Asimilasyon ve Yetim Ümmetin Has Evladı Kürtler

Asimilasyon ve Yetim Ümmetin Has Evladı Kürtler

İslam Ümmeti, devlet baba dedikleri Osmanlı İslam Devleti’ni kaybedip yetim kaldıktan sonra, yedi düvelin şamar oğlanı oldu.

Şamar oğlanı olmakla kalmadı, fiili işgal, tecavüz ve katliamlara da uğradı.

Allah’ın, Resulünün ve İslam Ümmeti’nin düşmanı emperyalist pis kâfirler, bu güzel Ümmeti kırk parçaya böldüler. Her bir parçasına da kendi kokuşmuş düzenlerini hâkim kıldılar.

Uşakları vasıtasıyla dizginleri ele geçiren düşmanlarımız, ilk önce İslam Nizamını kaldırdılar, arkasından da kokuşmuş düzenlerini, Ümmet üzerinde “yerleşik düzen” haline getirmenin “siyasi projelerini” bir bir yürürlüğe koymaya başladılar.

İşte bu siyasi projelerin temelini, “Asimilasyon Projeleri” oluşturdu. Peki nedir asimilasyon projeleri önce buna bir bakalım.

İngilizce de “Assimilation” olarak ifade edilen ve dilimizde “Asimilasyon” lafzıyla kullanılan bu kelimenin Türkçe karşılığı şudur:

Asimilasyon; Farklı kökenden gelen azınlıkları veya etnik grupları, bunların kültür birikimlerini, kimliklerini, baskın doku ve yapı içinde eriterek yok etme sürecinin sonu.

Emperyalizmin gözünde, “kendileri çoğunluk, İslam Ümmeti azınlıktır”.

Bu nedenle, kendi kapitalist küfür dünya görüşlerini, ümmetin her bir kavmine nasıl hâkim kılacaklarını, onları “hak’tan batıl’a nasıl değişim ve dönüşüm” yaptıracaklarını oturup planladılar.

Fiili işgal ve ilhaklar sonrasında, Fikri işgal ve asimilasyonlar süratle ve de devlet eliyle beyinlerimize enjekte edilmeye başlandı.

Aşağıda alıntısını yaptığımız makalesinde Aydın Usalp kardeşimiz, bu coğrafyada yaşayan iki yetim kardeşe yani Türklere ve Kürtlere yönelik onlarca yıldır uygulan ve kısmi bir mevzi kazanan bu asimilasyon proje ve siyasetlerini deşifre edip bize göstermekte.

Rabbim kendisinden razı olsun. Canı gönülden inanıyoruz ki, İslam Ümmeti’nin bu yetim ve hayırlı evlatları da en kısa zamanda uyanacak, Arabı, Acemi, Türkü, Kürdü vs. ile yine tek bir Ümmet ve tek bir devlet olarak Kelime-i Tevhid bayrağı altında, inşallah bir araya geleceğiz.

Şu iki ayet, bu amacımızın delilleridir:

“Kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saf suresi 8)

“Allah içinizden iman edip de salih amel işleyenlere vaad etti ki, kendilerinden evvel gelenleri nasıl yeryüzüne sahip ve hâkim kıldıysa, onları da yeryüzüne sahip ve hâkim kılacaktır.” (Nur suresi 55)

Kardeşiniz Bekir Yetginbal

Kürtlerin ‘Devletler’ ile İmtihanı   

Yazan Aydın USALP

Klasik fizikte hemen herkesin bildiği ünlü bir prensip vardır; etki tepki prensibi.

Bu ilkeye göre her etki, kendi boyutunda ama zıt yönde bir tepkiyi meydana getirir. Tepki, etki eden unsurun ortadan kalkması ile sonlanır.

Sosyal hayatta cereyan eden olayların da, fiziğin bu prensibi kadar net matematiksel bir formül ile karşılık bulmasa da, çoğunlukla bu prensip çerçevesinde meydana geldiği görülmektedir.

Daha genel bir ifade ile, meydana gelen her sorunun bir sebebi vardır.

Bugün, yaşanan bütün olumlu ya da olumsuz vakıaların da, bir etki ile veya bir sebebe binaen meydana geldiğini görebilmekteyiz.

Dolayısıyla karşılaşılan bütün olumlu veya olumsuz vakıaların değişimi, vakıayı meydana getiren esasi unsurlar ortadan kaldırılmadıkça gerçekleşmez.

Kürt meselesinin de, kendisini meydana getiren faktörlerin ortadan kalkması ile çözüleceğini, gerek yazılarla ve gerekse bir takım sunumlar ile ifade etmiştik.

Ancak bu makalemde, Kürt meselesinin çıkış faktörleri, tarihi seyri ve çözümü üzerinde değil, bu meselenin gidişatı hakkında bir değerlendirmede bulunmak istiyorum.

Meselenin asli unsurları ve sahih çözüm şekilleri herkesçe bilinmediği, doğru tespitler ortaya konulmadığı halde, bu meselenin geldiği boyut hemen herkesçe malumdur.

Adına ’barış’ dedikleri bu günkü süreç ile tarafların kırmızı çizgilerinin rengi biraz daha açılmış, birbirlerine dayatılan taleplerde kısmen bir esneklik oluşmuştur.

Sürecin gidişatı zikzaklı seyir izlediği açık bir gerçektir.

Ancak, tarafların mevcut süreci, kendi nihai hedefleri için bir basamak olarak değerlendirdikleri hususu göz ardı edilmemelidir.

Süreç ile ilgili tarafların yaptığı ve yapacağı bütün hesap ve planların ötesinde, şu anda asıl ilgilendiğim husus, bütün bu hesapların kendisi üzerinde gerçekleştiği Kürt halkını götüreceği akıbettir.

Kürtlerin, egemenlikleri altında yaşamlarını sürdürmek zorunda kaldıkları Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletlerinin, kendilerine reva görülen bin bir türlü eziyetlerin ardından, kendilerini daha başka bir çıkmaza sürükleyen hareketlerin yanlışlığını hala görmemesi, benim için bir elem ve endişe kaynağıdır.

Bu üzüntü ve endişe beni, kendi geleceği üzerinde yapılan hesapların nasıl bir sonucu doğuracağı hususunu, halkıma tekrar hatırlatmaya sevk etmektedir.

Ancak, öncelikle benzer özellikleri ile gerek etki-tepki ve gerekse sebep-sonuç ilkesi açısından şu hususların hatırlanması gerekmektedir.

Seküler/laik ve ulusçuluk anlayışına dayalı tüm devletlerin oluşumunda, birbirine benzer süreçler hep yaşanmaktadır.

Sekülerizm ve ulusçuluk anlayışları ile şekillenmiş bir grup insan ve kahramanlaştırılan bir lider öncülüğünde hareket başlar.

Milli duyguların alevlendirildiği ve bağımsızlık, hürriyet vs. kavramların çokça kullanıldığı bir süreç yaşanır. Ana hatları ile niyetler ve fikirler bellidir.

Ancak, yönetimi ele alıncaya kadar halkın genel hassasiyetleri ile çatışmamaya özen gösterilir. Aynı şekilde doğru ve haklı taleplerin yanında yanlışların iliştirilmesi ile tedricen bir dönüşüm sağlanmaya çalışılır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin öncesini ve Cumhuriyetin kuruluş sürecini okuyan ve araştıranlar için tablo oldukça nettir.

Cumhuriyet öncesi toplumda, birliktelik ve ortak bir mücadele ruhunu oluşturan esasi unsur İslami hassasiyet idi.

Bu hassasiyet ile verilen mücadele sonucunda düşman uzaklaştırılmıştır. Çünkü direnme ve mücadele için yeterli ve geçerli sebepler vuku bulmuştu.

Bu mücadelenin getirdiği başarının üzerine kurulan yeni yönetimin mimarları, gücü eline aldıktan sonra topluma karşı anlayışında tamamen başkalaşmıştır.

Daha trajikomik olan husus ise, verilen mücadelenin tamamen laik bir cumhuriyet ve ulusal bilinç için yapıldığı şeklinde lanse edilmesidir.

İpleri eline geçiren laik ve ulusçu küçük bir zümre, halkın değerlerine karşı cephe almış, halka tepeden bakan bir bakış ile halkı küçümsemiştir.

Halkın tamamını, terbiye edilmesi gereken cahiller sürüsü olarak gören bu zümre, her türlü despotik uygulamalarla imha ve asimilasyon politikalarını sürdürmüştür.

Edinilen yeni yaşam tarzının, ne şekilde bir dayatma sonucu vücuda getirildiği bilinmektedir.

Diğer taraftan, oluşturulan bu yeni ulusçuluk/milliyetçilik anlayışının, âdete bir din gibi algılanması için uğraşılmıştır.

’Milli’ sınırlar içinde yaşayan her etnik grup Türkleştirilmeye çalışılmış, Türk ulusunu, Türkçeyi, eski Türk geleneklerini (özellikle İslam ile alakalı olmayan, mümkün olduğunca İslam öncesi adetlerin) yüceltilmesi için her şey yapılmıştır.

Kapitalist Batı toplumlarından kopyalanan yasaların ve yaşam tarzının dahi, Türklerin özünde olan hususlar olduğu ifade edilmiştir.

Sonuçta,

İlahlaştırılan bir kahraman icat edilmiş ve onun etrafında bulunan azınlığın tahakkümü ile toplum, ellerinde bir yap-boz oyuncağına dönüştürüldü.

Yeni bir ulusu inşa etmek için yapılması gereken hiçbir husustan vazgeçilmedi.

’Milli’ sınırları oluşturuldu, yeni bir bayrak, yeni bir dil ve yeni bir tarih anlayışı ile milli bayramlar, anlam ve önemine göre kutlanması gereken günler icat edildi.

Tek adam, tek parti ve tek yönetim ile topluma rağmen, toplumsal hayat bir bütün olarak yeniden dizayn edildi.

Ancak, ne hikmettir ki bütün bunları yapan parti yani CHP, çok partili sisteme geçildikten sonra kendi icat ettiği sistem ile bir daha iktidar olamadı.

Çünkü Türkiye halkı, bütün dayatmalara rağmen dinden ve muhafazakarlıktan tamamen uzaklaşamadı ve din karşıtı zümrelere pirim vermedi.

Asıl konumuza, yani Kürt meselesine dönelim.

Bu meselenin seyrine tanıklık etmiş biri olarak diyorum ki, herkesin kolaylıkla görebileceği husus, Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşum sürecinin bir benzerinin, bu günde aynen yapılmaya çalışılmasıdır.

Evet Kürt halkı, yüzyıl önceki halk değildir artık.

Şeyh Said Efendi (ra) ve yol arkadaşlarının sahip olduğu anlayıştan uzaklaştırılmış, fikir ve duyguları üzerinde bir hayli tahribat gerçekleştirilmiştir.

Özellikle son otuz yılda, haklı olan mazlumluğun ve mağduriyetin giderilmesi için kendisine vaat edilen ’özgürlüğe’ gidilen yolda oldukça dejenere edildi.

Buna rağmen Kürt halkının büyük bir kısmı halen dindardır. Namaz kılmayanları dahi, din düşmanlığını yapanı sevmez.

Bundandır ki, Marksist bir anlayış ile yola çıkan, ancak koşulların değişimi ile cumhuriyetçi kesimin sahip olduğu katı laiklik anlayışına bürünen hareketin yöneticileri, İslam’a karşı net bir düşmanlık içinde olmalarına rağmen, bu düşmanlıklarını tabana doğrudan yansıtmamaktadır.

Hatta çoğu zaman bu hareket, ideolojik İslami bakıştan yoksun kalan halkın, dini duygularını okşamaktadır.

Sivil Cuma namazları, demokratik İslam söylemleri, özellikle seçim süresince halka yapılan hitaplarda İslami kavramları kullanmaları ve benzer şekilde, İslami yönleri olan şahsiyetleri bünyesinde bulundurmaya çalışmaktadır.

Son olarak, siyasetten bir kazanımı olduğu görülen ’kutlu doğum’ etkinliklerine girişmeleri, Kürt halkının dindarlığını nasıl kullandıklarının en açık kanıtıdır.

Bu bölüm, direnme ve mücadele etme sebeplerinin olduğu ve birliktelik ile ulaşılması hedeflenen yönetime ulaşmak için, halkın değerleri ile açıktan çatışmama dönemidir.

Aynı zamanda istenilen ulus bilincini oluşturmak için haklı taleplerin, istenilen düşünceler ile evirilmeye çalışılma dönemidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun akabinde zorlanarak gerçekleştirdiği ulusal bilinci, PKK/KCK veya BDP daha önceden hazırlıklarına başlamıştır.

İlahlaştırılan bir lider, mücadele eden ve ’şehit’ kavramı ile ölümsüzleştirilen kahramanlar oluşmuştur.

Aynı şekilde ’milli’ sınırlar, bayrak, ’milli’ dil, tarih ve bayramlar hatta başkent şimdiden belirlenmiştir.

Anlam ve önemine göre günler belirlenmiş ve tarihleri geldiğinde kutlanmaktadır. Tarihte, Kürtlere mal edilen ne kadar gayri İslami gelenek ve anlayış varsa, gün yüzüne çıkartılıp yürürlüğe konulmaktadır.

Yoksa da icat edilmektedir. Ulus devlet anlayışı neyi gerektiriyorsa bütün hazırlıklar yapılmaktadır.

Taraftar olan halkın ekserisinin bildiği ve düşündüğü tek şey; esaretten kurtulup özgürlüğe kavuşmaktır.

İşlenen örgünün farkında bile değildir halk.

Ancak söz gelimi, düşünülen özerklik veya devlet erkine ulaşıldıktan sonra, halka ne verileceğinden hiç bahsedilmiyor.

İnsanların ne ile ve nasıl yönetileceği hususu hiç konuşulmuyor. Yönetim anlayışı, insani ilişkileri belirleyecek nizamlar, sorunların giderilme keyfiyetine dair projeler ortada yok.

Hareketin öncüleri için yönetim konusu belirsiz değil, ancak halk bir bilinmezlik içinde, sadece mağduriyet duyguları ile hareket etmektedir.

Herhangi bir şekilde yönetim imkânına sahip olunduktan sonra, şüphesiz ki mağduriyet zırhı kalkacak, milli heyecan azalacak ve o zaman insanlar hayat şartlarını sorgulamaya başlamayacaklar mı?

’Milli’ sınırlara, bayrağa ve başkente sahip olmak sorunları bitirecek midir? İnsanlar Kürtçe konuşup, okuyup yazdıklarında hayat standartları yükselecek mi?

Hayır! Çünkü laikliği esas alıp, ulus anlayışı ile kalkınan hiç bir devlet yoktur.

Özellikle halkı Müslüman olan bütün laik ve ulus devletlerin / devletçiklerin gerçeği önümüzde iken, güllük gülistanlık bir Kürdistan hayal edenlerin uyanması gerekiyor.

Ayrıca, hedeflenen yönetime ulaşıldığı takdirde, gidişatı okuyabilenlerin, BDP’nin akıbetinin de CHP gibi olması kaçınılmazdır.

Kürt meselesinin gerçeğine dair fikirlerimi bilmeyenler için, son kısımda yazdıklarımı yanlış anlayabilirler.

Ancak şunu hatırlatabilirim, Allah’ın indirdiği nizam karşısında bütün insanlar eşittir.

Hiç kimse, imtiyaz sahibi olmadığı gibi, bütün sorunlar da ancak İslam ile çözülebilmektedir. Bu bağlamda insanı kalkındıran, milli sınırlar, vatan, bayrak veya ulus anlayışı değildir.

Bilakis bu hususlar ayrıştırıcı, kin ve çatışma sebepleridir.

İnsanı kalkındıran esas şey, aklı ikna eden temel bir fikre sahip, insanın yaratılışına uygun, bütün sorunlarını çözen bir nizam ile İslam ideolojisidir.   11.Nisan.2014

Kaynak:http://degisimhaber.net/Yazar-kurtlerin-devletler-ile-imtihani-2988.html

 

 

 

 


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın