Seçim Sonuçları Analizim

Suyun Üstü ve Suyun Altındaki

Argümanlar Işığında

SEÇİM SONUÇLARI ANALİZİM

Bizleri yoktan var eden Rabbimiz Allah-u Teâla’ya sonsuz hamd’u senalar olsun. Salat ve selam olsun ölçümüz, örneğimiz, efendimiz, ilk Devlet Başkanımız Muhammed Mustafa’ya..

Bu makalemi; Dünya siyasetinde ve Türkiye siyasetinde olup bitenleri, 50 yıla yaklaşan “izlenim ve kanaatlerime” dayalı olarak kaleme almaktayım.

Ama okumaya başlamadan önce sizlerden bir istirhamım olacak. Bu yazıda; “bir sıra dâhilinde” birçok konuya değinecek ve her bir konunun, diğer konularla arasında MUTLAKA bir bağ kuracağım.

Bu bağı ya da bu zinciri, düşünce dünyanızda da koparmadan KONU BÜTÜNLÜĞÜ İÇİNDE ele almanız, SABIRLA okumanızdır ki bu yazıyla hedeflenen asıl maksat yani BÜTÜNÜ YAKALAMANIZ gerçekleşsin. 

Rabbimden niyaz ederim ki bu analiz hayırlara vesile olur.

Öncelikle “Argüman” nedir gelin bunu bir açalım. Fransızca kökenli bir kelime olarak Türkçede yer alan ve çok kullanılan Argüman kelimesi Türk Dil Kurumu sözlüğünde şu şekilde tanımlanmış.

ARGÜMAN; bir şeyin doğruluğu, gerçekliği konusunda inandırıcı belge, kanıt, “tez ve iddia” olarak geçmektedir.

Türkiye ve Dünyadaki seçimler ise, “Siyaseti ve Siyasi Aktörleri” belirlemek amacıyla yapılmakta malumunuz.

“Suyun Üstü ve Suyun Altı” ile kastettiğim ise;

Türkiye’ deki ve Dünyadaki tüm halkların, her ülkedeki siyaset ve siyasi mücadelede “Gördüğü / Suyun üstünde olan” bir takım “Siyasi amaç ve üsluplara göre” olup biteni değerlendirmesi, bir kanaate ulaşması ve buna binaen seçimlerde oy kullanmasıdır.

Hâlbuki “Hakiki Siyaset” halkların bir türlü göremediği, görmelerinin de birileri tarafından istenmediği “Suyun altı” dediğimiz zeminde olup biten siyasettir.

İşte bu nedenle “Suyun Üstü ve Suyun Altındaki Argümanlar Işığında SEÇİM SONUÇLARI ANALİZİ” başlıklı bu makalemle, sırf ALLAH RIZASINI GÖZETEREK, Davetçi gençlere ve tüm halkımıza “Suyun altındaki Hakiki / Gerçek siyaseti” kısaca deşifre etmeye çalışacağım inşaAllah.

Kardeşlerim evvela berrak bir şekilde ortaya çıkan “bir hakikate” dikkatinizi çekmek istiyorum.

O da şudur:

21. Yüzyılın bu zaman diliminde, Devletlerarası durumda ve Devletlerarası siyasette, gittikçe artan bir ivme ile “Her ulus Devlet içindeki Siyasetçilerin” ULUSALCILAR ve KÜRESELCİLER olarak “İki ana kutba” ayrıldıklarına şahit oluyoruz.

“20. yüzyıldaki gidişatta ise”, Devletler ya da Devlet adamları, “ABD yanlısı, İngiltere yanlısı, Almanya ya da Fransa yanlısı” diye tanımlanırdı.

Bu günkü siyasi konjonktürde “günümüzün süper gücü” Amerika Birleşik Devletleri (ABD) bile artık “2 ayrı ABD” haline gelmiştir..

Birisi “Ulusalcı ABD’liler yani Cumhuriyetçiler” ve diğeri ise “Küreselci ABD’liler yani Demokratlar” vardır artık..

Bu husus; hemen hemen dünyadaki bütün devletler için “GENEL GEÇER BİR VASIF” olmaya başlamıştır.

Yine “bir başka hakikat” daha vardır.. O da şudur:

Tüm dünyada KÜRESELCİ devletler ve devlet adamları “TEK BİR İRADE” tarafından sevk ve idare edilmeye çalışılırken,

Hemen hemen tüm ULUSALCILAR, “ya yerel iradeler ya da daha güçlü gördükleri ABD, İngiltere vs. deki Ulusalcı iradeler” ile işbirliği yapmaktadırlar.

ULUSALCILAR; Ulus devletlerdeki herhangi bir dini inkâr etmemekle birlikte, Hiçbir dinin asla hayata müdahalesini istememekte, daima DEMOKRATİK ve LAİK bir Devlet yapısının yanında yer almaktadırlar.

KÜRESELCİLER ise; yaratıcıyı tamamen inkâr etmekle kalmayıp, bizzat Şeytana tapmakta ve TEK DÜNYA DEVLETİ hedefine ulaşmada, Dünyadaki tüm Ulus / Milli Devletleri ve Onlar üzerinden de “halklarını” kendisine bağlama gayreti içerisindedirler ve bu konuda bayağı da bir mesafe kat etmişlerdir.

Bu mesafeyi kat etmelerindeki en büyük ve etkin ARGÜMAN, ellerindeki YAPAY ZEKÂ tabanlı alt yapı ve Toplamaya devam ettikleri tüm Dünyadaki tüm insanlarla ilgili her türlü DİJİTAL VERİLER’ dir.

“KÜRESELCİLER” dediğimiz taife için asli konu; “Senin ne paran, ne malın mülkün ne de senin vatanın yani toprağındır. Onların ASIL hedefi arz üzerindeki her bir insandır..”

Bu ŞEYTANA TAPAN Küreselci irade sahipleri, tüm siyasi liderlere şunu demektedirler ki;

“Vatanın, toprağın, fabrikaların ve tüm servetlerin sende kalsın.. Sen bana sadece insanlarını, onlar hakkında elinde bulunan tüm DİJİTAL VERİLERİNİ ver, ben bu verilerini istediğim gibi kullanayım, son tahlilde de onlara birer BİYOMETRİK CİP takayım, bu bana yeter..”

Hâlihazırdaki Devletlerarası siyasi konjonktürde, Şeytanı RAB edinen ve tüm insanların da Şeytanı RAB edinmesi için çalışan bu KÜRESELCİ çetenin TEK DÜNYA DEVLETİ hedefine ulaşmada kullandığı Ana siyasi varlık, “Çin Maskeli YAPAY ZEKÂ DEVLETİ” dir.

Sevgili kardeşlerim

İçinde bulunduğumuz bu 21. Yüzyılın Devletlerarası durumu ve Devletlerarası siyasetteki hakikatleri ortaya koyduktan sonra, şimdi gelelim yaşamakta olduğumuz topraklardaki yani Türkiye’ deki siyasi hakikatlere..

Malumunuz, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Asla değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” ibareli 2. MADDESİ şöyledir:

“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNE (Kemalizme) bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, DEMOKRATİK, LAİK ve Sosyal bir hukuk Devletidir..”

Yani Türkiye’ deki Devlet binasının ana temeli LAİKLİK AKİDESİDİR, Din ile Devlet kesinlikle birbirinden ayrıdır, İslam ASLA ve KAT’A hiçbir Devlet kurumuna müdahil olamaz.

Özellikle de kurucu iradenin ırkçı asabiyyeti olan ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ yani “Kemalist Türk Milliyetçiliği” Devletin ANA OMURGASIDIR, ona asla el sürülemez. Ona el sürenlerin; “eli değil, kolu” ta omuzundan koparılır.

Bu nedenle HER SEÇİMDE, “Kemalist Türk Milliyetçiliği alevlendirilmelidir..” derler ve öyle de yaparlar.

Şurası bir hakikattir ki; Demokratik, Laik, Kapitalist, Türk Milliyetçisi bu düzende iki irade vardır:

BİR: Halkın kahır ekseriyetinin göremediği, bilemediği “DEVLET AKLI ve DEVLET İRADESİ..” ki asıl Devlet budur.

İKİ: Halkın gördüğü, her gün şahit olduğu, içli dışlı yaşadığı İRADE..

Bu irade ise daha önce Parlamenter BAŞBAKANLIK Hükümet sistemi idi.. 2018 sonrasında ise CUMHURBAŞKANLIĞI Hükümet sistemidir.

Her iki sistemde halk, Başbakan ya da Cumhurbaşkanını DEVLET zannediyor.. Evet kağıt üzerinde ya da Anayasaya göre Cumhurbaşkanı, Devlet Başkanıdır, Devlettir, Başkomutandır..

Peki, yürürlükteki hakiki uygulamalarda da bu iş yine böyle midir? Ben bunun böyle olmadığını görüyor ve düşünüyorum.

Bir aile içinde nasıl ki “Babam ne derse O..” ön kabulü vardır ya, Türkiye’ de de “Devlet ne derse O..” ön kabulü, teslimiyeti ve icraatları vardır.

Buna binaen de halk arasında bir “Devlet Baba” deyimi yaygındır. “Devlet, ebed, müddet..” diye bir şey söz konusudur. Yine halk; “Allah hükümete zeval vermesin” demez, “Allah devlete zeval vermesin..” der.

Çünkü fiiliyatta da hep “Devlet bir Hancı, Hükümetler ise birer yolcudur..”

Bütün bunların ışığı altında Türkiye’deki DEVLET VAKIASINA kuşbakışı bir bakışla baktığımızda TÜM ÇIPLAKLIĞI İLE görülen şeyler şunlardır:

A: Hakiki iktidar: “DEVLET AKLI ve DEVLET İRADESİ” diye tanımladığımız ama herkesin görüp hissedemediği bir iradedir.

B: Geçici iktidar: Başbakandır, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu üyeleri, Meclis ve Anayasa Mahkemesidir.

C: Cumhuriyet kurulduğundan bu güne kimin Başbakan, Bakan ya da Cumhurbaşkanı olacağına hep Hakiki İktidar karar vermiştir.

D: Hakiki iktidarın onaylamadığı yani İCAZET VERMEDİĞİ herhangi bir şahıs, Milletvekili olamaz, Parti kuramaz, seçimlere katılamaz.. İstenilirse anında Yüksek Seçim Kurulu marifetiyle önü kesilir.

E: İstenmeyen bir kişi, ister bakan olsun, ister Başbakan olsun, hatta Cumhurbaşkanı olsun, Hakiki İktidar tarafından azledilir.

F: İstenmeyen Demokratik bir siyasi partiyi, Hakiki iktidar şayet ister ise herhangi bir gerekçe bulup ve hemen kapatır. Hakiki İktidarca “yaşamasında” bir fayda görülen Demokratik bir siyasi partiye ise hem izin verilir hem de yaşaması için cebine Yüz milyonlarca Türk Lirası para konulur.

Tıpkı 2023 bütçesinde 550,- Milyon TL para verilen ve PKK ile bağlantısı olduğu dile getirilen HDP örneğinde olduğu gibi.. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu demeyin..

G: Halkın Müslüman olması hasebiyle tüm Demokratik siyasi partilerin, İslam’la makyaj yapmalarına, İslam maskeli balolara katılmalarına göz yumulur, hatta zaman zaman teşvikte edilir. Son 30 yılda olduğu gibi..

H: Değiştirilemez hatta değiştirilmesi TEKLİF BİLE EDİLEMEZ Demokratik, Laik, Kapitalist, Türk Milliyetçisi Kemalist ANA KURALLARA ve Hakiki iktidara SADIK KALACAĞINA dair söz veren her kişi, kuruluş ve oluşumların Siyasi Parti kurmalarına izin verilebilir..

Demek ki neymiş; adayı belirleyen Hakiki İktidar.. Parti kurulmasına izin veren Hakiki İktidar.. O siyasi partiye para yardımı yapan Hakiki İktidar.. Peki, HALK İRADESİ nerede? Hani kıran kırana seçim olacaktı? Hani kendi vekilini halk seçecekti?

Demek ki neymiş, Demokrasi bir hikaye ve koskoca bir yalan imiş.. Hakiki İktidar halka diyor ki: “Benim seçtiğim ve bana sadakat taahhüdünde bulunanlardan birisini seç ve sesini kes..”

Türkiye’ deki Hakiki İktidarın Devletlerarası ilişkilerine gelince:

Bu ilişkiler, “Ülke menfaatleri ekseninde iddiasıyla” hem Ulusalcı devletlere hem de Küreselcilere MAVİ BONCUK dağıtma şeklinde ise de asıl ağırlık KÜRESELCİ TAİFE ile olan ilişkilere verilmekte, Küreselcilerden gelen nice taleplere hemen icabetleri söz konusu olmaktadır.

Bunun en yakın ve müşahhas örneklerinden birisi, KÜRESELCİLERİN, Birleşmiş Milletler yoluyla tüm Dünyaya çağrıda bulunduğu hatta dayattığı Uydurma, Şeytani İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ yalanları ve Türkiye’nin de bu çağrıya hemen icabet etmesidir.

Bu minvalde 2011 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğüne bağlı, İklim Değişikliği Dairesi Başkanlığı’nın “Türkiye’nin İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı” hazırlamasıdır.

Hatta işi birkaç adım daha öteye taşıma gayretkeşliği ile 29 Ekim 2021 tarihinde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ nın adı “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı” olarak değiştirmiştir.

Kardeşlerim, buraya kadar yazdıklarım aklınızın bir köşesinde dursun. Şimdi farklı bir konuyu ele alacak ve bilahare buraya kadar anlattıklarımla aralarında ORGANİK BİR BAĞ kuracağım inşaAllah..

Sanırım “Tiyatro” diye bir kelimeyi duymayanınız kalmamıştır. Ama yine de bunun ne olduğunu tam bilmeyenler olabileceğini düşünerek tadımlık bir bilgi vereyim.

Kökeni İtalyanca TEATRO olan bu kelime Türkçede “Tiyatro” diye kullanılmaktadır. Bu kelimenin Türk Dil Kurumu sözlüğündeki karşılığı ise şudur:

TİYATRO: Dram, komedi, vodvil vb. edebiyat türlerinin izleyiciler önünde canlı bir şekilde oynandığı gösteri ve bu gösterinin sergilendiği yer, sahnedir.

Tiyatro, “kendine özgü” metin yani senaryo özellikleri olan bir oyundur. Tiyatrolarda jest ve mimikler en ön plandadır ve seyirciyi direk etkileme noktasında çok çok önemlidir.

Buna binaen diyebiliriz ki, bir Tiyatro için;

Mükemmel bir sahne tasarımı, mükemmel bir Senaryo ve mükemmel jest, mimik, performans ve kabiliyetlere sahip oyuncular, Tiyatronun başarılı bir sezon geçirmesinde OLMAZSA OLMAZ zaruretlerdir.

Etkin bir performans ve kabiliyetli oyunculara ve çekici SENARYOYA sahip Tiyatro oyunları, seyircisini adeta kendine meftun etmekte, Oyun aylarca sahne almakta ve gişe hasılat rekorları kırmaktadır.

Dünya genelinde DEVLET TİYATROLARI olduğu gibi, varlıklı şahıs ya da şirketlere ait ÖZEL TİYATROLAR da vardır.

Devlet Tiyatroları, mevcut bol imkânları ve memur kadrosundaki PROFOSYONEL oyuncuları ile Özel Tiyatrolara göre daima birkaç adım öndedirler.

Özel Tiyatroların mülk sahibi, patronu ve ilk amiri elbette ki BİR ŞAHISTIR.. Devlet Tiyatrolarında ise mülk sahibi DEVLETTİR.

Devlet Tiyatrolarının her türlü idari düzenlemesinden, Oynanacak oyunlardan, oyun senaryolarından, sanatçılardan, oyun mekânı, sahnesi ve şehirlerinden, bütçesinden vs. “Devlet Tiyatroları Genel Müdürü” sorumludur.

Şurası bir hakikattir ki bu Genel Müdür, ASLA VE KAT’A bağlı olduğu bu Devletin;

İster akidesine, ister kültür, medeniyet, hadaret ve hayat anlayışına, ister dâhili ve harici siyasetine TAMAMEN ZIT hangi bir OYUN SENARYOSUNU ve OYUNU benimseyemez ve oynatamaz değil mi?

Aksi halde bu Genel Müdür, hemen görevden alınır, işine son verilir ve cezaya bile çarptırılabilir. Aynı şey Özel Tiyatrolar için de söz konusudur.

Kardeşlerim şimdi tekrar siyasete dönelim. Yukarıda demiştim ki;

Türkiye’deki DEVLET VAKIASINA kuşbakışı bir bakışla baktığımızda TÜM ÇIPLAKLIĞI İLE görülen şeyler şunlardır:

A: Hakiki iktidar: “DEVLET AKLI ve DEVLET İRADESİ” diye tanımladığımız ama herkesin görüp hissedemediği bir iradedir.

B: Geçici iktidar: Başbakandır, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu üyeleri, Meclis ve Anayasa Mahkemesidir.

İster tüm dünyadaki siyasi olaylarda, ister İslam coğrafyasındaki gidişatta, isterse Türkiye özelinde “Suyun Üstü ve Suyun Altındaki Argümanlar Işığında yapacağımız SEÇİM SONUÇLARI ANALİZİNDE” mutlaka ama mutlaka, her Devlette bulunan HAKİKİ İKTİDAR ve GEÇİCİ İKTİDAR sahiplerini çok iyi tanımak zorundayız.

Niçin biliyor musunuz?

Dünya siyaseti ya da her ülkedeki Siyasetler de BİR TİYATRODUR.. Her tiyatronun da mutlaka ama mutlaka bir MÜLK SAHİBİ vardır ve o da tüzel kişilik olarak oradaki DEVLETTİR.

Hiçbir mülk sahibi yani Devlet; kendi mülkünde KENDİNE RAĞMEN ve kendi eksenine zıt bir Dâhili ve Harici siyasete, siyasetçilere ve siyasi partilere asla izin vermez. Aksi halde kendi varlığı için BEKA SORUNU ortaya çıkar.

Aylardır Televizyon kanalları ve tüm Medya araçları vasıtasıyla sürdürülen BÜYÜK BİR ALGI ALGI OPRASYONU ile Hakiki iktidar, Geçici iktidar, tüm siyasi partiler ve STK’ lar, seyircisi Türkiye halkı olan Devasa bir “Tiyatro Oyunu” sergilediler.

İstisnasız tüm partiler, onların liderleri ve yöneticileri HAKİKİ İKTİDARIN kendilerine verdiği HER ROLÜ iyice ezberledi ve Devletin verdiği ANA SENARYOYA uygun bir şekilde çok çok güzel oynadılar.

Mükemmel jest, mimik, performans ve kabiliyetlere sahip oyunculardan kimi Atatürk ve Kemalizm maskeli idi, kiminde Türk Milliyetçiliği, kiminde ise Kürt Milliyetçiliği maskeleri vardı.

PKK ve Kandil maskeliler, Vatancılık maskeliler, özellikle de İslam ve Din maskeliler gırıla gidiyor ve her biri de Hakiki İktidarın verdiği rollerini, harfiyen ve büyük bir ciddiyet içinde oynuyorlardı..

Halk mı?

Onlar da oyunun ritmine kendilerini öyle kaptırmışlardı ki, kimi “benim oyum 20 yıllık iktidarı devirecek..” diyordu, kimi “İşte halkın muhteşem gücü bu..” diye sevinç çığlığı atıyordu, kimi kendini er meydanında, kimi de Cihad meydanında sanıyordu..

Bunun da adına DEMOKRASİ ŞÖLENİ (!) dediler.. Kazanana gelince de dediler ki; “Türkiye kazandı, Türk halkı kazandı ve Demokrasi kazandı..”

Hakikatte ise KAZANAN KİM biliyor musunuz?

Yukarıda demiştim ki; “Özel Tiyatroların mülk sahibi, patronu ve ilk amiri elbette ki BİR ŞAHISTIR. Devlet Tiyatrolarında ise mülk sahibi DEVLETTİR..”

Global ölçekte ve büyük resme bakarak “Mülk sahibinin ORTAKLARI KİM.?” dersek, onların Osmanlı İslam Devleti’ ni yıkan büyük sermaye sahibi Batılı Emperyalist kâfirler olduğunu tüm çıplaklığı ile görürüz.

İŞTE BU MÜTHİŞ OYUNUN ASIL KAZANANI; bu Devasa Tiyatronun Mülk sahibi olan, Demokratik, Laik, Kapitalist, Türk Milliyetçisi Kemalist Devlet ve ona her an en büyük desteği veren, onu koruyan ULUSALCI ve KÜRESELCİ SERMAYE sahipleridir.

Unutmayalım ki KÜRESELCİ SERMAYE SAHİPLERİ, özellikle Türkiye’de son 30 yılda da görüldüğü gibi “Muhafazakâr, Vatancı, Mukaddesatçı, Kemalist Milliyetçi ve birazda Dindar” Partiler, Liderler ve Siyasi şahsiyetlerden yana bir tavır sergilemiştir.

Niçin biliyor musunuz?

KÜRESELCİ SERMAYE SAHİPLERİ, kendi hedef, plan ve projelerini bu toplumda en verimli şekilde bu yapılar eliyle gerçekleştirildiğine şahit olmuştur.

Şayet bu gün de, 1940’ lı yıllarda olduğu “astığı astık, kestiği kestik, İslam düşmanı despot” yönetici ve liderler başta olsaydı;

Türkiye’ de ne İstanbul sözleşmesi, ne cinsiyet eşitliği projeleri, ne Küresel ısınma yalanları, ne Bill Gates’in Türkiye’deki toprak ağalığı ne Elon Musk’un Türkiye sevdası ve Dijital dönüşüm projeleri, ne 5G, 8G ye bağlı Nesnelerin İnterneti hayalleri bu topraklarda gerçek olabilirdi.

Bu nedenle “Muhafazakâr, Vatancı, Mukaddesatçı, Kemalist Milliyetçi ve birazda Dindar” Partiler, Liderler ve Siyasi şahsiyetlere dayalı SİYASİ İSTİKRAR, onlar yani KÜRESELCİ SERMAYE SAHİPLERİ için çok çok önemlidir.

Bundan dolayı seçim sonuçlarından İSTİKRAR ÇIKMIŞ OLMASI onları çok çok mutlu etmiştir diye düşünüyorum. Çünkü böylelikle, KÜRESELCİLERİN 2030 ve 2045 hedeflerinin önü açılmıştır.

Demokrasi şöleninin (!) büyük bir ihtişamla sergilendiği, seçime katılma oranı % 85 ile koltukları ful dolan bu tiyatronun senaryosu öyle güzel yazılmış ki, İslam’dan habersiz bu halk, aşkla şevkle bu oyunun gönüllü piyonu ve figüranı oldular..

Hatta bazıları öyle gaza geldi ki, seçimler onun için adeta bir “Ölüm & Kalım Meselesi” oldu..

TV’de seyrettiğim genç bir kızımız dedi ki:

“18 yaşıma girdim ve ilk defa oy kullanacağım. Ben ‘vekilini kendi seçecek bir kişi’ olmakla, Devletimin gerçekten bana çok büyük bir değer verdiğini hücrelerime kadar hissettim ve çok çok mutlu oldum..”

Ahh zavallı kızım ah, “vekilini sen seçiyorsun” öyle mi? Kendini bu Demokrasi şölenine (!) nasıl kaptırmışsın ki, henüz “seçileni” seçtiğinin bile farkında değilsin.

Kardeşlerim tiyatroculuk ve oyunculuk konusunda malumunuz Yahudiler çok çok maharetlidirler. Bu vesile ile şu fıkra aklıma geldi.

İki Yahudi dilenci merkezi bir kilise önünde dileniyorlarmış. Birinin önündeki yazı şöyleymiş: “Ben bir Yahudiyim, lütfen bana yardım edin.”

Diğer dilencide ise “Ben bir Hristiyanım, lütfen bana yardım edin” yazıyormuş.

Kiliseden çıkan her Hristiyan, Yahudi dilenciye bakıp, inadına “Hristiyanım” diyen dilenciye para veriyormuş.

Gün sonunda Yahudi dilenci diğer dilenciye dönüp “Hadi Solomon kalk, buradaki işimiz bitti.” demiş.

Bu dilencilerden hangisi kazandı, hangisi kaybetti? Tabii ki İKİSİ BİRDEN KAZANDI.. Çünkü ikisi de tüm dünyadaki mevcut LAİK SİYASETÇİLER gibi amatör değil PROFESYONEL tiyatrocu ve oyuncular idi.

Sevgili Müslümanlar, bir seçim yani tiyatro süreci daha sona erdi. Hakikatte ASIL KAZANANIN kim olduğunu yukarıda okudunuz ve ümit ederim ki anladınız.

Peki, aylarca süren bu curcuna bu şölen (!) sürecinde İSLAM hiç söz konusu oldu mu? Hayır..

Peki, Kur’an ve Sünnet, Hz. Muhammed’in (sas) yolu, mücadelesi hiç söz konusu oldu mu? Hayır..

İslamiyet’in tekrar hâkim, hakem ve hükümran olması, Anayasa ve kanunların İSLAM ESASLI hale getirilmesi yani İSLAMİ BİR DEVLET söz konusu oldu mu? Hayır..

Peki, bu ülkedeki kendini Müslüman ilan eden milyonlarca insanın İSLAM DIŞI HİÇ BİR ŞEY İSTEMİYORUZ demesi söz konusu oldu mu? Hayır, hayır..

Bilakis “Alan razı Satan razı..” misali, bu “halk Demokrasiden razı oldu, Demokrasinin asıl sahibi Hakiki iktidar ve Geçici iktidar da bu halktan razı oldu..” 

Kur’an ve Sünnete anlatılan, istenilen İslam ve Allah’ın hükümleri, maalesef hiç kimsenin umurunda olmadı..İşte işin özü bu güzel kardeşlerim.

Ey Müslümanlar gelin son olarak bir de şu haberi okuyalım:

“Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Adalet Partisi Genel Başkanı Vecdet Öz ile görüştü.

İki isim, görüşmenin ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.. Vecdet Öz konuşmasında dedi ki:

Demokrasinin devam etmesi için Adalet Partisi olarak biz de kararımızı verdik. Genel Kurulumuzu topladık. Bu toplantıda Kılıçdaroğlu’nun şahsına destek kararı çıktı. Bu karar oy birliği ile çıkmıştır. Eğer biz çalışmasaydık Erdoğan birinci turda Cumhurbaşkanı idi.

Şimdi geldik maçın ikinci yarısına. Bu kavga, Laik Cumhuriyet düzeni İLE kurulmaya çalışılan SİYASAL İSLAM rejimi arasındaki bir kavgadır.Bunu olağan bir siyasi süreç olarak gören yanılır.” (Kaynak: 22 Mayıs 2023 TV’de canlı yayında izledim ve Gazeteler)

Haberi okudunuz ey Müslümanlar.. Bakın bu haberdeki BİR CÜMLE, sizlerin hiç mi hiç farkında olmadığınız bir noktaya parmak basıyor.

Gelin o cümleyi bir kere daha okuyalım:

“Bu kavga, Laik Cumhuriyet düzeni İLE kurulmaya çalışılan SİYASAL İSLAM rejimi arasındaki bir kavgadır..”

Büyük resme bakmayıp; küçük resmin detayları içinde boğulup gidenler, bu cümlede kastedileni tam anlayamazlar.

Hakiki iktidarın ve bu iktidardan icazetli tüm siyasi şahsiyet ve siyasi partilerin KORKULU RÜYASI ve en nefret ettikleri şey, bir gün gelip İSLAMİYETİN tekrar İKTİDAR OLMASIDIR.

Çünkü onlar, hatırlarsanız Hakiki İktidara, TBMM’ de SÖZ VERDİLER ve vekil yemini ederek şu TAAHHÜTTE bulundular:

“LAİK Cumhuriyet’e ve ATATÜRK İLKE ve İNKİLAPLARINA bağlı kalacağıma, Anayasa’ya sadakattan asla ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim..”

Diğer bir ifade ile Allah’ın kitabı Kur’an’ı, Rasulünün Sünnetini yeryüzüne hâkim, hakem ve hükümran kılacak ve toplumda İslami hayatı yeniden başlatacak bir siyasi varlığın yani İSLAMİ BİR DEVLET’ in tekrar ortaya çıkmasından korkuyorlar.

Ey gafil insanlar.. Korkunun ecele bir faydası yoktur.

Demokrasiniz koca bir yalan, İslam gerçektir.

Laikliğiniz koca bir yalan, Risalet-i İslam gerçektir.

Cumhuriyet koca bir yalan, Devlet-i İslam gerçektir.

Çatlasanız da, patlasanız da, saçınızı başınızı yolsanız da

Allah’ın nusretiyle İSLAM DEVLETİ bir gün gelecektir..

Ey alnı secde izli güzel kardeşlerim, buradan sizlere de sesleniyor ve diyorum ki;

İSLAM ASLA DEVLETSİZ OLMAZ

BİR DEVLET DE ASLA İSLAMSIZ OLAMAZ..

Koşa koşa sandık başına giden, “Demokrasi, Laiklik ve Kemalist Milliyetçilik Sevdalısı” tüm partilere Oy veren, EVET mührünü basan yani Haram işleyen, böyle yapmakla İslam’a, Kur’an’a “farkına varmadan sırt çeviren” nicegaflet ehline bakın Rabbimiz ne dedi:

“Siz benim kitabım (sosyal hayatınızı buna göre düzenlemenizi emrettiğim) Kur’an’a sırt çevirirseniz, bende size sırtımı çevirir ve her birinizin arkasına bir şeytan musallat ederim.” (Zuhruf suresi 36)

Ey gaflete düşmeyen,Demokrasiye hayır, İslam’a evet diyen kardeşlerim. Size müjdeler olsun. Bakın şu 2 ayet nasılda yüreğimize su serpiyor elhamdülillah:

“Siz, benim dinime yardım ederseniz, bende size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılarım.” (Muhammed suresi 7)

“Allah içinizden iman edip de Salih amel işleyenlere vâad etti ki, kendilerinden evvel gelenleri nasıl yeryüzüne (İSLAMİ BİR DEVLET eliyle) sahip ve hâkim kıldıysa, onları da yine yeryüzüne sahip ve hâkim kılacaktır..” (Nur suresi 55)

Bekir amcanız olarak diyorum ki:

“Ey Rabbim, bu makalemi okuyan, anlayan, benimseyen ve paylaşan tüm Müslümanlara, son nefeslerine kadar şahit, son nefeslerinde de şehit olmayı nasip eyle..”

Sevgi ve muhabbetlerimle güzel insanlar..

Bekir Yetginbal – 28 Mayıs 2023


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın