Doğum Yapan Ceylan ve Sosyal Hayatımızdaki Sorunlar

Doğum Yapan Ceylan ve Sosyal Hayatımızdaki Sorunlar

Hamile bir Ceylanın doğum sancıları başlar ve rahat doğum yapmak için, ormanın uzak bir köşesine gider.

Nehrin kenarında, tam doğum yapacağı esnada, bir anda gök gürler, şimşek çakar ve bulunduğu yere yıldırımın düşmesiyle ormanda büyük bir yangın başlar.

Ceylan, bu yangından bir an önce uzaklaşmak için sağına döner, bir de bakar ki ona “ok atmak için” hazır bekleyen bir avcı var.

Hemen soluna döner.. Ancak o tarafta da “aç bir aslanın” kendisini yemek için pusuda beklediğini görür.

Ceylan tam bir kıskacın içinde kalmıştır.

Ya avcının okuna teslim olacak, ya aç olan aslana yem olacak, ya da yanan ormanda kül olup gidecektir.

Yani her yanı tehlikeyle doludur zavallı Ceylanın.

Bunca tehlikenin ortasında, hiç bir kaçacak yeri ve kaçış yapacak bir şeyi olmayan Ceylan, hem hamile hem de çok çok zayıf olmasına rağmen, Rabbine sığınır, ona güvenir ve gücünün yettiği şeyi yapmaya yani doğumunu gerçekleştirmeye karar verir.

Ceylan gözlerini kapatmış tam doğumunun gerçekleşmesini beklerken, Okunu atmaya hazırlanan avcının yakınlarına o anda bir yıldırım düşer.

Düşen yıldırımdan etkilenen avcının yayından çıkan ok, hızla yön değiştirerek direk aslana isabet eder. Aslan oracıkta ölür.

Yağan yağmur ise çok çok kısa sürede yanan ormanı söndürür.

Ve Ceylan sağ salim doğumunu yaparak kurtulur.

*********

Sen de gün gelir hayatında “her yönden kuşatılmış” olabilirsin. Kötü fikirler, ruhsal bunanımlar, başına gelen zorluklar, sıkıntılar, seni çepeçevre kuşatmış olabilir.

İşte o zaman, karşında iki seçenek olacaktır.

Birincisi, mücadeleyi bırakıp teslim olmak, ikincisi, neyi yapmaya gücün yetiyorsa, o işe odaklanmak ve kalanını tüm insanlığın sahibine, malikine ve Rabbine bırakmaktır.

Unutma ki, “birinizin elinde bir fidan olduğu sırada kıyamet kopacak olsa, yine de o fidanı diksin” diyerek, ümitsizliği yasaklayan bir Peygamberin ümmetiyiz.  

“Bahçeye bir fidan dikmek, yarına inanmaktır” der Audrey Hepburn.

İçinde bulunduğumuz ortam nasıl olursa olsun, yarına inanmak, yarını inşa etmektir, bu mücadelede bizi kazançlı çıkaracak olan.

Yukarıdaki hikâye aslında bize “dünya hayatının bir imtihan yeri olduğunu, yatma yeri olmadığını, keyif çatma yeri hiç olmadığını..” anlatmaktadır.

Bu yüzden, sen ey dava kardeşim, meşru anlamda ne iş yapıyorsan mutlaka o işe odaklan, bu uğurda ödemen gereken bedel neyse onu öde ve sakın müteessir olma, ahirette karşılığını fazlasıyla alacaksın.

Ceylan kadar şanslı da olamayabilirsin.

Zahiri olarak sen üzerine düşen görevi yap, gerisini âlemlerin Rabbine bırak.

Arka planda ve yaşamın diğer alanlarında hayatımız nasıl şekillenecek diye hiç merak etme, O senin için neyin hayırlı olduğunu senden iyi bilir.

Bizim için odaklanmamız gereken tek şey Allah’a kulluğumuzdur.

Dünya hayatında elbette ki birçok iniş ve çıkışlarımız olacak. Önemli olan her durumda, hem inerken hem de çıkarken, Rabbimizle beraber miyiz?

Rabbimizi sadece iniş zamanlarında, yani zor zamanlarda mı hatırlıyoruz?

Çıkış günlerinde, rahatımızın gıcır, işimizin tıkır olduğu zamanlarda unutuyor muyuz?

Yoksa bir mümine yakışır şekilde, her inişte tevbe, her çıkışta hamd mı ediyoruz? Bizim için asıl olan ve sormamız gereken mesele bu.

Biz müminiz elhamdülillah.

Müminin her işi ise hayırdır. Çünkü ona bir nimet verildiğinde şükreder. Bu onun için bir hayır olur. Başına bir musibet geldiğinde de sabreder. Bu da kendisi için bir hayır olur.

Yapmamız gerekenleri ertelemeyip onu anında hemen yapmak çok çok önemlidir.

Ertelemek, hele hele hayrı ertelemek şeytandandır. Tembel olmak asla ve kat’a bize yakışmaz, sürekli aktif olarak çalışıp üretmek zorundayız.

 “Sen aslında çok önemlisin ey kardeşim”, Sende ne cevherler yüklü, gel bunu aktif hale getir, getir ki, kendin için, ailen için, yakınların için, davan için bir umut olasın.

Sen asla diğer canlılar gibi değilsin, Ahsen-i Takvim üzere yaratılansın. Yeryüzünü fesada uğratan ve bozgunluk çıkaran “insi ve cinni şeytanlarla” mücadele edeceksin.

Mazlumların umudu da sensin, kendini sakın küçük görme.. Silkelen ve kıyama kalk.

“Sıkıldım” kelimesini sakın ha hiç kullanma, bilakis sıkıntıda olanların umudu sen olmalısın. Sen ayağa kalk ki, tüm mazlumlarda ayağa kalksın.

Ey kardeşim, Uyuma, zaten mezarda yeterince uyuyacaksın.. Dünya hayatı asla bir uyuma yeri değil, yorulma yeridir.

Hasadımızı ahirette biçeceğiz ve dinlenme yerimiz cennet olacak inşaAllah.

Sıkıntı çekmeden rahat yok, zahmet olmadan rahmet yok. Hepimizin omzunda ağır yük var; O yük vahiy yüküdür.

Bunu sen taşımazsan, ben taşımazsam kim taşıyacak? Yeryüzünde bir amaç için gönderildiğini unutmadan gel ayağa kalk.

Bu hayatın içerisinde yürüyeceğin yollar her zaman düz yollar olmayacak. Bazen düz, bazen yokuş; bazen iniş, bazen çıkış; bazen dikenli, bazen asfalt olacak.

Önemli olan bu yolları kimin için yürüdüğündür.

Bu yollarda kimin için yorulduğundur.

Eğer sırf Allah için yoruluyorsan, ne mutlu sana; yok eğer geçici bir dünya menfaati için yoruluyorsan, o zaman eyvahlar olsun sana.

Öyle üç kuruşa beş köfte yok.

İltimas yok, torpil de yok..

Kimin için ve ne kadar çalışıyorsan, çalıştığın kadar mükâfat veya ceza alacaksın.

Tevekkül ve sabır Müslüman için olmazsa olmazdır.

Yüce Allah asla insanın makamına, mevkiine, malına mülküne, fakirliğine veya zenginliğine bakmayacak.

Bu dünya imtihanında kimin için, ne kadar çalıştığına bakacak ve o zaman neyi hak ediyorsa onu alacaksın.

Allah yolunda oldun ve bir de tevekkül mü ettin? O zaman sakın korkma. Allah senin dostun olduktan sonra hastalıkmış, musibetmiş, hapismiş, sürgünmüş ne yazar.

Bak büyük mütefekkir İbni Teymiye ne diyor:

“Zalimler bana ne yapabilir ki, ben cenneti yüreğimde taşıyorum. Hapsedilmem halvet, sürülmem hicret, öldürülmem ise şahadettir.”

Yenilgiler bizleri asla yıldırmamalı, aksine Hira’(mağara) mız gibi olmalı, tefekkür etmeli ve bizi daha ileri götürmelidir.

Evet, bugün her yanımız olumsuzluklarla sarılı vaziyette, nimet bolluğuna rağmen şükürsüzlük, tembellik, ben merkezli yaşam, bencillik, umutsuzluk, kendini pasif görme, uzun soluklu iman esaslarını yaşayamamak, bizleri batıl rüzgârına savurdu.

Kardeşim dünya hayatı çalışma yeridir, yorulma yeridir..

Bu dünyada ne kadar ekersen, ahirette o kadar biçersin. Ne kadar boş verirsen, o kadar hüsrana uğrarsın.

Kıyamet kopsa dahi, o an yapmakta olduğun işi yap.

Elinde fidan mı var, hemen dik.. Yardım mı yapacaktın hemen yap.. Kulluk için mi, davet için mi koşturuyorsun, koşmaya devam et..

Baktın yolda engel mi gördün, durma, hemen kaldır, zülüm mü gördün, hemen bertaraf et. Ahiret işleri için acele et, yoksa sonra zaman bulamazsın.

Senin, şu an gölgesinde oturduğun o ağacı diken kişi, belki de o ağacın gölgesinde hiç oturamadı, belki de meyvesini hiç yiyemedi.

Ama arkasında, insanların gölgesinde oturup meyvesini yiyeceği büyük bir hayır bıraktı.

Gel sen de böyle yap. Adı ne olursa olsun, hayır adına senden sonrakilere güzel bir miras bırak, bırak ki sonsuz mükâfata nail olasın.

Ve

“Sabret.. Allah güzel davrananların mükâfatını asla zayi etmeyecektir.” (Hud Suresi 191)

Kaynak: İslam ve Hayat Sitesi


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın