İslam’da Aile ve Onun Koruyucu Kalkanı: Sevgi

İslam’da Aile ve Onun Koruyucu Kalkanı: Sevgi

Yazan Engin Uygun

Allah (Subhanehu ve Teala) insanı bir fıtrat üzere yaratmıştır ki; bunun gereği insanda organik ihtiyaçlar ve içgüdülerin oluşturduğu canlı bir enerji vardır.

Bu enerjiden bir parça olan, cinsiyet içgüdüsü de denilen nevi içgüdüsünün bir tezahürü olarak erkeğin kadına, kadının da erkeğe cinsi olarak meyletmesiyle,

iki cins arasında ilişki ve bu ilişkinin düzenli yürümesi, insan türünün devam etmesi için evlilik elzemdir, bir zorunluluktur.

Allah (Subhanehu ve Teala) işte, kadın ile erkek arasındaki evlilik hayatını, erkeğin kadınla, kadının da erkekle olan birlikteliğini düzenleyen bir nizam göndermiştir.

Böylece bu nizam kendisinden sorunların çıktığı, kadın-erkek ilişkilerini düzenlemiş, eşler arasında birliktelikten doğabilecek fesadı engellemiş,

eşlerin nefsini teskin ederek, sükunet oluşturmuş ve onları sıkıntıdan kurtaracak özel bir hayat var etmiştir.

Yine bu nizam, toplum için kaçınılmaz olan, huzur ve saadet dolu bir hayatı da garanti etmiştir.

Allah (Subhanehu veTeala) insanı yaratarak,

“Ondan da iki eşi, yani erkek ve dişiyi var etmiştir.” (Kıyamet-39)

Beşer neslinin devam etmesi için, kadın ve erkeğin birlikte olmaları, çoğalmaları ve aile olarak bir arada yaşamaları için, evliliği kaçınılmaz kılmıştır.

İşte bu, Yüce Allah’ın sünnetidir ve bunda asla değişiklik söz konusu değildir.

İnsanın nesli ancak erkek ve kadının bir araya gelmesiyle devam eder ki, huzur, mutluluk ve sevgiye dayalı bir hayat yaşamaları için, Allah (Subhanehu ve Teala) erkek ve kadını sağlam bir bağ / evlilik bağı ile birleştirmiştir.

Böylece eşler birbirleriyle uyum içinde olsun, birbirlerini anlasın, sevgi, huzur ve mutluluk dolu bir yuvaya sahip olsunlar.

Fıtratı gereği birbirinden farklı olmalarına rağmen, erkek ve kadın birbirini tamamlar, her biri diğerinin yokluğunu anlar, birbirlerine muhtaç olarak yaratıldıklarını görür ve hayatında onun zaruretini hissederler.

Erkek hanımı için ne kadar kıymetli ise, kadın da eşi için o kadar kıymetlidir. Her ikisi de birbirleriyle huzur bulur, mutlu olur ve daimi istikrara kavuşur.

Onların bu huzuru elde etmeleri Allah (Subhanehu ve Teala)’ya iman edip, şeri hükümleri hayatlarına ve amellerine ölçü almalarına, daimi mutluluğu iliklerine kadar hissetmeleri ise, islami nizamların hayat, devlet ve toplumda tatbik edilmesine bağlıdır.

Allah (Subhanehu ve Teala), evlilik hayatı için temel esaslar, eşler için de birbirlerine karşı asli vazifeler / sorumluluklar yüklemiştir.

Fıtratı gereği, kadına göre güçlü yaratılmasından dolayı

erkeğe, eşine karşı liderlik/aile reisi, evin dışındaki işlerin sorumluluğu, eşinin ve çocuklarının nafakasının sağlanması vs. işini asli bir vazife olarak yüklerken,

kadına da, öncelikle kocasına itaat etmesini ve naşizelik yapmamasını, anne ve ev hanımı olmasını, kocasına hizmet etmesi ve çocuklarına bakmasını vs. bir vazife olarak yüklemiştir.

Evlilik hayatı ile bir araya gelen eşler, İslam’ın kendilerinden istediği gereklilikleri yerine getirdikleri,

her ikisi de asli görevlerinde kusur etmedikleri, aile ve eş olmanın gereği birbirleriyle uyum içinde oldukları,

ilgi, muhabbet ve sevgilerini birbirleriyle her daim paylaştıkları sürece,

evlilik hayatı onlar için huzur, mutluluk ve saadeti bulacakları, sükunete ulaşacakları bir hayat olacaktır hiç kuşkusuz.

Nitekim Allah (Subhanehu ve Teala) şöyle buyurmuştur:

“Sizi tek bir nefisten yaratan, bundan da onunla sükunet bulsun diye eşini kılan odur.” [el-Arâf 189]

“Nefislerinizden sizin için, kendileriyle sükunet bulasınız diye eşler yaratıp aranızda merhamet ve sevgi kılmış olması onun ayetlerindendir.” [er-Rûm 21]

Allah (Subhanehu ve Teala) ve ahiret gününe iman eden biz Müslümanlar için Allah’ın Rasulü güzel bir örnektir.

Nitekim, Salâtu ve’s Selâm şöyle buyurmuştur:

“Sizin en hayırlınız, hanımlarına karşı en hayırlı olanınızdır.” [et-Tirmizi]

Nitekim O (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), eşleriyle iyi ilişkiler kurar, onlarla şakalaşır, onlara iyi davranır ve gülüşür, yatsı namazını kıldığında evine girer, uykudan önce eşleriyle kısa gece sohbeti yapar ve onları bununla eğlendirirdi.

Nebi (sav) eşlerine sevgisini açıkça ifade etmekten çekinmiyordu.

Nitekim Amr b. As (ra) “Ey Allah’ın Rasulü, insanların hangisi sana daha sevimlidir?” diye sorduğunda “Hatice” cevabını vermiş ve böylece ölümden sonra eşine olan sevgi ve sadakatini ifade etmiştir.

Evliliğin devamı için eşler arasında aşk, ilgi, muhabbet ve sevgi önemli bir unsurdur.

Sevgi, insan için köklü ve derin bir duygudur.

Allah tarafından verilmiş bir lütuftur, rızıktır.

Ailenin güçlü ve sağlam kalması için sevgi, bir nevi evlilik hayatının yakıtı gibidir.

Nasıl ki Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), eşinden ilgi ve sevgisini esirgemediyse, eşler de birbirlerinden sevgilerini esirgememelidir.

Ayrıca Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kişinin arkadaşını sevdiğinde onu ona bildirmesini emrederken, eşler nasıl olur da birbirlerinden sevgilerini gizlerler?

Nitekim Rasulullah sav. Bir gün bir sahabe ile sohbet ederken başka bir sahabe yoldan geçer.

Sahabe yoldan geçeni göstererek

“Ben bu kişiyi Allah için seviyorum” deyince Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem),

“Peki o senin kendisini sevdiğini biliyor mu?” diye sorar.

O da “Hayır bilmiyor.”

deyince bu sefer, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), “Git ona kendisini sevdiğini söyle.” buyurur.

Evlilik güçlü ve sağlam esaslar üzerine yani Allah’ın rızasına dayandırılırsa Allah, eşler arasında ilgi, aşk, saygı, merhamet ve sevgi yaratır.

Eşler birbirlerine sevgilerini sunma noktasında her bir ayrıntıyı değerlendirerek, eşinin sevdiği şeyi hediye ederek, onun sevdiği yemeği yaparak, kendisini ona feda ederek…

adeta “biz birbirimizi mutlu etmek için evlendik” altın kaidesini, kendilerinden sonra evleneceklere örnek olarak gösterirler..

Eş olarak yaratılış amacımız, eğer birinin eşi olmaya karar vermişsek, hem kendimizin hem de eşimizin değerini arttırmaya karar vermişiz demektir.

Eşimizin “huzur ve mutluluk kaynağı” olmaya karar vermişiz demektir.

Yüce Allah her iki insanın birbirlerine bakışını “huzur ve mutluluk bulacağı varlık” olarak görmesini istiyor.

Eşler birbirine bu bakışla bakmalı, değer vermeli, saygı göstermeli ve birbirlerinin mutluluk müşterileri olmalıdır.

“Karı koca birbirine sevgi ile bakınca, Allahu Teala da onlara rahmet nazarıyla bakar ve ellerini ellerine aldıklarında, günahları parmakları arasından dökülür.” (Mü’min-8)

Evlilik hayatı eşler için, her daim huzur, mutluluk ve sevgi kaynağı olmalıdır.

Ancak bazen hayatın getirdiği sorunlar, eşler arasında tartışmalara yol açabilir. Onlar birbirlerinin kalbini kıracak duruma düşebilir ve evlilikteki huzur sekteye uğrayabilir.

Bu durumda eşler itidalli olmalı, sorunu büyütmeden, konuşarak çözüme kavuşturmalıdır.

Nitekim Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), iki sahabenin bir konuda çok şiddetli tartıştıklarına şahit olur.

Her ikisinin de pancar gibi kızardıklarını gören Allah’ın Rasulü “Eğer onlar besmele çekseler kavgayı bırakıverirler” buyurdu.

O anda bu sözleri duyan sahabeler içlerinden besmele çekince, şeytan kaçtı ve kavga bitti. Şeytan gidip kendileriyle baş başa kalınca;

“Biz ne için boş yere ağız dalaşı yaparak birbirimizin kalbini kırmışız?” demişlerdir.

Bu yüzden öfke eşler için kontrol edilmesi gereken bir duygudur.

Uzun yıllar eşiyle mutlu bir hayat yaşayan Mahir Kaynak mutlu olmanın sırrını şöyle anlatır:

“Eşimin hangi kelimeyle çıldıracağını iyi bilirim. Eşimi üzecek olan o kelimeleri ağzıma almam. Eşim de benim, hangi kelimeleri duyduğumda çıldıracağımı bilir, o da o kelimeleri ağzına almaz. Birbirimizi üzen kelimeleri konuşmadığımızdan dolayı da kalplerimizi kırmıyoruz ve mutlu bir şekilde yaşıyoruz.”

Başka bir örnekte, bir anne kızına evliliğini koruması adına şu nasihati yapmıştır:

“Kocan üzüntülü olduğu zaman sakın önünde sevinçli olma veya bir şeye sevindiği zaman kocanın önünde üzüntülü olma.

Bunlardan birincisi kusur, ikincisi ise keder demektir.

Sen ona çok fazla değer ver ki, o da sana karşı daha fazla ikramda bulunsun. Sen ona karşı olabildiğince muvafakat göster ki, o da sana daha fazla yoldaş olsun.

Hoşlandığında da, hoşlanmadığında da, onun rızasını kendi rızana, onun arzusunu kendi arzuna tercih etmedikçe kesinlikle sevgisini kazanamayacağını bil.

Böyle yaparsan elbette ki, Allah bunu sana kolaylaştıracaktır.”

Hanımı ile hiçbir problem yaşamayan birine arkadaşları “Eşinle hiçbir problemin olmuyor. Huzurunuzun kaynağı nedir?” diye sorar.

O kişi şöyle der:

“Babam her akşam yemeğinde annem ve kardeşlerimin sofrada olmasını ister.

Bana ve kardeşlerime o gün neler yaptığımızı sorar ve yanlışlarımızı düzeltirdi.

Anneme sorar annem de ona sorardı, yemekten sonra anneme iltifat ederdi.

Biz evlendik ve farklı bir evdeyiz ve aynı üslubu ben, kendi evimde devam ettiriyor, eşim ve çocuklarımla akşam yemeğinde her şeyi konuştuğumuzdan, ileride sorun olabilecek şeyler çözüme bağlanıyor.”

Ne güzel bir yöntem değil mi?

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de, sofrada eşleriyle konuşurmuş, sahabeler de bu yolu izlemiş.

Yemek yiyen bir insanın mutluluk hormonunun yemek esnasında fazla salgıladığı ilmen sabittir.

Bu yüzden yemek sırasında mutluluğu artan bir insan, muhatabına karşı daha güzel kelimeler kullanır.

Muhatabı güzel kelimeleri duyunca, o da güzel karşılık verir ve aradaki sevgi de, yemek vesilesiyle artmış olur.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Hz. Ali ve Hz. Fatıma’ya evlenmeden önce uzun uzun nasihat eder ve şöyle der:

”Ey Ali! Kızımı sana cariye olarak veriyorum, ama unutma ki sen de onun kölesisin.”

Yani, eşimize karşı köle gibi olursak, onun da bize cariye gibi olacağını Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), bildiriyor.

Alttan alırsan, alttan alınırsın, dik kafalılık yaparsan, karşında dikleşen birini bulursun. Öyle veya böyle, ne ekersen onu biçersin.

Ailenin kapısı mutluluk, mutluluk kapısının ilk anahtarı; gülümseme veya gülebilme becerisidir.

Neşe, bir insanın en büyük zenginliğidir.

Sevgi ise insan olabilmenin vazgeçilmez bir özelliğidir. Güçlü bir ailenin koruyucu kalkanı, “sevgi”dir.

Sevgi verdikçe artan, karşılığında hiçbir ücret ödenmeyen, Allah’ın bize lütfettiği bir nimettir.

Hayat boyu bize güç, enerji ve “elhamdülillah iyiyim” halini sevgi verebilir.

Sevmenin temeli “sevilmekten” geçer. Bir ailede, eğer fertler seviliyorsa, onlar bir sonraki kuşağa aynı duyguyu aktarır.

Bir tebessüm, sevgiyi, mutluluğu beraberinde getirir. Sevgi ve mutluluk aileyi ayakta tutan bir iskelettir.

Sağlam bir aile ise, bir toplumun manevi kalesi gibidir adeta.

Değil mi ki, insanın özellikle Müslüman bir ferdin sığınağı, bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası, sevgi ve mutluluğun deposu olan aile hayatıdır.

Madem ki, sevgi bu kadar önemlidir, Allah insanlara sevgi dağıtmamızı emrederken, Allah’ın Rasulü de bunun yolunu bize gösterirken, bizler neden insanlara sevgimizi sunmuyoruz.

Dahası, İslami toplumun temel taşı olan ailemize, çocuklarımıza neden sevgimizi esirgiyor, onlarla neden resmi bir modda, vasat bir ilişki kuruyoruz?

Eşimize sevgimizi sunmaktan, neden çekiniyoruz?

Oysa ki, güzel bir söz, güzel bir amel, güzel bir hediye, ilgi ve alâka, eşlerin birbirlerine sevgisini sunmasında yeter de artar bile.

Eşler, her bir ayrıntıyı, sevgisini arttırma hususunda kullanmalıdır. Çünkü sevgi, her daim yenilenmeli, güncellenmelidir.

Bahçedeki küçük bir çiçek, özel günlerde alınacak bir gül, sevdiği yemeği yapmak, bir hediye alıp “bunu senin için aldım hayatım” diyebilmek, vs. sevgi için yeterlidir.

Kendisini onun için feda etmek, memleket yolculuğu esnasında yol kenarındaki çeşmeden avucuyla eşine su içirmek,

bahçede yediği meyvenin çekirdekleri ile eşi ile oyun oynamak, küçük bir akarsudan geçerken paçaları sıvayıp hanımını sırtına alıp karşıya geçirmek…

dahası bu ve benzeri ameller, eşler arasında sevgiyi her daim canlı ve kuvvetli tutar…

“Kişi zevcesini yüzüne baktığı vakit, zevcesi de onun yüzüne bakarsa, Allahu Teala her ikisine rahmet nazarıyla bakar. Keza erkek hanımının ellerini avucuna alınca o da eşinin ellerini tutarsa, parmaklarının aralarından günahları dökülür.” (Müsnedü Zeyd)

Evlilik hayatında eşlerin asli görev ve sorumluluklarını yerine getirmeleri ile birlikte sevgi ailenin koruyucu bir kalkanı olmaktadır.

Zira sevgi olmaksızın bir evliliğin devamı söz konusu olamaz.

Eşler arasında her ne sorun olursa olsun, bir şekilde o sorun halledilir, başkasından yardım alınır, ancak eşler arasında, ilgi, aşk, muhabbet ve dahası, sevgi, saygı kalmamışsa, o evlilik yürümez.

Aile içinde ilk önemli sevgi, eşler arasında oluşan sevgidir. Ailenin sağlıklı şekilde devam etmesi, eşler arasındaki sevgi bağının güçlenmesine, gelişmesine bağlıdır.

Aileyi devam ettiren anne-babadır. Onlar ayrılırsa, aile de dağılır. Bu sebeple, eşler arasındaki sevgi, mutlaka devam etmeli, eşler bu konuda sorumluluk bilincini olgunlaştırmış olmalıdır.

İki taraf da sevgisine emek vermeli, öncelikle birbirlerinin sevgi deposunu dolu dolu tutmaya özen göstermelidir ki, çocuklar sevgi ortamında büyüyebilsin.

Aile ortamında sevgi görmeyen çocuk, doğru bir sevgi dili geliştiremez.

Eşler arasında sevgi oluşumu zaman alabilir, ilk sevgiyi karşılıksız verebilmeli ve bunda biraz sabırlı olunmalıdır.

Zeminde kar yoksa yağmaya başlayan ilk kar taneleri toprağa düşer düşmez erir.

Toprak, belli bir süre sonra kar tutmaya başlar. Tutmaya başlayıncaya kadar yağan kar, toprağın soğumasını sağlar ki, daha sonrakiler erimesin.

Sevgiyi verme de bu şekildedir.

İlkler boşa gitmiş gibi görünebilir, ama onlar zemini yumuşatan, gönlü yumuşatan sevgilerdir ki, arkadan gelen sevgilerin kalbe girmesine zemin hazırlarlar.

Başta eşimiz ve diğer tanıdıklarımıza, beklemeden bir adım atarak muhabbet gösterebilirsek, karşılığını öyle ya da böyle alırız.

Ama ilk adımı karşıdan beklersek, bir ömür boyu o adımın atıldığını göremeyebiliriz.

Sevgi, Allah’ın insana verdiği mucizevi bir nimettir.

Sevgi, İslami değer, ölçü ve mefhumları kendilerine ölçü alan eşlerin, birbirlerine olan bağını güçlendiren, onlar arasında ilgi, muhabbet, insicam ve aşkı oluşturan ailenin koruyucu kalkanıdır.

Öyleyse sevgi, Allah (Subhanehu ve Teala)’nın kullarına verdiği eşsiz bir nimet olduğuna göre, eşler birbirlerinden sevgiyi esirgememeli, birbirlerini mutlu etmek için bu nimeti her daim güncel tutmalıdır.

Müslümanlar asıl sevgiyi, bugünkü hayatın aksine, İslam’ın hayat, devlet ve toplumda tatbik edildiği, Raşidi Hilafet Devletinin liderliğinde hayatın İslami bir hayata dönüştüğü,

İnsanlar arasındaki ilişkilerin islami nizamlara göre düzenlendiği islami bir toplumda,

Her şeyin, ama her şeyin Allah’ın emir ve nehiylerine göre şekillendiği bir toplumda, asıl sevgiyi bulduğu,

Toplum olarak huzur ve mutluluğa kavuştuğu gibi, aile ve eşler de, islami atmosferin etkisinde, aralarındaki ilgi, alâka, aşk, muhabbet ve sevgi,

O eşleri, huzur ve mutluluğa kavuşturur ki, işte o günler Allah’ın izniyle çok yakındır. / 01 Eylül 2020

Kaynak Köklü Değişim Dergisi

 


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın