MÜNAFIK nedir, Cumhuriyet, Hilafet ve İcabet

MÜNAFIK nedir, Cumhuriyet, Hilafet ve İcabet

Bizleri İslam ile şereflendiren Âlemlerin Rabbi, mülkün sahibi, Şanı yüce Allah’a sonsuz defa hamd olsun.

Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi en başta ölçü ve örnek Rasul Hz. Muhammed’in, ehli Beytinin, güzide Ashabının, İslam ümmetinin ve sizlerin üzerine olsun.

Bu yazıma sözlerin en güzelini söyleyen, alemlerin Rabbi şanı yüce Allah’ın şu kavli ile başlamak istiyorum:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ

“Ey iman edenler, Sizi, size hayat verecek şeylere DAVET ettiği, çağırdığı zaman, Allah’a ve Resulüne İCABET edin.”(Enfal suresi 24)

Onlarca yıl önce evlenmeye karar verdiğimde, bir “DÜĞÜN DAVETİYESİ” taslağı hazırlamış ve “Bir taşla iki kuş vurma” misali, içerisinde DAVET ve İCABET kelimelerinin bulunduğu bu ayet mealini de davetiyeme yazdırmıştım.

Yavrusunu evlendiren her insan, her aile ister ki; oğlu yada kızının düğününde akrabaları, komşuları, arkadaşları ve tüm dostları bu DAVETE katılsın, sevinçlerine ortak olsunlar.

İCABET; Arapça bir kelime, bir lafız..

Cümle içinde şu anlamlarda kullanılması söz konusu: “Bir çağrıyı yerine getirme, bir çağrıya gitme, Bir buyruk / emir veya isteğe uyma, kabul etme, razı olma..”

Yukarıdaki ayet bağlamında bu lafza baktığımızda; Kendisine iman ettiğini söyleyenlere yani Müslümanlara Rabbimiz “Eyyy iman edenler..” diye sesleniyor.

Arkasından da devamla diyor ki şanı yüce Allah: “Sizi, size hayat verecek şeylere DAVET ettiği, çağırdığı zaman..”

NEYE davet ettiği ve çağırdığı zaman?

Diyor ki davet eden: “Sizi, size hayat verecek şeylere..” Peki; böyle bir davet ve çağrı işittiğimiz zaman ne yapalım ey Rabbim?

Rabbimiz de adeta diyor ki; “Hiç sorgulamadan, ikilemeden, ‘mi acaba’ demeden, koşa koşa, hemen ve ANINDA  Allah’a ve Resulüne İCABET edin..”

Kime İCABET imiş ey güzel kardeşlerim? “ALLAH’A VE RESULÜNE İCABET..”

Buradaki Arapça “ve” bağlacı –ki Türkçe’ de de çok kullanırız- “İki kelime veya iki cümle arasına girerek aralarında bir bağ olduğunu anlatan sözdür.”

Diğer bir ifade ile bize “İki ayrı kelime yada iki ayrı vakıanın” var olduğunu gösteren bir sözdür.

Yine şu ayette:

“Kim ALLAH’A VE RASULÜNE itaat eder, Allah’tan korkar ve O’na karşı gelmekten sakınırsa, işte onlar başarıyı elde edenlerin ta kendileridir.” (Nur suresi 52)

Keza şu ayette:

“Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu ALLAH VE RASULÜNE götürün.“ (Nisa suresi 59)

Son olarak şu ayete bakalım:

“Senin Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde Seni hakem kılıp, sonra Senin verdiğin hükme, (hem de) içlerinde hiçbir sıkıntı (ve gizli itiraz) duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, onlar hakkıyla iman etmemişlerdir.”(Nisa suresi 65)

İmam Kurtubi ve bir çok tefsircilerin bu ayetin “Sebebi Nüzulü” (iniş sebebi/inişine sebep olan bir olay) olarak İbnu Abbas’ (ra) tan rivâyet ettikleri açıklamalara göre;

Bir münafık ile bir yahudi kavga etmişler.

Yahudi yargılanmak için Hz. Peygambere (sas) başvurmayı, münafık da yahudilerin başkanı olan Ka’b b. Eşref’e gitmeyi teklif etmiş.

Çünkü bu işin özünde yahudi haklı, münafık haksızmış.

Halbuki Hz. Peygamberin (sas) ancak hak ve adaletle hükmettiği, Ka’b b. Eşref’ in ise rüşvete çok düşkün bulunduğu her iki tarafça bilindiğinden yahudi, Hz. Peygambere (sas) başvurmayı, münafık da Ka’b’a başvurmayı istiyormuş.

Nihâyet yahudi ısrar etmiş, birlikte Rasulullah’a (sas) başvurmuşlar.

Yahudinin lehine, münafıkın aleyhine (zararına) bir hüküm yani karar ortaya çıkınca münafık buna razı olmamış ve yahudiye, “Haydi Ömer’e gidelim aramızda o hakem olsun.” diye teklif etmiş.

Birlikte Hz. Ömer’in (ra) yanına varmışlar.

Yahudi, “Muhammed benim lehime hükmetti, bu adam ise onun verdiği hükme razı olmadı.” diye olup biteni anlatmış anlatmış.

Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) münafığa “Öyle mi?” diye sormuş.

O da “Evet” demiş.

Bunun üzerine, “Yerinizde durunuz, azıcık dışarı çıkayım, gelir hükmümü veririm.” diyerek çıkmış, varıp kılıcını kuşanmış gelmiş ve derhal münafığın boynunu vurmuş, işini bitirmiş.

Sonra, “Madem ki beni hakem yaptınız, işte Allah’ın hükmüne ve Rasulünün hükmüne razı olmayan hakkında benim hükmüm budur.” demiş.

Yahudi hemen kaçmış. Bu olaydan dolayı münafığın akrabaları gidip Hz. Peygambere (sas) Hz. Ömer’i (ra) şikâyet etmişler.

Hz. Peygamber (sas) bunun üzerine Hz. Ömer’i (ra) çağırmış ve olup biteni ona sormuş o da, “Senin hükmünü reddetti ey Allah’ın elçisi” diye cevap vermiş.

O anda Cebrail (a.s.) gelmiş ve Resulullah’a (sas), “Ömer, Faruk’tur, O hak ile batılı birbirinden ayırdı.” demiş. Hz. Peygamber (sas) de Hz. Ömer’e (ra) “Ey Ömer sen Faruk’sun” buyurmuştur. (es-Suyuti, ed-Durru’l-Mensur, II. 580)

Ey Müslümanlar ve ey Davetçi gençler

DAVET ve İCABET ekseninde “Bir münafık ile bir yahudi arasında” yaşanan bu hadiseyi gelin birlikte biraz irdeleyelim.

Öncelikle şu MÜNAFIK (المنافق ) lafzına bir açıklık getirelim. Ama bunun öncesinde şunu mutlaka bilmenizi isterim:

Kur’an’da geçen MÜNAFIKUN suresi ve 11 ayeti, hicretle birlikte İSLAM DEVLETİ’ nin ilk kurulduğu yer olan Medine’ de inmiştir.

“Niçin Mekke’ de değil de Medine’ de inmiştir, bunun ilahi hikmeti nedir?” diye düşündüğümüz ve siyasi bir ferasetle “Sebep & Sonuç” ekseninde baktığımızda şu neticeye ulaşıyoruz:

“Mekke döneminde BİR TANE bile münafık çıkmadı elhamdülillah..” Şimdi dönelim MÜNAFIK mefhumunun “Mana hamallığı” yaptığı içeriğe..

“Olduğundan başka türlü görünmek” anlamındaki “NİFAK” masdarından türemiş bir sıfat olan MÜNAFIK kelimesi için, Ragıb el-İsfahani, el-Müfredat’ın, “nfḳ” maddesinde ve İbnü’l-Esir, en-Nihaye’nin, “nfḳ” maddesinde diyorlar ki:

“Tarla faresinin bir tehlike anında kaçmasını sağlamak üzere yuvası için hazırladığı birden fazla çıkış noktasının birinden girip diğerinden çıkması” biçimindeki kök manasından hareketle MÜNAFIK; “Dinin bir kapısından girip diğerinden kaçan çifte şahsiyetli kimsedir..”

Maşallah insanın aklında yer edecek mükemmel bir TARLA FARESİ benzetmesi ile alimlerimiz mefhumun manasını izah etmişler.. Rabbim onlardan razı olsun.

Berrak bir şekilde bunun istilahi manasını ortaya koymamız gerekirse MÜNAFIK; “İnanmadığı halde kendisini mümin gösteren” kimse demektir.

Bu izahatlardan sonra sanırım yukarıdaki ayette Hz. Ömer (ra) efendimizin, niçin “Yahudinin değil de MÜNAFIĞIN kafasını kestiğini” daha iyi anlamışsınızdır inşaAllah kardeşlerim.

Belki hepinizin de bildiği şu KISA HİKAYEYİ burada bir kere daha hatırlatmakta fayda görüyorum.

KURT, hayata yeni başlayan yavrusuna dünyayı tanıtmaktadır.

Çıktıkları bir dağın zirvesinden Ovada yayılan koyun sürüsünü gören yavru, babasına ardı ardına sorular sormaya başlar.

“- Baba bu aşağıdakiler nedir?” Babası anlatır:

“- O gördüğün etrafa dağılmış yaratıklar, koyundur. Etleri çok lezzetlidir. Fırsatını bulursan hemen birini yakala. Onlar senin nasibindir.”

Yavru bu defa Çobanı göstererek sorar: “- Sırtında keçe, elinde değnek olan ve ayakta duran kimdir baba?”

Baba bu defa Çobanı anlatır. “- Sürünün koruyucusudur. Sakın ona yaklaşma. Gördüğün zaman ondan kaç ve saklan.”

Yavru, bu sefer sürünün etrafında dolaşan Köpeği merak eder. “- Orada bize çok benzeyen biri var baba. O kimdir?”

Baba derin derin bir iç çekerek cevap verir:

“- Ahh Balam Ahhh.. O, asıl ocağımızı söndürendir. O; “BİZE BENZEYİP DE ‘BİZDEN OLMAYAN’DIR.” O; bu sürünün köpeğidir.  Aman ha yavrum ondan mutlaka uzak dur…

Rabbimiz yüce kitabı Kur’an’ da ve Rasulullah (sas) efendimiz de Sünnetinde, bize Rabbimizin davetine “İcabet edenlere” MÜMİN, icabet etmeyip de “İcabet ediyormuş” gibi yapan ve insanları kandıranlara MÜNAFIK dedi..

Hiç kabul etmeyen, inkar eden hatta bil fiil savaşanlara ise “Kul ya eyyuhel kâfirun..”, EYY KAFİRLER..” denildi.

Kardeşlerim ve Davetçi gençler

Şimdi gelelim yazımızın başlığında yani “CUMHURİYET, HİLAFET ve İCABET” cümlesindeki HİLAFET lafzına..

Şeyh Takıyyuddin en NEBHANİ’ nin (Mekanı cennet olsun) Kitlesel olarak 1953 yılından beri üstüne basa basa dile getirdiği, DAVET ETTİĞİ ve dünya Müslümanlarının mutlaka ama mutlaka İCABET ETMESİNİN “Farz kere Farz” olduğunu hatta “Farzların Tacı” dediği HİLAFET; İslami bir Devlette uygulanacak İslam’ın HÜKMETME (bir Devleti yönetme) NİZAMININ adıdır.

Kur’an da (Sad suresi 26) ve Sünnette ifadesini bulan bu nizama yani İslam’ın HÜKMETME (bir Devleti yönetme) NİZAMINA, dünyadaki yüzbinlerce belki de milyonlarca Müslüman EVET derken, kafirler ve en çok da MÜNAFIKLAR, çok çok şiddetle karşı çıkmaktadırlar.

Çünkü Kur’an’ da tafsilatlıca 1400 küsur yıl önce anlatılan YAHUDİ, bu gün aynı birebir Yahudi ise, yine Kur’an da anlatılan MÜNAFIK da birebir aynı Münafıktır.

1400 yıldır bir harfi bile değişmemiş olan Kur’an’ın hükmü yani Rabbimizin hükümleri kıyamete kadar aynı kalır da, onda tafsilatı anlatılan MÜNAFIKLARIN sıfatı aynı kalmaz mı?

“Eğri oturalım ama doğruyu konuşalım..” misali Türkiye’deki Müslümanların %95’ i açıp bir kere bile Kur’an-ı Kerim’ in mealini açıp okumamışken,

Hadisi Şeriflerde geçen MÜNAFIKLARDAN bahseden rivayetlere hiç mi hiç bakmamışken nereden bilecek MÜSLÜMAN MASKESİ takan bir adamın MÜNAFIK olduğunu değil mi güzel insanlar?

Bırakın MÜNAFIK kelimesinin ne anlama geldiğini ve sıfatlarını, SOKAK RÖPORTAJLARINDA da görüyoruz ki nice genç ihtiyar insanlar LA İLAHE İLLALLAH nedir bilmiyorlar.

Peki, niçin bilmiyorlar?

Cevabı çok çok basit.. Özellikle son 100 yıldır uygulanan EĞİTİM ve ÖĞÜTÜM siyasetinin sahipleri, “Bilinmemesi ve söylenmemesi” için ellerinden ne geldi ise yaptılar.

Dayak mı, dayak attılar.. Dipcik mi, Dipciklediler.. Türkçe ezan mı, 18 yıl minarelerden LA İLAHE İLALLAH dedirtmediler, idam mı, İstiklal mahkemelerinde verilen kararlarla yüzbinlerce masum Müslümanı idam ettiler İskilipli Atıf hoca misali..

“Peki, Bekir amca bu vahşetleri kim yaptı?” Bunun da cevabı herkesçe malum güzel kardeşim.

Şu kamuoyuna açıklanması yasak olan İSTİKLAL MAHKEMELERİ KARARLARI bir açıklansa, bunu yapanların, şu vahşi kapitalist düzenin HÜKMETME NİZAMI olan CUMHURİYET’ e iman eden, tatbik eden, ondan nemalanan GAYRI MÜSLÜM ve MÜNAFIK insanlar olduklarını okursun.

Demek ki; Osmanlı İslam Devleti sonrası dayatılan bu CUMHURİYET isimli HÜKMETME NİZAMI, böylesi “Şaki Yavruların” anası imiş anladın mı yiğidim?

Bu nedenle gün görmüş ve hayat tecrübesi olan bir amcanız olarak diyorum ki;

“Aman haa siz siz olun; ne Cumhuriyeti benimseyin, ne yolunu yol edinin, ne yoluna revan olun, ne Demokratik partilerine üye olun, ne de hiç birisine oy verin.. Hatta ve hatta adını bile ağzınıza almayın..” ey güzel insanlar.

Bunu size iki sebeple tavsiye ediyorum:

Birincisi; CUMHURİYET tamamen Kur’an ve Sünnete zıt bir fikir, akide, nizam ve dünya görüşüdür, dolayısıyla müminler için HARAMDIR. Hatta HINZIR’dan daha şedid bir haramdır.

İkincisi; Akleden, aklını kullanmasını bilen zeki insanlar CUMHURİYETİN; akla asla güven vermeyen, kalbi tatmin etmeyen ve insan fıtratına % 100 ters ve zıt bir dünya görüşü ve nizam olduğuna şahitlik eder..

Zaten 100 yıldır yaptıkları, bundan sonra da yapacaklarının teminatıdır..

“Halimizde ne var ki Bekir amca?”

Ne mi var? Her şeyden evvel SOSYAL HAYATIMIZDA, ailevi hayatımızda, ticari ilişkilerimizde, bireysel ve toplumsal tüm alakalarımızda İSLAM var mı?

Yok.. Yok.. Yok..

Yazıklar olsun İSLAMSIZ BU HAYATA.. Yazıklar olsun hayvanice yaşantıya.. Yazıklar olsun bizi Allah’tan, Kitabullah’tan, Rasululullah’tan uzaklaştıran CUMHURİYETE..

“Cumhuriyet Fazillettir..” diyor münafık yöneticiler.. “Zillettir” mi demek istediler diye bakıyorum.. Hayır hayır, samimiyetle ve İMAN EDEREK “Fazilettir” diyor “O; BİZE BENZEYİP DE ‘BİZDEN OLMAYAN’ lar..”

Bu izahatlarımın yeterli olduğunu düşünüyor ve Rabbimizin, İSLAM DEVLETİ kurulduktan ve MÜNAFIKLAR çığ gibi arttıktan sonra, Medine’ de inen MÜNAFIKUN SURESİ ile sizleri baş başa bırakıyorum ey Davetçi gençler ve ey Müslümanlar.

Ama şu soruyu kendinize, nefsinize bir sorun ve cevabını mutlaka ama mutlaka bulmaya çalışın:

“Niçin MÜNAFIKLAR çığ gibi arttı?”

MÜNAFIKUN SURESİ:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle.

1. Münafıklar sana geldiklerinde: “Biz, senin Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik ederiz.” derler. Allah da senin Kendisinin elçisi olduğunu elbette bilir. Bununla beraber, Allah, onların bunu söylerken yalan söylediklerine, samimî olmadıklarına şahitlik eder.

2. Onlar yeminlerini kalkan olarak kullanıp insanları Allah’ın yolundan uzaklaştırırlar. Yaptıkları bu iş ne kötü bir iştir!

3. Çünkü onlar önce inandıklarını iddia ettiler, sonra inkâra gittiler. Bu sebeple kalpleri mühürlendi. Artık onlar hakkı anlamazlar.

4. Onları gördüğünde kalıpları kıyafetleri senin hoşuna gider, onları beğenirsin. Konuştuklarında sözlerine kulak verirsin. Gerçekte ise onlar, âdeta duvara dayatılan, ruhsuz kütüklere benzerler. İçleri boş, ödlek olduklarından çıkan her sesten pirelenir, her yeni haberi kendi aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah belalarını versin onların! Nasıl da hakikatten vazgeçiriliyorlar.

5. Onlara: “Gelin, Resulullahın huzuruna varın, sizin için dua etsin, Allah’tan size af dilesin!” denildiğinde, (açıktan bir şey söyleyemediklerinden), kibirlerinden ötürü başlarını sağa sola büker, içten içe homurdanırlar ve onların kibirli bir şekilde yan çizdiklerini görürsün.

6. Ha mağfiret diledin, ha dilemedin, onlara göre birdir. Allah onları asla affetmeyecektir. Çünkü Allah, fâsıklığı tabiat haline getirenleri hidâyet etmez, emellerine ulaştırmaz.

7.Onlar: “Resulullahın etrafındaki fakirlere infak etmeyin, destek olmayın ki dağılsınlar!” diyen bedbahtlardır. Halbuki göklerin ve yerin bütün hazineleri Allah’ındır, lâkin münafıklar bunu bilmezler, anlamazlar.

8. Hem derler ki: “Medineye bir dönelim; göreceksiniz aziz olan, zelil olanı oradan dışarı atacaktır.” Heyhat! İzzet, Allah’ın, Resulünün ve müminlerindir. Ne var ki münafıklar bunu bilmezler.

9. Ey iman edenler, Ne mallarınız, ne evlatlarınız sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın! Bilin ki böyle yapanlar, en büyük kayba uğrarlar.

10, 11. Sizden birinize ölüm gelip çatmadan önce, size nasib ettiğimiz imkânlardan Allah yolunda harcayın! Ölüm gelip çatınca: “Ya Rabbî, az mühlet ver bana, bak nasıl hayırlar yapacağım, tam takvâ ehlinden olacağım!” diyecek olsa da, Allah vâdesi gelen hiçbir kimsenin ecelini ertelemez. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.

“Ey Rabbim, bu makalemi okuyan, anlayan, benimseyen ve paylaşan tüm Müslümanlara, son nefeslerine kadar şahit, son nefeslerinde de o müjdelenen İSLAMİ DEVLET de şehit olmayı nasip eyle..” Amin

Sevgi, saygı ve muhabbetlerimle

Bekir Yetginbal – 29 Ekim 2024


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın