Göbeği Açık Mini Şortlu Dişilerin Ve Kişilerin Hâmîsi Kimdir?

Göbeği Açık Mini Şortlu Dişilerin Ve Kişilerin Hâmîsi Kimdir?

Bizleri İslam ile şereflendiren Âlemlerin Rabbi, mülkün sahibi, Şanı yüce Allah’a sonsuz defa hamd olsun.

Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi en başta ölçü ve örnek Rasul Hz. Muhammed’in, ehli Beytinin, güzide Ashabının, İslam ümmetinin ve sizlerin üzerine olsun.

Hakikati ortaya koyan yegâne doğru sözler, elbette ki âlemlerin Rabbi, mülkün sahibi olan Allah’ın (cc) sözleridir. İşte onlardan iki tanesinin meali:

“Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan AVRET YERLERİNİ ONLARA AÇMAK İÇİN kendilerine vesvese verdi…” (A’raf suresi 20)

“Ey Âdemoğulları, AVRET YERLERİNİ KENDİLERİNE AÇMAK İÇİN, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, ŞEYTAN sizi de saptırmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları İNANMAYANLARIN yoldaşları yaptık.” (A’raf suresi 27)

Ta 1400 küsur yıl öncesinden adeta bu günleri tarif edercesine, ister kadın için olsun, ister erkek için olsun, AVRET YERLERİNİ AÇMA noktasında yani güncel ifadesi ile BALDIRI ÇIPLAKLIK konusunda, ŞEYTAN ile İNSAN arasındaki etkileşimi bu ayetleri ile bariz bir şekilde ortaya koyan ALLAH’ ın şanı ne yücedir..

Lanetlenmiş ŞEYTANIN ise; İman etmeyenlerin yani İNANMAYANLARIN YOLDAŞLARI OLDUĞUNU da bize deşifre eden, uyaran Rabbimize sonsuz defa hamdu sena olsun.

AMENNA ve SADDAKNA diyoruz.. Dosdoğru, yegâne doğru olduğuna iman ettik ve tasdik ettik Allah’ım.

HÂMÎ (الحامي); Arapça kökenli bir sözcüktür. “Himaye etmek, korumak” manasındaki HAMY kökünden türeyen bir sıfat olup, KORUYAN, SAHİP ÇIKAN, KORUYUCU demektir.

Peki, yazımın başlığında ifade ettiğim gibi; “Göbeği açık mini şortlu dişilerin ve kişilerin hâmîsi yani onların Cansiperane KORUYANI, KORUYUCUSU, gerçekten bu gün bize hâkim, hakem ve hükümran olan bu Demokratik Laik Devlet midir?”

Yoksa bu sadece kuru bir iddia mıdır?

Konunun detaylarına girmeden önce hemen hemen hepinizin bildiğini düşündüğün teknik bir örnekleme ile yola çıkmak istiyorum.

1990 lı yıllarda çocuklarıma şu meşhur KASALI BİLGİSAYAR denilen cihazdan alırken, bilgisayar firması sahibi arkadaşım, “Abi kasa içine DONANIM olarak neler koyalım?” dedi..

O günün şartlarında yavrularımıza en iyisi olsun diyerek FAKS MODEM dâhil, her bir şeyi DONANIM olarak taktırdık.

Sıra geldi, ihtiyaç olan YAZILIM denilen şeye..

Nedir YAZILIM?

TAM TEKNİK TANIMI ŞU: “Bir bilgisayarı belirli işlevleri yerine getirmek üzere YÖNETEN, bilgisayara NE YAPACAĞINI SÖYLEYEN, kodlanmış komutlar dizisi..”

Şimdi bunları bir kenara not edelim. Bunlarla da bağ kurmak için bu gün dünyada var olan her hangi bir devleti ele alalım.

Benim gözümde BİR DEVLETİN; resmi kurumları, binaları, memurları, alt ve üst yapıları, ordusu, güvenlik güçleri vs.. bir bilgisayarın DONANIMI gibidir.

Keza BU DEVLETİN; Anayasası, kanunları, genelgeleri, yönetmelikleri vs.. de yine bir bilgisayarın YAZILIMI gibidir.

Bu bağlamda şimdi şu sorunun birlikte cevabına arayalım:

“Bir bilgisayarda kim kime tabidir? Yazılım mı donanıma tabidir, Donanım mı yazılıma tabidir?”

Elbette ki Donanım, yazılıma tabidir.. Çünkü yukarıdaki YAZILIM tanımlamasında ne deniliyordu? “Bir bilgisayara NE YAPACAĞINI SÖYLEYEN, kodlanmış komutlar dizisi..”

Yani AMİR yazılımdır, MEMUR ise donanımdır.

Şimdi şu ikinci soruyu soralım ve yine birlikte cevabına arayalım:

“İnsan mı bilgisayara tabidir, bilgisayar mı insana tabidir?” Hepinizin cevabı; “BİLGİSAYAR İNSANA TABİDİR..” değil mi?

Yani AMİR insandır, elektronik MEMUR ise bilgisayardır.

İşte adına “DEVLET” denilen KURUMSAL DEVASA YAPI içinde; YAZILIMINA (yani Anayasasına, kanunlarına ve genelgelerine) uygun bir şekilde “Devlet çarkının işlemesini sağlayan” kişiler, SİYASETÇİLER ve DEVLET ADAMLARIDIR.

Az ve öz ifadesiyle ÇOBAN; tarih boyunca “Hancı & Yolcu” ikileminde yüzlercesinin gelip gittiği nice siyasetçilerdir..

Bu nedenle ister İSLAMİ BİR DEVLETTE yada Demokratik Laik KAPİTALİST BİR DEVLETTE, Devletin gücü, itibarı; DEVLET ADAMLARININ siyasi, şahsi gücü ve itibarı Doğru orantılı bir bağ içindedir..

DEVLET DENİLEN ARAÇ; Uyanık olmayan, ferasetsiz, basiretsiz hatta hain Devlet adamları elinde, halkını, toplumunu rezil rüsva eder, toplumda asayiş ve huzur bırakmaz, hatta kan gövdeyi bile götürebilir.

Bu gün içinde bir tebaası (onların tanımına göre vatandaşı) olarak yaşamakta olduğumuz Devlet, herkes biliyor ki; DEMOKRATİK, KEMALİST, TAM KAPİTALİST, İslam’ı asla Dahili ve Harici siyasetine karıştırmayan, KARIŞMA diyen LAİK bir Devlettir..

Bunun HÜKMETME NİZAMI, Cumhuriyettir. Bundan dolayı ona TÜRKİYE CUMHURİYETİ adı verildi.

“Adı verildi” derken ne kastettin Bekir amca?

“Kuranlar, kurulmasına vesile olanlar, Onlara Fransa, İsviçre, İtalya Anayasası ve kanunlarını hediye edenler, Sırılsıklam Avrupa hadaratı aşığı olanlar yani Jön Türkler, İttihat ve Terakkiciler, Sabetayist Beyaz Türkler” ittifakıyla bu ad verildi 29 Ekim 1923 de.

Ama bunun öncesinde Avrupa üniversitelerinde LAİKLİK AKİDESİ, tüm “kurucu siyasilerin” kafasına, beyinlere, nefislere, canlarına, kanlarına, kılık ve kıyafetlerine kadar yerleştirildi.

Yani “Kurucular Kurulu” nun beyinlerindeki YAZILIM SÜRECİ, İslam dışı “Avrupai kriterlerle” donatılarak tamamlandı. Yani ÇOBAN ADAYLARI “Hazır Kıta” beklemeye başladı.

Asırlarca OSMANLI İSLAM DEVLETİ’ ni sadece yıkmak için değil, ZERRELERE ayırmak için çalışan Emperyalist Katil ve Pislik Avrupalılar, İslam Devletimizi yıkıp, Payitaht İstanbul’ umuzu işgal edip, Osmanoğullarının tamamını SINIR DIŞI ettikten yani Devlete TAM SAHİP OLDUKTAN sonra sıra İKİNCİ AŞAMAYA geldi.

Nedir ikinci aşama?

Devlet ve tüm DONANIMLARINA yepyeni bir YAZILIM FORMATI ATMAK..

Dikkat ettiyseniz “Yepyeni..” dedim. “Dosdoğru bir Format atmak” demedim..

Bir Müslüman olarak diyelim ki ayakkabınız eskidi, yırtıldı.. Yeni bir ayakkabı alacaksınız. Dükkan sahibi diyor ki: “Beyim bu ayakkabı DOMUZ derisinden, şu ayakkabı da MANDA derisinden..”

“Domuz derisinden” olanı almakla YEPYENİ bir ayakkabı almış olursunuz ama bir Müslüman olarak DOĞRU bir ayakkabı almış olmazsınız değil mi güzel kardeşlerim.

İşte bundan 100 yıl önce Devleti ele geçiren bedbaht, cahil, gafil kadrolar, Devlete; DEMOKRATİK, LAİK, KEMALİST, TAM KAPİTALİST yepyeni bir FORMAT ATTILAR..

Yani İslam; paldır küldür İKTİDARDAN indirildi, Cumhuriyet Halk Partisi’ nin “6 ZEHİRLİ OKUNDA” ifadesini bulan, LAİK AKİDESİNİ TEMEL TAŞI edinen yeni formatlı YENİ YAZILIM Devlet kurumlarına yüklendi..

Bu yeni formatlı YENİ YAZILIMI; yaklaşık ilk 50 yıl, CEBREN ve DİPCİK ZORUYLA bu zavallı Müslüman halka dayattılar.

Toplum bir nebze İSTEDİKLERİ KIVAMA gelince; “Menderes, Demirel, Erbakan, Özal ve Erdoğan modeli” siyasetçileri ÇOBAN tayin ettiler..

İlk 50 yılda DEMOKRASİ LAİKLİK HENDİKAPINDA bocalayan hatta boğulan zavallı halk, sizlerde görüyorsunuz ki, ikinci 50 yılda yukarıda isimlerini saydığım Demokrasi havarisi siyasiler eliyle, DEMOKRASİ KOLİK, hatta DEMOKRASİ MEFTUNU bir halk haline getirildiler.

Bu durum, onlar için bir zaferdir..

Nasıl yani Bekir amca?

“Sevgili yeğenim görmüyor musun, bugün Türkiye halkının % 85-90’ı, hem de gönüllü koşa koşa sandık başına gidiyor, şu yada bu DEMOKRATİK BİR PARTİYE oy veriyorlar mı?”

Demokrasiyi, Laikliği, Kemalizmi, Kapitalizmi öve öve, Demokrasi naraları ata ata sandık başına koşmuyorlar mı?

Daha iki hafta önce, 15 Temmuz da DEMOKRASİ ŞEHİTLERİ diye Kur’an okuyup hatimler indirmediler mi?

Türkiye halkına, yüklenen YENİ YAZILIM, atılan yeni formatlar maalesef işte böyle bir ACI MEYVE ortaya çıkardı.

Yani Fransa, İsviçre, İtalya Anayasası ve kanunlarını hediye edenlerin, Sırılsıklam Avrupa hadaratı aşığı olanların, Jön Türklerin, İttihat ve Terakkicilerin, Sabetayist Beyaz Türklerin kurdukları bu yeni MÜESSES NİZAM, 100 yıldır tüm okullarda tatbik ettiği MİLLİ ÖĞÜTÜM SİYASETİ ile bu meyveye ulaştı ve bununla da GURUR duyuyorlar.

Öyle müthiş ve etkili bir ÖĞÜTÜM SİYASETİ ki, ta Anaokullarından, İlk ve Ortaokullardan başlayarak, yavrularımızı Allah’ tan, Rasulünden, Dininden, İmanından uzaklaştırmakla kalmadı, İslami şuura sahip nice ailelerin terbiye ettiği kuzularımızı şeytana yem etti.

Şu an hiçbir aile yoktur ki; oğlunun ya da kızının İslam’dan çok çok uzak, bireysel, bencil, laik, deist bir hayat yaşamak istediğini itiraf etmesin..

Hiçbir ebeveyn yoktur ki; el bebek gül bebek büyüttüğü 17-18 yaşına getirdiği “göz bebeği oğlu ya da kızı” isyan kere isyan ve depresyon içinde olmasın.

Hatta nice anne ve babalar artık; oğlu ya da kızının, alkol, esrar, eroin vs. kullandığını, gece yarılarına kadar eve gelmeyip, kızlı erkekli arkadaş grupları ile “Gece Âlemi” yaptıklarını, gözyaşları içinde dile getirmesin.

Aman ya Rabbi, bunlar ne acı meyvelerdir.

Evet İslam’a göre bu meyve çok çok çok ACI BİR MEYVE dir.. Ama işin hakikati ve mevcut vakıası da işte budur.

Devlete bir AHTAPOT gibi sarılan (bu benzetme için Allah’ın salih kulu Ahtapottan özür diliyorum) Devleti ele geçiren DEMOKRATİK, LAİK, KEMALİST, TAM KAPİTALİST kadrolar, “Dünya görüşlerinin bir gereği olarak” Türkiye halkına PEYDERPEY çeşitli “Özgürlükler (!)” vermeye başladılar.

Bunun da en başında da; 25 Kasım 1925 da ŞAPKA VE KIYAFET KANUNU çıkarıldı. BATILI STANDARTLARA UYGUN yeni kılık kıyafetleri giymeye halk zorlandı, uymayanlara çok çok ağır cezalar verileceği ilan edildi.

04 Şubat 1926 da, Şapka ve Kıyafet kanununa muhalefeti “FRENK MUKALLİTLİĞİ VE ŞAPKA” isimli küçük risalesi, kitapçığı nedeniyle İSKİLİPLİ ATIF Hocamızı astılar.. Mekânı cennet olsun.

İslami kıyafetlerle SAVAŞMAK İÇİN çıkartılan bu kanunlar ve bilahare tanınan sözde KIYAFET ÖZGÜRLÜKLERİ, diğer bir ifade ile KADIN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ; İslam’ı unutan ve unutturulan, İslam’dan habersiz kadınlar, erkekler, anne ve babalar, genç körpe kızlar indinde süratle bir itibar (!) bulmaya başladı.

Daha doğru bir ifade ile BİR ÖZENTİDİR aldı başını gitti..

Öyle bir özenti ki; “Avrupai giyinmek, Avrupai yaşamak..” adeta bir “Ayrıcalık” sanıldı. Tam tesettürlü ninelerin kızları; gıdığının altından başörtüsünü bağlarken, ninenin torunu başı açık okullara gitti.

İçinde yaşamakta olduğumuz bu yıllarda, ilk 50 yılın nineleri anneleri artık yok, onların hepsi vefat etti gitti..

Onun torunu şimdi anneanne yada babaanne oldu..

Anneannenin kızı ise, bu gün sıfır kol elbise ile gezerken, onun 15-20 yaşlarındaki torunu AÇTI GÖBEĞİNİ, GİYDİ MİNİ MİNİ ŞORTUNU, salına salına cami avlusunun içinden karşı sokağa geçiyor.

Cami avlusunda “ezanın okunmasını bekleyen” erkekler FE SUBHANALLAH dese de, üzülse de ne fayda..

Hele ki; işiyse bu baldırı çıplağı yüksek sesle bir eleştirsin, bir kelime laf söylesin yada nasihat etmeye kalsın, Devlet anında yakasına yapışır, “Sana ne lan, ben ona KILIK KIYAFET ÖZGÜRLÜĞÜ vermişim sana neeee” der..

KADININ BEYANI ESASTIR kanununa göre, bu genç kız isterse seni CİNSEL TACİZDEN dolayı içeri bile attırır hacı emmi..

Demek ki Neymiş?

“Göbeği açık mini şortlu dişilerin ve kişilerin hâmîsi yani onların Cansiperane KORUYANI, KORUYUCUSU, gerçekten bu gün bize hâkim, hakem ve hükümran olan bu Demokratik laik Devletmiş”

Hacı emmi bu da bir şey mi?

Üç tarafı denizlerle çevrili bu topraklarda, özellikle de şu içinde bulunduğumuz Temmuz ve Ağustos aylarında, Türkiye halkından MİLYONLARCA ERKEK ve KADIN, affedersiniz “Anadan Üryan” plajları, denizleri, tatil yörelerini TIKLIM TIKLIM, hınca hınç doldurmadı mı?

Bu da yetmedi, milyonlarca İngiliz, Rus, Alman, İtalyan, İsveç’li, Norveç’li turist Akdeniz ve Ege sahillerde, “Vücutlarının yüzde birini” örten sözde deniz kıyafetleri ile yer almıyorlar mı?

Evet, çoooook DÖVİZ GETİRİYORLAR ama bu halktan neler neler neler götürüyorlar farkında mıyız?

Daha dün haberlerde dinledim, KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI yaptığı açıklamada “Yeni 5 yıldızlı Plajlar açtıklarını ve en iyi Plajların Türkiye’ de olduğu..” ile övünüyordu..

Demek ki neymiş?

“İster yerli, ister yabancı tüm PLAJ KOLİK turistlerin ve Göbeği açık mini şortlu dişilerin ve kişilerin hâmîsi yani onların Cansiperane KORUYANI, KORUYUCUSU, gerçekten bu gün bize hâkim, hakem ve hükümran olan bu Demokratik laik Devletmiş”

“Ya Bekir amca inan yaşadıklarımdan zaten bunalımda idim, şimdi bu anlattıklarından sonra iyice depresyona girdim. Allah rızası lütfen söyle, ÇARE, ÇÖZÜM NE?”

Ahh bağrı yanık canım yeğenim.. Elbette ki “Doğru ve köklü tek bir çözüm” vardır. Fakat onu ortaya koymadan önce sizlere ibretlik kısa bir hikâye anlatmak istiyorum.

Hikâyemiz şu:

Eski tarihlerde, yol kesen, adam soyan yani dağlarda EŞKİYALIK YAPAN bir adam varmış.

Bu deli dolu adamdan herkes çok korkarken, avradı da kocasından çok çok korkar, karşısında tir tir titrer, bir dediğini iki etmezmiş..

Gel zaman git zaman bu adam İslami bir cemaat ile tanışmış, onlardan dinini öğrenmeye, ibadet üstüne ibadetler yapmaya ve Allah’tan çok korkmaya başlamış.

O astığı astık, kestiği kestik, deli dolu adam yerine, halim selim lokum gibi adam gelmiş..

Gelmesine gelmişte, bu süreçte avradında da OLUMSUZ bir haller olmaya başlamış.

Yani karşısında tir tir titrediği, korktuğu, bir dediğini iki etmediği kocasına karşı, söz dinlememeler, itaatsizlikler, çemkirmeler almış gitmiş. Neredeyse adamı dövecek..

Bir süre sonra adam hanımını yanına çağırmış, karşısına oturtmuş ve demiş ki;

“Ula avrad.. Ben deli dolu iken, eşkıya iken, Allah’tan hiçççç korkmaz iken vallahi sen BENDEN ÇOK ÇOK KORKUYORDUN.. Şimdi ise ben ALLAH’ TAN ÇOK ÇOK korkmaya başladım ama görüyorum ki SEN ARTIK BENDEN HİÇ Mİ HİÇ KORKMAZ OLDUN.. Bu nedir yahu?

Evet, bu nedir ey Müslümanlar?

Bu; aile içi büyük bir OTORİTE boşluğudur.. Otorite boşluğunda, eline iyi bir fırsat geçtiğini düşünenler yada sananlar, başlarlar hemen cirit atmaya, başlarlar talana, yağmaya..

Şanlı tarihimize baktığımızda, İslam akidesi temeline dayanan ve Medine’de kurulan İSLAM DEVLETİ, pratik uygulaması ile bizlere şu CAN ALICI NOKTAYI öğretti:

Bir toplumda İSLAM NİZAMININ yürütülebilmesi iki şeye dayanır:

BİR: Allah Korkusu

İKİ: Devlet Otoritesi

Allah’tan hakkıyla korkan, kulluk şuuru içinde AHİRET HAYATINI kazanmak isteyen her mümin ve mümine, bu fani DÜNYA HAYATINDA İslam kanunlarına göre giyinir, yer, içer, ticaret yapar, çalışır, üretir, tüketir vs..

Ama bir de bunun yanında, İSLAMİ BİR TOPLUMDA BİLE, Allah’tan korkmayan, fasıklar ya da münafıklar da İLLAKİ olacaktır, tarih boyunca da olmuştur.

Hiç düşündünüz mü “MÜNAFİKUN SURESİ” niçin Mekke’ de değil de Medine de indi?

Şayet “Siyasi bir tefekkür ile” vakıaları okursanız, cevabına kolay ulaşırsınız.. Ama ben yine de hemen cevabını söyleyeyim:

“Allah’ın nusreti, Rasulullah (sas) ve Ashabının olağanüstü siyasi gayretleri ile Medine’de Allah’ın farz kere farz kıldığı, o muhteşem İSLAM DEVLETİ kuruldu.

Yani Müslümanlar DEVLET OTORİTESİNE bu vesileyle sahip oldular. Büyük bir güç ve kuvvet elde ettiler.

Bunu gören ve bu muhteşem güç ve kuvvetten çekinen, korkan nice insanlar; MÜSLÜMAN OLMADIKLARI HALDE, başladılar “Biz de Müslümanız..” demeye, Müslümanlara yalakalık yapmaya..

Sadece yalakalıkla kalmadılar, Yahudi ve Hristiyanlar ile işbirliği içinde, İslam Devleti ve Müslümanlar aleyhine oyun be tuzaklar kurmaya da başladılar.

Bu durumu bilen Rabbimiz, “MÜNAFİKUN SURESİ” ni göndererek adeta Müslümanların eline “Münafık Belirler” bir şablon verdi, tüm özelliklerini saydı, onları deşifre etti.

Peki, niçin Mekke’de değil de Medine’ de indi “MÜNAFİKUN SURESİ” diye ikinci bir soru soralım.. Bu ikinci soruya verilecek cevap; Mekke’ de bir tane bile Münafık yoktu elhamdülillah..

Çünkü Mekke’ de Müslüman olmak, başta canını olmak üzere, bir çok şeyini kaybetmek demekti..

Şimdi gelelim günümüze kardeşlerim

İçinde bulunduğumuz şu 21. Yüzyılda, sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada büyük bir İSLAM OTORİTESİ boşluğu ve yokluğu vardır.

İşte bu nedenle, Gazze katliamlarından tutunda,  Göbeği açık mini şortlu dişilerin ve kişilerin bol bol cirit atmasına, meyhanelerin ve kerhanelerin full dolu olmasına, kadın cinayetlerine, esrar, eroin ve uyuşturucu ticaretine kadar olan her bir şey, İSLAM OTORİTESİ boşluğundan yani yokluğundandır.

Şimdi gelelim “ÇARE, ÇÖZÜM NE Bekir amca.?” soruna yiğidim.

“Doğru ve köklü” tek bir çözüm; “Olabildiğince en kısa zamanda İslam’ın, tekrar İSLAMİ BİR DEVLET eliyle arz üzerinde yeniden HÂKİM, HAKEM ve HÜKÜMRAN kılınmasıdır ki böylelikle, yeryüzündeki tüm küfür ve küfür devletlerinden başta Müslümanlar olmak üzere tüm insanlık kurtulmuş olsun.

Sana çok çok basit bir örnek vereyim:

İslam’a göre; İSLAM DEVLETİ’ nin iktidarda olduğu bir toplumda, ister Müslüman olsun, isterse gâvur olsun, hiçbir kadın asla ve kat’a SOKAKLARDA, CADDELERDE yani şehrin içinde TESETTÜRSÜZ dışarıya çıkamaz.

Müslüman kadın için HARAMDIR, yasaktır.. Aynı yasak gavur kadınları için de geçerlidir..

Çıkarsa ne olur? Ona İslam’ın emrettiği had yani CEZA uygulanır..

Bu nedenle, arz üzerinde ya da Türkiye özelinde İSLAM, devlet eliyle HÂKİM ve HÜKÜMRAN olduğu andan itibaren sokak ve caddelerimizde inşaAllah, “Saçının bir tek telini ya da Vücudunun bir tek tenini” gösteren bir kadın kalmayacaktır. Müslüman olmayanlar kadınlar da buna dâhildir.

Ey Müslümanlar ve Davetçi gençler artık hep birlikte ayan beyan görüyoruz ki;

Demokrasi koca bir yalan, İslam gerçektir.

Laik koca bir yalan, Risalet-i İslam gerçektir.

Cumhuriyet de bir yalan, Devlet-i İslam gerçektir.

Allah’ın nusretiyle İslam Devleti bir gün gelecektir..

Rabbim bizlere, İSLAM OTORİTESİNİ dört dörtlük tesis edecek bir “DEVLET KURMA” salih ameline memur eylesin.

Bizlere NUSRET ile İSLAMİ BİR DEVLET sahibi olmayı, bu şanlı Devletimizin ilan edeceği CİHAD yoluyla İSLAM RİSALETİNİ tüm dünyaya “hâkim, hakem ve hükümran kılmayı” nasip etsin.

Unutmayalım ki kardeşlerim İslam’a göre;

İSLAM ASLA DEVLETSİZ OLMAZ

BİR DEVLET DE ASLA İSLAMSIZ OLAMAZ..

Ve yine unutmayalım ki; Bir toplumu, bir Devleti yönetmede DEMOKRASİ, LAİKLİK, KAPİTALİZM, KEMALİZM, SOSYALİZM vs. den şanı yüce Allah (cc) ASLA VE KAT’A razı değildir.

Peki, neyden razıdır Rabbimiz?

Rabbimiz; şu İMAN ETTİK dediğiniz ama NİCE AMELLERİNİZDE ona yüzlerce defa MUHALEFET ETTİĞİNİZ yüce kitabı Kur’an da diyor ki;

“Bugün size DİNİNİZİ kemâle erdirdim, üzerinizdeki NİMETİMİ tamamladım ve sizin için DİN OLARAK (Anayasa, kanun, Devlet düzeni ve Hayat nizamınız olarak) İSLAM’I SEÇİP BEĞENDİM.” (Maide suresi 3)

İşte bu nokta, imanımız bir gereğidir ve temel bir husustur. Sadece DÜNYA HAYATINI değil AHİRET HAYATINIZI DA ilgilendiren can alıcı bir noktadır bu kardeşlerim..

“Ey Rabbim, bu makalemi okuyan, anlayan, benimseyen ve paylaşan tüm Müslümanlara, son nefeslerine kadar şahit, son nefeslerinde de o müjdelenen İSLAMİ DEVLET de şehit olmayı nasip eyle..”

Sevgi, saygı ve muhabbetlerimle

Bekir Yetginbal – 29 Temmuz 2024


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın