çek-up yapalım. Burada Kur’an aynasında kendimize bir bakalım.

-Duygularımız yani sevincimiz, kederimiz, kızgınlığımız, hatta zevklerimiz Kur’an ile şekilleniyor mu?

Buna evet diyebilmemiz için Kur’an’da belirtilen Allah’ın sevmediklerini sevmiyor, sevdiklerini seviyor olmamız gerekir.

Allah’ın gadabını / öfkesini celbeden şeylere biz de öfkeleniyor muyuz?

Mesela Allah; Allah’a isyan edilmesini yani fıskı, fücuru, fuhşu, zulmü ve bunları ahlak edinenleri sevmiyor. Biz de öyle yapıyor muyuz?

Yoksa içinde bulunduğumuz ortamda baskın konumda oldukları için onları olağan işler gibi mi algılar olduk?

Halbuki, bu saydığımız şeylerin ortak adı “münker”dir.

Kur’an ve onun bizi yönlendirdiği Sünnet ise bize münkere karşı el ya da dil yada en azından buğz ile tepki göstermemizi emretmiyor mu?

“Münker” karşısında tamamen tepkisiz kalmayı “imansızlık” olarak vasf etmiyor mu? Bu emir bu söz hayatımızda ne kadar etkili?

Kur’an’da Allahu Teala’nın rızasını kazanmak için O’nun emir ve nehiylerine uymakta titizlik gösterenlere muttaki / takvalı, Muhsin / ihsan ile amel eden, muhlis / ihlaslı, Salih kullar olarak vasf ediliyor ve onların Allah’ın sevgisine mazhar oldukları bildiriliyor.

O kişiler bu günkü cahiliye devlet ve toplumlarındaki baskın değerlere ters düştükleri için horlanırlar, dışlanırlar ve hatta huzur bozucu, provokatör, radikal, kökten dinci, irticacı gibi vasıflarla aşağılanırlar.

Biz Allah’ın sevdiğini mi yoksa cahiliye toplumunun ve devletinin sevdiğini mi tercih ediyoruz?

Günümüzdeki cahiliye devletleri ve toplumları Kur’an’da “fuhuş” olarak vasfedilen bütün davranışları yapan kadın-erkek fahişelere “filim sanatcısı”, “tiyatro sanatcısı” “müzik sanatcısı”, “yıldız” gibi vasıflarla baş tacı etmektedirler ve hatta “model insan” olarak takdim etmektedirler.

Bizim bunlara bakışımız Kur’an’a göre mi yoksa cahiliyeye göre mi?

-Zihniyetimizi yani doğru-yanlış, güzel-çirkin, hayır-şer, iyi-kötü gibi değerlendirmelerimizi, düşüncelerimizi Kur’an’a göre mi belirliyoruz?

Yoksa çağdaş cahiliye ölçütleri olan pragmatizime yani menfaatcılığa, faydacılığa ya da “modernizim” denilen “batı” kriterlerine göre mi?

Ya da tamamen heva-hevese göre mi?

-Ahlakımız, Kur’an’a göre mi yoksa cahiliye toplumuna göre mi şekilleniyor?

Yani toplumun güzel, hoş bulduğu davranışları mı ahlak ediniyoruz yoksa Kur’an ve Sünnette belirtildiği gibi Allahu Teala’nın beğendiği davranışları mı ahlak ediniyoruz?

Ahlakımızda Kur’an mı egemen yoksa cahiliye mi?

-Şahsiyetimize, kişiliğimize, kimliğimize Kur’an mı damgasını vuruyor yoksa çağdaş cahiliye mi?

Yani yüzünü sadece Allah’a çevirmiş bir “Mü’min-Müslüman” mıyız ?

Yoksa yüzünü Brüksel, Londra, Waşington, Roma gibi merkezlere de çevirerek oralardan gelecek sinyallere, kriterlere, tepkilere bakarak, “Modern Müslüman”, “Demokrat Müslüman”, “Sosyalist Müslüman”, “Liberalist Müslüman”, “Milliyetci Müslüman” gibi cahiliye kimliklerine mi sahibiz?

Evet, kişiliğimizin ve kimliğimizin oluşumunda Kur’an ne kadar etkili?

-Toplumsal ve siyasal yaşantımıza bakalım:

Toplumsal ve siyasal yaşantıda Kur’an’da geçen değerler, hükümler hakim mi mahkum mu?

Yani “kamu alanı” olarak isimlendirilen “toplumsal ve siyasal” yaşantıda Allah’ın sözü geçiyor mu? Ne yazık ki hayır.. Hatta yasaklanıyor.

Bu alanda Kur’an’a hiç bir mahal yoktur, bilakis aşağılanmaktadır, gericilik, irtica gibi, Çağdaş şirk olan laiklik adına, çağdaş müşrikler tarafından aşağılanmaktadır.

Bu durumda Müslümanlar Kur’an’a ne kadar sahip çıkmaktadırlar? Bu şımarık, küstah, ukela çağdaş müşriklere karşı ne kadar Kur’an’ın yanında duruyorlar?

Alemlerin Maliki ve Rabbı Allahu Teala’nın kelimesi, sözü olarak en yüce, en değerli, en üstün, en önemli, en doğru söz olduğu için Kur’an’ın hakim / egemen olması gerektiğini o çağdaş müşriklere karşı savunuyorlar mı?

Allah’ın kitabı olduğuna inandıklarını söyleyen fertler, toplumlar ve siyasi yapılar hüküm için Kur’an’a başvurmuyorlar ise, ondan başka hükümlere, nizamlara, ideolojilere yöneliyorlarsa onların Allah’ın diniyle hiç bir alakaları kalmamış demektir.

Hem “Allah’ın Kitabı” diyeceksin hem de bir kenara itecek, sadece ölülere okuyacaksın. Hayata egemen kılmayacaksın.!

Allah bu durumu kesinlikle kabul etmiyor, onların “iman” iddialarını bir “hiç” kabul ediyor.

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا

Sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? Bunlar, tağut’un önünde muhakeme olmayı istemektedirler; oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister.”1

وَكَيْفَ يُحَكِّمُونَكَ وَعِندَهُمُ التَّوْرَاةُ فِيهَا حُكْمُ اللّهِ ثُمَّ يَتَوَلَّوْنَ مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُوْلَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ

İçinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında olduğu halde nasıl seni hakem kılıyorlar da sonra, bunun arkasından yüz çevirip gidiyorlar? Onlar inanmış kimseler değildir.”2

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَسْتُمْ عَلَى شَيْءٍ حَتَّىَ تُقِيمُواْ التَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُمْ وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم مَّا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا فَلاَ تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

De ki: Ey Ehl-i Kitab; Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbınızdan size indirileni dosdoğru tatbik etmedikçe; hiç bir şey üzerinde değilsiniz. Andolsun ki; Rabbından sana indirilen; onlardan çoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Öyleyse o kafirler güruhu için tasalanma.”3

Bu ayeti kerimelerde Allahu Teala; “Allah’ın indirdiği Kitap ve hüküm” var iken başka hükümlere, nizamlara yönelenlerin “iman” ve “o hükmün kitabına, dinine mensubiyet” iddialarını nefyediyor / “bir hiç” kabul ediyor.

Her ne kadar hitaplar Ehli Kitaba yönelik olarak gelmiş olsa da Müslümanım deyip Allah’ın Kitabı olduğuna inandıklarını söyledikleri Kur’an’ı Kerim’i ve ondaki Allah’ın hükümlerini bir kenara terk ederek ya da hiç dikkate almayarak başka ideolojilere, nizamlara yönelen kimseler için de geçerlidir.

Laiklik ya da sekülarizm ilkesinin esas alındığı ideolojilerin kapitalizmin, sosyalizmin, demokrasinin, cumhuriyetin, kraliyetin hakim olduğu toplumlarda ve siyasi yapılarda Kur’an’ı Kerim’e değer verildiği söylenemez. Zira Kur’an’a değer vermek;

-onu hayattan kopuk bir şekilde okumak ya da hıfz etmek değildir

-onu araştırma konusu yapmak da değildir

– hayattan kopuk bir şekilde mushaflar yazmak, tefsirler yapmak da değildir.

-Bireysel yaşantıda Kur’an; kişinin duygularının, düşüncelerinin ve kişiliğinin, ahlakının esası ve kaynağı olmadıkça o kişi Kur’an’a değer vermiş olmaz.

-Toplumda tüm değerler, ölçüler, kanaatlar, düzenler ve kanunlar, şeri delil ve kaynak olan Kur’an ve Sünnet’ten kaynaklanmıyorsa ya da dayanmıyorsa hatta esas kaynak ve egemen olması yasaklanıyorsa, o toplumda ve devlette Kur’an’a hiç değer verilmiyor, o devlet ve toplum Kur’an’ı “mehcur edinmiş” yani bir kenara itmiş ve terk etmiş, itibarsızlaştırmış demektir.

Yani Resulullah(sas) ’in Allahu Teala’ya şikayetçi olduğu durumdadırlar…

وَقَالَ ٱلرَّسُولُ يٰرَبِّ إِنَّ قَوْمِي ٱتَّخَذُواْ هَـٰذَا ٱلْقُرْآنَ مَهْجُوراً

Resul dedi ki: Ey Rabbim, kavmim bu Kur’an’ı mehcur edindiler / bir kenara itip bıraktılar”4

Kurtûbi, Ar-Razi, Al-Baydavi, İbn Atıye, Ebu Suud gibi müfessirlerin kaynak kabul edinilen tefsir kitaplarında Kur’an’ın “mehcur edinilmesi” ayeti;

-Kur’an’ı aşağılamak, alay, küçümseme, hakaret, hezeyan konusu yapmak

-Kur’an’ı terk edip bir kenara itmek, haberlerini, vaatlerini, tehditlerini önemsememek, itibarsızlaştırmak, ölçülerini, hükümlerini terk etmek,

şeklinde tefsir edilirken, şöyle bir hadisin olduğu da zikredilmektedir:

Enes Radıyallahu Anhu, Nebi (sas)’ in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

مَنْ تَعَلَّمَ الْقُرْآنَ وَعَلَّمَهُ، وَعَلَّقَ مُصْحَفاً وَلَمْ يَتَعَاهَدْهُ وَلَمْ يَنْظُرْ فِيْهِ، جَاءَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مُتَعَلِّقاً بهِ، يَقُولُ: يَا رَبَّ الْعَالَمِيْنَ؛ عَبْدُكَ هَذا اتَّخَذنِي مَهْجُوراً، اقْضِ بَيْنِي وَبَيْنَهُ

“Kim Kur’ân’ı öğrenir, öğretir son­ra mushafını asar da onunla ilişkisini sürekli kılmaz ve ona bakmaz ise Kıyamet gününde bu mushaf ona asılı olarak gelir ve: ‘Ey âlemlerin Rabbi! Senin bu kulun beni mehcur edindi / terketti, benimle onun arasında hüküm ver, der.”

Kur’an’ın “mehcur edinilmesi” nin yukarıdaki her iki anlamı da günümüzde maalesef mevcuttur.

Nitekim Müslümanların başlarındaki hakim zümreler Kur’an’ı hep aşağılıyorlar.

Mesela Türkiye’de, birçok çevrelerce; çağdışı, karanlık ortaçağ kitabı, çöl kitabı, bedevi kitabı, gerici, irtica, bilim dışı vb. şekilde aşağılanmaktadır.

Hatta zaman zaman Kur’an’ın öğretilmesi, okutulması dahi yasaklanmaktadır. Kur’an’ın hükümleri de “kamu alanı” denilen siyasal ve toplumsal hayatta yasaklanmaktadır.

Mesela;

Riba / Faiz kesinlikle haram kılınmış olup faizde ısrarcı olmayı Allahu Teala Kur’an’ı Kerim’inde Allah ve Resulü ile savaş yapmak olarak vasf ediyorken içinde bulunduğumuz çağdaş cahiliye toplumlarında ve devletlerinde faizsiz ticaret ve ekonomi olmaz anlayışı egemen kılınmıştır.

Zina ve her türlü fuhuş kesinlikle haram kılınmış olduğu halde içinde bulunduğumuz çağdaş cahiliye toplumlarında ve devletlerinde çağdaşlığın ve şahsi hürriyetin gereği olarak adeta kutsanmaktadır.

İçki ve kumar şeytanın pislik işlerinden olarak vasfedilerek kesinlikle haram kılınmış iken,  içinde bulunduğumuz çağdaş cahiliye toplumlarında ve devletlerinde,hem ekonomik değer hem de çağdaş yaşamın olmazsa olamazları olarak değerlendirilmektedir.

Kur’an’da tesettür ve teberrücten / albenili giyim kuşamdan kaçınmak emredildiği halde içinde bulunduğumuz çağdaş cahiliye toplumlarında ve devletlerinde tam tersi emredilmektedir.

Allah’ın hadleri / Kur’an’da geçen cezalar çağdışı, irtica olarak aşağılanmaktadır.

Kur’an’da Allah’ın indirdikleri ile yönetim kesinlikle emredilmişken, içinde bulunduğumuz çağdaş cahiliye toplumlarında ve devletlerinde kesinlikle yasaklanmaktadır.

Kur’an’da gayet açık ve ayrıntılı bir şekilde mevcut olan miras hükümleri tamamen terk ediliyor ve hatta aşağılanıyor vb..

“Biz de Müslümanız, kitabımız Kur’an’dır” diyenlerin, Kitabın hükümlerinin bir kısmını alıp bir kısmını terk ettiklerine, önemsemediklerine, terk ettikleri o hükümler yerine bid’adlara yada heva-hevese tabi olduklarına, dini parçalara ayırıp bir kısmıyla yetinerek kendilerinin hak yolda olduklarını savunduklarına şahit oluyoruz.

Bu mentalitede olanlar hakkında Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:

إِنَّ الَّذِينَ فَرَّقُواْ دِينَهُمْ وَكَانُواْ شِيَعًا لَّسْتَ مِنْهُمْ فِي شَيْءٍ إِنَّمَا أَمْرُهُمْ إِلَى اللّهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُواْ يَفْعَلُونَ

“(Hükümlerin bir kısmını inkâr etmek veya hükümlerin bir kısmını tanımamak suretiyle) dinlerini ayrı ayrı fırkalara ayırarak parçalananlar var ya, senin onlarla hiç bir ilgin yoktur. Onların cezalandırılma işi Allah’a aittir. Sonra Allah, kendilerine, dünyada yaptıklarını ahirette haber verecektir.”5

مِنَ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ

Onlar ki, dinlerini parçalayıp gruplara ayrıldılar ve her grup benimsediği şeyle sevinmektedir.”6

…أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاء مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلاَّ خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

“…Yoksa siz, Kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.”7

Kur’an’a iman ettiğini söyleyenlerin kahir ekseriyeti ise; onu düşünce, duygu, davranış, ahlak ve kişiliklerinin, kimliklerinin esası kılmıyorlar.

Onu hayatlarına “hayat katması” ve “şifa” olması yani sorunlarına çözüm olması, “yollarını aydınlatması”, “çıkış yolu sunması” için değil de, sadece ölmekte olan hastaları ve ölüleri için okumaktadırlar.!

İşte bu da “Kur’an’ı mehcur edinmenin / terk edilmişliğe itmenin” bir başka versiyonudur.

Efendimiz Resulullah (sas), “Kur’an’ın mehcur edinilmesi” karşısında; nasıl olur da Allahu Teala’nın bu yüce değerli kitabı aşağılanır, itibarsızlaştırılır ve bir kenara itilebilir diye kahroluyordu, dayanamıyordu da durumu Allahu Teala’ya arz ediyor, şikayet ediyordu.

Allahu Teala da onu teselli ederek mücrimlerin / ins ve cin şeytanlarının bu düşmanlığının olağan olduğunu, kendisinin sadece Allah’a güvenerek sabırlı bir şekilde vazifesini yapmasını bildiriyor.

وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِّنَ الْمُجْرِمِينَ وَكَفَى بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا

Resul dedi ki: «Ey Rabbim, kavmim bu Kur’an’ı mehcur edindiler / bir kenara itip bıraktılar. Biz, işte böyle, her nebi için mücrimlerden düşman kıldık. Yol gösterici ve yardım edici olarak Rabbin yeter.”8

Daha sonraki ayette ise, bu dünyada bütün toplumlardaki mücrimlerden, müşriklerden ins ve cin şeytanlarından düşmanlarına karşı Kur’an ile “büyük cihad” yapmasını emrediyor.

فَلا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَجَاهِدْهُم بِهِ جِهَادًا كَبِيرًا

Öyleyse kafirlere boyun eğme ve onlara karşı onunla (Kur’an’la) büyük bir cihad ver.”9

Yani, Kur’an’ı hakim kılmak için Allah’ın kelimesinin / sözünün egemen olmasına karşı direnen müşriklere, mücrimlere, ins ve cin şeytanlarına karşı Kur’an’dan hüccetler / deliller ile hakikatları ortaya koymak, egemen din ve ideolojilerin batıllığını açığa vurarak büyük bir mücadele yapmasını emretti.

Henüz kıtal / savaş ayetleri inmediği halde, Allahu Teala, Mekke’de inen bu ayette bu mücadeleye, “cihaden kebiren / büyük cihad” demektedir.

Şeri ıstılahta cihad; ‘asıl olarak Allah Yolunda Allah’ın kelimesinin en üstün olması için mal ve can ile mücadele etmektir’.

Kıtal / savaş ise, cihadın bir kısmıdır ve İslam Devleti’nin orduları ile birlikte Allah’ın kelimesinin yani Kur’an ve Sünnet ile gelen dini İslam’ın yeryüzünün tamamına hakim olması için yapılır.

Nefsi müdafa kabilinden olan kıtal / savaş ise; imkanlara bağlı olarak fert ve guruplar tarafından da yapılması meşru bir hak ve vecibedir, aynı zamanda bu savaş, Allah’ın korunmasını emrettiği can, namus, meşru mal gibi değerlerin korunması uğruna yapıldığında cihaddan sayılmaktadır.

Zaman, Kur’an’ın kadri kıymetini bilmek zamanıdır.

Zaman Kur’an’ı hakim kılmak için ondan deliller getirerek, çağdaş din ve ideolojilerin batıllığını ortaya koyarak hakkı izhar etmek / açığa vurarak hakim kılmak zamanıdır.

Resulullah (sas)’ in verdiği haberlere göre; Kim sadece Allah’ın nusretine güvenerek sabır ile bu büyük cihadı yaparsa yani Kur’an’ın kadri kıymetini bilirse Kur’an’ı Ahirette lehine şahid ve şefaatçı bulur.

Kim de içinde bulunduğumuz şu çağdaş cahiliye döneminde Kur’an’ın “mehcur edinilmesine” kaygısız, tepkisiz, duyarsız kalırsa Kur’an’ı Ahirette aleyhine şahid olarak bulur.

Bu ne büyük hüsran olur. Allah korusun.

Oruç ayı, ibadet ve Kur’an ayı olan şu mübarek ayda ve her biri Kadir Gecesi olması ihtimali olan gecelerinde bu hakikatları tezekkür etmeyi / hatırlamayı ve Kur’an’a karşı sorumluluklarımızı Allah ve Resulü’nün öğrettiği şekilde yerine getirmeyi şu ayet ve hadislerin ışığında tavsiye ediyorum…

Ebû Ümâme radıyallahu anh, ben Resulullah (sas)’ i şöyle buyururken işittim, demiştir:

اقْرَؤُا القُرْآنَ فإِنَّهُ يَأْتي يَوْم القيامةِ شَفِيعاً لأصْحابِهِ

“Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, Kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir”10

Nevvâs İbni Sem’ân (ra), ben Resûlullah (sas)’ i şöyle buyururken işittim, demiştir:

يُؤْتى يوْمَ القِيامةِ بالْقُرْآنِ وَأَهْلِهِ الذِين كانُوا يعْمَلُونَ بِهِ في الدُّنيَا تَقدُمهُ سورة البقَرَةِ وَآل عِمرَانَ ، تحَاجَّانِ عَنْ صاحِبِهِمَا

“Kıyamet gününde Kur’an ve dünyadaki hayatlarını ona göre tanzim eden Kur’an ehli kimseler mahşer yerine getirilirler. Bu sırada Kur’an’ın önünde Bakara ve Âl-i İmrân sureleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanları müdafaa için birbiriyle yarışırlar”11

Ebu’d-Derdâ (ra) anlatıyor: “Resulullah (sas) ile beraberdik. Gözünü semaya dikti. Sonra şöyle buyurdular:

هذَا أوَانٌ يُخْتَلَسُ الْعِلْمُ مِنَ النَّاسِ حَتّى َ يَقْدِرُوا مِنْهُ عَلى شَىْء

“Şu anlar, ilmin insanlardan kapıp kaçırıldığı anlardır. Öyle ki, bu hususta insanlar hiçbir şeye muktedir olamazlar”

Ziyad İbnu Lebîd el-Ensârî araya girip: “Bizler Kur’an’ı okuyup dururken ilim bizlerden nasıl kapıp kaçırılır? Vallahi biz onun hem okuyacağız, hem de çocuklarımıza, kadınlarımıza okutacağız” dedi. Resulullah (sas) da buyurdu ki:

ثَكِلَتْكَ أُمُّكَ يَا زِيَادُ، إنْ كُنْتُ ‘عُدُّكَ مِنْ فُقَهَاءِ الْمَدِينَةِ، هذِهِ التَّوْرَاةُ وَا“نْجِيلُ عِنْدَ الْيَهُودِ وَالنَّصَارَى، فَمَاذَا تُغْنِي عَنْهُمْ؟

“Anasız kalasın, ey Ziyad, ben seni Medine fakihlerinden sayıyordum. (Bak) işte Tevrat ve İncil, yahudilerin ve nasranilerin elinde, onların ne işine yarıyor (sanki onunla amel mi ediyorlar)?”12

Bize Muhammed b. Yezid er-Rifâî haber verip (dedi ki), bize el-Hüseynu’1-Cu’fî, Hamza ez-Zeyyât’tan, (O) Ebu’l-Muhtar et-Tâî’den, (O) İbnu Ani’l-Haris’ten, (O da) el-Haris’ten (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:

Ben (birgün) Mescid’e girmiştim. Bir de ne göreyim, bazı insanlar bir takım efsanelere dalmışlar.

Bunun üzerine Hz. Ali’nin huzuruna girip; “görmüyor musun ki, Mescid’de bazı insanlar efsanelere dalmışlar” demiştim de O; “bunu yaptılar mı?” diye sormuştu: Ben “evet” demiştim.

O zaman O şöyle demişti: “Bakın, ben gerçekten Rasulullah (sas)’İ;

ستكون فتن قلت وما المخرج منها قال كتاب الله كتاب الله فيه نبأ ما قبلكم وخبر ما بعدكم وحكم ما بينكم هو الفصل ليس بالهزل هو الذي من تركه من جبار قصمه الله ومن ابتغى الهدى في غيره أضله الله فهو حبل الله المتين وهو الذكر الحكيم وهو الصراط المستقيم وهو الذي لا تزيغ به الأهواء ولا تلتبس به الألسنة ولا يشبع منه العلماء ولا يخلق عن كثرة الرد ولا تنقضي عجائبه وهو الذي لم ينته الجن إذ سمعته ان قالوا { إنا سمعنا قرآنا عجبا } هو الذي من قال به صدق ومن حكم به عدل ومن عمل به أجر ومن دعا إليه هدى إلى صراط مستقيم خذها إليك يا أعور

“Yakında bazı fitneler, olacak” buyururken işitmiştim de; “o halde bunlardan kurtuluş yolu nedir?” diye sormuştum. O şöyle buyurmuştu:

“Allah’ın Kitab’ı sizden önceki şeylerin haberi, sizden sonraki şeylerin bilgisi ve aranızdaki şeylerin hükmü ondadır.

O, (hak ile batılı, doğru ile yanlışı) ayıran kitaptır, asla bir oyun değil.

O, öyle bir kitaptır ki, onu terk eden zorbanın Allah boynunu kırar, hidayeti ondan başkasında arayan kimseyi Allah sapıtır.

İşte o, Allah’ın sağlam ipidir. O, hikmet dolu zikirdir. O, dosdoğru yoldur.

O, kendisinden dolayı arzuların sapmayacağı, dillerin güçlüğe düşmeyeceği, kendisinden alimlerin doyamayacağı, çok tekrar edilmekten dolayı eskimeyen, şaşırtıcı şeyleri, (olağanüstü güzellikleri) bitmeyen kitaptır.

O, kendisini dinlediklerinde cinlerin; “Doğrusu biz şaşırtıcı, (olağanüstü güzel) bir Kur’an dinledik! (Cin Sûresi, 1) demekten kendilerini alamadıkları Kelam’dır.

O, öyle kitaptır ki, kim ona uygun görüş açıklarsa doğru söylemiş olur; kim onunla hükmederse adaletli davranmış olur; kim onunla amel ederse ona sevap verilir, kim (insanları) ona çağırırsa o dosdoğru yola iletilir.” Ey Aver bu sözleri kendine al, sakla”13

Amr b. Şuayb’dan Resuiullah (sas) şöyle bu­yurdu:

“Kıyamet günü Kur’an müşahhaslaşır, kişi suretine gi­rer onu tanıyan adam getirilir. Kur’an bir düşman su­retinde ona görülür,

ya Rab bu adam beni ezberledi ve ta­şıdı fakat en kötü hammallardandı benim hududlarımı aştı farzlarımı yapmadı hep günah işleyip isyan etti.

Ba­na itaati terk etti ve öyle deliller getirir ki Kur’an’a sen ve sahibin baş başa kalın ne yaparsan yap denilir.

Kur’an o kişinin elinden tutar ve onu cehennemin içine atar.

Sonra salih bir kimse getirilir o da Kur’an’ı ezberleyip taşımıştır ancak Kur’an’ın emirlerini korumuştur.

Kur’an ona da bir insan suretine girer ve

ya Rab bu adam beni taşıdı o ne güzel hammaldı benim hududlanma ri­ayet etti, farzları yerine getirdi, günahlardan kaçındı

ba­na itaat etti ve öyle deliller getirir ki ona sen ve arkadaşın baş başa beraber olun ne yaparsan yap denilir

ve Kur’an kişinin elinden tutar ona incilerden yapılı elbi­seler giydirilir. Başına bir taç koyar ve ona cennet içki­sinden içirir.”14

Bize Abdullah b. Salih, Muaviye b. Salih’ten, (O) Ebû Bekir b. Ebi Meryem’den, (O da) Atıyye’den (naklen) rivayet etti ki, 0 şöyle dedi: Rasulullah (sas) şöyle buyurmuş:

ما من كلام أعظم عند الله من كلامه وما رد العباد إلى الله كلاما أحب إليه من كلامه

“Allah katında kendi sözünden daha büyük hiç bir söz yoktur. Kullar da Allah’a kendi sözünden daha sevimli hiç bir sözle karşılık vermemişlerdir”15

ا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُم بُرْهَانٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ نُورًا مُّبِينًا فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُواْ بِاللّهِ وَاعْتَصَمُواْ بِهِ فَسَيُدْخِلُهُمْ فِي رَحْمَةٍ مِّنْهُ وَفَضْلٍ وَيَهْدِيهِمْ إِلَيْهِ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا

Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik. Allah’a iman edip O’na sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları kendinden bir rahmet ve lütuf içine daldıracak ve onları kendine doğru giden dosdoğru bir yola götürecektir.”16

______________

1-Nisa: 60

2-Maide: 43

3-Maide:68

4-Furkân : 30

5-En’am:159

6-Rûm:32

7- Bakara:85

8-Furkân : 30

9-Furkan:52

10-Müslim, Müsâfirîn 252. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned,V, 249, 251

11-Müslim, Müsâfirîn 253. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân 5

12-Tirmizî, İlm 5, 2655

13-Darimi:3331

14-İbn Ebi Şeybe, İbn-i Hacer el-Askalani, Metalibu Aliye, Tevhid Yayınları: 3/200.

15-Darimi:3353

16-Nisa: 174-175

Ahmed Kılıçkaya

Kaynak: www.islamiyontem.net

 

 

 


Tags:

 
 
 

One Response to “Kur’an-ı Kerim’in Kadri Kıymetini Bilmek”

  1. Gravatar of Aladdin Aksoy Aladdin Aksoy
    27. Eylül 2013 at 14:33

    Bekir abi çok önemli konulara değinerek Müslümanların dikkatine sunduğunuzdan dolayı müteşekkiriz. Rabbim senden razı olsun.

Bir cevap yazın