Başörtülü Bayan Vekiller, Gelin İstifa Edin
Başörtülü Bayan Vekiller, Gelin İstifa Edin
31 Ekim 2013 tarihi, bu toplumun 90 yıllık Cumhuriyet tarihi içinde, birilerine göre sanki “Tarihi dönemeç ya da bir Kırılma noktası adeta bir dönüm noktası” oldu.
Peki ne oldu da bu güne adeta bir “tarihi gün, hatta bir milat” olarak itibar edildi?
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’ inde görev yapmakta olan ve bu sene Hacca gidip gelen kadın Milletvekillerinden, Konya, Mardin, Kahramanmaraş ve Denizli Milletvekili 4 bayan vekil, “bu tarihten itibaren başlarını örterek Meclis oturumlarına katılmaya” karar vermişler.
Malumunuz buna benzer bir sevinç çığlıkları, “Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan bayan personelin kılık ve kıyafetine dair yönetmelik’ te değişiklik” yapılıp 2013 Ekim ayının ikinci haftası içinde Resmi Gazete’ de yayımlanıp yürürlüğe girdiğinde de gösterilmişti.
Ben ise, onların hayrını isteyen ve yaşça kendilerinden çok büyük bir abileri olarak, başını örten bu bayan vekillere diyorum ki;
“Bu sevinç çığlıkları atan, bu günü milat sayanlara aldırmadan, gelin şu Milletvekilliğinden istifa edin..”
“Peki neden istifa edelim Bekir abi ?” sorunuzun cevabını vermeden önce, sizlere bir hatırlatmada bulunmak istiyorum.
TBMM tarafından 25 Kasım 1925 de çıkartılan “Şapka ve Kıyafet Kanunu” ve şiddete dayalı uygulamaları, hatta İskilipli Atıf Hoca’nın bu kanuna muhalefet nedeniyle 4 Şubat 1926 da idam edilmesi, bu zorbalıkların vardığı noktayı bize açıkça göstermektedir.
Müslümanlar, Osmanlı İslam Devleti sonrası gelen yeni rejimde, onlarca yıl İslam karşıtı vahşi travmalar yaşadı, zulümler gördü.
Menderes dönemi ile birlikte, ezanın tekrar Arapça’ya döndürülmesi, Kur’an kurslarının tekrar açılması, görkemli yeni camilerin yapılması, Müslümanları çok çok sevindirdi.
Özellikle de bu günlerde, tesettüre tedrici bir şekilde izin verilmesi, bayan öğretmenlerin de artık derslere başörtülü girebilmeleri, hatta yakın gelecekte başörtülü Belediye Başkanı ve bayan Bakanların olabileceğinin artık ufukta görülmesi karşısında Müslümanlar, adeta çocuklar gibi sevinmekte ve heyecanla o günleri beklemekte.
Sevinmekte, kendilerince haklı idiler..
Çünkü, 90 yıllık süreç içerisinde onların hayata ve olaylara, İslami bir gözlükle değil, adeta “At gözlüğü” ile bakmalarını sağlayacak bir “Eğitim Siyaseti” izlendi. Bu nedenle, neye sevinip neye üzüleceklerini de adeta ayırt edemez hale geldiler.
İşte bu siyaset ve kazandırılan “yüzeysel bakış”, kendilerine ikram edilen bazı İslami değerler karşısında, onları mutlu etti, ikram edenleri çok çok sevdiler ve baş tacı ettiler.
Bu mazlum ve İslam’ı seven halk, kahır ekseriyetiyle İslam’i fikir ve mefhumlardan habersiz, hatta yaşamakta oldukları hayatı, “İslami bir hayat” sanarak yaşamakta.
Başörtülü bayan vekiller
Yasama ve yürütme boyutu itibariyle, işin içinde olan kişiler olarak sizlerde biliyorsunuz ki, içinde yaşamakta olduğumuz rejim, Demokratik ve Laik kapitalist bir rejimdir.
Halk iradesi anlamında “Hakimiyet kayıtsız şartsız Milletindir” görüşü ve “Dini, sosyal hayatı düzenlemekle görevli devlet işlerine karıştırmamak” yani “Halk laik olmaz, Devlet laik olur, olmalıdır” görüşünü 90 yıldır benimsemiş bir rejimdir bu rejim değil mi?
Peki, dini bireyin yada toplumun hayatından dışlamak doğru mu?
Din, inkar edilmese de, ibadet ve kıyafet gibi bir kısmını kabul edip, “sosyal hayata karıştırmama” yani, ikili ilişkilerdeki bu dışlayıştan Allah (cc) razı mıdır?
Bakın Rabbimiz yüce Kitabında bize neler neler diyor:
“Yoksa siz, kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanın cezası; dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir..”(Bakara suresi 85. ayet)
“Ben dinimi(sosyal yaşantı sisteminizi) tamamladım ve din olarak sadece İslam’dan razıyım..”(Maide suresi 3. ayet) dedi değil mi?
Ve yine sizlerde biliyorsunuz ki, İslam’ın sahibi ve alemlerin Rabbi olan Allah (cc) fert, cemiyet ve devlet hayatında harfiyen yaşansın diye İslam’ı gönderdi.
Ölçü ve örnek bir Resul olarak da, Hz.Muhammed’i (sas) bize gönderdi.
İşte bu nedenle kadın yada erkek her Müslüman, Rabbinin emirlerine icabet etmek için, namaz kılar, oruç tutar, zinadan kaçar, içki içmez, domuz eti yemez değil mi?
Sizler de, sırf Allah’ın emri olduğu için saçınızı başınızı örttünüz değil mi?
Sözün özü bu kanunları ortaya koyan şanı yüce Allah’tır.(cc) ve kendisinden başka hiç bir kimsenin kanun ortaya koymasından da Allah(cc) asla razı değildir.
Allahu Teala’nın, Kur’an da ya da Sünneti Seniyye de geçen bir emrini yerine getirmek ya da bir nehyinden yani yasak dediğinden kaçınmak, yani kanunlarına boyun eğmek, onun rızasını elde etmek için ele geçirilen bir altın fırsattır.
İşte sizler, bu fırsatlardan birini daha yakaladınız ve Hacca gittiniz değil mi?
Medine’de, Mescidi Nebevi’ye girdiniz, Ravza-yı Mutahhara’da yani “Cennet Bahçesi”nde namaz kıldınız, Kur’an okudunuz, “Şefaat ya Resulullah, Şefaat ya Resulullah” diye göz yaşları döktünüz değil mi?
Mekke ise, heyecan ve duygularınızın tavan yaptığı bir yer oldu, belki hayatınızda ilk defa Mescid-i Haram’a girdiniz ve Kabe’yi gördünüz değil mi?
Tavafta yaptığınız dualar belki de hayatınızın en içten dualarıydı..
Her birinizin bir kaç tane yavrusu var. Tertemiz anne kalbiyle çocuklarınız, eşiniz, anne ve babalarınız için yaptığınız tüm duaları Rabbim kabul etsin inşallah.
Sonra sıra geldi Arafat’a yani mahşeri andıran ve Müslümanları tüm günahlarından arındıran, o bereket ve rahmet dolu mekana..
Arafat’ta, Mehmet Görmez hocanın okuduğu şu aşağıdaki dualar, sizin de içtenlikle, ta kalbinizin derinliklerinden gelerek okuyup, gözyaşları döküp Aminnn dediğiniz dualardı değil mi?
Bu duaları size bir kere daha hatırlatıyorum. Bakın demiştiniz ki:
Allah’ım, bütün dünyalıklardan vazgeçerek, bütün dünyaları arkamızda bırakarak ihramlara bürünerek yüce huzuruna geldik.
Evimizden, yurdumuzdan çıktığımız andan itibaren “lebbeyk” nidalarıyla Sana iltica ettik, bir kez daha birlikte “buyur geldim Rabbim” diyerek Sana iltica ediyoruz.
Buyur Allah’ım buyur, emrine amadeyiz, buyur. Senin eşin ve ortağın yoktur. Emrine amadeyiz.
Hamd Senin. Nimet Senin. Mülk Senindir. Senin eşin ve ortağın yoktur.’ diyoruz. Telbiyelerimizi sen karşılıksız bırakma Allah’ım.
Senin rızanı hayatımızın merkezine koyarak her tavafta, her şavtta bir kere daha senin için yaşamaya söz verdik. Bizleri sözünde, ahdinde sebat gösterenlerden eyle Allah’ım.
Allah’ım, bize dünyada güzellikler ver, bize ahirette de güzellikler ihsan eyle. Bizi cehennem azabından koru. Bizi iyilerle cennetine dahil eyle Allah’ım.
Kabe’de, Mescid-i Haram’da, Makam-ı İbrahim’de namazlar kıldık, Kur’an’lar okuduk, tesbihler çektik, zikirler söyledik, tehliller getirdik, dualar ettik, kabul eyle Allah’ım.
Resûl-i Ekrem Efendimiz “Hac Arafat’tır” buyuruyor. “Duanın en hayırlısı, Arefe günü yapılan duadır” buyuruyor.
Arafat meydanındayız. İşte ümidimiz bu meydan. Babamız Âdem’in ve annemiz Havva’nın bağışlandığı yerde toplandık.
Günahlarımızdan pişmanlık duyup tövbe etmeye geldik. Arafat’ı yaşamaya geldik. Senin huzuruna geldik. Divanına durduk. Boynumuzu büktük.
Sen, yüce kitabında “kulum bana dua etsin, icabet edeyim” buyuruyorsun. Arafat meydanında tüm samimiyetimizle Sana yalvarıyoruz. İcabetini esirgeme, dualarımızı kabul eyle Allah’ım.
Sen Kur’an-ı Azimüşşanın da “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.” buyuruyorsun. Ümitlerimizi bugün boşa çıkarma Allah’ım.
Nefislerimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz, mutlaka hüsrana uğrayacağız. Bizi hüsrana uğrayanlardan eyleme Allah’ım.
Bizlere Senin razı olacağın salih ameller işlemeyi ihsan eyle. Bizleri rahmetinle salih kulların arasına ilhak eyle Allah’ım.
Rabbimiz, gerçekten bizler kendimize zulmettik, bizleri affeyle Allah’ım.
Rabbimiz, eğer unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma. Bizi affet, bizi bağışla, bize acı, sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım eyle Allah’ım.
Sevgili Peygamberimizin yolundan bizleri ayırma. Ona layık bir ümmet olabilmeyi bizlere nasip eyle Allah’ım.
Yüce Kur’an’ın hürmetine, Kabe’nin hürmetine, Resûlü’nün hürmetine, Arafat’ta sana yalvaran diller hürmetine, bizleri hayrın anahtarı, şerrin kilidi olanlardan eyle Allah’ım.
Senin kulun ve Resulün Muhammed Mustafa’yı hakkıyla temsil edemedik Allah’ım. Muhammed Mustafa’nın mirasını ne yazık ki taşıyamadık Allah’ım.
Bencilliğe düştük. Dünyaya saplandık. Kendimizi unuttuk. Kendimize kötülük ettik. Bizlere Kur’an’nın canlı şahitleri olmayı bahşeyle Allah’ım.
Bizleri İslam’ın ve Kur’an’ın yolundan ayırma. Bizleri Efendimizin yolundan ayırma Allah’ım. Siretini ve sünnetini bize rehber eyle.
“Makbul bir haccın bir tek mükâfatı vardır, o da cennettir!” buyuran Efendimiz’in hatırına haccımızı mebrur ve mübarek eyle Allah’ım.
Taşlayacağımız şeytanla birlikte; içimizdeki bencilliği, öfkeyi, kibri, gururu, nefreti, ihtirası, hasedi, fitne ve fesadı gönül dünyamızdan atmayı, bizlere nasip ve müyesser eyle Allah’ım
Habib-i Edibin’in, “Öyle günahlar var ki, onları ancak Arafat’ta vakfeye durmak affettirebilir” müjdesi gereğince lütfu kereminle dua ve niyazlarımızı kabul eyle.
Daha buradan ayrılmadan; affedilmedik hiç bir günahımızı, deva bulmayacak hiç bir derdimizi bırakma Allah’ım.
Ürpermeyen kalpten, yaşarmayan gözden, doymayan nefisten ve kabul olunmayan duadan Sana sığınıyoruz, bizleri koru Allah’ım
Arafat Meydanı’ndan dağılmadan bizleri affettiklerin arasına dahil eyle. Kalbimizi dinin üzerine sabit kıl. Bizleri ahiret azabından koru Allah’ım.
Sen affedicisin, Affetmeyi seversin. Bizi de affet. Affedilme ümidiyle geldiğimiz bu emin beldenden affedilmişler arasına dahil olarak ayrılmayı nasip eyle.
Son nefesimizi verene kadar bizi yolundan ayırma, beratımızı sağ elimize alarak Sıratı kolayca geçmeyi, sevdiklerimizle birlikte cennetine girmeyi bizlere nasip ve müyesser eyle Allah’ım..
Bugün artık bugünden önce ve bugünden sonra diye ömrümüze işaret koyacağımız gündür. Bu günümüzü ömrümüze milat kılabilmeyi nasip eyle Allah’ım.
Bugün bütün günahlarımızdan arınmayı, Annemizden doğduğumuz gün gibi evlerimize, yurdumuza tertemiz, arınmış bir şekilde dönmeyi cümlemize nasip eyle Allah’ım.
Evimize döndükten sonra da; hata ve günahlarımızı tekrarlamadan, haramlara sapmadan, dinine uygun bir şekilde, hayatımızı sürdürebilmeyi bizlere nasip eyle Allah’ım.
Ömrümüzü rızana uygun geçirebilmeyi, Vefatımız geldiği zaman da dilimiz zikrinle meşgulken, alnımız secdede iken, Senin sevdiğin ve razı olduğun bir hal üzereyken ruhumuzu kabzeyle Allah’ım.
Ecel şerbetini içeceğimiz son nefesimizde, Kelime-i şahadet getirerek, huzuruna gelebilmeyi cümlemize nasip ve müyesser eyle, Dualarımızı kabul eyle Allah’ım.
(Kaynak: http://www.diyanet.gov.tr/tr/icerik/arafat-vakfe-duasi/9386 )
Allah (cc) rızasını ümit ederek başını örten bayan Milletvekilleri
Arafat’ta, okuduğunuz bunca duaları ve tövbe istiğfarları inşallah Rabbim kabul etmiştir. Şimdi omuzlarınızda büyük bir sorumluluk var. Bu nedir biliyor musunuz?
“Bunca emek ve gayretlerle, meşakkat içinde eda ettiğiniz Hac farizasıyla ortaya çıkan, günahlardan arınmış tertemiz kişiliğinizi ve kimliğinizi muhafaza edebilmektir.”
Dualarınızın sonunda ne demiştiniz?
“Ömrümüzü rızana uygun geçirebilmeyi, Vefatımız geldiği zaman da dilimiz zikrinle meşgulken, alnımız secdede iken, Senin sevdiğin ve razı olduğun bir hal üzereyken ruhumuzu kabzeyle Allah’ım..”
Ama gel gör ki, tüm iyi niyetlerinizle, bu mazlum gariban halk için, iyi bir şeyler yapmak maksadıyla, çatısı altında bulunduğunuz bina ve onun müesses nizamı, size İslami bir iş yaptırmıyor, elinizi ayağınızı bağlıyor, hatta elinizi ayağınızı bağlamakla kalmıyor, üstüne üstlük, bir de sizleri tekrar tekrar günahkar yapıyor, yapmaya da devam edecek.
Nasıl mı?
Rabbimiz Kur’an da, “Hakimiyet Allah’ındır” derken, çatısı altında bulunduğunuz bina bunun tersini söylüyor değil mi?
Rabbimiz “yegane kanun koyucu benim” derken, çatısı altında bulunduğunuz binada, her gün yeni bir kanun çıkarılıyor, “eskidi” denilenler değiştiriliyor değil mi?
Ve yine çatısı altında bulunduğunuz binada, Kur’an ve Sünnet’ten tek bir şey bile almak ya da ortaya koymak, “Laiklik” nedeniyle yasak değil mi?
İşte bütün bunlar, Rabbimizin asla razı olmadığı ve çok kızdığı, hatta nefret ettiği hususlardır, kerhen de olsa bunlara icabet etmeniz, size günah olarak yeter de artar.
Kalan ömrünüzü, Rabbinizin rızasına uygun geçirmek, onun sevdiği ve razı olduğu bir hal üzereyken ona kavuşmak ise sizin elinizde.
Gelin artık siyasi harakiri yapmayın, gelin tertemiz halinizi muhafaza edin. Şu misafir olarak bulunduğunuz üç beş günlük dünyanızı ve ahiretinizi, kendi ellerimizle kirletmeyin.
Gelin, “zararın neresinden dönersem kardır..” deyin ve vekillikten istifa edin. Tövbe kapısının kıyamete kadar açık olduğunu biliyorsunuz.
“Ey Rabbim sen affedicisin, affetmeyi seversin, ne olur bizi affet” deyin.
Aynen geçmiş yıllarda Mehmet Pamak beyin yaptığını, gelin sizlerde yapın.
Bir vekil olarak, Mehmet Pamak beyin hayat hikayesini internetten ve kendi kaleminden bir okuyun. Sonra pişmanlık duyup, vekillikten niçin istifa ettiğini, neden tövbe istiğfar ettiğini kendi anlatımından bir dinleyin.
Daha da iyi tanımak isterseniz, lütfen bu minvalde yazdığı makalelere bir göz gezdirin.
Umulur ki, inşallah bu araştırmalarınız, bir abiniz olarak size niçin, “Gelin istifa edin..” diye samimi bir çağrıda bulunduğumu idrak ettirecektir.
Şayet sizler, halisane bir niyet ve ciddiyetle bu hususta bir araştırma içine girerseniz, Rabbim size feraset ve basiret verecek, İslam’dan bilmediklerinizi de öğrenmenizi sağlayacaktır inşallah.
Çünkü, Hadisi Kutsi de Rabbimiz;
"Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir zira yaklaşırım, o bana bir zira yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarım.” diyor.. (Buhari, Tevhid 50; Müslim, Zikr 2 /2675)
“Peki, Milletvekilliğinden istifa ettik, sonrasında ne yapacağız Bekir abi?”
Cevap olarak derim ki, hemen yuvanıza dönün, tüm zamanınızı eşinize, yavrularınıza ve İslam’a göre bir kadının sosyal hayatta yeri ne olmalıdır” konusunu araştırmaya ayırın.
İlk elde sizlere aşağıdaki Link’te bulunan makaleyi okuyarak işe başlayın derim. İnanıyorum ki, Kur’an’a ve Hadislere dayalı olarak kaleme alınmış bu makale, size bir ışık olacaktır.
Işığı görmek ve idrak etmek yetmez, ayet ve hadislerde emredileni mutlaka yerine getirmek gerek. Kişinin samimiyet ve ciddiyeti işte o zaman belli olacaktır.
Bu konuda Rabbim sizlere, ihlas, samimiyet ve teslimiyet nasip etsin inşallah.
Makale Linki: https://bekiryetginbal.com/islama-gore-kadinin-sosyal-hayattaki-yeri-nedir/
“Dünya, ahiretin tarlasıdır” diyen şanlı Resul Muhammed Mustafa(sas) in bu hatırlatması, sizin için bir ışık olsun.
Bu tarlada, hayırlı evlatlar yetiştirmek için, 7/24 İslami bir gayret içine girin ki, hem dünyada hem de ahirette mükemmel bir yatırım yapmış olasınız.
Unutmayın ki, bu dünyada her nefis, yaptığından mesuldür.
Kimse kimsenin günahından hesaba çekilmeyecek.
Hesap gününde, bizi azaptan kurtaracak tek şey, günah işlemekten kaçınmak ve sevap kazanacak yollar aramak olmalıdır.
Umulur ki, inşallah bu davetime icabet eder, Allah’a (cc) kul, Resulü’ne (sas) Ümmet olma yolunda, hayatınızda mükemmel ve yeni bir dönem başlatırsınız.
Bu şuurlu ve tam teslimiyet dayalı yeni başlangıç yani istifalarınız, göreceksiniz ki, ülkemizde ve dünyada, “birçok taşları yerinden oynatacaktır” inşallah.
Ey Rabbim, sen şahidimsin, ben dördüne de hatırlattım. Ne olur onlara yardım et, Gafletten uyanmalarını nasip et.. Amin
Kardeşiniz Bekir Yetginbal 15.Kasım.2013
Tags: Yayınlandı