Türkiye’de Dijital Dönüşümün, Toplumsal Değişime Etkileri

Türkiye’de Dijital Dönüşümün, Toplumsal Değişime Etkileri

Bizleri İslam ile şereflendiren Âlemlerin Rabbi, mülkün sahibi, Şanı yüce Allah’a sonsuz defa hamd olsun.

Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi en başta ölçü ve örnek Rasul Hz. Muhammed’in, ehli Beytinin, güzide Ashabının, İslam ümmetinin ve sizlerin üzerine olsun.

1960’ lı yılların Türkiye’ sinde birçok Devlet dairelerinde resmi evraklar, defterler, makbuzlar vs. hep “el yazısı” ile yazılır, çizilir ve kayıt altına alınırdı. Yani işler “manuel” olarak idare edilirdi.

1970’ li yıllarda adına DAKTİLO denilen yazı makinası ile bu işe bir çeki düzen verildi. Matbaalarda basılan ve üzerinde kod numarası bulunan resmi evraklar, Daktilolar ile yazılarak yoğun olarak kullanılmaya başlandı.

Çok geçmeden adına ELEKTRİKLİ DAKTİLO denilen yazı makinaları, tak tuk diye yazan eski MEKANİK DAKTİLOLARIN pabucunu dama attı. Adeta onlar birer tarihi eser oldu.

Sanırım 70’li yıllar içinde, Türkiye’ deki resmi kurumlar BİLGİSAYAR denilen cihazla tanıştı.

O yıllarda bir akrabamı ziyaret için Ankara’daki Ticaret Bakanlığı merkez binasına gittiğimde, masa büyüklüğünde bir cihazı bana gösteren akrabam; “Bunun adı bilgisayar.. Tüm bakanlık verileri burada işleniyor..” demiş ve ben BİLGİSAYAR lafzını ilk orada duymuştum.

Aradan geçen onlarca yıldan sonra (geç de olsa) Türkiye Cumhuriyeti devleti, tüm resmi işlemlerinde devasa bir TEKNOLOJİK DİJİTAL DÖNÜŞÜM gerçekleştirdi.

Bu dönüşüm; hem teknolojik araç ve gereçler/Donanım alanında oldu. Hem de YAZILIM alanında..

Son yıllarda ise YAPAY ZEKÂ denilen şeyin tüm dünyada yaygın hale gelmeye başlamasıyla Devlet, hem bu alanı yoğun bir şekilde kullanmaya, hem de Lise ve Üniversitelerde YAPAY ZEKÂ BÖLÜMLERİ ve YAPAY ZEKÂ MÜHENDİSLİK FAKÜLTELERİ açarak, bu konuda hamle üstüne hamleler yapmaya başladı.

Bu teknolojik gelişmeler ve dönüşümler kötü bir şey mi ve biz teknolojiye karşı mıyız? Elbette ki hayır..

Çünkü 1400 küsur yıl önce Rabbimiz dedi ki:

“Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve bağlanıp beslenen yağız savaş atları hazırlayın. Ki bunlarla Allah’ın ve sizin düşmanlarınızı ve Allah’ın bildiği (ama) sizin bilmediğiniz diğer (gizli şer ve nifak odaklarını) korkutasınız.” (Enfal suresi 60)

İşte bu bağlamda TEKNOLOJİK İMKÂNLAR; bağlanıp beslenen “yağız savaş atları” gibidir.

Ama burada özellikle de bir hususun altını kalın çizgilerle çizmeyi, Türkiye toplumunu ve özellikle de davetçi Müslümanları belli konularda uyarmayı bir sorumluluk sayıyorum.

O da şudur:

Bugün tüm dünyada icat edilen teknolojik araç ve gereçler, DİJİTAL DÖNÜŞÜMLER ve bunlara çok çok büyük bir ivme kazandıran YAPAY ZEKÂ, her ne kadar insanoğlunun hayatını daha da kolaylaştırmak, zaman ve faydalar sağlamak için icat ediliyor deniliyorsa da, bunların mucidi, sponsoru ve finansörü KÜRESEL SERMAYE ŞİRKETLERİ, bu imkânları çok çok farklı amaçlar için de kullanmaktadırlar.

Mesela tıpta, ziraatte, besicilikte, inşaat sektöründe, harp sanayinde yada uzay araştırmalarında bu imkânlar kullanılırken, bir de bakıyorsunuz ki; Küresel sermaye, bireyleri yada toplumları KENDİ AKİDELERİ, DÜNYA GÖRÜŞLERİ ve SİYASAL AMAÇLARI ekseninde bir TOPLUMSAL DEĞİŞİM için de bu imkânlar seferber edilmiş ve edilmekte..

Özellikle de ŞEYTANI RAB EDİNEN, onun/şeytanın “Tüm bireyler ve toplumlar üzerinde mutlak bir güç, kuvvet ve irade sahibi olması için” çok çok çalışan ŞEYTANA TAPAN KÜRESELCİ ŞİRKETLER ve bunların güdümündeki DEVLETLER, tüm TEKNOLOJİK DİJİTAL DÖNÜŞÜM imkânlarını adeta bu amaçları uğrunda seferber etmiş durumdadırlar.

Şu ayetler adeta onları deşifre etmektedir:

“Dünya hayatına dair konuşması senin hoşuna giden, pek azılı düşman iken, kalbinde olana Allah’ı şahit tutan, işbaşına geçince ise, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, EKİNİ VE NESLİ YOK ETMEĞE ÇABALAYAN insanlar vardır.” (Bakara suresi 204 ve 205)

Bugün bakıyoruz ki; bil fiil “Şeytanı Rab edinen, ona canı gönülden iman eden, ona tüm insanların da iman etmesi için teknolojiyi kullanan bu KÜRESELCİ ÇETE ve onların çeşitli uydu devletleri” yukarıdaki ayette ifade edildiği gibi EKİNİ VE NESLİ YOK ETMEĞE ÇABALAYAN sapıklardır.

Bu sapıklar; İslam’dan ve Müslümanlardan asla ve kat’a razı değillerdir. Çünkü onların “İlk düşmanı ve can düşmanı”, İSLAM ve MÜSLÜMANLARDIR.

Bu nedenle de en çok Müslümanlarla uğraşmakta, mücadele etmekte hatta tüm TEKNOLOJİK DİJİTAL DÖNÜŞÜM imkânları ile bil fiil savaşmaktadırlar.

Bunun yüzlerce hatta binlerce örneğine tüm dünyada özellikle de halkı Müslüman olan topraklarda çok çok rastlamaktayız.

Burada size “ilk elde aklıma gelen” bazı örnekler veriyor ve hayatınızın her alanında bunları dikkate almanızı hasseten hatırlatıyorum güzel insanlar.

Bu örneklerde TEKNOLOJİK DİJİTAL DÖNÜŞÜM araç ve gereçleri, aynı bir ekmek kesmede kullanılan BIÇAK gibi “masum bir amaç için” kullanılırken, bir katilin elindeki BIÇAK, “bir cinayet aleti” olmaktadır.

Mesela, eski Çeçenistan Devlet Başkanı Cevher DUDAYEV, Rusların yıllarca öldürmek için peşinden koştuğu bir liderdi.

Katilleri onun bir “Uydu Telefonu” sahibi olduğunu öğrendi. Konuşma yaptığı bir sırada mekânın koordinatlarına ulaşan Rus katiller, 21 Nisan 1996 tarihinde “nokta atışlı” bir füze ile onu katlettiler.

Gazeteci Fehmi KORU, 20 yıl kadar önceki bir makalesinde şunları yazmıştı:

“Birkaç gazeteci arkadaş ile bir pide kebap salonunda yemek yiyip sohbet ettik ve oradan ayrıldık. Bir süre sonra cep telefonum çaldı. (O zamanlar kulaklı NOKİA’ lar vardı). Telefonu açtığımda tanımadığım bir ses bana:

Fehmi bey, biraz önce filan kebap salonunda, filan kişilerle yemek yediniz ve şu şu konuları konuştunuz değil mi? dedi ve hemen telefonu kapattı. Meğer cep telefonumuz üzerinden tüm konuşmalarımızı dinlemişler..”

Fehmi KORU beyin kullandığı ilk nesil “Kulaklı NOKİA” cep telefonlarından, bu gün adına AKILLI TELEFON denilen YAPAY ZEKÂ destekli cep telefonlarına gelindi ve bunlar adeta bir telefon değil süper bir bilgisayar.. Şöyle ki:

Telefonun teknolojik donanımı ve yazılımı ne kadar yüksek ve kullanıcı da bunlara tam vakıf ise bu telefonlarda teşbih yerinde ise “Yok diye bir şey yok..”

Her şeyden önce, bu telefonların ilk projelendirilmesi, tasarımı ve imalatı için istekte bulunan, alt yapı hazırlayan, AR-GE çalışmaları için Milyarlarca Dolar para hibe eden KÜRESELCİ SERMAYE ŞİRKETLERİ, bu telefonları, NİHAİ AMAÇLARI yolunda kendileri için çok çok faydalı BİR ARAÇ OLARAK kullanmaktadırlar.

En basit örneği, eşinizle oturdunuz evinize almayı düşündüğünüz bir “Çelik tencere seti” için istişare ediyorsunuz. Sonra dediniz ki, bir de şu internetten marka, model ve fiyat araştırması yapalım.

Açtınız telefonu, internete girdiniz, bir de ne göresiniz? Önünüze patır patır “Çelik tencere seti” marka ve model reklamları geliyor hatta bu “Reklam fırtınası” birkaç gün sürüyor.

Peki, nasıl oluyor bu? AKILLI TELEFON denilen meret, eşinizle olan tüm konuşma ve muhabbetlerinizi dinliyor ve sözde size yardımcı oluyor işgüzar..

Bu nedenle ziyaretine gittiğim bir arkadaş demişti ki; “Aman abi şu cep telefonlarını kapatalım ve evin en uzak bir yerine bırakalım ki ne konuştuklarımıza şahit olmasın..” Yani elinizdeki cep telefonu KAPALI DA OLSA sizi dinliyor.

Teknolojik gelişmelerle ilgili izlediğim bir TV Belgesel programında konuşmacı demişti ki:

“Çok insanlar evlerindeki TV cihazlarında kendilerini izleyen bir kameranın olduğunu, TV kumandasının da bir dinleme cihazı olduğunu bilmezler..” Ne dehşet verici bir şey değil mi kardeşlerim?

Sanırım sizler de haberlerde duymuşsunuzdur. Haber şu idi:

“MIT TECHNOLOGY REVİEW dergisi, ROBOT BİR SÜPÜRGE tarafından çekilen binlerce görüntüden 15’ini ele geçirip yayımladı.

Bu görüntüler arasında BANYODA KLOZETTE OTURAN ve ismi açıklanmayan bir kadının ROBOT SÜPÜRGE tarafından kaydedilen video görüntülerinin Facebook’ta yayınlanması üzerine olaya ilişkin olarak inceleme başlatıldı.

ROBOT SÜPÜRGE şirketi, fotoğrafların KAMERA YERLEŞTİRİLEN TEST MODELLERİ tarafından çekildiğini doğruladı. Ancak görüntülerin internette yayılmasına ilişkin olarak araştırma yaptıklarını söyledi..” (30 Aralık 2022 – Hürriyet)

Görüyorsunuz değil mi kardeşlerim iğrençliği?

İstanbul Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik GÖKSU, 03 Nisan 2024 tarihli Twitter (X) paylaşımında şunları yazdı:

“Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyoruz. 1.287 sokağımıza, caddemize, okullarımıza ve parklarımıza YAPAY ZEKÂ DESTEKLİ KAMERALARIMIZI kurmaya başladık. Esenler’ imiz artık Türkiye’nin en güvenli ilçesi olacak..”

Peki, Tevfik beyin söz konusu ettiği mevcut kameralara ilave edilecek yeni binlerce kameranın takılış amacı sadece GÜVENLİK meselesi midir?

Gece karanlığını yarı gündüz gibi gösteren, yüz okuma ve ses kaydı yapma özelliği de olan bu kameraların başka bir takılış amaçları yok mu?

İnanın birçok amacı da var ama onlara burada girersem konu çok uzayacak ve makale, amacı dışına çıkacak.

Eski İçişleri Bakanı Süleyman SOYLU, bir TV konuşmasında demişti ki; “Türkiye’ nin bu gün geldiği TEKNOLOJİK DİJİTAL DÖNÜŞÜM, Avrupa’nın birçok ülkesinde yok. Bu nedenle artık suçlulara çok çok kolay ulaşabiliyoruz..”

Peki, Bakan beyin sözleriyle kastettiği neydi?

Türkiye’ deki tüm Görüntü kayıtları, Telefon ses kayıtları, HTS (Historical Traffic Sources) kayıtları, DNA kayıtları, Kan grubu kayıtları, Soy ağacı kayıtları, Parmak izi kayıtları, Adres kayıtları vs.. binlerce kayıt devletin elinde ve bunlarla istediği kişiye istediği anda ulaşabiliyor.

Sanırım her birimizin TC Kimlik Numarasında yani bizim göremediğimiz Devlet dijital arşivlerinde bunların hepsi kayıt altında.

Sadece bunlarla mı? CHİP’ li kimlikler, ehliyet ve pasaportlar da artık devlet için, kişinin NOKTA OLARAK konumunu gösteren araç ve imkanlardır..

Son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, seçime katılan Cumhurbaşkanı adaylardan Erkan TRÜKTEN bey sosyal medyada yaptığı bir paylaşımda dedi ki:

“Şehirlerarası yolculuk için bindiğim otobüs, jandarma noktalarından birinde durduruldu. Herkese kimlik kontrolü yapıldı ve benim kimliğim GBT yani ‘’Genel Bilgi Toplama’’ cihazına okutulduğunda, Cihaz yüksek sesle SİREN ÇALMAYA başladı. Askerler beni apar topar otobüsten indirdiler.

Sebebi neymiş? Güya ben bir konuşmamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret etmişim, aramam varmış.. Yok aslında böyle bir şey.. Ama birileri kayıtlara böyle bir veri girince, yüksek SİREN SESİYLE bana toplum içinde suçlu muamelesi yaptılar..”

Yakın tarihte TV’ de bir konuşmasını izlediğim Prof. Dr. Ramazan KURTOĞLU bey dedi ki:

Bu gün kullandığımız şu AKILLI CEP TELEFONLARI ile bir mahalledeki herhangi bir evin içinde 40 kişinin bir araya geldiğini rahatlıkla görebiliyoruz.

Kardeşlerim bu demektir ki; “Bu 40 kişiyi isim isim de biliyoruz..” İşte TEKNOLOJİK DÖNÜŞÜM’ ün bir uygulaması da budur.

Hatırlarsanız Cumhurbaşkanı Erdoğan son seçim mitinglerinde, üstüne basa basa şunu söylüyordu:

“Yetkili arkadaşlara sordum, şu anda bu meydanda mitinge gelen kaç kişi var? Dediler ki, efendim 285.000 civarında kişi var.. Maşallah barekallah ya hu..”

Ramazan KURTOĞLU hocanın yukarıda dediği gibi BİR ARADA OLAN 40 kişiyi bilen ve elinde HTS kayıtları olan devlet, miting alanında kaç kişinin olduğunu mu bilemeyecek?

Birkaç kez rast geldiğim şu örneği de size arz etmek istiyorum kardeşlerim.

Her türlü pisliği, rezilliği, ahlaksızlığı ve gayrı meşruluğu TEŞVİK PROGRAMI olan ve sabahları saat 10:00 – 12:00 arası yayınlanan “Kadınlara yönelik TV programları” var malumunuz.

Bu programlarda, gayrı meşru bir ilişki sonunda doğan, sokağa atılan, yetiştirme yurtlarında büyütülen ya da “Koruyucu Ailelere” teslim edilen minik çocuklar, 18-20 yaşlarında BİYOLOJİK ANNE ve BABALARINI aramak için güya bu programlara getiriliyorlar.

Sonuçta bir bakıyorsunuz, bu çocuğun “Gerçek anne ve babasına” nasıl oluyorsa TV sunucusu çok çok kısa bir sürede ulaşıyor. Gerçekten çocuk anne ve babasına birebir de benziyor.

Peki, 20 yıldır ulaşılamayanlara bu bayan sunucu nasıl ulaşıyor dersiniz? Devletin arşivinde bulunan “DNA ve adres bilgileri” ile ulaşıyor. Artık DİJİTAL DÖNÜŞÜM ve TEKNOLOJİK ALT YAPI, onlara bu imkânı sağlıyor.

Sadece bu değildir bulanan kayıp.. Hırsızlar, cinayet zanlıları, uyuşturucu satıcıları, göçmen tüccarları vs.. “Ses, görüntü, saç teli DNA’ sı, parmak izi, bir kan damlası” vs.. üzerinden ANINDA yakalanıyorlar.

Kardeşlerim son olarak bu DİJİTAL DÖNÜŞÜM furyasından nasibini alan şu malumunuz DİJİTAL PARA olayına da kısaca değinmek istiyorum.

Bir işveren olarak ister Devlet kurumları, isterse özel sektör, bundan 30 yıl öncesine kadar çalışanlarının maaşlarını NAKİT OLARAK elden verirdi.

Bu gün artık tabir yerinde ise “Köprünün altından çokkk sular geçti. Eski çamlar bardak oldu..”

Büyük şehirlerin bazılarında (çok affedersiniz) tuvalete gitseniz DİJİTAL PARA istiyor. Örneğin birçok metro istasyonu tuvaletinde bulunan TURNİKE’ ye kart okutmaz iseniz WC giriş bariyeri açılmıyor.

Belediye otobüsleri, Metro ve Tramvaylara mümkün değil ki DİJİTAL PARA kartını okutmadan binesiniz.. Para yoksa kartta, cihaz bas bas bağırıyor değil mi?

Bir zincir marketler grubu, çok yakın bir tarihte marketinin girişine şu yazıyı yazmıştı: “Şu tarihten itibaren marketimizde nakit para alınmayacaktır..” Niye arkadaş?

Bu marketlerden birisine giden arkadaşım dedi ki: “Adam market arabasına alacaklarını doldurmuş, sırası kendisine gelince ve paranın geçersiz olduğunu öğrenince, alacaklarını olduğu gibi bıraktı, kızarak bağırarak oradan ayrıldı..”

Güzel insanlar

Türkiye’ de devlet, daha birkaç sene önce, sözde VERGİ GELİRLERİNİ ARTTIRMA ve KAYIT DIŞI PARA AKIŞINI kontrol altına alma ADI ALTINDA bir kanun çıkardı ve dedi ki:

“Şu tarihten itibaren ev ve işyeri kiraları, BANKALAR ÜZERİNDEN havale ile ödenecek, bunu yapmayan mülk sahibi ile kiracıya ağır ceza kesilecek..”

Acaba buradaki ASIL AMAÇ, kanunda ifade edilen AMAÇ MI’dır? Çoğu insan bunu böyle sanıyor.

Prof. Dr. İsmail Hakkı AYDIN hoca, çok yakın bir tarihte dinlediğim bir TV konuşmasında şunları söyledi:

Beyne takılan elektrotlarla artık “İnsan zihnindeki düşüncesini okuma ve düşünme yoluyla nesneleri harekete geçirme..” gibi işler, taa yıllar öncesinde gerçekleşti

Kardeşlerim şimdi gelelim toplumun bireylerini BU KADAR DİJİTAL YAKIN MARKAJA alanların asıl amaçlarına..

1970’ li yıllarda Filistinli âlim ve davetçi kardeşim Esad MANSUR hocamla beraber çeşitli sohbetlere, ziyaretlere giderdik.

Bu ziyaretlerde hocamı çok rahatsız eden bir husus vardı. O da şuydu:

Doğusundan Batısına, Kuzeyinden Güneyine, Türkünden Kürdüne, Lazından Çerkezine, Trakya’lısından Ege’lisine kadar bu topraklarda yaşayan halkın, belki sizlerin de defalarca şahit olduğunuz çok garip BİR HUYU vardır.

Daha sohbete başlamadan adeta seninle ilgi “özel ya da mahrem” bir çok bilgileri sorar da sorar..

Adından, soyadından, memleketinden, yaşından, çocuklarının sayısına, eşinden, işinden, maaşından, annenin “kızlık soyadına” kadar, sorar da sorar..

Bu soru bombardımanı hocamı çok rahatsız eder ve “bu yapılan çok ayıp bir şey..” der, soruların sahibine;

“Ya arkadaş, biz seninle fikri alaka kurmaya, fikir alış verişinde bulunmaya geldik, sen kalkıyorsun, sana lazım olmayan ve seni ilgilendirmeyen şeylerimizi soruyorsun..” derdi.

Arkasından da Hucurat suresinin şu 12. ayetini hatırlatırdı:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَث۪يرًا مِنَ الظَّنِّۚ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًاۜ

Hocam özellikle de bu ayette geçen ( وَلَا تَجَسَّسُوا) “VE LA TECESSESU” lafzı üzerinde durur ve “TECESSÜS” kelimesinin Arapça “CESÂS” kelimesinden türetildiğini, “Sır olan şeyleri” öğrenmeye çalışan kişiye de, aynı kökten gelen bir ifade olarak “CASUS” denildiğini söylerdi.

Bunlar bağlamında şimdi ayetin mealine bir bakalım  ve ne çıkıyor ortaya görelim:

“Ey iman edenler, (Birbiriniz hakkında kötü) Zandan (ve kurgulardan) kaçının; çünkü zannın (haksız ve alakasız olan) bir kısmı günahtır (yalandır. Sakın ha) TECESSÜS de yapmayın (birbirinizin gizli ve ayıp yönlerini araştıran bir CASUS gibi davranmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini de yapmasın (arkasından çekiştirmesin.” (Hucurat suresi 12)

Peki, bu halk niçin böyle “çukurun en dibine” düştü?

Çünkü Kur’an-ı bilmiyor, Rasulü hiç mi hiç tanımıyor, İslam ahlakı “hacısında hocasında bile” kalmamış.. Allah’ın dini yerini, atalarının dini almış. Yani 100 yıl boyunca eğitimle, öğütümle bu garip halk TÖRPÜLENMİŞ TE TÖRPÜLENMİŞ..

Canım kardeşlerim, güzel insanlar

Bu kısımda niçin Esad hocam ile olan bu hatıramı paylaştım biliyor musunuz?

Biraz yukarıda demiştim ki; “Şimdi gelelim toplumun bireylerini BU KADAR DİJİTAL YAKIN MARKAJA alanların asıl amaçlarına..”

Allah’ın kitabı Kur’an-ı, şanlı Rasülü Hz. Muhammed Mustafa’nın (sas) Sünnetini TÜM ANAYASA VE KANUNLARININ esası, temeli, ölçüsü ve ana kriteri olarak ele almayan DEMOKRATİK LAİK KAPİTALİST tüm devletlerde, kendi halkına karşı “VE LA TECESSESU” diye bir şey, asla ve kat’a söz konusu olmaz..

Çünkü onların MAHREM ve MAHREMİYET anlayışı, ŞEYTANIN RAZI OLDUĞU bir anlayıştır.

MAHREM, Arapça’daki HARAM kökünden gelir.

MAHREM: Saygıya ve gizlenmeye değer şey, herkesin bilmesi gerekmeyen şey.. Aralarındaki kan bağının yakınlığından dolayı birbirleri ile evlenmeleri haram, yasak olanlar anlamlarında kullanılır.

Bunlar, Nisa suresi 23. Ayette geçen kişilerdir. (Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşin kızları, kız kardeşin kızları… vs.)

NAMAHREM ise: Evlenilmesi haram olmayanlar demektir. Farsça bir terkiptir.

MAHREMİYET ise; Dokunulmazlığı olan yasaklı bölge ya da kişinin kendini her türlü maddi manevi dış etkiden koruması için ALLAH TARAFINDAN GÜVENCEYE ALINMIŞ, dokunulmaz kılınmış kendine özel alanıdır.

Çok çok basit bir örnek vereyim.

İslam’a göre avradımız, eşimiz; Rabbimizin nasip ettiği mükemmel bir nimetidir.

Bizim indimizde onların bir MAHREMİYETİ vardır ve biz onu “asla çırılçıplak soyup, insanlarla dolu denize plaja sokamayız, dekolte mini etekle, göbeği açık, sırtı açık sokağa çıkaramayız..” değil mi?

Ama Demokrasiye, Laikliğe, Kapitalizme, Ataizme ya da Komünizme iman eden bir adam eşini bu vaziyette götürmekle kalmaz, dizilerde filmlerde oynatır, plaj videolarını gururla sosyal medyada da paylaşır..

Aynı şey Laik, Kapitalist ya da Sosyalist & Komünist Devletler için de geçerlidir. Onlar için halkına yönelik “VE LA TECESSESU” asla ve kat’a söz konusu olmaz.

Onlara göre; kendi bakası (!) için TEHLİKE olarak gördüğü her fert, alim, cemaat, şahsiyet mutlaka TECESSÜS EDİLMESİ GEREKEN bir düşmandır hatta, Mısır, Suriye, Bangladeş vs.. örneklerinde gördüğümüz gibi İDAM EDİLMELERİ GEREKEN zararlı unsurlardır.

Dolayısıyla ister birey, isterse toplumun tamamı hakkında, bu devletler kendilerini “en ince detayına kadar” bilgi toplama sadedinde insanları DİJİTAL YAKIN MARKAJA alma mecburiyetinde hissederler.

Çünkü bu DİJİTAL ARŞİV VERİLERİ, yarın bir gün onlar için bir KALDIRAÇ vazifesi görecek, onlara boyun eğdirme aparatı olarak kullanılacaktır.

En basit örneği ile diyelim ki yarın kalktılar ve MAYMUN ÇİÇEĞİ HASTALIĞI ilan ettiler ve herkesi AŞI VURULMAYA icbar ettiler. Toplumda da “Aşı vurulmak istemeyen” binlerce belki de milyonlarca insan çıktı.

İşte o gün yapacakları şey ellerindeki DİJİTAL VERİ VE MATERYALLERİ kullanarak diyecekler ki;

“Arkadaş, otobüse binemezsin, alış veriş yapamazsın, maaşını bankadan çekemezsin, hastaneye gidemezsin..” Aynı bu ÇİN’ de uyguladıkları SOSYAL KREDİ SİSTEMİNİ burada da dayatacaklar göreceksiniz.

2020, 2021 Korona salgını dedikleri PLANDEMİ döneminde bunu HES (Hayat Eve Sığar) KODU ile bir kısmını uygulamadılar mı?

Dijital Dönüşüm aparatı ile TOPLUMSAL DEĞİŞİMİ sağlamaya çalışan ve Dünyaya YENİ BİR FORMAT ATMAK, akabinde de ŞEYTANA TAPANLARA AİT TEK DÜNYA DEVLETİ’ ni kurmak için yola revan olan KURESELCİ SERMAYE SAHİPLERİ ile onların topraklarımızdaki YERLİ VE MİLLİ işbirlikçileri bir şeyi “ya unutuyorlar ya da hiç akıllarına bile getirmiyorlar..”

Nedir o şey?

Ellerindeki KARUN gibi yüzlerce Triyon Dolar sermaye gücü, Çin Maskeli YAPAY ZEKÂ DEVLETİ, teknolojik ve askeri üstünleri onları öylesine şımarttı ki, artık KENDİ ÜSTLERİ ÜZERİNDE BİR GÜÇ ve KENDİ İRADELERİ ÜZERİNDE BİR İRADE yok sayıyorlar..

“Kendileri efendi.. Dünyadaki tüm insanlar da onların kölesi..” bu ahmaklar indinde.

Az ve öz ifadesiyle ALLAH’IN SINIRSIZ MUTLAK GÜCÜ ve İRADESİ adeta onların hiç mi hiç umurunda değil..

Tamam.. Onların yapısı, kafası, aklı bu..

Peki, Allah’a, Kur’an’a, Rasule, Ahirete, Hesaba, Cennet ve Cehenneme iman eden Müslümanların,  “O zalim, kâfir, İslam ve insanlık düşmanı pislikler” karşısındaki tutumu ve tavrı nedir ya da ne olmalıdır?

Şanı yüce Allah (cc) dünya hayatında birçok dengeler kurmuş, birçok şeyi SEBEP & SONUÇ ekseninde kurulan alakalara bağlamış.

Bir Müslüman, hayata olaylara, sosyal ilişkilere ya da genel anlamıyla tüm eşyalar ile kurduğu münasebetlere bunları GÖZ ARDI EDEREK bakabilir mi?

Bu “göz ardı ediş” onu hüsrana uğratmaz mı? Elbette ki uğratır. Örneğin bir arkadaşım vardı, bana diyordu ki; “Bekir bey artık çocuk sahibi olmak istiyorum..”

Eee güzel bir istek, meşru bir istek de arkadaşım, sen şu an 50 yaşına geldin, Üniversite, master, doktora, iş ve aş için Avrupa, Amerika derken evlenmeyi unuttun.. Şimdi kim suçlu? Sebep & Sonuç ekseninde üzerine düşeni niye yapmadın bu güne kadar güzel kardeşim?

Aynı şekilde, bu gün tüm dünya Müslümanları; Şeytana tapan Küreselci çeteler, devletler, onların yerli işbirlikçileri karşısında, Rabbimizin rızası için, İslam için, Ümmet için, İnsanlık için, en azından KENDİ NEFSİ İÇİN ne yaptı ve ne yapıyor?

Cevap: Hiçbir şey..

Ondan sonrada Müslümanlar kalkmışlar “ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN” diyorlar.. Allah sana niye yardım etsin ki? Sen yardımı hak ettin mi ki?

Şu ayeti unuttunuz değil mi ey Müslümanlar?

“Ey iman edenler SİZ ALLAH’IN DİNİNE (Rasulünün metodu üzere) YARDIM EDERSENİZ, Allah da size yardım eder ve bu uğurda bulunduğunuz her yerde ayaklarınızı sağlam tutar, asla kaydırmaz.” (Muhammed suresi 7)

Peki, bunun ZIDDI OLURSA ne olur?

“Ey iman edenler, Eğer Allah’a (dinine) YARDIM ETMEZ İSENİZ (dört elle sarılır sahip çıkmaz iseniz), Allah da size NE YARDIM EDER ve NE DE AYAKLARINIZI SABİT KILAR.” Çünkü bunu hak etmediniz ve buna müstahak değilsiniz der.

Ey Müslümanlar ve Davetçi gençler artık hep birlikte ayan beyan görüyoruz ki;

Demokrasi koca bir yalan, İslam gerçektir.

Laik koca bir yalan, Risalet-i İslam gerçektir.

Cumhuriyet de bir yalan, Devlet-i İslam gerçektir.

Allah’ın nusretiyle İslam Devleti bir gün gelecektir..

Rabbim bizlere, İSLAM OTORİTESİNİ dört dörtlük tesis edecek “BİR DEVLET KURMA” salih ameline memur eylesin.

Bizlere NUSRET ile İSLAMİ BİR DEVLETE sahibi olmayı, bu şanlı Devletimizin ilan edeceği CİHAD yoluyla İSLAM RİSALETİNİ tüm dünyaya “hâkim, hakem ve hükümran kılmayı” nasip etsin.

Ey Müslümanlar, ey en güzel insanlar.. Unutmayalım ki İslam’a göre;

İSLAM ASLA DEVLETSİZ OLMAZ

BİR DEVLET DE ASLA İSLAMSIZ OLAMAZ..

Ve yine unutmayalım ki; Bir toplumu, bir Devleti yönetmede, şeytana tapan Küreselci sermaye patronlarının bizi ısrarla davet ettiği, DEMOKRASİ, LAİKLİK, KAPİTALİZM, KEMALİZM, SOSYALİZM vs. den şanı yüce Allah (cc) ASLA VE KAT’A razı değildir.

Peki, neyden razıdır Rabbimiz?

Rabbimiz; şu İMAN ETTİK dediğiniz ama NİCE AMELLERİNİZDE ona yüzlerce defa MUHALEFET ETTİĞİNİZ yüce kitabı Kur’an da diyor ki;

“Bugün size DİNİNİZİ kemâle erdirdim, üzerinizdeki NİMETİMİ tamamladım ve sizin için DİN OLARAK (Anayasa, kanun, Devlet düzeni ve Hayat nizamınız olarak) İSLAM’I SEÇİP BEĞENDİM.” (Maide suresi 3)

İşte bu nokta, imanımız bir gereğidir ve ana temel bir husustur. Sadece DÜNYA HAYATINI değil AHİRET HAYATINIZI DA ilgilendiren can alıcı bir noktadır bu kardeşlerim..

Son olarak buradan, Şeytanı Rab edinen, insanları ona kulluğa davet eden, DİJİTAL TERÖR ARAÇ VE GEREÇLERİ İLE başta Müslümanlara ve tüm dünya halklarına zorla, zorbalıkla boyun eğdirmeye çalışan Küreselci zalimlere, tağutlara, zorbalara Rabbimin şu ayetlerini bir kere daha hatırlatıyorum:

“Ben onlara sadece mühlet / bir süre veriyorum. Şüphe yok ki, benim tuzağım metin/çetindir.” (Kalem suresi 45)

“Onlara mühlet veririm. Çünkü benim tuzağım metin /çetindir.” (A’raf suresi 183)

“Zalimler ise nasıl bir inkılâba uğrayıp hangi dönüşümle DEVRİLECEKLERİNİ çok yakında bileceklerdir.” (Şu’ara suresi 227)

“Ey Rabbim, bu makalemi okuyan, anlayan, benimseyen ve paylaşan tüm Müslümanlara, son nefeslerine kadar şahit, son nefeslerinde de o müjdelenen İSLAMİ DEVLET de şehit olmayı nasip eyle..”

Sevgi, saygı ve muhabbetlerimle

Bekir Yetginbal – 25 Ağustos 2024


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın