Ölüm Korkusu ve Bununla Baş Etmenin Yolları

Ölüm Korkusu ve Bununla Baş Etmenin Yolları

Ölüm korkusu üzerine doktorası olan Doç. Dr. Murat Yıldız’a göre, bu tamamen fıtrî bir his. Ancak çaba gösterilmesi halinde rahatlıkla üstesinden gelinebilir. Bunun yolu da ölümü unutmaktan değil, sık sık hatırlamaktan geçiyor.

Doç. Dr. Murat Yıldız, ölüm korkusu üzerine yüksek lisans ve doktora yapmış bir akademisyen. ‘Ölüm Kaygısı ve Dindarlık’ adında bir de kitabı var. Yıllardır bu konuyu çalışıyor.

Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Din Psikolojisi Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak çalıştı.

Şimdilerde Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde Edebiyat Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü Başkanı olarak görev yapıyor. Kendisiyle ölüm korkusunu ve bu korkuyla baş etmenin yollarını konuştuk.

SORU – Ölümden korkmak doğal bir davranış mı, fıtri mi ölüm korkusu?

Korkmak, insanın yaratılışının bir parçası. Yerinde ortaya çıktığında doğal ve insanın hayatını koruyan önemli bir heyecan türüdür.

İnsanın doğumundan itibaren bütün hayatı boyunca çabasının hayatta kalabilmeyi başarmak olduğunu biliyoruz.

Aç kalmaktan, susuzluktan, hastalıktan, karanlıktan, yaralanmaktan korkmamızın ve bunların hemen üstesinden gelmek için çok çetin mücadeleler vermemizin asıl sebebi, bu mücadelelerden birini kaybettiğimizde öleceğimizi bilmemizdir.

Sonuç olarak ölüm korkusunun temel bir korku türü olduğunu, diğer korkularımızın ölüm korkumuzun türevleri olduğunu söyleyebiliriz.

SORU – Ölümden en çok korkanlar kim? Gerekçeleri değişiyor mu?

Ölüm korkusuna sebep olan etkenlerin başında, ölümün ne zaman ne şekilde gerçekleşeceği ve ölüm anına yönelik belirsizliklerin olması gelir.

Diğer korku sebepleri olarak, sevdiklerinden ayrılma, dünyada sahip olduklarından ayrılma, ölürken acı çekme, mezarlık ve bedenin çürümesi, yok olma düşüncesi gibi etkenleri sayabiliriz.

Araştırma sonuçları bize, evlilerin bekârlardan, çocuklu olanların çocuksuzlardan, zenginlerin fakirlerden, güzelliğe ve yakışıklılığa çok önem verenlerin vermeyenlerden, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarını bilen fakat yeterince bunlara göre yaşamadığını düşünenlerin inandığı gibi yaşadığını düşünenlerden daha yüksek ölüm korkusuna sahip olduğunu gösteriyor.

Kendini yeterli düzeyde dindar olarak algılamayanların ölüm korkularının sebepleri ise, eğer kendine çekidüzen vermeden ölürse, ölüm sonrasında karşılaşacağı sıkıntılar, acılar, cezalar, cehennem azaplarıdır.

SORU – Ölüm korkusunun Batı ve Doğu’da yansıması farklı mı oluyor?

Ölüm olgusu evrensel ve varoluşsal olduğu için, bireylerde ortaya çıkmasında değil de bu korkularla baş etme yolları kültürden kültüre, dinden dine değişebilir.

Burada kastedilen toplumsal düzeyde, törensel, dinsel, halk inançları unsurlarını içeren toplumsal tepkilerdir.

Dünyayı çok önemseyen, zamanla yarışan ve bu dünyaya bir daha gelmeyeceğine inanan Batılı birey, kendisini bu koşuşturma çarkına kaptırıp ölüm düşüncesini bastırabilir.

Fakat bir Hint'linin tekrar tekrar dünyaya gelme inancından dolayı, dünyayı algılayışı ve dünyayla ilişkisi farklı olduğu için ölümü kavramlaştırması da farklıdır.

Bu çerçevede ölüm korkusunun düzeyi ve niteliği de farklı olmaktadır.

SORU – İslam’da ölümün sık sık hatırlanması öğütleniyor. Ölümü sık hatırlamak hayata ne katıyor. Bu uyarı ne anlama geliyor? 

Hem İslam’da ölümün sık sık hatırlanmasına yönelik tavsiyeler ve tasavvuf kültüründeki ‘rabıta-i mevt’ uygulamaları hem de varoluşçu psikoterapinin ölüm korkusuyla baş etme yollarından biri olarak her fırsatta ölüm üzerine düşünmeyi ve kişinin kendisini ölmüş olarak hayal etmeyi içeren terapi teknikleri bireye öncelikle ‘olumlu ölümlülük bilinci’ni kazandırıyor.

Bu bilinç, bize ölümün kaçınılmaz, evrensel ve geri dönülemez bir süreç olduğunu öğretmekle birlikte kendimizin de her an öleceği gerçeğinin farkındalığını kazandırır.

Bu da hayatımızı ve dünyayı algılayışımızı etkiler.

Hayatımızın belli bir zamanla sınırlı olduğunun bilincinde olmamız, hayatı daha nitelikli, daha değerli, faydalı işlerle dolu geçirmeye ve insanlarla olan ilişkilerde daha hoşgörülü, sevecen, daha olumlu olmamız yönünde, diğer bir ifadeyle ‘hayatın gerçek anlamını bulma’ diye ifade edebileceğimiz sürece katkı yapar.

‘Olumlu ölümlülük bilinci’nin, bugün yaşanan birçok bireysel ve toplumsal sorunların önlenmesinde ve çözümünde önemli bir katkı sağlayacağını düşünüyorum.

SORU – Ölüm korkusu gündeme gelince mutlaka ‘din’ devreye giriyor. Başka sistemler bu korkuya cevap veremiyor mu?

Ölümü anlama ve ölüm korkusuyla baş etmede insanın elindeki en önemli, en güçlü reçeteyi dinî sistemler sunmaktadır.

Ölüm sonrası hayat, bir inanç alanıdır, İslam dini açısından bakıldığında ahiret inancı, en temel inanç prensiplerinden biridir.

İnanan bireyin, ölüm gibi hem varoluşsal hem de ölüm sonrası hayat gibi boyutları olan konuyla ilgili sorularına, kutsal kitap ve onu açıklayan kaynaklardan, peygamberinin sözlerinden cevaplar bulması bu çetin konudaki sorgulamada işini oldukça kolaylaştırmaktadır.

Sonuç olarak her dinî sistemin ölüm ve ölüm sonrasıyla ilgili yoğun açıklamaları bulunmaktadır.

Ölümden sonraki durumunuz sizin ne kadar dindar olup olmadığınızla ilintilidir.

Ayrıca dini ne olursa olsun her toplumda cenaze törenleri aynı zamanda birer dinsel törendir. Sevdiği birisini kaybeden kişinin bu acıyla baş etmesinde de dinsel açıklamaların önemli işlevleri olduğu bilinmektedir.

SORU – Materyalistlerin ölüm korkusu daha mı farklı? Onlar neye sığınıyor?

Dinsel bir inanca sahip olmayan birey, ölüm ve ölümden sonra ne olacağı konusundaki sorgulama sürecinde, kendisine yakın filozofların açıklamalarına ve kendi aklına başvurmaktadır.

Örneğin ‘Ölümden niye korkayım ki, yaşıyorken ölüm yok, öldüğümde de ben yokum’ ifadesinde kendisini gösteren bu felsefi yaklaşım, birçok kişi için sempatik gelebiliyor.

Ancak bu bakış açısı sorunu temelden çözüyor mu?

Ölümden sonra bir hayatın olmadığı fikri, bireyleri gerçekten rahatlatıyor mu?

‘Evet’ demek kolay değil.

Çünkü o zaman bu dünyaya gelişlerini, yapıp etmelerini anlamlandırma güçlüğü ortaya çıkıyor.

Ölümle yok olacaksam, dünyada bu kadar çalışmamın, dürüst olmamın, çocuk sahibi olmamın, sürekli okuyup yazmamın, sıkıntılara acılara katlanmamın anlamı ne?

Belki gerçekten felsefi dayanaklarını güçlü oluşturarak ölüm korkusunu azaltmış insanlar olabilir ama sayılarının çok olduğu söylenemez.

‘Düşen uçakta ateist bulunmaz’ bağlamında ölüme yaklaşan bireylerde farklı arayış ve tepkilerin ortaya çıktığı söylenebilir.

Bir bilim adamının pozitif bilimin ölçütleri çerçevesinde ölümden sonra bir hayatın olduğunu kabul etmediğini, bununla birlikte ölümden sonra bir hayatın var olmasını arzu ettiğini ifade etmiş olması, korkusuz, kayıtsız yaşamanın hiç de kolay olmadığını gösteriyor.

SORU – Ölüm korkusunu yenmek mümkün mü?

Mümkün ama çaba istiyor. Mümkün olduğunu tarihî şahsiyetlere baktığımızda görüyoruz.

Mevlânâ ölmeyi, Sevgili’ye (Allah’a) kavuşmaya vesile olan ‘düğün gecesi (şeb-i arus)’ olarak değerlendirmektedir ki bu, Mevlânâ’da ölüm korkusu olmadığını gösterir.

Peki, bizler "ölüm korkusunu azaltmak için" neler yapabiliriz?

Ölüm korkusunu azaltmak için, tatmin edici bir hayat yaşamak,

Ölümü sık sık düşünmek, bunun için

Hasta ziyaretlerine, cenaze ve taziye törenlerine katılmak,

Mezarlıkları ziyaret etmek,

Ölme sürecindeki yakınlarıyla ilgilenmek,

Öldüğünü hayal ederek arkasından nasıl anılmak istediğini düşünmek ve ona göre hayatı yaşamak,

İnançlarına göre yaşamak,

İnsana faydası olan işler yapmak,

Ölümün mahiyeti hakkında okumak, bilgilenmek

gibi uygulama ve faaliyetleri sıralayabiliriz.

SORU – Modern insan hayatında ölümü öteleyerek yaşıyor. Ölümü unutmak bir çözüm mü?

Şüphesiz çözüm olmuyor. Ayrıca ölümü nereye kadar, ne zamana kadar unutabilirsiniz?

Modern insan ya günlük işlerine kendini vererek ölümü düşünmeye, kendini tanımaya ve sorgulamaya fırsat vermemeye çalışmaktadır ya da ölümü bilinçli bir şekilde düşünmekten kaçınmaktadır.

Ölümü unutmak için kendini alkole, uyuşturucuya ve aşırı eğlenceye verenlerden de söz edilebilir.

Fakat çevresinde yakınlarının, sevdiklerinin veya başkalarının ölümleri ister istemez hatırlatıcı olacaktır.

Cenaze törenlerine katılacak, üzülecek, kaybın acısını hissedecek ve ölenin gitmesiyle sosyal ilişkiler ağı değişecektir.

Belki bunlardan da kaçmaya, olanları unutmaya çalışacaktır ama yaşı ilerledikçe, yaşlandıkça akranlarını sıklıkla kaybetmeye başladıkça unutmak ne kadar mümkün olacaktır acaba?

Ölümü düşünmeden ve hesaba katmadan geçirilen bir ömür, tatminsizlikler, pişmanlıklar ve hayal kırıklıkları içinde mutsuzluk ve umutsuzluk içinde noktalanabilecektir.

Kaynak:http://www.timeturk.com/tr/2013/01/29/olumu-nasil-bilirsiniz.html#.U8fsF5R_u6M

NOT: Aşağıdaki Linkte bulunan makaleyi de okumanız faydanıza olacaktır. Kardeşiniz Bekir Yetginbal

https://bekiryetginbal.com/ecel-sebeb-ve-olum/

 


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın