Uyku Ölümün Bir Provasıdır
Uyku Ölümün Bir Provasıdır
Her gün adeta zorla provasını yaptığımız şu ayetin hiç mi hiç idrakinde bile değiliz.
“Allah, ‘öleceklerin’ ölümleri anında, ‘ölmeyeceklerin ise’ uykuları esnasında ruhlarını alır. ‘Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini’ tutar (o kişi ölür), diğerlerini bir süreye kadar daha salıverir. (o kişi de yaşamaya devam eder) Doğrusu bunda düşünen kimseler için dersler vardır.” (Zümer suresi 42)
İnsanı öteki varlıklardan ayıran en temel özelliği “Ruh” sahibi bir varlık oluşudur. Allah Teâlâ’nın insanı öldürmesi, “Ruh”un bedenle ilişkisini kesmesidir.
Ayette de işaret buyurulduğu gibi “Ruh”un en başta gelen niteliği “Can ve Şuur” kaynağı olmasıdır.
ÖLÜM olayında Allah “Ruh”u bedenden tamamen ayırdığından beden, hem Candan hem de Şuurdan yoksun hale gelmekte,
UYKU denilen psiko-fizyolojik olayda ise can bedende kalmakla birlikte geçici bir duyum ve bilinç kaybı yaşanmaktadır.
Bu kayıp bir bakıma “Ruh”un bedeni kısmen terk etmesi anlamına geldiği için ayette uyku bir ölüme benzetilmiştir (Zemahşerî, IV, 349).
Ölüm olayında ayetteki deyimiyle Allah ruhu tutarken uyku olayınınsonunda Ruh, uyanıklıktaki fonksiyonunu yeniden kazanır.
Ama bunun da ölümle son bulacak belli bir süresi/eceli vardır.
Nefisleri, canları “Ölüm esnasında VEFAT ettiren” muhakkak ki Allah’tır. Yine uyurken, “Uykusu esnasında henüz ölmemiş olanları” da yine VEFAT ettiren O’dur.
Uyku; ölümün yarısıdır, yarı ölümdür.
İnsan “uyku esnasında” Rabbimizin koyduğu bir yasa gereği neredeyse “yarı ölü” gibidir.
“Uyku esnasında” insanların ruhları belli ölçüde kabzedilmektedir. İşte bu ayetin beyanıyla “uyku esnasında kısmen bir ölüm hadisesi” gerçekleşmektedir.
Öyleyse buradaki VEFAT, bu anlama geliyor.
Yani VEFAT; “kişinin ölümü esnasında gerçekleşen” bir hadisedir. Bir de kişi “uyku esnasında” adeta “henüz ölmemiş bir kimsenin vefat halini” yaşamaktadır.
Buradaki Teveffa, yani ölüm, “ruhun bedenle ilişkisinin kesilmesi” anlamına gelmektedir.
Uykudaki “ruhun bedenle ilişkisinin kesilmesi” ile ölümdeki “ruhun bedenle ilişkisinin kesilmesi” arasında şu fark vardır.
Ölümde, “ruhun bedenle hem içten hem de dıştan ilgisi kesilirken”, uykuda, “sadece dıştan ilgisi kesilmekte ama içten ilgisi devam etmektedir.”
Yani uyku esnasında Rabbimiz kişinin “akıl, his, şuur, idrak ve temyiz gücünü” almaktadır.
Öyleyse unutmayalım ki “ölümle hayat iç içe bir bütündür” ve hiç kimsenin, hiç birimizin “uyuduktan sonra tekrar kalkacağımıza dair” hiç bir garantimiz yoktur.
Tutan da, alan da, salıveren de hep Allah’tır.
Tüm nefisler “Allah’ın tasarrufu” altındadır. Hiç kimsenin “O’ndan saklanması, kaçıp kurtulması” asla mümkün değildir.
İşte Rabbimiz “haklarında ölümünü hükmettiği kişileri” uykusu esnasında tutar.
Ama Rabbimiz “haklarında ölüm fermanı, ölüm hükmü vermediği, eceli gelmemiş kimseleri” de gerisin geri tekrar hayata gönderir.
Ne zamana kadar? Adı konmuş ve “Allah tarafından belirlenmiş” bir ecele yani bir süreye kadar.
Demek ki her gece Allah bizi öldürüyor ve “ecelimizin dolacağı güne kadar” da her sabah bizi bir daha kaldırıyor.
Rabbimiz, gece bizi öldürmüşken, sabahleyin “yeni bir fırsatla, yepyeni bir imkânla” bizi bir daha kaldırıyor.
Sebep ne? “Belki bugün aklını başına alır, belki bugün tekrar Allah’a kulluğa döner, belki bugün bu fırsatı değerlendirir..” diye.
Belki de yarın “kıyamet gününde Rabbimize karşı bir itiraz hakkımız kalmasın, bir mazeretimiz olmasın diye” böyle yapıyor.
İşte bütün bunlarda “düşünecek, tefekkür edecek, akledip değerlendirecek” bir toplum için ayetler vardır, ibretler vardır.
Tüm canlar ve canlılar üzerinde “yegâne tasarruf sahibi, yegâne hüküm sahibi” muhakkak ki Allah’tır.
Geceleyin “herkesi uyutan, vefat ettiren, eceli dolanların ruhlarını tutup öldüren, ama vakti gelmemiş olanları tekrar diriltip uyandıran..” hep O’dur.
“Hayat ve ölüm üzerinde” yegâne Malik, yegâne söz sahibi O’dur. “Uyku esnasında da, ölüm esnasında da” kulları üzerinde yegâne tasarrufunu, hükümranlığını yürüten O’dur.
Yaşamamız gerekiyorsa; hayat konumumuzu, Ölmemiz gerekiyorsa, ölüm konumumuzu belirleyen, takdir eden, uygulayan hep O’dur.
Yeryüzünde “en çok sevdiği, yeryüzünün en şereflisi elçisine yani Peygamberimize bile” bu konuda hiç bir yetki vermemiştir.
Her konuda, “hayat ve ölüm” konusunda, “hidayet ve dalâlet” konusunda tüm yetki sadece kendisine aittir. O’nun hidayette dedikleri hidayettedir, dalâlette dedikleri de dalâlettedir.
Ali KÜÇÜK hocanın Zümer suresi 42 ayet tefsiridir.
Tags: