Yeni Müslüman Olan Bir Profesörün İlk Namazı
Yeni Müslüman Olan Bir Profesörün İlk Namazı
Amerika’nın muhtelif üniversitelerinde görev yapan matematik Prof. Jeffrey Lang İslam’a giriş hikâyesini yazmış olduğu ‘Melekler de Sorar’ (Even Angels Ask: A Journey to Islam in America) isimli eserinde derin felsefi düşüncelerle, ruhani duygular arasında “Kıldığı ilk namazını” şöyle dile getiriyor:
Müslüman olduğum gün cami imamı, bana namazın kılınışını açıklayan bir kitap verdi.
Ancak Müslüman talebelerin buna endişelerini gördüm, bana: “Acele etme, rahat ol, zamanla yavaş yavaş yaparsın” dediler.
Ben de kendi kendime, namaz bu kadar zor mu? Dedim ve talebeleri duymazlıktan gelerek, hemen vaktinde beş vakit namaz kılmaya karar verdim.
O gece, loş ve küçük odama çekilerek kitaptan abdest ve namaz hareketleri eksersizlerini yaptım, namazda okunacak bazı surelerin Arapça okunuşlarıyla İngilizce anlamlarını ezberlemeye çalıştım. Bu çalışmalar saatlerce devam etti.
‘Kendime güven gelince karar verdim…’
İlk namaz denemesi için kendime güven gelince yatsı namazını kılmaya karar verdim.
Vakit gece yarısıydı, kitabı alıp abdest için banyoya girdim, kitabı açarak, mutfaktaki ilk yemek denemesi yapan aşçı gibi kitaptaki talimatları dikkat ve incelikle bir bir uyguladım.
Abdest bitince odanın ortasında durup, kapı ve pencerelerin kilitli ve kapalı olmasından emin olduktan sonra kıble olarak bildiğim tarafa yöneldim, derin bir nefes aldım ve elimi kaldırarak alçak bir sesle Allah-u Ekber dedim.
Kimsenin beni işitmemesini ve görmemesini umuyordum, yavaş yavaş Fatiha suresi ile kısa bir sureyi Arapça olarak okudum.
Öyle zannediyorum ki herhangi bir Arap beni dinlemiş olsaydı benim okumamdan bir şey anlamayacaktı.
‘Kalbim hızla çarptı…’
İkinci bir tekbir alarak Allah-u Ekber diyerek Rükua gittim, rükuda biraz tedirginlik hissettim, çünkü hayatımda hiç kimseye eğilmemiştim.
Odada yalnız olduğumu hatırlayınca sevindim.
Subhane Rabbiyel azim dediğimde kalbimin hızla çarptığını hissettim. Tekrar tekbir getirerek doğruldum ve artık secdeye varma zamanı gelmişti.
Secdeye varmak üzere ellerimi ve dizlerimi yere koyunca dona kaldım, secdeye gidemiyordum.
Efendisinin önünde başını yere koyan köle gibi yüzümü, burnumu yere koyup sanki kendimi zillet sandığım bir duruma düşüremiyordum.
Üstelik bacaklarım da katlanamıyordu, utandım gülünç duruma düştüm zannettim.
‘Kahkahaları duyar gibi oldum…’
Bu durumda beni gören, arkadaş ve tanıdıklarımın önünde acınacak ve alay edilecek halimi düşündüm, arkadaşlarımın kahkahalarını duyar gibi oluyordum.
‘San Francisco’da Araplar çarptı bu hale düştü’ gibi sözler sarf edeceklerini tahayyül ederek zavallı duruma düştüğümü hissettim.
Bir müddet tereddüt ettikten sonra derin bir nefes aldım başımı seccadeye koydum, zihnimdeki bütün düşünceleri attım, dikkatimi dağıtacak düşüncelere yer vermeden ikinci secdeye de vardım.
Bu esnada kendi kendime “Daha önümde üç tur daha var” diye düşündüm ve kararlıydım: Neye mal olursa olsun bu namazı tamamlayacağım.
Kalan rekâtlarda işler gittikçe daha da kolaylaşıyordu. Son secdede tam bir sükûnet hissettim.
Nihayet teşehhütten sonra selam verdim.
Selamdan sonra bulunduğum yerde olduğum gibi kaldım, geriye dönüp nefsimle giriştiğim bu savaşı aklımdan geçirdim, adeta bir savaştan çıktığımı hissettim sonra başımı önüme eğerek mahcup bir şekilde
“Allah’ım geri zekâlılığımdan ve ‘tekebbürümden dolayı’ beni bağışla, uzak bir yerden geldim ve daha önümde kat edilecek uzun bir yol var” diye dua ettim.
‘Daha önce hiç yaşamadığım bir şeyi hissettim’
Bu esnada daha önce hiç yaşamadığım bir şeyi hissettim. Bunu kelimelerle ifade etmek mümkün değil.
Vücudumu, kalbimin bir noktasından çıktığını hissettiğim ve anlatmaktan aciz kaldığım bir dalga kapladı.
Soğuk gibiydi, ilk etapta irkildim, vücuduma olan etkisinden ziyade garip bir şekilde duygularımı etkiledi ve görünür bir rahmetin varlığını hissettim.
Bu rahmet sonra içime nüfuz ederek içimde kaynamaya başladı. Sonra sebebini bilmeden ağlamaya başladım.
Ağlamam artıp gözyaşlarım aktıkça, rahmet ve lütuftan harika bir gücün beni kucakladığını hissettim.
Günahkâr olmama rağmen, günahlarımdan veya utanç ve sevinçten dolayı ağlamıyordum. Sanki büyük bir set açılmış ve içimdeki korku ve keder sel olup gidiyor.
Bu satırları yazarken kendi kendime diyordum:
“Allah’ın rahmet ve mağfireti, sadece günahları affetmiyor, o aynı zamanda bir şifa ve bir sekinedir”.
Uzun bir süre başım eğik bir şekilde öylece diz üstü kaldım.
Ağlamam durunca, yaşadığım deneyin akıl ile izah etmenin mümkün olmadığını anladım, Bu esnada idrak ettiğim en önemli husus ise, benim Allah’a ve namaza şiddetle muhtaç olduğum gerçeği oldu.
Yerimden kalkmadan önce de şu duayı yaptım:
“Allah’ım bir daha küfre girmeye cüret edersem beni, o küfre girmeden önce öldür ve bu hayattan kurtar, hata ve eksiksiz yaşamanın çok zor olduğunu biliyorum, ancak şunu yakinen biliyorum ki, bir tek gün dahi olsa sensiz yaşamak senin varlığını inkar etmem mümkün değildir.”
Tags: