Çeyrek Tesettür ya da Başörtülü Çıplaklar

Çeyrek tesettür, gerçek tesettüre karşı, ya da Başörtülü Çıplaklar..

Yazan Ahmed Kalkan

Makyajın rengine uygun bir başörtüsü ya da başörtüsüne uygun renk ve biçimde bir kıyafet; “başörtüsü modası” denilen yeni bir moda türedi bu günlerde..

Her dışarıya çıkmadan önce ütüden geçirilen, ayna karşısında yarım saat uğraşılarak takılan, kendisine verilen para ile Afrika'da bir kadının hayat boyu kendini tümüyle örtecek giysi alabileceği bir aksesuar oldu adeta başörtüsü.

Bu tavırlara bakarak "bu hanımlar kapanmak, Allah için örtünmek istediklerinden, namahrem bakışlara dur demek için başörtüsü takıyorlar" diyenler beri gelsin;

Allah sorarsa bunlara olumlu şahitlik yapabilecek kaç kişi çıkar dersiniz?

Cinsel çekiciliği/câzibeyi kitabına/eşarba uydurup gözü açık safları kandırmak isteyen şeytan, insana sağdan yaklaşırken, başörtüsü şeklinde flama kullanıyor olmasın sakın?

Yoksa, bu yozlaşmış acınası başörtülüler, erkeklerin dikkatini bu şekilde daha çok çekmek için başörtüsünü yem ve istismar aracı mı görüyorlar? Hayır, bin kere hayır

Medine'de Kaynuka Oğulları’ndan Yahudilerin, yüzünü/tesettürünü açmak istedikleri ve onu savunan Müslümanın bu zulmü yapanı öldürüp, sonrada kendisinin şehid edilmesine sebep olan ve Resulullah'ın (sas) bu olay akabinde, uğrunda savaş verdiği hanımın örtüsü asla ve asla böyle değildi.

Maraş'ta savaş pahasına savunulan başörtüsü de bu tip bir başörtüsü değildi.

Nur sûresi 31. âyette mü'min hanımlarının yakalarının üstüne örtmeleri emredilen 'humur, hımar' da bu gün taktıkları başörtüsü değildir.

Ahzâb sûresi, 59. âyette mü'min hanımlara emredilen cilbab; yani üstlerine giymeleri gereken dış elbise de bu değildir, hayır!
Hz. Âişe annemizin, Ensar kadınlarının özelliği olarak anlattığı, başörtüsü emrinin hemen ertesi sabahı, sanki başları üstünde karga var gibi örtüler içinde sabah namazına gelen kadınların örtüleri de değildir bu.

Yirminci asrın ortalarına kadar, dünyanın hiç bir yerinde ve Osmanlı'da namaz kılan mümine hanımların örtülerinin benzeri de değildir bu çeyrek örtüler.

Doğuda, insanlar geniş/bol, uzun elbise giyinip, başlarını örterler iken; Batıda ise bunun tam tersi dar, kısa giyerler ve başları da açıktır.

Günümüz dünyasında Batı ile Doğunun özellikleri kaybolup, dünya globalleşir/küreselleşir iken, Batı, Doğuyu her konuda kendine benzetir.

Batı, kendi kültürünü dayatıp, farklılıkları imha ettiği halde, yine de giysilerdeki bu farklılar, kısmen korunmakta, özellikle dinin bu farklılıkları korumada özel konumu hala direnci canlı tutmaktadır.

Bir köyün, bir şehrin Müslüman beldesi mi, Hıristiyan yerleşim yeri mi olduğu daha uzaktan görünen minaresinden ya da çan kulesinden belli olduğu gibi, elbise de, bir kimsenin mümin mi, kâfir mi olduğunu zahiren yansıtma özelliğini gösterebilir.

Zahir ile bâtın, dış ile iç, kalıp ile kalp arasında, zannedildiğinden çok fazla ilişki vardır.

Bu ilişki, eğer uyum içinde değilse; birinin, tümüyle ötekine baskın çıkıp, aradaki uzlaşmazlığı kaldırıncaya kadar sürer.

Elbisenin sadece dinle, dinin emirlerine teslimiyetle değil; aynı zamanda dinin özü olan takva ile de yakın irtibatı vardır.

İnsan, takva adlı elbiseye bürünmemiş ise, her tarafını çok kalın giysilerle tümüyle örtse bile, bu giysi ona yeterli gelmeyecek, kendisini ve muhataplarını, haramlardan korumaya yetmeyecektir.

Edeb, haya, iffet gibi kelimelerle de ifade edilen bu durum, Arapça'da hicab kelimesiyle de ifade edilir.

Bu özellik, giyinmenin arka planını ortaya koyduğu için, "giysili çıplak" olmaya giden yolu tıkayacak, söz gelimi, bir kadının cinsel tahrik unsuru olarak ayakkabı yada terliklerini kadınsı bir eda ile erkekleri tahrik edecek şekilde ses çıkararak giymesine veya tahrik edici parfümler kullanmasına da engel olacaktır.

Haramlara davet edici şuh kahkahalar, kadınsı cilve, kırıtma ve aşırı rahat/özgür tavırlar ile sadece dış giysinin kapatamadığı çirkinlikleri ancak ve ancak takva giysisi kapatır.

Takva giysisi, edeb, iffet ve haya, günümüzün gençlerine doğal ortamda, evde, çevrede çocukluğundan beri verilemediği için, çeyrek tesettürlüler, yani "örtülü ama tesettürsüz" kimseler artık ortalığı kaplamaya başladı.

Takva giysisinin önemsenmemesine, biraz da diğer tamamlayıcı unsurlardan yalıtılmış şekilde, sadece "başörtüsü" vurgusunun sebep olduğu değerlendirilmelidir.

İş, bırakın takva giysisini, fetva boyutunu bile hiçe sayan, sanki İslam'ın tesettür ve hicap emriyle dalgasını geçen bir tuhaflığa, hatta maskaralığa bile dönüşebilmektedir.

İşin sadece fıkhi/şekilsel boyutunu ele alan, ama takva giysisinden soyunmuş bir bayan, söz gelimi parmağını göstermenin câiz olduğundan yola çıkarak yabancı bir erkeğe parmağıyla işaret ederek, parmağına "haydi gel" dedirtebilir ve şer’an gözleri göstermenin caiz olduğundan yola çıkarak, göz kırpabilir.

Bu tür problemlerin ne kadar yaygın olduğunu belki sokağı, caddeyi, okulu, gezinti yerlerini tanımayan kişiler bilmeyebilir, ama iş gerçekten çığırından çıkmış vaziyettedir. 

Sadece başörtülü olan, hatta diğer giysileri ve tavırlarıyla takva giysisine düşman olan, ya da şeklen tesettürlü olduğu halde İslami edebe, hayâ ve iffete yeterli derecede sahip olmadığı hemen belli olan bu kişinin kapalı kıyafeti de artık yadırganmamakta, her iki farklı, hatta birbirine düşman tavır, adeta artık normal görülebilmektedir.

Elbise de konuşur.

Evet, kişi, dili aracılığıyla konuştuğu gibi, elbisesi aracılığıyla da konuşur.

"Bana, benim dişiliğime bakma, ben Allah'tan korkan bir Müslümanım. Toplumun ve/veya kendimin ihtiyacından dolayı bulunduğum sosyal hayatta şu anda ben bir dişi olarak değil, kişi olarak varım. 

Sahip olduğumu düşündüğüm her şey gibi, kendi vücudum da bana emanettir, Allah'ın emaneti. Onu nasıl kullanmam, nasıl örtmem gerektiğini de sahibi bilir. 

Yanlış kıyafetim ve hatalı davranışım yüzünden de başka erkekleri günaha dâvet ederek mülkün sahibine ihanet edemem. Kıyafet tercihimle ilan ediyorum ki, yabancı erkeklerin bana bakmasını istemiyorum"

şeklinde kibarca mesaj vermesi gereken başörtüsü, bu gün göz alıcı renk ve desenleri, diğer tamamlayıcı giysi ve tavırlarıyla adeta cıyak cıyak bağırıyor ve diyor ki:

"Hey erkekler, ben buradayım, baksanıza. Sizin dikkatinizi ve ilginizi çekip kendime baktırmak için ben ne paralar sarf ettim, kaç mağaza gezdim, ne uğraşlar verdim.

Nasıl, yakışmış mı başörtüm, uyum sağlamış değil mi diğer giysilerimle. Karar veremedin ise lütfen tekrar bak, bir daha, bir daha bak!

Ha, nasıl olmuşum, güzel miyim, bu giysilerimle daha güzelleşmiş miyim? Cevabını şimdilik gözlerinle ver emi?"  diyor adeta..

Örtünmenin asıl amacı, başkasının bakışlarından korunmak ve ırzı, meşru olmayan cinsel isteklerden sakınmaktır.

Erkeklerin gözlerini sakınması, kadınların iffetini korumak içindir. Bir şey maksadından soyutlanarak algılanırsa işte böyle sulandırılır, yozlaştırılır.

Tesettür, kadının kimliğini öne çıkaran bir onurdur.

Müslüman hanımın, toplumda dişiliğiyle değil, kişiliğiyle yer edinmesini sağlayan, kadının sömürülmesine ve eziyet edilmesine karşı koruyucu bir kalkandır tesettür.

Kadının teniyle, derisiyle değil, insani özellikleriyle topluma katılmasıdır.

Bir bilinçtir, bir cihaddır, bir ibadettir tesettür.

İzzetine, iffetine, şeref ve namusuna düşkün Müslüman kızlarımızın bu erdemi, bazı iki ayaklı kör şeytanların gözüne batıyor.

Özellikle İmam Hatip'te, Üniversitede okuyan ve okumak isteyen Müslüman kızın dünya ve ahiret tercihi ve cihadı da başörtüsü bayrağında ve onunla bütünleşen tesettür ve Müslümanca kişilikte düğümleniyor.

İslami örtünme, bir iman alametidir.

Materyalist modern insan; imajı, vitrini, kaportayı, yani madde cinsinden ve göz boyayacak tüm şeyleri, özün yerine koydu.

Bunun kadın açısından durumu ise şudur: 

Fark edilip beğenilmek isteyen bir kadın, teniyle, çekici kıyafetiyle, dişiliğiyle bunu gerçekleştirecek, adeta toplumda, bu özellikleriyle bir yer edinecektir.

İnsani erdemlerle, hizmet ve hayırlı çalışmalarla kendini ispatlamak ise, ancak ve ancak kulluk şuuruyla ve İslam kimliğiyle söz konusu olabilir.

Kadın edilgenlikten, sömürüden, metalaşmaktan, nesneleşmekten, kendi nefsine veya “nefsine köle olanlara köle olmaktan kurtulmak” ve erkek egemen dünyada hak ettiği saygın yeri almak istiyorsa, bunun yolunun kesinlikle tesettürden, hicaptan, Allah korkusuna dayalı bir yaşayıştan, İslâmî bir aileden geçtiğini unutmamalıdır.

Kadının huzur ve mutluluğu, sokaktan geçmemektedir. Sokakta bulunanlar veya bulunduğu sanılanlar yine bir sokakta kaybedilecek şeylerdir.

O olmadan tesettürün de olmayacağı, ama sadece kendisiyle bitmeyen başlangıç olan baş tacı başörtüsü, dişiliğin örtülmesi olarak görüleceği yerde, dişiliği öne çıkarmanın çarpık bir aracı haline d(ön)üşmüşse, artık tesettürün bile bir parçası olmayan bu bez parçasını başına koyan örtülü çıplak, Allah'ın değil, hevasının/hevesinin, ins ve cin şeytanlarının kulu olmuştur.

Sağduyu sahibi her insanın kabul edeceği gibi, İslam'ın istediği gibi örtünmemek ve bunun sonucunda, karşı tarafı tahrik etmek bir eziyettir.

Bayanlara yönelik cinsel taciz elbette bir eziyettir, zulümdür; ama buna sebep olan cinsel tahrik de, erkeklere yönelik bir eziyet ve zulümdür. 

İslâm'ın istediği gibi tesettüre, hayâ ve edebe, takva giysisine özen göstermeden toplum içine çıkan bayanlar, özellikle namuslu Müslüman erkeklere yönelik bir eziyet yapmakta, onların vebalini almakta, onların günahlarına vesile olmaktadırlar.

Gereği gibi tesettür ve edep içinde olmayan bayanlar, kendilerini ister istemez gören erkeklerin haklarını gasp etmektedirler; en doğal hakları olan namuslu olma, Allah'a kulluk yapma, haram işlemeden yaşama hakkını çiğnemektedirler.

O yüzden tesettüre ve hayâya tam dikkat etmeyen bayan, kendisine gözüktüğü tüm erkekleri taciz ederek kul hakkı suçu işlemektedir.

Örtü bir kalkan oluyor. Karşı tarafı tahrik edecek unsurları perdeliyor. Karşı tarafa karşı, caydırıcı bir özellik taşıyor. Ve örtülü bir kadın böylece çok yönlü bir eziyetten de kurtuluyor.

Taciz gibi eziyetlerden, çirkin bakış ve düşüncelerden, teklif ve sataşmalardan korunmak isteyen bir bayanın şöyle düşünmesi gerekir:

"Başkasının bana cinsel bir tacizde bulunmasını istemiyorsam, bana ait güzellikleri böyle allayıp pullayarak teşhir etmemeliyim. Tahrik ederek, başkalarının bana cinsi taciz yapmasına sebep olarak duygularını kabartmamalıyım." 

Örtünmeden amaç korumak ve korunmaktır. Görüntü ile harekete geçen söz dinlemez erkek duygularına karşı yine tesettürümüzle erkeği korumuş oluyoruz.

Tabii dolaysıyla erkeğin tahrik olup saldırmasına karşı, kadın kendini de korumuş oluyor.

Örtü, her erkeğe İlâhî sınırları hatırlatma ve onun günaha girmesine engel olma fonksiyonunu yerine getirir.

Erkeğin içindeki söz dinlemez duygular, örtü karşısında sessiz kalıp tahrik olmadan yuvalarına dönerler. Örtü erkeği kötü düşünceden korurken, kadını da kötü düşüncenin fiile dönüşmesinden korur.

Günümüzde maalesef cilbab, yani pardösü benzeri dış elbise önemsenmez hale geldiği gibi, başörtüsü zulmü farklı bir tepkiyi de aşırılaştırdı yani tesettür denince artık “sadece başörtüsü” akla gelmeye başladı.

Bazı genç bayanlar da bu yüzden, sadece başörtüsüyle yetinmeye başladı.

Giderek artan bir ucube olarak günümüzde boneli, başörtülü, fakat makyajlı; başörtülü, ama eteği dizlerine kadar yırtmaçlı; başörtülü, fakat üstünde sadece tişörtlü, etekli kıyafetler maalesef boy göstermeye başladı.

İslam, bir kadının sadece tesettürlü olmasını yeterli görmez iken, aynı zamanda takva elbisesi olan iffet, haya, saygın kişilik özelliklerini de kuşanmak, tavır, yürüyüş, konuşma, gülme, aşırı serbest hareket gibi, fitne unsuru olabilecek tüm hususlardan da sakınmak mecburiyetinde olduğunu söylerken, sadece giysi olarak bile tesettür konusu bu gün, uygulamada büyük çapta dejenerasyona uğramaya başladı.

Kala kala sadece bir başörtüsü kaldı; o da zora gelinince, söz gelimi üniversite uğruna, öğretmenlik vb. amaçlar için çıkarılabilecek, pazarlık ve taviz konusu olabilecek, türbanla, şapkayla, perukla değiştirilebilecek bir ucuzluğa düştü.

"Artık televizyonlarda ve halka açık salonlarda tesettür defileleri yapılıyor deyin, gerisini onlar anlar" diyecek Bekri Mustafa' lara kaldı maalesef iş.

Biraz alaylı, biraz da bu gerçeğin, düşmanları tarafından Müslümanların yüzüne tokat gibi vurulması kabilinden, boyalı basın buna "çeyrek tesettür" adını taktı.

"Tesettür ya vardır, ya yoktur; bunun yarımı, çeyreği, ekmek arası olur mu?" demeyin, uygulamaya bakarsanız oluyormuş…

Başörtüsü, artık bir aksesuar gibi değerlendiriliyor bazı kızlarımızın gözünde.

Kadınsı çekiciliği, yabancılar karşısında en aza indirmesi gereken tesettür, bir moda gibi düşünülüyor.

"Tesettür(!) defilesi" denilen ucubeler, bir taraftan talebe/isteğe cevap verirken, daha çok da arzı körüklüyor.

Dışarıya çıkarken erkek bakışlarını üzerine çekmemeye gayret etmesi gereken Müslüman bayan, kocasının karşısında, belki bu kadar süslenip, kıyafetine özen göstermezken, en az yarım saat ayna karşısında kendine çeki düzen vermeye çabalıyor, başörtüsünün rengine uygun olmayan bir pardösü ve ayakkabıyı da artık giysiden saymıyor…

Akşam olunca da evinde oturup TV’de, Filistin'li kızların dramını, Irak'taki kadınlara yapılan vahşi zulmü gözünden yaşlar akıtarak seyrediyor.    

Bütün bunlar, cahil bırakılmış ve okullar başta olmak üzere düzen ve onun tüm kurumlarıyla, gayrı İslami çevre şartlarıyla yozlaştırılıp “bilinçsiz” leştirilen, “çok kimlikli” leştirilen , ”kimliksiz” leştirilen, Batının ve batılın değersiz değerlerine özendirilmeye çalışılan, toplum kurbanı, şuursuz Müslüman kızlarımıza kızmamıza ve suçu sadece onlara yüklememize sebep olmamalı.

Zaten onlar/bayanlar da erkeklerin aynası, elmanın diğer yarısı değil mi?

Müslüman erkeklerdeki dünyevileşme, takvayı, hatta haram-helal sınırlarını geri planlara atma, hemen dışarıdan tespit etmek mümkün olmuyor.

Eğer kadındaki tesettür gibi, dıştan hemen belli olan bir ölçüt olsaydı veya varsa, hemen bu diğer yarımda da yani erkeklerde de benzer dejenerasyon aynı oranda muhakkak sergilenecektir.

Zaten bu bayanların çoğu, bu çeşit şuursuz Müslüman erkeklerin eşleri, kızları, kardeşleri yada gelinleri değil mi?

Bunlara kızmaktan, hatta acımaktan da öte, kadın ve erkek hepimize bu yozlaşmanın sebeplerini bir an evvel doğru teşhis edip, çareler üretmek için, gece gündüz çalışmamız, fedakarlıklarda bulunmamız, güzel örnek olmamız, fesat ortamını, salah ortamına çevirmek ve insanları ıslah için hilâfet görevimizi yerine getirme gayretiyle ha bire koşturmamız gerekiyor.

Eğer başörtülüler, gerçekten Allah rızası için ve O'nun emri olduğundan dolayı başörtüsü örtüyorlarsa, Peygamber ihtarları; modadan, yabancı erkekler tarafından beğenilme arzusundan ve hevaya uymaktan, şeytanı ve şeytanlaşanları da razı etme çabasından daha etkili olacaktır.

O yüzden insanımıza, özellikle başörtülü tesettürsüzlere şu hadisi şerifleri hatırlatalım:

"Cehennemliklerden, kendilerini dünyada henüz görmediğim iki grup vardır:

Biri, sığır kuyrukları gibi kırbaçlarla (coplarla) insanları döven bir topluluk.

Diğeri, giyinmiş oldukları halde, çıplak görünen (örtülü çıplak) ve öteki kadınları, kendileri gibi giyinmeye zorlayan ve başları deve hörgücüne benzeyen kadınlardır. 

İşte bu kadınlar, cennete giremedikleri gibi, şu kadar uzak mesafeden hissedilen kokusunu bile alamazlar." (Müslim, Cennet 52, 53, h. no: 2857, Libâs 125, hadis no: 2128)

"Ümmetimin son zamanlarında, açık ve çıplak kadınlar bulunacaktır. Başlarındaki saçlarının kıvrımları, develerin hörgücü gibi olacaktır. Siz onları lanetleyin. Çünkü onlar mel'un kadınlardır."

Başka bir rivayette aynı hadise şu ibare de ilâve edilmiştir:

"Onlar cennete giremezler. Cennetin kokusunu alamazlar. Onlara cennet kokusu şu kadar şu kadar fersah mesafeden ulaşır." (Taberânî, Mu'cemu's-Sağîr; Müslim)

"Resulullah (sas), hafif bir elbise giyip tamamen vücut hatlarını örtmeyen elbiseler giyen kadınlara "Onlar adı örtülü ama gerçekten çıplaktırlar" buyurmuştur (Süyûtî, Tenvîru'l-Havâlif, c. 3, s.103).

"Kadın, örtülmesi gereken avrettir. Dışarı çıktığı zaman şeytan ona gözünü diker." (Tirmizî, Radâ 18)

Hz. Aişe annemizden rivayete edildiğine göre, bir gün Hz. Ebû Bekir'in kızı Esma, ince bir elbise ile Allah Resülü’nün huzuruna girmişti. Resulullah (sas) hemen ondan yüz çevirdi ve ona şöyle buyurdu:

"Ey Esma, Şüphesiz kadın ergenlik çağına ulaşınca, onun şu, şu ve şu yerlerinden başkasının görünmesi uygun değildir." Hz. Peygamber bunu söylerken onun yüzünü ve bilek aşağısı avuçlarını işaret etmişti." (Ebû Davûd, Libâs 31, 34, h. no: 4104)

Yüce Peygamberimiz (sas), zevceleri Ümmü Seleme ve Meymune validelerimizle oturuyorlarken Ashabı kiramdan görme özürlü Abdullah ibn Ümmi Mektum çıka gelince Peygamberimiz(sas) eşlerine:

"Bu zattan korunun, ona karşı örtünün" buyurdu. Ümmü Seleme annemiz de: "Ya Resulallah Bu zat a'mâ değil midir? O bizi görmez, tanımaz ki (ondan sakınalım)" deyiverdi.

Bu söz üzerine Peygamberimiz(sas) tüm mümin kadınlara ölçü olan şu cevabı verdiler: 

"Evet (o a'mâdır, görmüyor), ama siz de mi körsünüz? Siz de mi onu görmüyorsunuz? (Gözlerinizi koruyun ve tesettüre uyun)." (Ebû Dâvud, Libas 37, hadis no: 4112; İbn Kesir, Tefsîr, 3/283)

"Allah, peruk takana ve taktıran kadına lanet etsin" (Buhârî, Libâs 86, Tıbb 36; Müslim, Libâs 119, hadis no: 2124; Nesâî, Ziynet 25)

Rasulullah (sas),”kadın gibi giyinen erkeğe, erkek gibi giyinen kadına lanet etti." (Ebû Dâvud, Libâs 28; Ahmed bin Hanbel, II/325)

"Allah'ın en çok sevdiği yerler mescidlerdir. Allah'ın en fazla nefret ettiği yerler de çarşı ve pazarlardır." (Müslim, Mesâcid 288, hadis no: 671)

"Gözler de zina eder; onların zinası (bakılması haram olan kimselere şehvetle) bakmaktır." (Buhârî, İsti'zân 12; Müslim, Kader 20)

Cerir (ra) şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.s.)'a ansızın görmenin hükmünü sordum. "Hemen gözünü başka tarafa çevir" buyurdu. (Müslim, Âdâb 4; Ebû Dâvud, Nikâh 43; Tirmizî, Edeb 28)

"Erkek, erkeğin avret yerine, kadın da kadının avret yerine bakamaz." (Müslim, Hayz 74; Tirmizî, Edeb 38; İbn Mâce, Tahâret 137)

"Hiç biriniz, yanında mahremi bulunmayan bir kadınla baş başa kalmasın." (Buhârî, Nikâh 11, Cihâd 140; Müslim, Hacc 424; Tirmizî, Radâ' 1; Fiten 7)

“Kim dünyada şöhret için elbise giyerse, Allah ona kıyâmet gününde zillet elbisesi giydirir. Sonra da onu cehennemin alevli ateşlerinde yakar." (Ebû Dâvud, Libas 5, h. No: 4029, 4030).

Şöhret elbisesinden maksat, başkalarına cazip görünmek ve fors satmak için giyilen elbisedir (Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, c. 2, s. 94).

İbnü'l-Esir ise şöhret elbisesinden maksat,” insanların arasında göz alıcı elbiseler giyerek büyüklük taslamak, kibirli bir tavra bürünmektir” diye belirtir.

"Kim (dünyada, dikkatleri çok üzerine çeken) şöhret elbisesi giyerse, Allah, alçaltacağı gün alçaltıncaya kadar, o kimseden yüz çevirir (rahmet nazarıyla bakmaz)." (Kütübi Sitte Tercüme ve Şerhi, İ. Canan, c. 17, s. 465)

"Cennette, bir kadının nasifi, dünyadan ve bir o kadar daha şeyden de hayırlıdır." Dedim ki: 'Ya Resulallah, nasif nedir?' "Başörtüsüdür" buyurdular."(Ahmed bin Hanbel, II/483)

Ve bir ayeti kerime meali:

"Ey Adem oğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Takva elbisesi ise (takva ile kuşanıp donanmak) daha hayırlıdır. İşte bunlar, Allah'ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi)." (7/A'râf, 26).

Daha hayırlı olan "takva elbisesi" nedir?

Takva (din örtüsü/elbisesi) ile kişi, kendini korumaya, dinî hayatına zarar verecek şeylerden sakınmaya çalışır.

O örtü ile korunur, o örtü ile temiz fıtratını savunur, o örtü ile edep dışı işlerden kendini muhafaza eder.

O örtü, onun için zırh gibidir, sağlam bir kale gibidir, çevresinde onu tehlikelerden saklayan nöbetçiler gibidir.

İşte takva elbisesi budur. İnsan ruhunu giydiren ve doyuran bir elbisedir.

İnsanın manevî dünyasını kollayan, yüzünü kızartacak bütün yanlış hareketlerden koruyan bir manevi giysi, bir örtünüş ve davranış biçimidir.

Mü'minin onuruna, kişiliğine, inancı, ahlakı ve namusuna zarar verecek davranışlardan onu koruyan bir giysidir takva elbisesi.

Takva elbisesi, sırf Allah rızası için ve emredildiği gibi, şuurla sevgi dolu teslimiyetle örtünmektir.

Takva elbisesi, takva hissi veya takva duygusu ile giyim, yani haya duygusu ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci ile giyilen ve Allah'ın izniyle maddî manevî ayıptan, çirkinlikten, zarar ve tehlikeden koruyacak olan bu elbise daha güzeldir, kendisine bir faydadır.

Takva duygusu olmayanlar ne kadar kalın giyseler de çıplaklıktan kurtulamazlar.

Asıl hayır takva elbisesidir ki, örtülmesi gereken yerlerin örtünmesini sağlar, kişiyi maddi ve manevi hayasızlıklardan korur.

Vahye dayalı gerçek ilimden uzaklaştırılmış, tefekkür nedir bilmez hale getirilmiş, Kur'an'ı okuyup anlamayı ve ona göre yaşamayı tek çıkar yol olarak düşünemeyen, imanı çalınarak ibadet zevkinden mahrum bırakılmış,

Kısacası, çağdaşlaştırılmış bir insanın şu veya bu oranda cinselliğinin ya da cinsi isteğinin istismarına yönelik kapitalist tuzaklara kapılmaması imkânsız gibi bir şeydir.

Bunlara ahlaki nasihatlerin pek bir fayda vereceği düşünülmemelidir.

İman olmadan ahlakın da olmayacağını, gerçek ahlakın Kur'an'ı ve Sünneti yaşamak olduğunu bu çevrelere ve Kapitalist düzen kurbanlarına iyice anlatmak, inandırmak ve benimsetmekten başka bir çıkar yol gözükmüyor.

Tevhidi anlamda gerçek bir iman olmadan, insanın ahlaklı, namuslu, izzetli ve şerefli olması da asla mümkün değildir. Çünkü,

“İzzet; ancak Allah'ın, Resulü’nün ve mü'minlerindir” dedi (63/Münafıkun 8. Ayette)

Bazı Müslüman kadın ve kızların “gayri müslim bayanlar”dan, toplum içinde sadece başörtüsüyle ayrıldığı, onun dışındaki bir davranış ve hatta giysi yönüyle ise pek farklı olmadıkları maalesef şu an görülen bir vakıa ve bir hakikattir.

Şuh kahkahalar, yabancı bir erkekle samimi tavırlar, aşırı serbest hareketler ve Müslüman bir hanıma asla yakışmayacak basitlikler içinde, topluma çıkan ve giderek çokça görülen bir şahsiyet problemidir.

Bu davranışların hem kendilerini küçülttükleri, hem örtülü bayanlar hakkında yanlış ve kasıtlı yargıda bulunanlara koz verdikleri ve hem de dini yanlış tanıttıkları yönüyle fitneye sebep olan "çeyrek tesettürlü" bayanlar gittikçe daha artmaktadır.

Ama bunu toplumdaki tüm Müslüman bayanlara şamil kılmak veya böyle davrananlar yüzünden diğerlerini de toplumdan tümüyle uzaklaştırmak da doğru olmasa gerektir.

Tesettür, hanımlar için Allah'ın emirlerine uygun olarak örtünme demektir, iman alâmetidir, İslam şiarıdır.

Ruhumuz gibi, vücudumuz üzerinde de Allah'ın hâkimiyetini kabul edişin belgesi olan bir ibadettir tesettür.

Örtünme; çağımızın zulüm egemenliğine karşı bayanların cihadı, başörtüsü de özgürlük bayrağıdır.

Başörtüsü ve onunla beraber giyindikleri İslami tesettür, hicap ve iffet ve haya, Müslüman bayanların şiarıdır.

Başörtüsü, Allah'ın emri olması yanında, nice hikmetleri de olan, Müslümanın kesinlikle vaz geçemeyeceği bir semboldür.

Bunu bilen İslâm düşmanları başörtüsüne, adeta kırmızı rengi görmüş boğa gibi saldırmaktan vaz geçmiyorlar ve onu kamusal alanlardan tamamen uzaklaştırmak için bütün güçlerini kullanıyorlar.

Başörtüsünün tek başına ele alınıp öyle anlatılması ve anlaşılması, onun yozlaştırılmasına sebep olabilmektedir. Başörtüsü dinin emirlerinden bir emirdir.

Birçok dinî görevin yerine getirilmesiyle birlikte, başörtüsü de İslami bir anlam kazanır.

Dinin emirlerini yerine getirmeyen ya da diğer giysi ve davranışları “başörtüsünün ruhuyla” bağdaşmayan bir kadının başında ise o, sadece bir bez parçasıdır.

Bir ev düşünün, onun üzerinde bulunduğu arazinin toprağı gevşekse, yağan yağmur, esen rüzgar onun toprağını, oradan alıp götürüyorsa, bu durum o evde oturanlara asla güven vermeyecektir.

İşte aynen bunun gibi iman da, kişi için en sağlam zemindir.

Ameller ise bu zemin üzerinde yükselen binadır; başörtüsü ise bu binanın çatısı, tesettür ise onun dış cephesidir. Temeldeki bir çürüklük, binanın her yerine aynen yansıyacaktır.

Sağlam bir iman olmadan, başta duran başörtüsü, ne kadar sıkı bağlanırsa bağlansın, temsil ettiği değerler; nefis, şeytan veya onların dıştaki temsilcilerinden gelen en ufak bir rüzgarda uçup gidecek ve “başörtülü ama çıplak” denilecek bir tip oluşacaktır.

İçinde olması gereken iman esaslarını taşıyanlar için başörtüsü, "başı gitmeden başından gitmeyecek" kadar çok büyük bir değer ifade ederken, İmani değerleri olmayan veya zayıf olanlar nezdinde ise O, üniversite için veya hizmet için, kendisinden taviz verilebilecek bir teferruattır, adeta olmasa da olur.

Ya da başörtüsü, haram bakışları uzaklaştırmak yerine çekiciliği artıracak şekilde istismar edilebilecek bir oyuncak haline gelir.

Tesettür modası, başörtünün aksesuar görevi gibi kullanılması, üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir konudur ve takva elbisesini bürünmeyen bir bayan, tesettürü de bazen istismar edip kirletebilmekte, düşmanlardan daha zararlı olabilmektedir.

Sadece insan elbise giymez, giysi de insanı giyer, yönetir, yönlendirir.

Dış, için aynasıdır. Dışı İslam'ın anladığı anlamda temiz olmayanın içinin de çok temiz olmasına artık imkan yoktur. Kıyafetin insan ruhuna etki ettiği de bir vakıadır.

O yüzden kadın giysisi giyen erkek artık kadın gibi tavırlar takınır. Bunun tam tersi de geçerlidir.

O yüzden Peygamberimiz, çok küçük yaştaki çocukların bile karşı cinsin elbiselerini giymelerini yasaklar, hatta karşı cinsi çağrıştıracak renklerdeki giysileri de yasaklamıştır.

İşte giysinin insan ruhuna bu etkisi, İslâm'ın uygun görmediği bir tarzda giyilen kıyafetin, imana da zarar vermesine sebep olabilecektir. Aynen gerçek imanın tam tesettürü, yani takva giysisini zorunlu kıldığı gibi.

En önemli devrimlerin kıyafetle ilgili olması, giysinin sadece bir görüntüden ibaret olmayıp oradaki değişimin, kişinin inancı dahil, tüm dünyasını değiştireceği gerçeğinden yola çıkılarak yapılmıştır kılık kıyafet devrimleri.

***

Biraz da etki-tepki meselesi olsa gerek. Egemen güçlerin bunca saldırısı ve zulmüne rağmen çarşılara, pazarlara baktığımızda bu gün başörtülü kızlardan geçilmiyor.

Peki bardağın neresine bakalım? Hiç yoktan başı örtülü bayanların sayısı hâlâ çok sayıda diye sevinelim mi?

Yoksa başörtüsü, ruhundan giderek soyutlandı, çarşılar başörtülü mankenlerin boy gösterdiği podyuma döndü, örtü sokağa (ayağa) düştü diye üzülelim mi? Sürpriz olan hangisi?

Az çok kültürlü kızların başörtülü olabilmesi mi, yoksa her yönden gayrı İslâmî yaşama biçiminin kuşattığı ve modern Batı standartlarını içselleştirmiş, özgürlük putunun kurbanı ve sosyal hayatın, sokak ve çarşının tutsağı olmuş başörtülü kızların her aklı başında Müslümana "bu kadar da yozlaşma olmaz" dedirtecek anormallikleri mi?

Okullarda karma eğitimin tezgâhından geçmiş, televizyon dizileriyle büyümüş, kadın-erkek eşitliğini ve kadın özgürlüğünü bayraklaştırmış, dünyevileşmiş, İslam'ı yeterince bilmeyen, bildiklerini tümüyle yeni yaşamanın getirdiği bedellere hazır olmayan kızların çeyrek tesettürü mü?

Şuurlu Müslümanların başörtüsü mücadelesini önemli bir cihad gibi görmelerinin sebebi, onun Kur'an' ın bir emri, tesettürün ayrılmaz bir parçası, İslami inanç ve yaşama biçiminin dışa yansıyan bir göstergesi, Müslüman hanımın hayâ ve iffetinin bir işareti olduğu içindir.

Müslüman hanımın başörtüsüyle birlikte, dışarıya yani sokağa çıkarken giyineceği dış kıyafetinin özelliklerini, özetin özeti bir mahiyette yani kısaca size tekrar hatırlatalım:

Müslüman bir kadının yabancı erkeklere ve Müslüman olmayan bayanlara karşı yüzü, bileklere kadar elleri dışında vücudunun tamamı avrettir, örtmeleri gerekir.

Hanımların, ev dışında veya yabancı erkeklerin yanında normal ev içi elbisesinin üstüne bir dış elbise daha giymeleri gerekir.

Ayette şöyle buyurulur:

"Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp, kendilerine sarkıntılık edilmemesi için daha uygundur. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir." (33/Ahzâb, 59).

Örtünün sık dokunmuş ve altını göstermeyen kalınlıkta olması gerekir. Cildin rengini gösterecek derecede ince olan elbise ile avret yeri örtülmüş sayılmaz.

Elbise şeffaf ve çok ince olmamasına rağmen, şayet uzuvları belli edecek şekilde darsa ve organların şeklini ortaya koyarsa yine tesettür gerçekleşmemiş olur.

Giyilen kıyafetin, örtünen başörtüsünün, erkeklerin dikkatini çekecek şekillerde olmaması, cinsel cazibeyi ortaya çıkarmaması gerekmektedir.

(O yüzden şekil ve renk olarak sade, daha çok koyu siyah renkte giysi ve örtü, yirminci asra kadar bütün dünya Müslümanlarının riayet ettiği ölçü kabul edilmiştir.)

Kim ne yorum yaparsa yapsın, başörtüsü Kur'an'ın bir emridir:

"Mü'min hanımlara söyle: Gözlerini korusunlar, namus ve iffetlerini muhafaza etsinler. Görünen kısmı müstesna olmak üzere, ziynetlerini (süslerini ve süs taktıkları organlarını) teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler…" (24/Nûr, 31).

Başörtüsü kesinlikle bir teferruat değildir.

Allah'ın Kur'an'da emrettiği bir farz; bir teferruat, bir ayrıntı olarak kabul edilemez.

Bu mantık(sızlık)la, eğer başı örtmek teferruat ise, meselâ göğsü örtmek de teferruattır; çünkü o da aynı şekilde farzdır.

Başörtüsü, çarpık yorumlarla önemsiz ve hizmet(!) için taviz verilecek basitlikte görülemez, “olmazsa da olur..” denilecek bir husus olarak asla kabul edilemez.

Müslüman hanım, Ahzab suresi 59. ayete göre sadece vücudunu ve başını örtmekle emr olunmamış, aynı zamanda yabancı erkeklerden eziyet görmeyecek ölçüde ve iffetli olduklarını gösterecek bir biçimde cilbab (çekici olmayan ve başından, ayak topuklarına kadar örten geniş ve kalın bir dış giysi) ile örtüneceklerdir.

Bu özellik, aslında başörtüsünün şekli ile başörtüsü dışında, kadınlarımızın dış giyimin nasıl olması gerektiğini ve bunun tüm hikmetlerini de içermektedir.

Vücudu örttüğü halde dış giysinin (cilbabın) içindeki bol elbise, cilbabsız olarak nasıl dışarıda tesettür için yeterli görülmüyorsa, aynı şekilde elbise desenlerinden daha çekici, allı güllü, bol süslü eşarplar ve kadını cazip gösteren kıyafetlerin de tesettürdeki temel espri ve hikmeti taşımayacağı bilinmelidir.

Bilindiği gibi, Nur sûresi 31. ayeti, kadınlara istisna edilen şahıslar dışında hiç bir erkeğe ziynetlerini göstermemelerini emretmekte.

Ziynet, kadını güzel gösteren saç, makyaj, parfüm, takı, mücevherat ve elbise gibi şeyleri içine almaktadır.

Güzel kokudan (parfümden) kaçınmak şarttır. Resulullah(sas) dedi ki:

"Bir kadın, güzel koku sürerek bir topluluktan geçer, onlar da 'onun kokusu şöyle şöyleydi' diye konuşurlar. Böyle (koku sürünmesi ve) söylenmesi ne çirkindir." (Ebû Dâvud, hadis no: 351).

Konuşurken ciddî olma mecburiyeti vardır:

"…Eğer (Allah'tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir edâ ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır…" (33/Ahzâb, 32).

Müslüman hanımın davranışı, yürüyüşü ağırbaşlı olmalı, dişiliğini, cinselliğini öne çıkarmamalıdır:

"… Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar (dikkatleri üzerlerine çekecek şekilde yürümesinler)." (24/Nûr, 31).

Tesettürdeki gaye ve hikmet, ulemanın ittifakı ve ümmetin icmaı ile, kadının yabancı erkeklere karşı cinsi câzibesini gizlemektir.

O yüzden, kadının bileğindeki altın bileziğin gözükmesine izin vermeyen din, kadını daha süslü gösteren bir eşyanın, bir aksesuar veya başörtüsü ya da giysinin kullanımına da izin vermez.

Nûr Sûresi, 31. âyet, kadının yabancı erkeklere ziynetlerini/süslerini (ve ziynet yerlerini) göstermesini yasaklar.

Halbuki mevcut başörtüler ve dış giysilerin büyük oranda ziynet/süs unsuru olması, aranacak ilk vasıf sayılabiliyor, ziyneti örtmesi gereken şeyin kendisi tümüyle ziynet özelliğine uyuyorsa bu nasıl tesettür olabilir?

Tuz yiyeceği kokmaktan korur; tuz kokarsa o yiyeceğin hali ne olur?     

Başörtüsü, mü'min hanımlara sadece üniversitede farz olmamakta, büluğa erdiği andan itibaren tüm kızlarımıza da farz olmaktadır.

Ayrıca üniversite gibi resmî kurumlarda ve erkeklerle kızların karma eğitim yaptıkları ya da içli dışlı oldukları her yerde sadece başörtüsü değildir farz olan; onu tamamlayan diğer giysiler ve cinsi özellik ve cazibelerin tümünden arınmış, fitne ortamına hiç yer vermeyecek davranışlar da şarttır.

Müslüman bayan, erkeklerin de bulunduğu sosyal hareketlere katılır veya yabancı erkeklerle meşru ölçüler içinde konuşurken, her şeyden önce dişiliğiyle değil; kişiliğiyle bulunmalıdır.

Bir kadın için, sosyal hayatta tesettür, her şey değil; bir şeydir. Onsuz olmaz ama, onunla da her şey tamamlanmış değildir.

Kahkaha gibi aşırı ve sesli gülme, yabancı erkeklerle şakalaşma, gereksiz samimi tavırlar, kadınsı işveler, yapmacık eda ve sesin güzelleştirilmesi için doğal olmayan çabalar vb. iffetli bir Müslüman hanıma yakışmayacak ve Müslümanlarca yadırganacak ya da farklı gözle değerlendirilecek her türlü tavırdan kadın ve genç kızlarımızın mutlaka kaçınması gerekir.

Müslüman hanımın bu ölçülere riayet etmeden sosyal hayatta yer alması ya da erkeklerle konuşması, “hem kendine, hem davasına, hem tesettürlü hanımlara, hem İslam'a ve hem de Müslüman kadınların toplumda Müslümanca yer etmesi için gereken ortamın ve örfün oluşması önündeki zincirlerin kırılma çabalarına” çok büyük zararlar verecektir.

Bugün çarşıda, pazarda, tezgâhta, masa ve kasa başındaki, başörtülü bayanların "örtülü çıplak" diye tanımlanabilecek “başörtülü yozlaşma”nın görüntülerini de şöyle özetleyelim:

Çarşaf ya da bol ve uzun pardösü benzeri bir dış giysinin tamamlamadığı bir kıyafet,

Dış giysi cinsinden bir şey olmaksızın sadece başörtü, altına bir etek veya pantolon, üstüne bluz cinsinden bir şey giyerek çarşı pazarda dolaşma veya işyerlerinde ya da okullarda bu kıyafetlerle yabancı erkeklere (iş arkadaşlarına, sınıf arkadaşlarına, müşterilere) gözükmek. 

Yasak savma cinsinden bile kabul edilemeyecek tarzda, çok ince veya çok kısa ya da çok dar pardüsümsü bir dış giysi. 

Başörtünün altından sırıtan çirkinlik ise:

Yüzde makyaj, dudaklarda ruj, yanaklarda allık, gözlerde boya ve hatta başörtüsünün rengine uygun özel lens, kaşlarda inceltme ve vücutta ağır parfüm kokusu gibi acayiplikler. 

Yani, başörtülü sekreter ve başörtülü tezgâhtar bayanların büyük çoğunluğu başta olmak üzere, “bir ev hanımı veya ev kızı olmadıkları..” imajını her haliyle yansıtmaya çalışarak entel/dantel takılan  genç bayanların da önemli bir kesiminin çarşıda, okulda, işte, başörtülü mankenlere benzeme gayreti..

Üstü kapalı altı havalı, uygunsuz etek, üstü türban, altta dar kot pantolon, üstte başörtüsü, bacakları açık ama başı kapalı tipler; Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu dedirtecek şekilde, altı kaval, üstü Şişhane görüntüsü…

Süslü kubbesi olan bir caminin, alt katının tapınak olarak kullanıma açılması gibi bir şey yani. Yani, başında sarık, ayağında mayo olan bir imamın kıyafeti ne ise onun gibi bir şey.

Ne var bunda canım demeyin, sarıklı imamın giydiği mayonun HaŞeMa yani, Hakiki Şeriat Mayosu değil; Batılıların giydiği cinsten iki parmaklık mayo olduğunu bir düşünün.

Sakallı ve başında sarığı olan genç bir imamın sosyete plajında bakınarak gezinmesi ne kadar garip ise, çarşı ve pazarda (hal diliyle adeta, "şişşt, baksana bana" diye konuşan bir giysi içinde) kendine baktırarak gezinen başörtülü bir kızın vebali de aynı ve belki daha ağır değil midir?

İkişer kelimelik cümlelerle, kısa tanımlarla özetlersek: "Başörtülü açıklık"; "örtülü çıplaklık"; "tesettürsüz örtü."

Şunları da üçer kelimelik cümlelerle özetlersek, "Cilâlı baş devri"; "cennetle cehennem koalisyonu"; "sulandırılmış İslâm'ın görüntüsü"; "zakkum aşılanmış çiçek"; "zehir karıştırılmış bal."

Çeşitli konserlerde alkış ve ıslıkla yetinmeyip, dans eder gibi hareketlerle tempo tutup, sahnedeki her bir sanatçının ezgisine/şarkısına adeta bir koro elemanı gibi katılan başörtülü kızlar, görüyorsunuz artık kimse tarafından yadırganmıyor.

Çarşılarda özgürce gezmekle tatmin olmayan başörtülü bayanların bir kısmı, artık deniz kenarlarında, park ve pastanelerde de özgür takılıyorlar, herkesin içinde şuh kahkahalar atabiliyor, çarşıda (şimdilik) kız arkadaşlarıyla öpüşebiliyor, çok rahat tavır ve cıvık, hatta üzülerek ifade ediyorum, cinsellik kokan davranışlardan, bazen kol kola bir yabancı erkekle fingirdeşmekten bile artık hiç çekinmiyorlar.

Peygamberimiz (sas)'in

"Giyinik olduğu halde çıplak gibi görünen kadınları, Cehennem ehlinden" saymasının (Müslim, Libâs 125, hadis no: 2128) sebebi üzerinde hiç düşünülüyor mu dersiniz?

Hz. Peygamber(sas), bunların Cennete giremeyeceği gibi, Cennetin kokusunu dahi alamayacağını belirtmiştir.

Peki, Kimdir bu örtülü çıplaklar?

Bunlar, şeriatın ortaya koyduğu ölçülere uymayan, yani ince, dar ve tüm vücut hatlarını belli eden, uzuvlarını gösteren elbiseler giyen ya da vücudunda örtmesi gereken yerleri hiç örtmeyen zavallı kadınlardır.

Kadınların bu şekilde giyinmesi, küçük günahlardan olsaydı, Hz. Peygamber, onları Cehennem ehlinden saymaz, Cennetin kokusunu dahi alamayacaklarını söylemezdi.

Farz edelim ki, söz konusu şekilde giyinmek, küçük günahlardandır.

Bu durumda küçük günahlarda ısrar etmenin, günahı büyüteceğini bilmiyorlar mı?

Bilinmelidir ki, "sürekli yapılan hiç bir günah, küçük; tövbe edilen hiç bir günah da büyük değildir." 

Hasan Basri’nin dediği gibi:

"Siz sahabeyi görseydiniz onlara deli (öcü) derdiniz, onlar da sizi görseydi, size Müslüman (tesettürlü) demezdi" demeyeceğim; ben, daha hafifini tercih edeceğim:

Günümüz Mekke ve Medine'sinde, hatta Tahran'ında, Afrika'nın nice ülkesinde, Malezya'da, erkek ve hanım Müslümanlar, bu giysi ve davranış sahiplerine hiç duraksamadan, “kötü kadın” damgası vurabilirler, bunları kendilerinden saymayacakları gibi, hicaplı/tesettürlü kişileri “küçük düşürdükleri için” onlara, ajan muamelesi bile yaparlar.

Ama, batı ülkelerinden her hangi birinde, bu kıyafet ve tavırların, hiç tepki almadan kabul göreceğinden emin olabilirsiniz.

Batılılar, başörtüsü dışındaki bu giysiler ve davranışları, kendi standartlarına uygun bir şey olarak gördüklerinden, "herhalde başı keldir de kapatma ihtiyacı duyuyordur veya başına bir bez bağlamaktan zevk alıyordur, imaj anlayışıdır, bu tür değişiklikle dikkat çekmek istiyordur" şeklinde değerlendirmeler yaparlar.

Türkiye'deki fanatik laikler ve Kemalistler gibi (çoğunluğun tavrı) âhı gitmiş vâhı kalmış başörtümsü bu cicili bez karşısında, asla katı ve uzlaşmaz bir tavır takınmazlar.   

Bakın Rabbimiz, bu örtülü çıplaklar hakkında, yüce kitabında ne diyor:

"Bunlar (iki inanç, iki grup) arasında bocalayıp durmaktalar; ne onlara (bağlanıyorlar, benziyorlar) ne bunlara. Allah'ın şaşırttığı kimseye asla bir (çıkar) yol bulamazsın." (4/Nisâ, 143).

Hem Allah'ı, hem şeytanı razı etmeye çalışmak, sadece şeytanı razı edecek gülünç tavırlara, aldatış ve aldanışlara götürür insanı.

"Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası ancak dünya hayatında rezillik ve rüsvaylıktır, Kıyamet gününde ise, en şiddetli azaba itilmektir. Allah, sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir." (2/Bakara, 85)

"Yoksa onların, dinden Allah'ın izin vermediği şeyleri şeriat (dinî kaide) kılan şirk koştukları ortakları mı var? Eğer azabı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilir (işleri bitirilir)di. Şüphesiz ki zalimler için can yakıcı bir azap vardır." (42/Şûrâ, 21).

Hakla batılın koalisyonu, güzel bir içeceğin zehirle karıştırılmışı gibidir. Altısı içinden, altısı dışından tavırlar dinle alay etme gibi değerlendirilebilir.

Müslümanlığı çok kötü temsil eden kimselerin zararları, Müslüman olmayanlarınkinden daha büyük olur çoğu zaman; akılsız dost ve akıllı düşman misali. İslâm'a en büyük zarar, tarih boyunca hep içeridekilerden gelmiştir.

Dini yanlış temsil ile "Müslümanlar işte böyle!" dedirtecek tavizci anlayışa ve kötü örnek olarak dini de küçük düşüren tavırlara kimsenin hakkı yoktur.

Bütün bunların yanında, bir saç telinin bile gözükmemesine ciddi özen gösterilerek takınılan ve çoğunlukla "bone"li başörtüler” de rengarenk, bin bir desen ve cıvıl cıvıl.

Büyük şehirlerdeki bu fotoğraf, Anadolu'nun çok kültürlü olmayan bayan kıyafetlerinin bir bölümünde, bu denli bir yozlaşma olmamasına rağmen, başörtü bağlama konusunda biraz ihmalkarlık, biraz da alışkanlık gereği, yer yer saçlarından bir kısmı bazen veya devamlı gözükebilecek şekilde, başörtüsüne karşı gevşek davranmalarının tam ters bir uygulamayı andırıyor,

Çok kültürlü olmayan halk sınıfından geleneksel örtünmeyi sürdüren bayanlar, başörtü örtme biçimine kadar örfleştirip adetleştirdikleri şuursuzca örtünme görüntüsü sergilerken,

onlardan ayrıldığını gösterme ihtiyacı duyan ve onlardan kültürlü olduğunu düşünen modern örtülü bayanlar da, saçlarını örtme konusunda gösterdikleri titizliği; başörtüsünün süslü cazibesinden kaçınma hususunda, başörtüsü dışındaki giysi ve tavır konusunda (sanki bilinçli ve kasıtlı bir tavırla) aynı titizliği göstermekten adeta kaçınıyorlar.

Renk renk, moda moda başörtüler, atlası, ipeği, yerlisi, ithali, bin bir çeşit…

Ama, farklı etiketlere, değişik firma isimlerine aldanmayın;

Hepsinin markası tek: yani "Bak bana" marka.

Dışı hala kafirleri yakmayı sürdüren böylesi bir başörtüsü, içi Müslümanları yakmaya başladı. Batıl cephesinde yeni bir şey yok; ilkel olanı da, çağdaşı da aynı.

Batının ve her çeşit batılın geleneksel tavrı hiç değişmiyor:

“Zorla hakkından gelemediği hakkı yani hak olanı, hile ile yozlaştırıp tahrif etmek..”

Yaşadığımız coğrafyada da bu filmin başörtülü versiyonu, yine vizyona kondu; kanun ve baskılarla alt edemedikleri, önünü alamadıkları “başörtüsünü cıvıklaştırarak” yozlaştırdılar.

Light İslâm, sulandırılmış, kitabına uydurulmuş, ılımlı Müslümanlık diye dillendirilen İslâmizasyon anlayışının ne ölçüde tutacağını, global ifsat çeteleri, başörtülüler üzerinde test etti ve maalesef umutlanmalarını gerektiren bir netice de aldılar.

İmanla, tevhidle bağı koparılan, hiç değilse zayıflatılan tüm ibadetler, zamanla adetlere dönüşür. Başörtüsü de işte aynen böyle oldu.

Kültürsüz halk kesiminde ninelerin, hizmetçilerin, temizlikçilerin ya da köylü kadınların geleneksel başörtüsü, adet kabilinden değerlendirildiği için, egemen güçlerin bunu hoş görüyle (en azından düşman olunmaya gerekli olmayan, tahammül edilebilir şekilde) karşıladıkları herkesçe bilinen bir husus.

Şehirli bayanların, kültürlü kesiminde kullanılan başörtüsü, çok yönlü yönlendirmelerle âdete bir dönüşüme tabi tutuluyor ve dönüştürülüyor da.

Böylece güya derin egemen güçler, onu irtica (yeni adıyla siyasal İslam’ı) simge görmeyecek, adete dönüşen başörtüsüyle uzlaşacaklar.

Yeter ki imanın bir yansıması olarak örtülmesin bu örtü..

Yoksa bir kimlik alameti ve Müslümanlık sembolü olmaktan çık(arıl)mış bir bez parçasıyla kimsenin bir alıp veremediği olmaz.

Bizim açımızdan, yukarıda resmedilen şekliyle sorun ne kadar büyürse, zalimler için de o oranda sorun olmaktan çıkacaktır başörtüsü.

Bu değerlendirme ışığında, çok yakın bir zamanda başörtüsü meselesi çözülmüş olacak.

Az kaldı, hele şu yozlaşmanın çapı ve şümulü bir tamamlansın.

Başörtüsü AB standartları ve Batılı modern bayanların tüm olumsuz imajlarıyla arasında kalan çok az şu farklılıkları da bir bir kaldırsın, işte o zaman başörtüsü, bir sorun olmaktan çıkacaktır artık..

Derin devlet, yani formalite icabı hükümette olanlar değil; devleti fiilen yöneten iktidar gücü, her ne kadar şimdiye kadar hiç taviz vermiyormuş gibi görünse ve on yıl sonrasına bile yeşil ışık yakmayacak izlenimi verse de, maalesef, tek taraflı olarak başörtülülerin kahir ekseriyeti, her çeşit tavizi vermeye hazır olduğunu gösterdi.

Ruhu tamamen soyutlanmış, tesettür görevi yaptığı bile çok şüpheli hale gelmiş bir başörtüsüne İslâm düşmanları niye taviz vermesin ki?

Hele o verecekleri taviz, bundan sonra alacakları muhtemel tavizler yanında çok çok az kalıyorsa.. Ama, hala yaptıkları bu dejenerasyonun bile yeterli olmadığını düşünüyor o çevreler.

Taviz, yeni bir tavizi doğurur, "dur bakalım n'olicek?" diye bekliyor sadece başörtüsü vurgusu yapan malum çevreler.

Öteki taraf ise, başörtüsüzlerin her türlü olumsuz giyim ve tavırlarına aynen bulaştırdıkları bu başörtülüleri, "bu müslümancıklar, açık göbek modasına ve başörtüsü altına mayo ya da mini etek garabetine kadar işi vardıracaklar mı" diye test etmeye devam ediyor ve sebep oldukları bu vahim tablodan sadistçe zevk alıyorlar.

Asla unutulmamalıdır ki, başörtüsü, modern giyim(sizlik) tarzıyla, Batılı modern tavırla, vücudun diğer giysilerdeki cinselliğini açığa vuran çağdaş özelliklerle uyuştuğu oranda modern güçler ve düzen de başörtüsüyle uyuşacaklardır.

Başörtülü kardeşlerimiz, kızlarımız ve gelinlerimiz; Allah korusun, Kur'ani çizgi, takva giysisi ve yaşama biçiminden ne kadar taviz verip uzaklaşırlarsa, kendini doğuran bağla irtibatını koparırlarsa, o oranda İslâm düşmanı çevrelerin tavizini göreceklerdir.

Görünen de maalesef o ki; bu gün başörtülülerin kahir ekseriyeti, bu günkü halleri ve gelecekte de sergileyecekleri “yozlaşma sürecine girmeleri” nedeniyle, İslam düşmanlarının, kendilerine taviz üstüne taviz vermesini adeta hak ettiler.

Ama hala bu yarım yamalak başörtüsü için bile, Kenan Evren'in tabiriyle "sinek küçük ama mide bulandırır" diye düşünüyorlar.

Kur'an bu güçlerin portresini şöyle çiziyor:

"Sen onların dinine uyuncaya/dönünceye kadar Yahûdiler de Hıristiyanlar da (onların izinden giden müşrikler de) senden asla razı olmazlar." (2/Bakara, 120).

Başörtüsünün imanla irtibatının, artık çoğu kızımızda, gelinimizde çözüldüğünü gören ve yukarıdaki ayette belirtilen bu sınıflar, “başörtüsü problemini çözmek için” girişimlerine başlama sinyalleri verdiler bile biliyorsunuz.

İktidar değişimlerini finanse eden dolar milyarderi Amerikalı Yahudi Soros, kendi emir kulları olan radikal laik çevrelere "yeter artık, bu kadarı kafi" demeye başladı; ve açıklamasına şunu ekledi: "Başörtüsü sorununu ben çözeceğim.."

Bu sözleri, tabii ki, kendi adına değil, Batı adına, Amerika adına, yani çoğunluğu Hıristiyan olduğu değerlendirilen kesim adına ve Hıristiyan Batıyı temsilen dillendirdi.

Ve, üstüne üstlük; kısa bir zaman önce de, bu başörtüsü sorunu çözümünün İsrail'den geçtiği, yetkili ve etkili çevrelerin ağzından dökülmeye başladı.

Demek ki, başörtülülerin bu denli  yozlaşmasından artık razı oldular, neticesi alındığı için de bunca baskının artık kalkması gerektiğine karar verdiler.

Yukarıda ifade ettiğim Bakara suresinin 120. Ayeti ışığı altında bu durumu yorumladığımızda, işin vahameti çok daha iyi anlaşılacaktır inşallah.

Bu demektir ki, kendini tesettürde zannedenlerin çok önemli bir bölümünün taktığı başörtüsü, maalesef artık Allahu Teala’nın asla razı olmayacağı bir şekle geldi.

İsrail'in, ABD'nin razı olduğu başörtüsü, artık Avrupa Birliği'ne girmek üzere.

Onlardan da yeşil ışık yakılmaya başlandığına göre, onların emir kulları olan egemen güçler de “kamusal alan” dedikleri etkin yerlerde değilse de, söz gelimi bazı üniversitelerdeki o “kırmızı ışıklar”ın bir bölümünü söndüreceklerdir artık.

Yoksa, “radikal” dedikleri insanlar, "İslâm'ın en önemli emirlerine bile yasak koyan üniversite, diğer okul ve resmî kurumlar ve de buraları bu hale getiren düzen olmaz olsun" deyip uzlaşmayı tümüyle reddedebilirler.

Küçük de olsa böyle bir ihtimali hesap eden Batılı güçler, büyük tavizler alındığına emin olduğu için küçük taviz vermekten yanalar.

***

Üniversitelerdeki öğrenciler veya eğitim kurumları başta olmak üzere kimi alanlarda çalışan bayanlar, başörtüsünü çözerek (güya)problemi çözmüş oldular.

Yirmi sekiz şubat sonrası psikolojik baskılar, başörtüsü bedelinin hafif olmadığını gösterdiği için bazı başörtülüler kolay yolu tercih etti.

Hemen açılmakta zorlananlar ise, büyük bir buluşa imza atarak bere ile, peruk ile tesettür olabileceğini icat ettiler.

Derken çığır açıldı, iş çığırından çıktı.

Hala başörtüsünü çıkarmayanlar ise, başörtüsündeki ruhu çıkardı.

Bunun yanında, özellikle büyük şehirlerdeki "ben de Müslümanım" diyenlerin en az yarısı zaten ne başörtüsünü, ne de başörtüsünü emreden İlahi emir ve yasakları kafaya takıyor.

Eh, tavizi hala hak etmesinler mi Batılıların gözünde artık.

Evet, artık üç vakte kadar (bu üç vakit, üç ay mı olur, üç yıl mı, başörtülüleri dejenere etme operasyonunun ve düzene uygun yaşam tarzının yeterli görülmesine bağlı olarak) başörtüsü sorunu, göreceksiniz çözülecek.

Ruhundan soyutlanmış, sadece bir “aksesuara dönüşmüş modern başörtüsü” artık kamusal alanda tümüyle değilse de, yavaş yavaş müsaade edilir hale gelecektir.

Bu yeni durum, bu ülkedeki hayranları tarafından yadırgansa da, Avrupa Birliği veya Kirliliği denilen “İslâm düşmanı birlik” standartları da zaten bunu gerektirmektedir.

Buna rağmen, bunun çok kısa bir zamanda gerçekleşeceğini de düşünmüyorum.

Çünkü bu coğrafyadaki örtü düşmanı egemen çevreler, kendi dinlerine tavizsiz ve sımsıkı bağlı fanatik İslâm düşmanı oldukları ve Müslümanların dışa yansıyan en basit, en masum, şirk düzenine de hiçbir zararı olmayan bu görüntülerine karşı bile acımasızdırlar.

Evet, er geç başörtüsü sorunu çözülecek, çözülüyor da(!); artık sevinebilirseniz sevinin ey Müslümanlar,

Bu, başörtüsü mücadelesinin bir zaferi midir, 28 Şubat süreciyle hızlanan “Light İslâm'ın”, “Kur'an ve Sünnet İslam'ına” karşı şimdilik bir galebesi mi, bunu doğru değerlendirin.

Yazan Ahmed Kalkan

KAYNAK: http://www.vuslatdergisi.com/article.php?id=ee7fd18f50269ad803807e7a418fc3f5&sid=2491367085

ÖNEMLİ BİR NOT: Bu konu ile kısmen alakalı aşağıda Linki bulunan makaleyi de okumanız size, ailenize, kız çocuklarınıza ve gelinlerinize çok fayda sağlayacaktır inşallah. Saygılarımla. Bekir Yetginbal

Link: https://bekiryetginbal.com/islama-gore-kadinin-sosyal-hayattaki-yeri-nedir/


Tags:

 
 
 

2 Responses to “Çeyrek Tesettür ya da Başörtülü Çıplaklar”

  1. Gravatar of Muzaffer Muzaffer
    7. Ağustos 2013 at 00:58

    Bence uygun bir yazı değil. Olmamış. İnandırıcı da değil. Kadınlarımızı poşete koyup toplumdan dışlayamayız. Bu ayetlerle sabittir. Yani haremlik selamlık yoktur. Bir de Nur suresi 31 de örtünün göğüsleri kapaması emrediliyor. Yoksa başa değil. “Saçının bir tek teli görünmeyecek” şeklinde değil. Saç kadının avret yeri değildir.

    Lütfen Kur’an dan iyi şeyler çıkaralım ve kadınlarımıza bunları doğru bir şekilde anlatalım. Yani kadınlarımız bizim her şeyimizdir. Toplumdan soyutlamayalım. Çarşıya da çıkar bakkala da çıkar. Eve kapatılmaz. Yüce Allah’ın takdirlerini dar bir alana hapsetmeyin.

  2. Gravatar of Şaziye Yetginbal Şaziye Yetginbal
    10. Eylül 2013 at 21:57

    Pek çoğumuz kapanırken gerçekten de İslami ölçülere uymuyoruz. Allah hepimizi affetsin, ama en az bu kadarını da olsa idrak etmeyi nasip ettiği içinde şükürler ona olsun diyelim.

    Sizlerden de bu tür makaleleri kaleme aldığınız için Allah razı olsun diyorum. Rabbim tüm din kardeşlerimize ve evlatlarımıza hidayet ihsan etsin inşallah. Allah’a emanet olunuz.

Bir cevap yazın