Allah’ın, Kulları Üzerindeki Hakkı, Kulların da Allah Üzerindeki Hakkı

Allah’ın, Kulları Üzerindeki Hakkı, Kulların da Allah Üzerindeki Hakkı

Muâz İbni Cebel radıyallahu anh şöyle dedi:

Ben, merkeb üzerinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in terkisinde idim. Hz. Peygamber:

– “Ey Muâz! Allah’ın kullar üzerinde, kulların da Allah üzerinde ne hakkı vardır, bilir misin?” buyurdu. Ben:

– Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Allah’ın, kulları üzerindeki hakkı, onların sadece Allah’a kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak tutmamalarıdır. Kulların da Allah üzerindeki hakkı, kendisine hiçbir şeyi ortak tutmayan(lar)a azâb etmemesidir” buyurdu. Ben hemen:

– Ey Allah’ın Resûlü! Bunu insanlara müjdeleyeyim mi? dedim.

– “Müjdeleme, onlar buna güvenip tembellik ederler” buyurdu.

Buhârî, Cihâd 46; Müslim Îmân 48, 49. Ayrıca bk. Buhârî, Libâs 101, İsti’zân 30, Tevhîd 1; Tirmizî, Îmân 18; İbni Mâce, Zühd 35

  • Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Muâz İbni Cebel –Allah ondan razı olsun- Resûlullah’ın terkisine binme ve ondan özel bazı bilgiler edinme imkân ve şerefine nâil olan sahâbîlerdendir. Bazı rivayetlerde belirtildiğine göre Ufeyr adındaki merkebin üzerinde bulunuyorlarmış.

Resûlullah, terkisine aldığı sahâbîlerine yolda giderlerken bir şeyler öğretirdi. Bu kez de Hz. Muâz’a  “Allah’ın, kullar; kulların da Allah üzerindeki hakkının ne olduğunu” öğretmiştir.

Kulların yalnızca Allah’a kulluk edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaları Allah’ın kullar üzerindeki hakkıdır.

Bu, kullar üzerine vâcip ve lâzım bir haktır. Kulların böyle davranmaları halinde Allah Teâlâ’ya vâcip olmaksızın lâyık olan da onlara azâb etmemesidir.

Çünkü bizim inancımıza göre hiçbir şey Allah’a  vâcip değildir. Yani kimse onu bir şeye mecbur ve mahkûm edemez.

Hz. Muâz’ın, bu büyük müjdeyi, halka duyurmak için istediği izni, Efendimiz, “Ona güvenip kendilerine düşen görevlerini ihmal ederler” gerekçesiyle vermemekle beraber, daha sonraki bazı gelişmeler üzerine Muâz bu olayı haber  vermek zorunda kalmıştır.

Burada Muâz’ın, bir yasağı çiğnemesi söz konusu değildir. O zamanlar henüz müslüman olmuş bazı kimselerin bu işi yanlış anlaması endişesi vardı.

İslâm, gönüllere iyice yerleştikten sonra,  bir gerçeğin gizlenmemesi, bir bilginin zayi’ olmaması için bu olay duyurulmuş ve çok da güzel olmuştur.

Burada Sevgili Peygamberimiz’in “Bu müjdeye güvenip görevlerini ihmal ederler” uyarısına paralel olarak, tarih içinde olduğu gibi günümüzde de bazı kendini bilmez kimselerin, “ermiş” olduklarını, şeriatı aşıp hakikata ulaştıklarını iddia ederek  ibadet etmeleri gerekmediğini söylemeleri akla gelmektedir.

Halbuki İslâm’ın emir ve yasakları herkes için geçerli ve gerekli olduğu gibi, kulluk yapmaktan muaf tek kişi de söz konusu değildir.

İslâm  dışı müslümanlık iddiaları sadece bir  aldatmacadır.

İbadet kaçkınları ve kulluk yılgınlarının bu tür aldatmacalarına asla kapılmamak ve itibar etmemek gerekir.

Bir muâfiyet söz konusu olsaydı, herhalde bu, Hz. Peygamber için olurdu. O da olmadığına göre,  bu “ermiş bozuntularına”, bu ibâhiyye kalıntılarına ne oluyor?

Kul için ümit, kulluk görevinin mümkün olduğunca yerine getirilmesinden sonra bir anlam ifade eder.

Kulluk dışında kalarak, Allah kullarına ait ümidi paylaşmaya kalkışmak kimseye bir şey kazandırmaz.

  • Hadisten Çıkarmamız Gereken Dersler Nelerdir?
  1. Hz. Peygamber pek mütevâzi idi. Her fırsatta ashâb ve ümmetini bilgilendirirdi.
  2. Şirkten uzak durup kulluk görevini yerine getiren müslümanlara Allah azâb etmeyecektir.
  3. Ümit yüklü müjdelere güvenerek asıl görevimiz olan kulluğu ve güzel işleri aksatmamak gerekir.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın