Seni Yaratana Kurban Olayım..

Seni Yaratana Kurban Olayım.. 

Dünya hayatımıza ve tüm sosyal ilişkilerimize yön veren Rabbimiz, hayat nizamımız olan İslam’la, o kadar mükemmel sistemler, ölçüler ve kriterler ortaya koymuş ki, ona hayran olmamak mümkün değil.

İslam’ın sahibi, alemlerin Rabbi şanı yüce Allah(cc), bunları Kur’an ve Resulü Hz.Muhammed (sas) in Sünnetinde deklare etmiş ve mutlak itaatle, bizlerden itaat istemiştir.

İşte Kur’an ve Sünnette ifade edilen bu hükümler, “Söz/Lafız ve Mana ekseninde”, Arapça harflerle bize ulaşmış, teslimiyetimiz istenmiştir.

Rabbimizden gelen her bir emir ya da nehiy/yasak, Arapça harflerle oluşturulan “kelimeler” ve Mefhumlarda ifade edilmiş, sözlük anlamı değil, “Istilahi anlamı” ile bizi mesul tutmuştur.

Bu nedenle, “İstilahi mana yani anlam hamallığı yapan her bir söz/lafız ya da kelimeyi” aynen Kur’an ve Sünnette geçen yani kastedilen manada kullanmak bize farz kılındı.

İşte bununla ilgili ayet şudur:

Ey iman edenler “Raina” (bizi gözet) demeyin, “unzurna” (bize bak) deyin ve dinleyin. (Bakara suresi 104)

Sahabeler, Peygamber’(sas) in nasihatlerinden daha çok yararlanmak için ona, “Raina ya Resulullah (bizi gözet)”, diyorlardı.

Yahudiler ise, bu ifadeyi İbranice’de hakaret ifade eden bir anlamda kullanıyorlardı.

O sebeple ayet, müminlerden; “Raina” yerine yine, “Bize de bak, Bizi de gözet” anlamındaki, “Unzurna” ifadesini kullanmalarını istemiştir.

Böylelikle Yahudilerin hakaretine fırsat verilmemiş, aynı mana hammallığı yapan “Unzurna” kelimesi, Sahabeler tarafından kullanılmaya başlanmıştır.

İşte bu ayet bizlere, kelimeleri yerli yerinde, manasına vakıf olarak ve bilerek kullanmayı emretmektedir. Çünkü her söz, her lafız ve her kelime, sahibini sorumlu tutar.

Ebu Zer (ra)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (sas) şöyle buyurdu:

"Kim bir adamı ey kafir diye çağırır veya ona ey Allah'ın düşmanı derse, o adam da böyle değilse, bu söz, söyleyenin kendisine döner." (Buhârî, Edeb 44)

Bakın bir lafız, bir söz olarak “kafir” kelimesi, başımıza ne işler açabiliyor.

Bu minval üzere bir makale kaleme almış olan Aysel Gürgen kardeşimin bir yazısını aşağıda sizlerle paylaşıyor, “seçerek kelimeleri kullanma”nın da bir kulluk görevi olduğunu ve bundan da hesaba çekileceğimizi sizlere hatırlatıyorum.

Kardeşiniz Bekir Yetginbal

Yaratana Kurban    /    Yazan: Aysel Gürgen

“Kurban olayım seni yaratana” demişti arife bir hanım teyze, beni sevgiyle bağrına basarken. O anda gerçek, anlamına kavuşmuştu idrakimde kurban olmak kavramı.

Kurban olmak, denilince hep çocukluğumda zihnime yerleşmiş olan kurban bayramlarının bildik sahnesi gözümde canlanır. Yerde boğazlanmış koyun gelir aklıma.

Oysaki onun adı, “nahr” idi Arapça’ da.

Ona ‘kurban’ adını biz takmışız. Asıl anlamı “Yakınlık” olan bu kelimeyi, ona takışımızın sebebi ise ‘Yaratana kurban’ lığı yani Yaratana yakınlığı sağladığı içinmiş.

Bunları çeşitli kitap, dergi vs.lerden okuyup öğrenmiştim. Öğrenmiştim amma, o güne kadar hakkıyla kavrayamamışım meğer.

Çok hoşuma gitmişti bu söz.

Gerçi buna benzer kullanımlarına çok rastlamıştım bu sözün “Kurban olayım sana” “Kurban olsun ona anası, nenesi vs..” şeklinde kullananlara rastlamıştım.

Bu teyzenin söyleyişinde daha farklı bir incelik vardı.

Bu gözümden kaçmamıştı. ”Kurban olayım seni YARATANA”

Güzellik buradaydı; bana değil beni yaratana kurban olmayı diliyordu.

Bana kurban olup da ne yapacaktı.

Ya ben, beni yaratandan uzak olursam, bu onu da, beni ve onu yaratandan uzak kılardı.

Oysa beni yaratana kurban olursa, beni de, beni ve onu yaratana kurban (yani yakın) kılabilirdi.

Sevgilerimizdeki olması gereken ölçü bu olmalıydı.

Her şeyin ölçüsünün unutulduğu, aşırılıkların alıp başını gittiği günümüzde, ifrat ve tefrit denilen ya hepten ileri gitme ya da büsbütün geri kalmayı sevgilerimize de yansıtmayı başarmışız.

Ya kupkuru sevgisiz çorak bir gönlü yük gibi taşımışız bağrımızda; böylece Rabbimizi sevmeyi bile beceremez olmuşuz.

Ya da sevdiğimizi öylesine sevmişiz ki, adeta o sevdiğimiz, bizim ilahımız olmuş.

Bu yüzden de “Kurban olayım sana” demişiz de, “Kurban olayım seni yaratana” inceliğine erememişiz.

Halbuki bizi yaratan, bize yakın olduğunu Kur’an’ı Kerim’de şöyle bildiriyordu:

“Ve nahnu arkabu ileyhi min hablil verid”

“Ve biz ona (insana) şah damarından daha yakınız.” (Kaf suresi 16)

Evet, bizi yaratan, bize yakınlığını, bizim kurban kelimesinin türediği aynı kökten ism-i tafdil kalıbıyla “akrabu” (daha yakın) kelimesini kullanarak ilan ediliyordu.

Hem de can damarımızdan daha yakın olduğunu ifade ederek ilan ediyordu.

O bize çok yakındı. Ya biz?

Biz ise, nefsaniyetimizi, karanlığına büründüğümüz ölçüde uzağa düşüyorduk, bize bizden daha yakın olan yaratanımızdır.

Sevginin de Nefsanî ve Rahmanî olmak üzere iki veçhesi vardı.

Allah’a ve onun rızasına yönelik her sevgi Rahmani, diğer tüm sevdikleri de Nefsani sevgilerdi.

 Ve bizi yaratanımız, bizim birbirimizi sevmemizi istiyordu.

Bunu Resulullah (sas) bize şöyle haber vermekte:

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız.” (Müslim, iman ,93)

Allah için sevmek ve sevilmek bu kadar önemliydi müminlerin hayatında.

Allah için birbirini sevmek imanımızı kemale ulaştıracak bir kanat, iman ise bizi cennetlere ulaştıracak bir başka kanat.

Bunu özümsemiş olan ninelerimiz, analarımız kendilerine ahiret kardeşi edinmişlerdi.

Bunun tezahürü olarak, ninelerimizin veya annelerimizin ölümünden sonra bile, bu tür ahiret kardeşi edindiği tüm arkadaşları, “Ninemin ahretliği” veya “annemin ahretliği” diye ziyaret edilirdi.

Her şeyin nefis hesabına değerlendirildiği günümüzde, artık bu tür ebediyete taşıyıcı sevgiler de kalmamış.

Kısacası sevgiler de nefsaniyetin karanlığına bürünüvermiş. Nefsaniyetin karanlığına büründüğü ölçüde de bizleri yaratanımızdan uzaklaştırmış.

Uzaklaştırmakla kalmamış, aynı zamanda da kendi faniliğimiz gibi, sevgilerimiz de fani hale gelmiş.

Azıcık ayrı kalmakla unutuluveren dostluklar, ufak tefek çıkar çatışması yüzünden silinip atılan nice kardeşlikler,

Söylediği bir sözün asıl maksadını bile arayıp soruşturmadan küsüp, “bir daha yüz yüze bakmamaya yeminler eden”, bir gün öncesinin can ciğer kuzu sarması dostları…

Bütün bunlar fani varlıklara gereğinden fazla sevgi beslemenin bir tezahürü. Yani “kurban olayım sana” mantığının bir sonucu.

Ayette Allah’tan başka varlıkları Allah’ı sever gibi sevmenin yanlışlığı şöyle ifade edilir:

“İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allah’a denk ilahlar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler.” (Bakara suresi, 165)

Hz.İbrahim (a.s.)ın dilinden bu tür sevgilere cevap verelim:

“Yıldız batınca da, ben batanları sevmem.”(En’am suresi, 76)

İşte Allah’tan başka varlıkları, Allah’ı sever gibi seversek bu sevgiler batar gider.

Fakat Allah için sevmek böyle değil.

Sevgiler Allah için olduğu ölçüde ebedileşir, sevenleri ebediyete taşır.

Bu gerçeğin farkında olan bir dost, bir mevsim için ayrı kalmak durumunda kaldığı bir dostuna:

Seni Allah için seviyorum, nefsim için değil. Seninle yaşadığımız manevi hazları özlüyorum. Senden temelli ayrı kalıp bu manevi hazlardan mahrum kalma korkusuyla Rabbime:

“Rabbim, Onu senin için seviyorum, nefsim için değil. Rabbim! Bizi birbirimizden ayrı düşürme, birlikte yaşadığımız manevi zevklerden bizi mahrum koma.”

diye dua edip yalvarıyorum, demişti telefonda.

İşte böylesi dostluklar yakınlaştırırdı insanı yaratanına.

İşte böylesi dostluklar ayrılıkla unutulmaz. Bilakis daha bir perçinlerdi dostu dosta.

Çünkü dostları en yüce dosta yakınlaştıran; baki olan için olduğundan dolayı, beka alemine kol kanat açtıran dostluklardı böylesi dostluklar.

Ne diyordu ayette:

“İman edenlerin Allah’a karşı sevgileri ise her şeyden daha sağlam ve daha kuvvetlidir” (Bakara suresi, 165)

“Yaratana kurban”, sevenleriniz ve sizleri “Yaratana kurban eden” sevdikleriniz olması dileğiyle efendimizin şu duasına hep birlikte, dört elif miktarı amiiiin diyelim.

“Allah’ım Sen’den sevgini, Sen’i sevenlerin sevgisini ve Senin sevgine ulaştıracak ameli talep ediyorum.

Allah’ım senin sevgini bana nefsimden, ailemden, malımdan ve soğuk sudan daha sevgili kıl.” (Tirmizi, Deavat, 72) Amiiiin.

Kaynak:http://dergi.altinoluk.com/index.php?sayfa=yazarlar&yazar_no=720&MakaleNo=d239s009m1&AdBasHarf=&limit=0-15


Tags:

 
 
 

One Response to “Seni Yaratana Kurban Olayım..”

  1. Gravatar of Halil Köse Halil Köse
    13. Aralık 2013 at 10:37

    Bekir abi

    Bizimle böylesine güzel makaleleri paylaştığın için teşekkür ederim.
    Allah(cc) senden razı olsun. Bu arada Cuma’nız da mübarek olsun diyorum.
    Saygılarımla

Bir cevap yazın