Ak Parti “Dinler Arası Diyalog” Toplantılarına Aracı Olmamalıdır
Ak Parti “Dinler Arası Diyalog” Toplantılarına Aracı Olmamalıdır
Allah’ın (cc) Kitabı Kur’an-ı ve Resulullah (sas)’in Sünneti’ni “Fikirde ve Fiilde” kendisi için bir ölçü, bir kriter olarak ele alan her Müslüman, kıyamete kadar sağlam bir ipe, bir kulpa sarılmış olur.
Bu ölçü ve kriterleri anlama ve ihlasla bağlanma sayesinde, Rabbinin razı olacağı bir minval üzere hayatını devam ettirir. Ve yine bunlar sayesinde, etrafında olup biten olayları isabetli bir şekilde “Okur, yorumlar, doğrusunu yanlışını ayıklar”. İşte bu, ferasettir ve basirettir.
Şanlıurfa Valiliği ve Şanlıurfa Belediyesi’nin himayesinde gerçekleştirilen “Uluslararası bir Sosyal Etkinlik” var. Adı, “Halil Ibrahim Meettings.” Türkçe karşılığı “Halil İbrahim Buluşmaları..”
Kur’an ve Sünnet ekseninde bu “Halil İbrahim Buluşmaları” na baktığımızda maalesef “Dinler arası Diyalog” vb. korkunç bir oyunla karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkıyor.
Biz bu tür oyunların yıllarca adeta “Amiral Gemisi” konumunda olan “Gülen Cemaati” ne kızıp dururken, şimdi de Ak Parti Hükümetinin, Valiler aracılığıyla bilerek ya da bilmeyerek bunlara ön ayak olması geçekten çok düşündürücü..
İşte bu oyunları adeta “Deşifre eden” çok güzel iki makale gördük ve hemen alt alta sitemize alıntı yaptık ki, okurlarımız da, bu oyuna vakıf olsunlar ve gerektiği şekilde hak bir sözle yada fiille bu oyunları ilgililere gösterip onları uyarsınlar.
Umulur ki, ”bu hak söz ya da fiil, bir uyanışı başlatır veya bir haini yerin dibine batırır, ya da bir gafilin aklını başına getirir.” Makaleleri kaleme alan kardeşlerimizden Rabbim razı olsun.
Kardeşiniz Bekir Yetginbal
******
Birinci Makale: ”Halil İbrahim Buluşmaları’’ Ümmeti İfsat Projesidir
Yazan Cahit Toprak
Ulusal düzeyde 2007 yılında kısa adı SODES olan Sosyal Destek Projesi kapsamında başlatılan bir projedir bu “Halil İbrahim Buluşmaları”
Finansörlüğünü Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) yaptığı ve Valilikler bünyesinde kurulan teftiş heyetinin onayından geçtikten sonra hayata geçirilmiş olan bu projeye hem ulusal düzeyde hem de uluslararası düzeyde destek azımsanmayacak kadar büyüktür.
Bu proje, özelikle İslami kimlikle ön plana çıkmış bulunan Sivil Toplum Kuruluşları’ nın (STK), hangi ideolojik çıkarlara hizmet ettiği malum olan kanaat önderlerinin ve Gayr-i Müslim akademisyen ve din adamlarının maddi, duygusal ve fikri katkılarıyla yürütülmektedir.
2008 yılında kapsam ve vizyonu daha da genişletilen bu proje, uluslararası düzlemde konuşulur hale getirilmiştir.
Bu yılda Şanlıurfa da 8.si gerçekleşen ‘Halil İbrahim Buluşmaları’ etkinlikleri daha çok Hz İbrahim (as)’ın yumuşak başlılığı, merhametli ve misafirperverliği ile mümtaz ahlaki ve erdemli vasıflarına vurgu yapıldı.
‘Elçimiz İbrahim’e geldiklerinde selam olsun dediler. O da ‘selam olsun dedi. Ve hemen önlerine pişirilmiş buzağıyı getirdi. (Hud-69)
Bu yılki etkinlikler 26-27 Eylül 2014 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Program, yürüyüş (barış yürüyüşü), tiritli yemek daveti (Urfa’ya has), Sıra geceleri.
Farklı dinlere mensup misafirlere karşı misafirperverliğin gösterilmesi şeklinde sürdü. Tabi tüm bunlar bizlere Hz Ali (ra)’nin ‘hakkı söyleyip batılı kastediyorlar’ dediği o meşhur sözü hatırlatıyor.
Zira geçmiş yıllarda ilk üç etkinlikte Yahudi, Nasrani ve Müslüman din adamlarını aynı sofrada buluşturmuş, Hz İbrahim (AS)’in ahlaki kişiliğinin her üç dinin ortak anlayışını yansıttığı yönünde sunumlar yapılmıştı. Ki Şanlıurfalılar ‘Şair Nabi Kültür Merkezi’nin bu etkinlikteki katkısını unutmuş değiller.
Öyle ki Hindistan’dan ısmarlama bir Ortodoks Hristiyan papazın sunumunu yaptığı metnin başlığı ‘Ortodoks ve İslam tasavvufundaki etik anlayışlar’ şeklindeydi.
Bu etkinliklerde her üç dine mensup olan insanlar bir araya getirilerek zımnen de olsa İslam dışındaki semavi dinlerinde vahiy kaynaklı olduğu ve her üç dine de eşit mesafede yaklaşılması gerektiği fikri salık veriliyordu.
Bu yılda yine benzer şekilde 27 Eylül 2014 tarihinde ‘Toplumsal Barış Ve Sosyal Dayanışmada Sivil Toplum Ve Devletlerin Rolü’ konulu bir sempozyumla taçlandırıldı.
Konuşmacılardan biri olan Prof. Ahmet Ulvi Türkbağ, geçmişte Ronald Dworkin isimli liberal, bireyselci ve eşitlikçiliği ile ün salmış, batı özgürlükçülüğünün de mimarı olan bu şahsa ait ‘Hakları Ciddiye Almak’ isimli kitabını da Türkçeye çevirmiştir.
Öyle ki ‘Çağımız Hristiyan ve Müslüman diyalog’ önderlerinden olan Niyazi Öktem isimli şahısla birlikte batı kültürüne ait bir dizi kitabı da Türkçeye çevirmiştir.
Prof. Türkbağ, sempozyumda şu ifadeleri kullandı:
‘Cant, ben tek başıma doğruyu bulabilirim diyor, Neden. Çünkü; bir insanın kendi adına düşünüp seçim yapması insanın en önemli kazanımıdır. Ayrıca; siz benim, bende sizin herhangi bir kültürel farklılığınızı dikkate almadan sırf insan olma vasfını dikkate alabilmeliyiz’.
Ayrıca ‘İnsan düşünerek doğruya ulaşabilir. O bulduğu doğruyu ben, sen, o, kabul etmek zorunda olmasak ta o kişiye göre doğru olabilir. Buna tahammül gösterebilmeliyiz’ dedi.
Bu minvalde 15 dakikalık bir konuşma gerçekleştirdi.
Konuşmalarının genelinden bir çıkarsama yapılacak olursa özetle, Hümanist kişiliklere olan ihtiyaç, dinin her alanda öncüllenmesinin yanlışlığı, her kesimden bireye tahammül edilmesinin zarureti ve Muhammed Abduh ve günümüz seleflerine atıf yaparcasına “aklın ön plana alınmasının gerekliliği” şeklinde değerlendirilebilir.
Yerel düzlemde bu fikirler ve düşünceler bu ümmete pazarlanırken, uluslararası düzlemde ise Dinler arası Diyalog fikirleriyle eş güdümlü olarak hareket edildiğini görmekteyiz.
Kapitalist küresel güç olan ABD’nin GOP (Genişletilmiş Ortadoğu Projesi) kapsamında AKP ye yüklemiş olduğu -ki GOP eş başkanlığını yürütmektedir- fikri misyondan, Muhafazakâr Demokrasi, Laiklik, Barış, Fundamentalizm ve diğer batılı ve batıl fikirler, toplumun zihnine enjekte edip meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar.
Söz konusu bu batıl fikirler kapsamında geçmiş yıllarda “Halil İbrahim Buluşmaları”nda dansöz oynatıp, Sezen Aksu’ya şarkı söyletmeleri de işin tuz-biberi olsa gerek.
Hatta dönemin Emniyet Müdürü “Halil İbrahim Buluşmalarında dansöz mü oynatılır yahu” diyerek tepkisini dile getirmiş ve şaşkınlığını gizleyememişti.
Toplumdan alınan tepkiler üzerine, bu işin asli amacını biraz olsun geri plana atıp son 3 dönemde sosyal etkinliklerle yetinme yoluna gidilmişse de özellikle bu yıl biraz daha işin kültürel ve akademik alt yapısına dönük bilgi şöleni ve ödül törenleriyle meşru bir zemin oluşturulmaya çalışıldı.
Hz İbrahim (as) ortak paydasında yapılan bu etkinliklerin mantıksal kuramı şu şekildedir. Hz Muhammed (sav), Hz İsa (as) ve Hz Musa (as)’ın da babası / atası Hz İbrahim (as) dır.
Hal böyle olunca bu üç peygamber kardeştir. O halde onların müntesipleri de kardeştir. Bu kuramla onlar, soy ve din bakımından bir kökenin devamı olarak kendilerini saymaktadırlar.
‘Hz İbrahim ne Yahudi ne Nasranî idi. Fakat o Hanif bir Müslüman idi’ (Al- i İmran suresi 67.ayet) ayeti sanki yeni inmiş gibi cevap veriyor günümüz insanına…
Her defasında bu ve benzeri sübut ve delaleti kati ayetler sanki “yokmuş gibi” davranıp küfrün ekmeğine yağ sürmeyi adet edinenler, bu gibi buluşmaları tertip edenler, bunda önayak olanlar İslami ümmetin dostları değildir.
Şanlıurfa ve Mardin gibi üç dinin de kendince önem verdiği bu şehirlerde bu misyonla ve bu necis / pis fikirlerle, çeşitli şekil ve organizasyonlar adı altında yapılan bu tür çalışmaların sayısı maalesef bir hayli çoktur.
Mesela geçen yıllarda bir cami imamı ile il müftüsü Harran ilçesinde bir Hristiyan erkek ile Müslüman bir hanımın nikâhlarını kıymışlardır.
İslam’ın kati naslarıyla çelişen bu durum, asla kabul edilebilir bir durum değildir.
Mardin’de bir havuz etrafında bir araya gelen farklı üç dine mensup bir kısım kimseler, havuza kurulan bir köprü üzerinden karşıya geçerek gösteri yapmışlardı. Kendilerince bu köprü “Sırat-ı müstakim köprüsü” imiş. Köprü o olunca yolun sonu da cennete varırdı öyle ya..!
Bir Truva atı gibi içimize sokulan bu tehlikeli fikirleri her ne adla adlandırılırsa adlandırılsın bunun çıkış noktası dinlerin diyaloğu fikridir.
Dinler arası diyalog fikri, ortaya atıldığı günden bu güne çeşitli zamanlarda bir kısım kapitalist güç odaklarının siyasi hesapları çerçevesinde şekillenmiştir.
Çerçeveyi çizen en önemli unsurlar ise, yerel odaklı tanınmış simalardır. Bunun tarihi geçmişine baktığımızda şu kronolojide seyrettiğini müşahede ederiz.
*1932 de Fransa’nın üç dinin ortak mesajının birleştirilmesi gayesiyle El Ezher Üniversitesinin âlimleriyle görüşmeleri için temsilciler göndermesiyle başladı.
*1933 de Fransa, İngiltere, İsviçre, Amerika, İtalya, Polonya, ispanya, Türkiye ve diğer ülkelerin bir kısım üniversitelerindeki misyoner akademisyenler ve oryantalistlerin katılımıyla Paris konferansı izledi.
*1936 da yapılan dünya dinleri konferansı Avrupalıları bu tür konferanslarda 2. Dünya savaşı öncesi son konferansı oldu.
*1964 de Papa 6. Paul dinler arasında diyaloğa davet ettiği bir mesaj yayınladı.
*1969 da Vatikan konuyla alakalı bir kitap yayınladı.
*1970 – 1980 arasında 13 kez Dinler arası Diyalog konferansı düzenlendi. Bunların en göze çarpanı ise 400 den fazla delegenin katılımıyla Belçika da düzenlenen “2. Dünya din ve barış konferansı” idi.
*Ardından o zamanki kapitalist küresel güçlerden olan ABD, İngiltere ve Fransa, “soğuk savaş” adı altında Sovyet Rusya’dan yayılan ateistlik (tanrı tanımazlık) komünist ideolojinin tehlikesine karşı hem kendi ülke halklarını hem de sömürge edindikleri ülkelerin halklarına bu komünist tehlikenin yayılmasını önlemek için siyasi amaçlarına yönelik olarak, Dinler arası Diyalog fikrine ehemmiyet vermişlerdir.
Ancak Sovyetler Birliği 1991 de yıkılıp doğu bloğu çökünce ABD, 1. Süper güç olarak tahtına oturdu.
Hâlihazırdaki bu görünür vakıa yani Kapitalist blok (ABD, İngiltere, Fransa, İtalya) ve komünist bloklu (Rusya, Çin) iki kutuplu dünya, tek kutba inkılap etti.
ABD ve onun arkasındaki sömürgecilerin taifesi olan kapitalist bloğun karşısında artık İslam’dan başka bir tehlike kalmamıştı.
Nihai hedefi sömürgecilik olan ABD bile sömürge ve talan siyasetini derinleştirip süreklilik kazanması için farklı argümanlara ihtiyaç duydu ki işte bunlardan en önemlisi Dinler arası Diyalog projesiydi.
Zira şu husus bilinen bir gerçektir ki; İslami öğretilerin canlı kalması ve yeniden İslam’ın hâkimiyet safhasına gelmesi her an potansiyel bir tehlike olarak önlerinde durmaktadır.
Bunun için İslami fikrin bulandırılması ve karmaşıklaştırılması, salt bir vicdani din derekesine indirgenmesi gerekiyordu. Ki böylelikle İslami Hilafet tehlikesi ve Müslümanların talepleri törpülensin.
ABD bu bölgede kurulacak bir Hilafet Devleti’nin yabancı unsurları söküp atacağını çok iyi bilmektedir.
Bundan ötürüdür ki IŞİD’e başlangıçta bir hareket alanı tanıdı, ardından Suriye de yükselen “İslami Hilafet taleplerini törpülemek” ve onları yok etmek için bir bahane olarak kullandı. Bilinmelidir ki bu yükseliş onların uykularını kaçırmaktadır.
Tüm kâfirler, İslam’ı tamamen bertaraf etmek ve zayıf bir İslam coğrafyası inşa etmek ve Müslümanları pasif bireyler haline getirmek için canhıraş bir şekilde çalışmaktadırlar.
Sömürgeci kâfirler İslam’ın neyi talep ettiğini ve karşılaşacakları akıbetlerinin ne olacağını gayet iyi bilmektedirler.
Bunun içinde, bu hayırlı ümmetin birliğini ve kardeşliğinin sağlanmasını engellemek istemektedir.
Kendilerini bize şirin göstermeye, Dinler arası Diyalog ve hoşgörü masallarıyla bunu başarmaya çalışmaktadırlar.
İslami Hilafeti geciktirmek için STK’ları da arkalarına alarak maalesef çok çalışmaktalar. İşte “Halil İbrahim buluşmaları” bu çerçevede değerlendirilmesi gereken batıl bir projenin yerel ayağıdır.
Oysa bu din, İslam düşmanlarının hoş görülmelerini değil hor görülmelerini emreder. Zaten bu etkinliklerin icra edildiği Şanlıurfa ve Mardin illerine son dönemde yapılan devasa oteller hayra alamet olarak görülmemelidir.
Shreton, Hilton ve benzeri otellerin gecelik konaklama ücretlerinin şehir ahalisinin asgari geçim ücretlerinin yarısı olması bu gerçeği bize tekrar tekrar göstermektedir.
Hâsılı bu türden çalışmalar ABD güdümlüdür ve bunları olumlu görüp, doğru görüp katılım göstermek Şer’an haramdır. Bu fikirlere çağırmak da asla caiz değildir.
Bu hususla alakalı Şer’i hükmün izahına gelince; Gayr-i Müslimlerle olan diyaloğumuz sadece onları İslam’a davet etmekle sınırlıdır. Bu İslam’ın bizlere farz kıldığı bir ameldir.
“Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğüt ile çağır, onlarla e güzel şekilde tartış” (Nahl suresi 125.ayet)
Nebi (sav) Rum kralı Herakliyus’a gönderdiği mektupta;
‘Seni İslam’a davet ediyorum, İslam’a gir selamet bul, Allah ecrini 2 kat versin, eğer yüz çevirirsen bil ki hükmün altındaki insanların günahı senin üzerinedir. (Buhari- iman 37)
Böylece bizim Gayr-i Müslimlere yapacağımız davet, İslam olmaya küfrü reddetmeye yönelik bir davet olur. Kuran-ı kerimde rabbimiz;
‘İşte bugün dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Size din olarak İslam’ı seçtim’ (Maide suresi 3.ayet) buyurmaktadır.
Hakeza ‘Her kim İslam’dan başka bir din ararsa bu ondan kabul edilmez’ (Ali İmran suresi 85.ayet) buyurmuştur.
Allah Resulü (sav) dedi ki;
”İslam 5 şey üzerine bina edildi. Bunlar Allahtan başka ilah olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, Namaz kılmak, Oruç tutmak, Kâbe’yi tavaf etmek, Ramazan orucunu tutmak.” ( Abdullah İbni Ömer rivayeti)
“Sen onların dinine tabi olmadıkça ne Yahudiler ne de Hristiyanlar senden asla razı olmazlar” (Bakara suresi 120.ayet)
buyuran Rabbimiz, onlarla diyalogu değil tebliği emrettiğine açık bir delildir.
Zira Allah Resulü (sav) Hz Ömer’in elinde Tevrat’tan bir kısım sahifeler görünce ona dedi ki;
“Kardeşim Musa şu anda aranızda olsaydı bana tabi olmaktan başka kendisine hiçbir şey helal olmazdı” buyurarak onlara meyletmeyi bile kesin bir dille yasaklamaktadır.
Oysa onlar Hz İbrahim üzerinde “soyca din birliği sağlamaya” çalışıyorlar ki başka ayetlerde bu hususta açık bir şekilde yerilmektedir.
“İbrahim ne Yahudi ne Hristiyan’dı o dosdoğru bir Müslimdi” ( Ali İmran suresi 167.ayet) buyurmaktadır.
İşte “Halil İbrahim Buluşmaları”, Medeniyetler ittifakı, Dinler arası Diyalog gibi tüm batıl projelerin Şer’i hükmü ve siyasi boyutu bu şekildedir.
Hakeza bu fikri taşımak, davet etmek kesinlikle Müslümanlar arasında yaymaya ön ayak olmak kesinlikle haramdır.
Allah (cc) İslam Ümmeti’ ni bu menhus (yanlış, pis) fikirlerden muhafaza etsin. Âmin… 01.Ekim.2014
Kaynak https://www.kokludegisim.net/makaleler/halil-ibrahim-bulusmalari-ummeti-ifsat-projesidir.html
********
İkinci Makale: “Bu İbrahim bizim değil..”
Yazan İbrahim Halil ŞEKER
Abraham Path (İbrahim Yolu) Projesi, Hz. İbrahim’in dinlerin babası olduğu ve Urfa’dan başlayan kutsal yolculuğunda nihai hedefin Kudüs ve Mekke’ye uzanan bir serüvenle günümüze uzadığını anlatarak, farklı bir takım amaçlarla 2006 yılında başlayan bir proje idi.
Proje sahipleri Urfa’ya geldiklerinde tamamen turistik, kültürel, sportif yönleriyle ön plana çıkardıkları çalışmalarını anlatıp destek istediler.
Yahudilerin kutsal ağacı Gargat’ı logoları yapmış, devlet kurup batıran bir servete sahip Yahudi kökenli Rockefeller ailesinin ve benzer vakıfların desteğini alarak yola koyulmuşlardı.
Rockefeller Vakfı ki, dünyanın her tarafında bursla öğrenci okutur, bu öğrencileri ülkelerin yönetiminde söz sahibi yapar.
Türkiye’de bu vakfın bursuyla Amerika’da okuyan siyasetçiler arasında Bülent Ecevit ve Deniz Baykal akla ilk gelen isimlerdir.
Abraham Path Projesi, İbrahim Peygamber’in “Üç semavi dinin, hatta Brahmanlık ve Dürziliğin” bile atası olduğu iddiasından hareketle; sosyo-ekonomik kalkınma ve turizme dinamik katma amacıyla güya dünya insanlarıyla Ortadoğu arasında bir bağlantı kurmayı amaçlıyor, bölgenin kültürel mirası ve misafir perverliğini vurgulayan hikâyelerle yola çıkıyordu.
Oysa Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Allah (cc) şöyle buyuruyordu;
“İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan idi. Fakat o, Allah’ı tanıyan dosdoğru (Hanif) bir Müslüman idi, müşriklerden değildi.” (Al-i İmran 67)
Hz. İbrahim Urfa’ lıydı ama O’nun namını dünyaya yaymak Urfa’ lı olmayanlara vazife miydi diye işkillenerek projeyi Urfa’ya getirenlere bakıldığında benimsenmedi.
O dönemler yazılıp çizilenler sayesinde Abraham’ı Halil İbrahim yaptık. Rockefeller, Kellogg Fellows Liderlik İttifakı, Sir Halley Stewart gibi uluslararası faaliyetler yürüten vakıfların desteği yerine T.C. Başbakanlık Tanıtma Fonu, Valilik, Belediye, Kültür ve Turizm Bakanlığı, yerel vakıf ve derneklerin desteği alındı.
Yabancıların projesi yerine kendi projemiz yürütülsün denildi ve Şanlıurfa Belediye Başkanlığı – Şanlıurfa Valiliği ortak projesi Halil İbrahim Buluşmaları (Halil Ibrahim Meettings) adını aldı.
2007 yılında başlayan, 2008 yılında genişleyen Halil İbrahim Buluşmaları da bir türlü içimize sinen bir yapıya kavuşmadı.
Belediye ve Valilik koordinesinde projeyi organize eden ekibin yetersizliğinden mi, böyle bir proje formalite icabı yürütülen angarya bir vazife olarak görüldüğünden midir anlayamadık.
Şüpheli gördüğümüz bir proje reddedilmişti. Ancak onun yerine ikame edilen proje de eskisini hiç aratmayacak söylemlerle dolu.
-Hz. İbrahim’in Hanif bir Müslüman olduğu gerçeği Halil İbrahim Buluşmaları proje tanımında hiç yer almıyor, üç büyük dinin atası olduğuna ısrarla vurgu yapılıyor. Bu vurgu, Abraham Path’ın da temel vurgusuydu.
-Abraham Path’ta öne sürülen turistik amaçlar, Halil İbrahim Buluşmaları’ nda da aynen korunuyor.
-Farklı kültür, ulus ve din mensuplarının dostluk, kardeşlik, hoşgörü yardımlaşma gibi söylemlerle bir araya gelmesi fikri Abraham Path’ta olduğu gibi Halil İbrahim Buluşmaları’ nın da ana temasını oluşturuyor.
-Abraham Path’ın logosu Gargat ağacıydı, (Yahudilerin kıyamet günü ölmemek için arkasına saklanacakları ağaç), Halil İbrahim Buluşmaları’ nın logosu da insan figürlerinden oluşan Gargat ağacı soyutlamasından oluşuyor.
Proje amaçlarının aksine, Hz. İbrahim tek İlah olan Allah’a inanıyor ve İslam’ı haykırıyordu.
Hz. İbrahim o dönem İslam’ı getirirken İslam dışındaki tüm inanç sistemlerini temsilen putları paramparça ederken zerre kadar hoşgörü ve müsamaha göstermiyordu.
Öyle ki o putları yapanların en ünlüsü babası olmasına rağmen ateşe atılma pahasına davasından vazgeçmiyordu.
Hz. İbrahim bir asi idi. Toplumun bozuk gelenek göreneklerine, sapkın inançlarına karşı çok şedid idi. Oysa bu projede “Teslimiyetçi Halil İbrahim” vurgusu yapılmakta ve yağlı yemekler ile miskinlik ön plana çıkarılmakta.
Hz. İbrahim’in ateşe atılma pahasına, yurdundan kovulmayı göze alarak kahramanca mücadelesini bir tarafa bırakıp, misafirperverlik, paylaşmak, yardımlaşmak, insan sevgisi, hoşgörü gibi nitelikleri bayraklaştırmak O’nun kutsal mirasına ve mücadele ruhuna tamamen aykırıdır.
Hz. İbrahim o dönem tüm putları kırmıştır.
Bu dönem ise putlaştırılan sistemler kırılmayı beklemektedir. Bugünün putları belki taştan oyulup, önüne helva konulan cinsten değil.
Bugünkü put, çok para, sayısız gayrimenkul, lüks arabalar, güzel kadınlar edinmeyi tek amaç edinen ve bunun için Allah’ın çizdiği sınırları hiçe sayan düşünce yapısı değil midir?
Hayır hayır.
Bizim Peygamberimiz İbrahim bu memurların anlattıkları Halil İbrahim değil.
Bu memurların anlattıkları İbrahim, Allah’ın Halil’i İbrahim olmaktan çok çok uzak.
Bu İbrahim bizim değil.. 19.Eylül.2014
Kaynak http://www.urfastar.com/bu-ibrahim-bizim-degil-makale,132.html
Tags: Yayınlandı