Ebu Ubeyde Özeli.. Şahsi Liderlik mi, Fikri Liderlik mi?

Ebu Ubeyde Özeli.. Şahsi Liderlik mi, Fikri Liderlik mi?

Âlemlerin Rabbi olan şanı yüce Allah’a hamd, ölçü ve örnek Rasulu Muhammed Mustafa’ya, Ehli Beytine, Güzide Ashabına ve tüm Müslümanlara salat ve selam olsun.

ABD‘nin Kentucky eyaletinin Louisville şehrinde 17 Ocak 1942‘de, Cassius Marcellus Clay ismi verilen bir çocuk dünyaya geldi..

Daha 13-14 yaşlarında iken çok sevdiği BOKS sporu ile ilgilenmeye başladı.

Henüz 18 yaşında iken, 1960 yılında Roma‘da yapılan “Ağır & Hafif Sıklet Boks Turnuvasında“ bir altın madalya aldı, ünü çok çok arttı ve “Profesyonel Boks Ligi” ne geçiş yaptı..

Bu yağız delikanlı, 1964 yılında, 22 yaşındayken, meşhur “Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu” olan Sonny Liston’u yenip “Dünya Şampiyonu” oldu.

Aldığı bu büyük zaferden sonra, tüm dünyaya, “Artık dinini ve ismini değiştirdiğini” ve İslam’a geçtiğini açıkladı. “Cassius Marcellus Clay”, artık “MUHAMMED ALİ CLAY” oldu.

1970’li yıllarda gençliğimizin de verdiği heyecanla, gazete ve dergilerden Muhammed Ali’nin ZAFERDEN ZAFERE koşan mücadelesini okuyor, onunla gurur duyuyor, ona dualar ediyorduk.

Çünkü o artık bizden biri idi.. Annemizin doğurmadığı gardaşımızdı.. Başarıları, adeta bizim başarılarımızdı.

Muhammed Ali’nin boks sporunda çok farklı bir tekniği vardı.

Ringe çıktığında ve maçın daha başlangıcında rakibine adeta YUMRUK BOMBARDIMANI uyguluyor, onu “Psikolojik bir Depresyona” uğratıyor ve maçın daha 6. Ya da 7. Raundunda onu hezimete uğratıyordu.

Mesela 1964 yılında Muhammed Ali’ye yenilen eski şampiyon Sonny Liston, “İntikamını ve Ünvanını” geri almak için, 1965 yılında “Unvan Maçı” için tekrar bizim yağız delikanlının karşısına çıktı.

Sonuç ne oldu biliyor musunuz?

Sonny Liston, maçın başında öyle müthiş bir dayak yedi ki, daha ilk Raund bitmeden adamcağız NAKAVT oldu. Zafer Müslümanların zaferi, bu muhteşem Galibiyet, İslam’ın Galibiyeti diyorduk aklımızca..  

Canım kardeşlerim, güzel insanlar

Niçin alışılmışın dışında, boks sporu ve Muhammed Ali’nin zaferleri ile giriş yaptım biliyor musunuz?

Tarih 07 Ekim 2023..

“İnsanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet” in en hayırlı evlatlarından olan GAZZE’ li yiğit ve yağız delikanlılar, SERDENGEÇTİLER, işgal kuvvetlerince zorla ellerinden alınan ve Yahudi işgalcilere tahsis edilen Filistin’ deki eski topraklarına müthiş bir operasyon düzenlediler.

Hem de öyle bir operasyondu ki, İşgalci çapulcular 75 yıllık anlı şanlı (!) tarihlerinde hiç böyle bir dayak yememişler, böylesi bir hezimet yaşamamışlardı.

Abileri Muhammed Ali’nin rakiplerini soktuğu o meşhur “Psikolojik Depresyonu” bu sefer GAZZE’nin yiğit evlatları, İşgalci çapulculara yaşatmışlar, mağlubiyet üstüne mağlubiyeti, zillet üstüne zilleti, o şerefsiz İsrail’ e tattırmışlardır.

Aradan 40 gün geçmiş olmasına rağmen çapulcular, hala o teneke kutular (Tanklar) içinden çıkıp ta, erkekçe savaşamıyorlar.

Ne kuzey GAZZE’ de, ne orta ve güney GAZZE’de hiç bir mevzi kat edememişlerdir çocuk katilleri.. Yaptıkları tek şey, 7/24 havadan uçaklarla bombardıman, karadan topçu atışları..

Bu gün itibariyle sonuç nedir biliyor musunuz? Yaklaşık 3.500 kadar çapulcu askeri geberdi.. 100 kişi belki var belki yok mücahit şehit oldu elhamdülillah.

Her ne kadar kendi halkından gerçekleri gizlese de, böylesi bir hezimeti bu güne kadar İsrail hiç yaşamamıştı. Yani stratejik, psikolojik, askeri ve siyasi üstünlük Müslümanlarda elhamdülillah.

İşte bu zafer, her ne kadar “mevzi bir zafer” de olsa, Müslümanların zaferidir ve bu muhteşem Zafer İslam’ın Zaferidir.

Kardeşlerim, sizlerin de dikkatini çekti mi bilmiyorum son 2-3 haftadır ki, Sosyal medya ve internette, GAZZE’ deki İzzeddin el-Kassam Tugayları’ nın sözcüsü olarak bildiğimiz EBU UBEYDE kardeşimizin bilgisayarda tasarlanmış bazı resim ve figürleri bol bol paylaşılmakta..

Özellikle de İSLAMİ BİR DEVLET (yani RHD) kurmak için çok çalışan Davetçi gençlerimizin bu işe çok çok önem atfettiklerini görüyor vegaripsiyorum.

Evet, EBU UBEYDE’ nin kendi orijinal resmi hiç yok.. Olmaması da iyi bir şey. Çünkü emperyalist katiller YÜZ TARAMA sistemi ile uydu üzerinden “bulunduğu noktayı” bulma imkânına sahipler.

Benim asıl üzerinde durmak istediğim nokta şudur.

EBU UBEYDE resim ve figürlerinin üzerinde, yanına yazılan; “Allah’ın aslanı, liderimiz, başkomutan, çağımızın Selahaddin Eyyubi’ si vs.” gibi övgüler, methiyeler, onu harikulade bir adam olarak gösterme gayretleri ya da Zaferlerin anahtar ismi gibi bir çok yakıştırmalar var.

Kafama takılan soru şudur:

Sosyal medyada ya da internette bu şekilde “Resim & Figür” çoğaltıp dağıtan ASIL KİŞİ ya da KİŞİLER kimlerdir ve bunların ASIL amaçları nedir biliyor muyuz?

Halisane bir niyetle, bu tür paylaşım yapanları “Tenzih ederek” diyorum ki, ASIL KİŞİ ya da KİŞİLERİN niyetleri hakkında endişelerim vardır.

Samimi, halis niyetli kardeşlerimin “Resim & Figür” paylaşımlarını ise, “2 yönden hatalı” bir paylaşımdır diye düşünüyorum. Şöyle ki;

BİRİNCİSİ:

EBU UBEYDE kardeşimiz, çok samimi, muhlis, fedakâr, sözü hak gözü pek bir mücahittir. Rabbim onu ve tüm Müslümanları korusun.

Ama sonuçta o bizler gibi “Şeytanın kafayı taktığı, yoldan çıkarmak için gece gündüz uğraştığı” bir insandır.

Dolayısıyla onu, övmek, ona methiyelerde bulunmak, aslında farkında olmadan o insana kötülük etmek ve zarar vermektir.

Ebu Musa el-Eş’ari (ra) şöyle dedi: Nebi (sa), bir adamın, bir kişiyi övdüğünü ve övmede çok ileri gittiğini işitti. Bunun üzerine:

“Adamı mahvettiniz veya adamın bel kemiğini kırdınız..buyurdu. (Buhari, Şehadat 17, Edeb 54; Müslim, Zühd 67)

Ebu Bekir (ra)’den rivayet edildiğine göre, Nebi (sas)’ in yanında bir adamdan bahsedilmiş ve orada bulunan bir kişi, o adamı “aşırı şekilde” övmüştü. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sas):

“Yazık sana, Arkadaşının boynunu kopardın” buyurdu ve bu sözünü defalarca tekrarladı. Sonra da:

“Şayet biriniz mutlaka arkadaşını methedecekse eğer, onun da söylediği gibi biri olduğuna da gerçekten inanıyorsa, ‘Zannederim o şöyle iyidir, böyle iyidir..’ desin. Esasen onu hesaba çekecek olan Allah’tır ve Allah’a karşı hiç kimse kesin olarak temize çıkarılamaz” buyurdu. (Buhari, Şehadat 16, Edeb 54; Müslim, Zühd 65)

Hemmam İbni Haris’in Mikdad (ra)’dan rivayet ettiğine göre, bir adam Hz. Osman’ı (ra) övmeye başlayınca, Mikdad da dizleri üstüne çökerek metheden, öven bu kişinin ‘yüzüne çakıl taşları’ atmaya başladı. Bunun üzerine Hz. Osman (ra) ona:

Ne yapıyorsun öyle? deyince Mikdad:

Rasulullah (sas): “Meddahları / övücüleri gördüğünüz zaman yüzlerine toprak serpiniz” buyurdu, diye cevap verdi. (Müslim, Zühd 69. Ebû Davud, Edeb 9)

İşte bu nedenle güzel kardeşlerim, bu övgü ve methiyeleri duyan ya da ”İnternet üzerinden okuyan” EBU UBEYDEkardeşimize belki şeytan musallat olup, onda bir kibir oluşturabilir.

Rasulullah (sas)’ in “Adamın bel kemiğini kırdınız..” teşbihindeki gibi, Allah korusun, EBU UBEYDE kardeşimiz belki, “Bel kemiği kırılan ve avlanamayan, hatta av olan bir aslan..” durumuna düşer.

İKİNCİSİ:

Meth etmek ya da övmek; sözlük anlamı itibariyle; “Birinin veya bir şeyin iyiliklerini, üstünlüklerini söyleyerek onun değerini yüceltmek” demektir.

İnsan meth edilme ve övülmeyi seven ve hatta zaman zaman da bunu isteyen, “istemem, yan cebime koy..” diyen bir varlıktır.

Birisi size “Çok yakışıklı birisisin..” dese sevinir, “Ne kadar çirkin birisin..” dese üzülürsünüz değil mi?

Çoğu zaman, yapılan methiye ve övgüler, tam gerçeği yansıtmadığından, bazen ortaya “olumsuz bir görüntü çıkmaktadır.”

Bir de buna “Kişinin kendisini övmesi”, halk tabiriyle ”Övünmesi” eklendiğinde olumsuzluk daha da artmaktadır.

Bir kimseyi, “Onda gerçekten mevcut bir haslet ve üstünlükler ile” öven kimsenin, bu sözü doğru olsa bile, yaptığı bu hareket asla doğru değildir.

Çünkü bu davranış; muhatabında “Gizli” bulunan “Kendi kendini beğenme hastalığını” açığa çıkarır ve ona çok çok büyük zararlar verir.

İşte kardeşlerim bu yönüyle EBU UBEYDE ya da herhangi bir komutana yapılan övgü ve methiyeler, Allah korusun onda, kendini beğenme, kibir hatta onda ŞAHSİ LİDERLİK hırsını da KAMÇILAYAN bir amil olur.

Buna ilaveten, Rabbim korusun şöylesi çok çok tehlikeli bir şey daha ortaya çıkabilir.

Yermük Savaşı zamanı Halife Hz. Ebu Bekir (ra) vefat eder ve yerine Hz. Ömer (ra) yeni Halifemiz olarak geçer.

Hz. Ömer (ra) Hilafete gelir gelmez, İslam orduları baş komutanı Halid b. Velid’e (ra) bir mektup gönderir.

Yermük’te saf tutmuş iki ordu, savaşın başlamasını beklerken komutan Halid’e (ra) Halife Ömer’den (ra) ulaşan mektupta;

“Hz. Ebu Bekir vefat etti ve beni de bu zor görev ile vazifelendirdi. Artık ben İslam’ın ikinci Halifesiyim. Ey Halid, mektubum sana ulaşınca ordu baş komutanlığını Ebu Ubeyde b. Cerrah’a devret, Sen de onun emrinde sıradan bir asker ol..” yazar. (İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 357.)

Böylece Hz. Ömer (ra) gönderdiği mektup ile “Ne cahiliye döneminde ne de Müslüman olduktan sonra hiçbir savaşta yenilmemiş” olan Halid b. Velid’i (ra) baş komutanlıktan azleder. (İbn Kesîr, el-Bidâye, VII, 30, 31.)

Peki, Hz. Ömer (ra) neden böyle bir şey yapar? Çünkü fetihler gerçekleştikçe halktan “Halid varsa, Zafer vardır..” cümlelerini duymaya başlar.

İnsanların itikadının “Allah’ın (cc) nusreti varsa, Zafer vardır..” olması gerektiği halde “Zaferler Halid bin Velid’den (ra)..” diye bilinince Hz. Ömer (ra) “Bu Halid’e de de toplumun inanışına da çok büyük bir zarardır..” diyerek bir haber gönderip onu baş komutanlıktan azleder.

Burada, siyasi bir lider ve Devlet Başkanı olarak Halife Ömer’in (ra), İzzeddin el-Kassam Tugayları’ nın sözcüsü Ebu Ubeyde’ nin ADAŞI olan Ebu Ubeyde b. Cerrah’ı baş komutan olarak ataması, elbette ki Rabbimizin Hz. Ömer’e (ra) verdiği bir mesuliyet ve selahiyyet dâhilinde olmuştur.

Hz. Ömer (ra), İslam Akidesinin kendisine kazandırdığı bir “Feraset ve Basiretle” toplumdaki bu “Çizgiden Sapma” olayını görmüş ve yerinde bir müdahale ile Halid b. Velid’i (ra) azletmiştir.

Peki, meşhur komutanımız, güzel insan Halid (ra) ne yapmış? Halife Ömer’in emrine hemen icabet edip görevi devretmiş, Halife’nin Sen de onun emrinde sıradan bir asker ol..” isteğine harfiyen riayet etmiştir.

İslam tarihinin altın çağında yaşanmış bu olay bize şunu göstermektedir: “İslam’ da ASLA ŞAHSİ LİDERLİK yoktur..”

Şahsi Liderlik meselesinin olmaması, bir grup ya da bir topluluğun başında HİÇ LİDER (Yöneten biri) OLMAMALI demek değildir.

Bilakis, bakın örnek ve ölçü LİDERİMİZ Hz. Muhammed (sas), Ebu Said ve Ebu Hureyre’ den (ra) rivayet edildiğine göre şöyle buyurdu:

“Üç kişi yolculuğa çıkarlarsa, aralarından birini EMİR / Lider seçsinler” (Ebu Davud, Cihad 80)

Bir cemaatin en az iki kişiden meydana gelmesi sebebiyle, bu hadiste “üç kişi yolculuğa çıkarlarsa…” buyurulmuştur.

İki kişi de olsalar, namaz kılacak olanların yapacaklar ”ilk iş”, aralarından birinin İMAM seçilmesi iken, birlikte bir yola revan olanların da mutlaka aralarından birisinin, diğer insanların emir-komuta sorumluluğunu üstlenmesidir.

Yine bir başka Hadiste Rasulullah (sas) dedi ki:

“Dünyanın ücra bir köşesinde de olsa, üç kişinin, içlerinden birini kendilerine EMİR / Lider tayin etmeden yaşamaları doğru olmaz.” (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 177)

Büyük-küçük bütün toplum ve toplulukların ihtilâftan, çekişmekten, zaman ve güç kaybından kurtulup birlikte ve süratle hareket edebilmesi, ancak ve ancak “Sorumlu bir yöneticiye” sahip olmaya bağlıdır.

En basit örneği, içinde yaşadığımız apartmanda bir YÖNETİCİ / Lider yok ise, her şey karman çorman oluyor değil mi?

3 kişiden birisinin EMİR seçilmesi ya da tayin edilmesi, basit tanımlama ile İDARİ GÖREVLENDİRME’ dir.

İçimizden en iyi, en yetenekli, en akıllı olanı EMİR / Lider seçmiş olsak da, sonuçta o bir BEŞER’ dir, ŞAŞAR’ dır, asla hatadan MÜNEZZEH değildir. Yani her an, ihtimalen HATA da yapabilir.

Bu nedenle akide ve fikir olarak her ne kadar BİZDEN BİRİSİ ve AKİDE KARDEŞİMİZ olsa da, onun yani EMİR’ in fikirlerini ve icraatlarını yakın markaja almamız ve DENETLEMEMİZ, asla ona olan bir GÜVENSİZLİK değildir, bilakis yanlışlıkla da olsa bir HATAYA DÜŞMEMESİ için ona yardım etmektir.

Bu kişi; velev ki cami imamı olsun.. Velev ki bir müşrif ya da İslami bir cemaatin, kitlenin ya da partinin emiri olsun fark etmez..

Yine şanlı İslam tarihimizdeki Cennetle müjdelenen ve Rasulullah’a (sas) kabir komşusu olan Hz. Ömer (ra) ile ilgili şu mükemmel örnek, bizlere çok çok şeyler anlatmaktadır.

Hz. Ömer (ra) bir gün minbere çıkarak şunları söyledi:

“Kadınların Mehrini aşırı derecede yükseltmeyin. Eğer bir kimsenin Rasulullah (sav)’ın evlenirken verdiği dirhemden daha fazla verdiğini veya bir kadına bundan daha fazla Mehir verildiğini öğrenirsem, bu miktarın ötesindeki fazlalığı Devlet hazinesine koyarım..”

Hz. Ömer (ra) daha sonra minberden indi. Kureyş kabilesinden (muhacirlerden) bir kadın ona dedi ki:

“Ey müminlerin emiri, (Rasulullah’ın Halefi, Halifesi) Allah’ın Kitabı mı Uyulmayı daha çok hak ediyor yoksa Senin sözün mü?”

Hz. Ömer (ra): “Tabi ki Allah’ın Kitabı.. Bunu niye soruyorsun ki?”

Kadın: “Sen biraz önce İnsanların kadınların Mehrini aşırı bir derecede arttırmamasını söyledin..”

Ama Allah Kitabında; “Onlardan birine bir yük (altın) Mehir vermiş olsanız bile (boşandığınızda) bunu geri almayın..” (Nisa suresi 20) buyuruyor..

Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) iki veya üç defa “Herkes Ömer’den daha iyi fıkh ediyor” dedi ve tekrar minbere çıkarak insanlara hitaben:

“Ben, kadınlara verdiğiniz Mehri aşırı derecede arttırmanızı yasaklamıştım. (Ama bu yasağımı kaldırıyorum. Bundan böyle) Dileyen kişi, malından ne kadar istiyorsa Mehir versin.” dedi. (Beyhaki, es Sunenü’l Kübra, VII, 380)

Bu kadın, Halife’nin “yaptığı bir yanlışı” ona hatırlatmış ve “Doğrusunu” da ayetle delillendirmiştir.

Hz. Ömer (ra) de bu kadına, “SUS.. OTUR YERİNE, SEN BENDEN İYİ Mİ BİLİRSİN..” dememiş, bilakis Hak’ka yani Kur’an’ın hükmüne hemen teslim olmuştur.

Kardeşlerim, Cennetin kendilerini büyük bir özlemle beklediği, kendileri de cennete hasret ve muhtaç güzel insanlar

Hz. Ömer (ra) ile ilgili bu çarpıcı örnek bize aynı zamanda, çok çok yerinde bir şeyi daha anlatıyor ve öğretiyor biliyor musunuz?

“O nedir Bekir amca?” diyen canım kardeşlerim.. O şudur:

Yukarıda demiştim ki; “İslam’ da asla ŞAHSİ LİDERLİK yoktur..” Kur’an’dan ve Rasulullah (sas)’ in Sünnetinden öğrendiğimiz şey, İslam’da FİKRİ LİDERLİK denilen bir mefhumun varlığıdır.

Fikir ve Lider mefhumlarının bir araya getirilmesiyle oluşturulan FİKRİ LİDERLİK terkibi, bir birey, bir toplum ya da İslami bir Devlet için OLMAZSA OLMAZ cinsinden bir zarurettir.

LİDER; örnek alınan, ardı sıra gidilen, kendisine itaat edilen vs. demektir.

LİDER; herhangi bir siyasi şahsiyet, bir ordu komutanı ya da Devlet başkanı olabileceği gibi, herhangi bir FİKİR de insanlara LİDERLİK yapabilir, nitekim tarih boyunca onlarca FİKRİ LİDER örneği görmüşüzdür.

Bu bağlamda konuyu daha fazla da uzatmamak için ben İSLAM FİKRİ LİDERLİĞİ konusuna değineceğim.

İslam tatbikatının altın çağı “Asrı Saadet” ve akabinde gelen Hulafa-i Raşidin döneminde Müslümanlar, ŞAHSİ LİDERLİĞİ DEĞİL bilakis FİKRİ LİDERLİĞİ fert ve toplum hayatında vücut buldurmuşlar, FİKRİ LİDER onlara ne buyurmuş ise ona Harfiyen icabet etmişlerdir.

İSLAM FİKRİ LİDERLİĞİ’ nin temeli kısaca Kelime-i Tevhid dediğimiz, “LA İLAHE İLLALLAH, MUHAMMEDUN RASULULLAH” ifadesidir.

“LA İLAHE İLLALLAH, MUHAMMEDUN RASULULLAH” Arapça bir cümledir, bu cümle içinde muhteşem bir FİKİR vardır ve BU FİKİR; tüm Müslümanlar için, “Canlarını seve seve verecekleri” müthiş bir LİDERDİR.

Bu lider yani Kelime-i Tevhid cümlesi ve ihtiva ettiği fikir ve mefhum; İslam ümmetinin baş tacı, İslam Devleti’ nin “Siyah bayrağı ve Beyaz sancağına” adeta Altın harflerle işlenmiş bir ibare ve bir liderdir.

Arapça bu cümleyi bir kere daha açıklayalım:

Kısaca manası, “Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed (sas) O’nun Resulüdür” demektir.

İşte bu cümleleri; akleden, akletmeye dayalı kesin bir tasdik ile tasdik edip, bunu dili ile de açıktan söyleyen kişiye Müslüman denilir.

Peki, Bekir amca, Kelime-i Tevhid, NASIL İSLAM FİKRİ LİDERLİĞİ’ nin temelini oluşturuyor, buna birkaç örnek vermen mümkün mü? Elbette mümkün güzel kardeşlerim.

BİRİNCİ ÖRNEK:

Rasulullah (sas) efendimiz, Hicretin 6. senesi, Zilkâde ayında (Miladi Mart 628) de Mekke Devleti ile oturup Hudeybiye Antlaşmasının detayları hakkında şifahi görüşmeleri tamamladıktan sonra sıra, anlaşma şartlarının yazılmasına gelmişti.

Hz. Ali (ra) bu sulh anlaşmasının şartlarını yazmak üzere kâtip tayin edildi.

Rasulullah (sas), Hz. Ali’ye, “Yaz, Bismillahirrahmanirrahim..” dedi.

Kureyş temsilcisi Süheyl bin Amr, buna itiraz etti. “Biz, Bismillahirrahmanirrahim’i bilmiyoruz. Sen böyle yazma..” dedi.

Resul-i Ekrem (sas), “Öyle ise nasıl yazalım?” diye sordu.

Süheyl, “Bismike Allahumme yaz..” dedi.

Kureyşliler, eskiden beri “Bismillahirrahmanirrahim” yerine “Bismike Allahumme” yi kullanırlardı.

Rasulullah (sas) Efendimiz, “Bismike Allahumme de güzeldir..” buyurduktan sonra Hz. Ali’ye, “Haydi yaz: Bismike Allahumme” diye emretti. Hz. Ali de aynı şekilde yazdı.

“Bu, Muhammed Rasulullah’ın, Süheyl bin Amr’la üzerinde anlaşmaya varıp sulh oldukları, icabının taraflarca yerine getirilmesi kararlaştırılıp imzaladığı maddelerdir.”

Kureyş heyeti başkanı Süheyl yine buna da itiraz etti,

“Vallahi, biz senin gerçekten Allah’ın Rasulü olduğunu kabul edip tanımış olsaydık, Beytullahı ziyaretine mani olmaz ve seninle hiç çarpışmaya kalkmazdık..” dedi.

Efendimiz (sas), “Peki nasıl yazalım?” buyurdu.

Süheyl, “Muhammed bin Abdullah diye kendi ismini ve babanın ismini yaz..” dedi.

Efendimiz (sas), “Bu da güzeldir..” buyurduktan sonra, Hz. Ali’ye, “Ya Ali, sil onu. Sil de Muhammed bin Abdullah yaz..” diye emretti.

Hz. Ali (ra), “Hayır, Vallahi, ben buradaki Rasulullah sıfatını hiçbir zaman silemem..” diye yemin etti.

Keza orada bulunan diğer Müslümanlarda “Biz, asla Muhammed Rasulullah’dan başkasını yazdırmayız. Ne diye dinimiz uğrunda bu eksikliği, bu hakareti kabul ediyoruz.?” diye yüksek sesle konuşmaya başladılar.

Rasulullah (sas) efendimiz, eliyle Müslümanlara seslerini kısmalarını ve susmalarını işaret buyurdu. Onlar da hemen sustular.

Bundan sonra Efendimiz (sas), Hz. Ali‘ye, “Bana o sıfatın geçtiği yeri göster..” dedi.

Hz. Ali (ra), “Resulullah” kelimesinin geçtiği yeri gösterdi. Efendimiz (sas) de onu eliyle sildi. Yerine ise “Muhammed bin Abdullah (Abdullah’ın oğlu Muhammed) kelimelerini yazdırdı. (Müslim, 3:1410; Müsned, 1:342)

İKİNCİ ÖRNEK:

Hudeybiye Anlaşması sonrasında kendi iç dünyasında, böylesine ağır şartlara “Evet” dememin bir türlü izahını bulamayan Hz. Ömer (ra), Rasulullah (sas)’ in huzura vardı ve dedi ki:

“Sen Allah’ın hak Rasulü değil misin.?”

Rasulullah (sas), “Evet, ben Allah’ın Rasulüyüm..” buyurdu. Sonra da aralarında şöyle bir konuşma oldu:

“Biz Müslümanlar HAK, düşmanlarımız olan müşrikler ise BATIL üzere bulunmuyorlar mı.?”

“Evet, öyledir..”

“Bu halde dinimizi küçük düşürmeye niçin meydan veriyoruz.?”

“Ey Hattab’ın oğlu, ben Allah’ın kulu ve Rasulüyüm. Asla Allah’ın emirlerine aykırı harekette bulunamam. Bu anlaşma maddelerini kabul etmekle de Allah’a isyan etmiş değilim. O, beni hiçbir zaman zarara uğratmayacaktır..”

“Sen bize Allah’ın nusret buyuracağını, gidip Kabe’yi hep beraber tavaf edeceğimizi vaad etmiş değil miydin.?”

“Evet, vaad etmiştim. Ancak, bu yıl gidip tavaf edeceğimizi söylemiş miydim.?”

“Hayır..”

“O halde tekrar ediyorum: Sen muhakkak Mekke’ye gidecek ve Kâbe’yi tavaf edeceksin..” (Sire, 3:331; Müsned, 4:330; Müslim, 3:1412)

Muhterem kardeşlerim ve Davetçi gençler

İSLAM FİKRİ LİDERLİĞİ’ nin temel taşı olan Kelime-i Tevhid de geçen ilk cümle, “LA İLAHE İLLALLAH..” dır. İkinci cümle ise malumunuz “MUHAMMEDUN RASULULLAH..” ifadesidir.

Yukarıdaki ilk iki örnekte Ashab-ı Kiram’ın hep birlikte İSLAM FİKRİ LİDERLİĞİ’ nin ayrılmaz bir parçası olan “MUHAMMEDUN RASULULLAH..” cümlesinin silinmesine karşı direnişlerini gördünüz.

Hatta Hz. Ali (ra), “Hayır, Vallahi, ben buradaki Rasulullah sıfatını hiçbir zaman silemem..”  diye “Yemin etmesine” de şahit oldunuz.

Kime itiraz ediyorlardı?

Anlaşmayı imzalayacak DEVLET BAŞKANI Hz. Muhammed Mustafa’ya (sas) itiraz ediyorlardı.

Peki, niçin itiraz ediyorlardı?

Muhammed Mustafa’nın (sas), “FİKRİ LİDERLERİNE muhalefet ettiğini..” zannediyorlardı değil mi?

Keza ikinci örnekte Hz. Ömer’in (ra) Peygamberimizin yanına gidip ona adeta;

“MUHAMMEDUN RASULULLAH cümlesini silmekle, niçin dinimizi küçük düşürmeye meydan veriyoruz?” demesi de yine, Muhammed Mustafa’nın (sas), “FİKRİ LİDERLERİNE muhalefet ettiğini..” zannetmesinden dolayı değil midir?

ÜÇÜNCÜ ÖRNEK:

Allah Rasulü’nün vefatı üzerine Müslümanlar Mescid’de ağlamaya başladılar. Hz. Ömer (ra):

“Hiç kimsenin «Muhammed öldü» dediğini duymayayım. Yoksa kılıcımla boynunu vururum.. Rasulullah (sav), Hz. Musa’nın bayıldığı gibi bayılmıştır..” diyerek konuşup duruyordu. Öyle ki çok konuşmaktan ağzı köpürmüştü.

Ebu Bekir (ra), acı haberi alınca hemen atına binip Medine’ye geldi. Peygamber Efendimizin yüzünü açtı. Sonra üzerine kapandı, ağlayarak mübarek alınlarından öptü ve:

“Vallahi, Rasulullah (s.a.v) vefat etmiş, İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn. (Bizler Allah’a aidiz, Allah’ın kullarıyız ve yine O’na dönücüleriz..)

“Sen sağ iken de güzeldin, vefatından sonra da güzelsin.. Sen’in sağlığın da vefatın da ne güzel..” diyerek Allah Rasulünün (sav) mübarek yüzlerini örttü ve dışarı çıktı.

Hz. Ömer (ra), hâlâ Efendimiz’ in vefat etmediği yönündeki konuşmasını sürdürüyordu. Hz. Ebu Bekir ona:

“Otur artık ey Ömer..” dedi.

Hz. Ömer (ra) onu dinlemedi. Ebu Bekir (ra), sözünü iki üç kere tekrarladı ve konuşmaya başladı:

“Allah Teâlâ, Rasulü’ne o daha aranızda iken bir gün onun da vefat edeceği haberini vermişti. Sizlerin de (eceliniz gelince) öleceğinizi haber vermiştir. Rasulullah (sav) vefat etmiştir. Sizlerden de hiç kimse sağ kalmayacaktır.

Kim Muhammed’e tapıyor ise bilsin ki, Muhammed (sav) vefat etmiştir. Kim de Allah’a iman ve ibadet ediyorsa, hiç şüphesiz Allah Hayy’dır, ölümsüzdür. Allah Teâlâ yüce kitabında:

“Muhammed, bir Rasuldür. Ondan önce de nice Rasuller gelip geçti.. Şimdi O, ölür veya öldürülürse, topuklarınız üzerinde gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim, böyle geri dönerse, elbette ki Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olmaz. Allah Teâlâ, şükür ve sebât edenlere mükâfat verecektir.” (Ali İmran suresi 144) buyurmuştur dedi.

İnsanlar Hz. Ebu Bekir’ den (ra) bu ayet-i kerimeyi işitince Allah Rasulü’nün vefat ettiğine artık iyice kanaat getirdiler.

Hz. Ömer (ra) şöyle der:

“Vallahi o güne kadar bu ayeti sanki hiç işitmemiş gibiydim. Onu Ebu Bekir’den dinleyince dehşet içinde kaldım. Ayaklarım beni tutmaz olmuştu. Dizlerimin bağı çözüldü ve bulunduğum yere yığılı verdim.” (Buhari, Meğazi, 83; Abdürrezzak, V, 436; Heysemi, IX, 32; İbn-i Sa’d, II, 266–272.)

İbn Abbas (ra) “Ebu Bekir bu ayeti okuyuncaya kadar insanlar sanki böyle bir ayetin daha önce inmiş olduğunu bilmiyorlardı, herkes ayeti (ilk defa) ondan öğrenmiş gibiydi. Ondan ayeti dinleyen herkes onu okumaya başladı” demiştir (İbn Kesîr, II, 109).

Sevgili kardeşlerim ve Davetçi gençler

Yukarıda söz konusu ettiğim üçüncü örnek, Hz. Ömer’in (ra) her ne kadar bir Rasul de olsa Hz. Muhammed’in de (sas) bir beşer, bir fani olduğu ve onun da bir ecelinin (yaşama süresinin) bulunduğu, bu süre dolduğunda, Onun da Rabbine kavuşacağı gerçeğini bir an adeta unutarak;

“Kim Muhammed öldü derse kılıcımla boynunu vururum..” demesi, buna mukabil, Hz. Ebu Bekir’ in (ra) Ali İmran suresindekiilgili ayeti okuması ile kendine gelmesi, bize çok çok önemli bir şeyi göstermektedir.

O şey nedir biliyor musunuz Davetçi gençler?

İSLAM FİKRİ LİDERLİĞİ’ nin ana membaı, kaynağı olan Kur’an’dan okunan sadece “bir ayet” karşısında “akan suların durması..”misali Hz. Ömer’in (ra) anında sakinleşmesi, durulmasıdır.

Tıpkı, daha önce yukarıda, kadınlara verilecek MEHİR’ in sınırlandırılması emrine bir kadının karşı çıkıp, Hz. Ömer’e (ra) Nisa suresinin 20. ayetini hatırlatmasında olduğu gibi..

Ashab-ı Kiram efendilerimiz indinde FİKRİ LİDER olarak Kur’an ve Sünnet, bir FİİLİ LİDER olarak ta Hz. Muhammed (sas) çok çok büyük önem arz ediyor ve Ahireti ve Dünyayı kazanmanın ancak BUNLARLA MÜMKÜN OLACAĞINI yakinen biliyorlardı.

Ama bu güne, içinde yaşamakta olduğumuz topluma bir baktığımızda, ne acıdır ki kendilerine “Müslümanım Elhamdulillah..” diyen Fatma ile Recep’e, Sümeyye ile Tayyib’e, 5-10 ayet ve 7-8 Hadisi birer “Şer’i  Delil” olarak göstermene rağmen, “İlle de Demokrasi, ille de Laiklik, İLELEBET Cumhuriyet..” diyorlar.

Türkiye’deki milyonlarca insan maalesef; Kelime-i Tevhid’ in Liderliğini ve İslam Fikri Liderliğini değil de, maskeli balodaki “İslam Maskeli” yakışıklı hatip genci LİDER ediniyorlar.

Ehli Gafletteki bu yöneliş ve tercih;

Kelime-i Tevhid’ in Liderliğinde yani İSLAM FİKRİ LİDERLİĞİ öncülüğünde, hem şahsi ve hem de toplumsal boyutta bir FİKRİ KALKINMA ya da KALKINDIRMA konusunun ne kadar çok önemli olduğunu bize açıkça göstermektedir.

Bu temele ve bu kaideye dayalı Fikri Kalkınma ve Kalkındırma gayretleri, bizlere hem dünyamızı hem de ahiretimizi kazandıracak temel dinamiklerdir.

Mekke şehrindeki Nur dağının HİRA mağarasında başlayan İSLAM AKİDESİ temelli FİKRİ KALKINMA ve KALKINDIRMA HAMLESİ, 13 yılın sonunda İSLAMİ BİR DEVLET olmuş, 40 yılın sonunda ise Güneyden Kuzeye, Doğudan Batıya kıtalara yayılan bir SÜPER DEVLET olmuştur.

Bu durum bize ta o günlerde göstermiştir ki;

İSLAM, ASLA VE KAT’A DEVLETSİZ OLMAZ..

BİR DEVLET DE ASLA VE KAT’A İSLAM’SIZ OLMAZ.

Bu fikirden habersiz uyurgezer Müslümanlar,

Bu nedenle Demokrasiye, Laikliğe, Cumhuriyete

EVET diyor, Allah’tan korkmadan koşa koşa

Sandık başlarına, şu ya da bu partiye oy vermeye

Gidiyorlar.. Ölmüşüz de ağlayanımız yok..

Şeyh Ata bin Halil Ebu Raşta demişti ki;

“Bu gün İslam Ümmeti’nin içinde bulunduğu büyük meseleler, şiddetli patlama yapacak hak bir söz söylemeyi, ya da hak bir fiil yapmayı gerektirir. Umulur ki bu hak söz ya da bu fiil, bir uyanışı başlatır veya bir haini yerin dibine batırır, ya da bir gafilin aklını başına getirir.”

Ben de Bekir amcanız olarak diyorum ki;

Ebu Ubeyde ve tüm Gazze’ li mücahitlerin bu Cihadı, Umulur ki en başta Türkiye’deki Müslümanların ve tüm dünya Müslümanlarının aklını başına getirir.

Umulur ki bu Gazze kıvılcımı;

100 yıldır bize BALLANDIRA BALLANDIRA anlattıkları, davet ettikleri, İSLAM MASKELİ HAİNLER eliyle hâkim kıldıkları, cebren ve hile ile tatbik ettikleri Demokrasinin, Laikliğin, Kapitalizmin, Kemalizmin ve Cumhuriyetinaslında bir ZULÜM ÜRETME makinası olduğunu artık idrak etmelerine vesile olur.

Ve yine Umulur ki bir gün gelir;

En başta Türkiye halkı ve tüm Dünya Müslümanları; bu Demokrasi, Laik, Kapitalizm, Kemalizm ve Cumhuriyet’ ten tamamen vaz geçip İslam’ın toplumu yönetme nizamına döner, İSLAMİ BİR DEVLET kurmak için yola revan olurlar inşaAllah..

“Ey Rabbim, bu makalemi okuyan, anlayan, benimseyen ve paylaşan tüm Müslümanlara, son nefeslerine kadar şahit, son nefeslerinde de o müjdelenen İSLAMİ DEVLET’TE şehit olmayı nasip eyle..”

Sevgi, saygı ve muhabbetlerimle kardeşlerim..

Bekir Yetginbal – 14 Kasım 2023


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın