Rasulü’ nün (sas) Sünneti

Rasulü'nün (sas) Sünneti

Allah’ın ve müminlerin sevgilisi, ölçümüz ve de örneğimiz, adı güzel kendi güzel Peygamberimiz, Muhammed Mustafa (sas)’in doğum seneyi devriyesi vesilesiyle, Rasulullah (sas) çeşitli yönleriyle, kah yazılı, kah görsel medyada, yad edilmeye ve anlatılmaya çalışılır malumunuz.

Bu çerçevede, çorbada benimde tuzum bulunsun misali, Sevgili peygamberimizin Sünneti Seniyye’ sini ele alan RASULÜ'NÜN SÜNNETİ başlıklı bir çalışma, bir "derleme" yaptım.

Bir vahiy olan Sünnet hususunun ilgi ile okunması için de, Dede ile torunu arasındaki bir diyalog üslubu ile yazımı kaleme aldım ve sizlerle de paylaşmak istedim.

Ümit ederim ki, bu yazdıklarım, senin için, ailen için, ümmetimiz için ve tüm insanlık için bir takım hayırlara vesile olur.

Şayet bu yazının diğer insanlara da faydalı olabileceğini düşünürsen, sen de kaleme aldığım bu makaleyi, Link'ini mail atmakla, yazılı çıktısını alıp vermekle yada en azından okuduklarını arkadaşlarına, akrabalarına ve dostlarına anlatmakla paylaşabilirsin ve mutlaka paylaşmalısın da..

Umulur ki inşaAllah, onların dualarından, sen de ben de nasipleniriz. Ayrıca, her birimize farz kılınan "Emri bil Maruf" yani "İyiliği -ki O İslam'dır- emretmekle" mükellef olduğumuzu da unutmayalım tamam mı muhterem kardeşim.

RASULÜ'NÜN SÜNNETİ

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla..

Bizleri İslam’la şereflendiren Rabbime sonsuz hamd olsun Rasulü Hz.Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun

Benim gün görmüş, yaşı kemale ermiş, ilmiyle amel eden ve İslam’ı ilk olarak kendisinden öğrendiğim medrese mezunu bir dedem var.

Memleketimiz  Diyarbakır’dan İstanbul’a ilk göç ettiğimiz yıllarda, yani benim delikanlılığa ilk adım attığım günlerde, mahallemiz gençleri ile birlikte bize verdiği “İslam kaynağının ikincisi Sünnet” konulu derslerden, aklımda kalan temel düşünce ve fikirlerini burada sizinle paylaşmak isterim.

Rasulullah (sas) aşığı bu nur yüzlü dedemle aramızda geçen sorulu cevaplı sohbetlerden hafızamda kalanları, dedemle adeta yeni sohbet ediyormuşcasına aşağıda size dile getireceğim.

Canım dedem, madem ki İslam’ın temel kaynaklarından Kur’an dan sonra ikincisi kaynağı Sünnettir diyorsun, peki Sünnet yada Sünneti Seniyye nedir bize biraz açıklar mısın.?

Sevgili torunum ve geleceğimizin umudu alnı secde izli gençler. Sünnet’in;

Lügat manası: Yol demektir. Nafile namazlara da sünnet denilmektedir.

İstilahi manası: Hz.Muhammed (sas) efendimizin sözleri, amelleri ve sukutuna (susmasına) Sünnet  denilir ve Sünnet de kitabımız Kur’an gibi bize nakledilen bir Vahiy’dir.

Dedeciğim, dedin ki; “Sünnet’de Vahiydir.” Peki, sünnetin de vahiy olduğunun delili olan ayetler var mı?

Evet var yavrum.. Bir tane iki tane değil bir çok ayet var. Mesela;

Necm suresi: (1-5) ”Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı. O, nefis arzusu ile konuşmaz. (Size okuduğu) Kur'an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir. (Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti.“

Enbiya suresi: (45) De ki: “Ben sizi ancak vahy ile uyarıyorum.”

Haşr suresi: (7) “Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin.”

Nisa suresi: (80) ” Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.”

Ali imran suresi: (31) “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”

A’raf suresi: (203) ”De ki: “Ben ancak Rabbimden bana vahyedilene uymaktayım.”

Allah senden razı olsun dedeciğim. Biz çevremizdeki bazı insanlardan, ”Rasulullah (sas) efendimizin de bir MÜCTEHİD olduğunu iddia ediyorlar..” Bunlara nasıl cevap verelim?

Ey gençler, biraz önce yukarıda size ifade ettiğimiz ayetler bu iddiayı tamamen çürütmektedir. Vahiy, sadece ve sadece Nebi ve Rasullere gelir, hiç bir Müctehid kendisine vahiy geldiğini asla söylemiştir, söylerse bu İslam akidesine zıt bir şey olur. Müctehidin yaptığı iş sadece ve sadece ictihaddır.

Peki dedeciğim madem yeri geldi “İctihad” nedir? Bu bize biraz açar mısın?  Peki yavrularım açalım,

İctihad ;”Şer’i hükümleri anlamak ve zannı galibi gerçekleştirmek için gösterilen en üstün zihni gayrettir.”

Bir müctehidin ictihadı, Rabbimizin ilmindeki bilgiye uymamış olabilir, yada yanlış ictihad da yapmış olabilir. Dolayısıyla ilmi seviyesi İslam'ın kriterlerine uyan bir kişi, bu müctehidin görüşünü terk edip bir başka müctehidin görüşünü benimseyebilir,

Çünkü İctihad, netice itibariyle Şer’i deliller ve hükümler için konmuş insan anlayışıdır.

Bir müctehid; Rabbimizin ilmindeki bilgiye ulaşırsa iki sevab, ulaşamazsa bir sevap kazanır. Müctehid; Allahu Teala’ nın koyduğu Haram ve Helali anlamaya çalışır, bir şeyi asla Haram ya da Helal kılamaz.

Nur yüzlü tatlı dilli dedem, Peki Sünnet’in vahyedilişi nasıl oluyordu?

Üç türlü oluyordu yavrularım:

a) Melek Cebrail(as) yoluyla b) Rüya yoluyla c) İlham yoluyla

Dedeciğim, Din dersinde hocamız bize bir sordu;

Teşri kaynak nedir?  Sünnet de teşri kaynak mıdır? Buna nasıl bir cevap vermemizi istersin.

Benim canım yavrularım,

Teşri; Şeriatın kaynağı demektir.

Yukarıda ayetlerden delillerini gösterdiğimiz gibi, evet Sünnet de bir vahiy olması hasebiyle Teşri kaynaktır. Yani İslam şeriatının ikinci kaynağıdır.

İki Teşri kaynağımız vardır:

a) Kur’an-ı Kerim  b) Rasulullah (sas) in Sünneti.

Bir de gençler, Rasulullah (sas)’ in Sünneti'nin Teşri kaynak olduğuna dair delil olan bazı ayetler şudur:

Tevbe suresi:(29) “Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün Haram kıldığını Haram saymayan kimselerle savaşın..”

Bu ayet bize Rasulullah (sas) efendimizin de bir şeyi haram kıldığı gibi helal de kıldığının bariz delilidir.

Bir diğer ifadeyle, Hz.Muhammed (sas) efendimizin sözleri, amelleri ve sukutu (susması) olarak  tarif edilen  “Sünnetin Teşri kaynağı” olduğunun apaçık ifadesidir, delilidir.

Teşri, sadece ve sadece vahiydir. Bir başka şey Teşri asla olamaz.

Böylece yukarıdaki ayet, Sünnetin, Allahu Teala’ dan vahiyle geldiğini bize gösteriyor.

Şayet Teşri kaynak sadece kitabımız Kur’an olsaydı, ”Allah’ın ve Resûlünün Haram kıldığını..” denmeyecekti , “Allah’ın Haram kıldığını..” denilecekti değil mi?

Dolayısıyla bu ayet bize delalet ediyor ki, Rasul’ün Haram kıldığını “Haram” kabul etmeyenlerle “Savaşmak” gerekir.

Çünkü aşağıdaki şu ayetle Allahu Teala, Rasulullah (sas) efendimizin ortaya koyduğu bir hükmü yani verdiği bir emri veya söylediği bir şeyi kabul etmeyenlerin asla MÜMİN olamayacağını bize gösterdi:

Nisa suresi (65): “Hayır! Rabbine and olsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde Seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.”

Nur suresi (48): “Aralarında hüküm vermesi için Allah’a (Kur’an’a) ve Rasulüne çağırıldıkları zaman, bir de bakarsın ki içlerinden bir grup yüz çevirmektedir.”

Nur suresi (49-50): ”Ama gerçek (verilen hüküm) kendi lehlerinde ise, boyun eğerek ona gelirler. Kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe ve tereddüde mi düştüler? Yoksa Allah ve Rasûlünün kendilerine karşı zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, işte onlar asıl zalimlerdir.”

Nur suresi (51-52): ”Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’an’a) ve Rasülüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, “işittik ve iman ettik” demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Kim Allah’a ve Rasülüne itaat eder, Allah’tan korkar ve O’na karşı gelmekten sakınırsa, işte onlar başarıyı elde edenlerin ta kendileridir.”

Nisa suresi (59): “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Rasulüne itaat edin ve sizden olan Ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Rasûlüne götürün. “

Bu ayette çok dikkat çeken şöyle bir husus var:

”Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, onu Allah ve Rasûlüne götürün..“ dedi Rabbimiz.. İdarecilere götürün demedi..

Nisa suresi (60-61): “(Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu halde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar.

Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. Münafıklara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) ve Peygambere gelin” dendiği zaman onların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün…”

Bir çok tefsircilerin bu ayetlerin “Sebebi Nüzulü” (iniş sebebi/inişine sebeb olan bir olay) olarak İbnu Abbas'(ra) tan rivâyet ettikleri açıklamalarına göre; bir münafık ile bir yahudi kavga etmişler.

Yahudi yargılanmak için Hz. Peygambere (sas) başvurmayı, münafık da yahudilerin başkanı olan Ka'b b. Eşref'e gitmeyi teklif etmiş.

Çünkü bu işin özünde yahudi haklı, münafık haksızmış.

Halbuki Hz. Peygamberin (sas) ancak hak ve adaletle hükmettiği, Ka'b b. Eşref' in ise rüşvete çok düşkün bulunduğu her iki tarafça bilindiğinden yahudi, Hz. Peygambere (sas) başvurmayı, münafık da Ka'b'a başvurmayı istiyormuş.

Nihâyet yahudi ısrar etmiş, birlikte Rasulullah'a (sas) başvurmuşlar.

Yahudinin lehine, münafıkın aleyhine (zararına) bir hüküm yani karar ortaya çıkınca münafık buna razı olmamış ve yahudiye, "Haydi Ömer'e gidelim aramızda o hakem olsun." diye teklif etmiş.

Birlikte Hz. Ömer'in (ra) yanına varmışlar.

Yahudi, "Muhammed benim lehime hükmetti, bu adam ise onun verdiği hükme razı olmadı." diye olup biteni anlatmış anlatmış.

Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) münafığa "Öyle mi?" diye sormuş.

O da "Evet" demiş.

Bunun üzerine, "Yerinizde durunuz, azıcık dışarı çıkayım, gelir hükmümü veririm." diyerek çıkmış, varıp kılıcını kuşanmış gelmiş ve derhal münafığın boynunu vurmuş, işini bitirmiş.

Sonra, "Madem ki beni hakem yaptınız, işte Allah'ın hükmüne ve Rasulünün hükmüne razı olmayan hakkında benim hükmüm budur." demiş.

Yahudi hemen kaçmış. Bu olaydan dolayı münafığın akrabaları gidip Hz. Peygambere (sas) Hz.Ömer'i (ra) şikâyet etmişler.

Hz. Peygamber (sas) bunun üzerine Hz. Ömer'i (ra) çağırmış ve olup biteni ona sormuş o da, "Senin hükmünü reddetti ey Allah'ın elçisi" diye cevap vermiş.

O anda Cebrail (a.s.) gelmiş ve Resulullah'a (sas), "Ömer, Faruk'tur, O hak ile batılı birbirinden ayırdı." demiş. Hz. Peygamber (sas) de Hz. Ömer'e (ra) "Ey Ömer sen Faruk'sun" buyurmuştur. Bu durum, aynı zamanda tağut, Ka'b b. Eşref'e de bir işarettir.

Nur suresi (54) : “De ki, Allah’a itaat edin, Rasulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki ona yüklenen sorumluluğu ancak ona ait; size yüklenen görevin sorumluluğu da yalnızca size aittir. Eğer ona itaat ederseniz doğru yola erersiniz. Rasule düşen ancak apaçık bir tebliğdir..”

Bu ayet geldikten hemen sonra Rasulullah (sas) dedi ki;

“Size öyle iki şey bıraktım ki, bunlara bağlanırsanız hiç sapmazsınız.. Bunlar Allah’ın Kitabı ve benim Sünnetimdir..”

Sevgili gençler, sanırım Vahyin ilk kaynağı kitabımız Kur’an-ı Kerim den verdiğim bu deliller, sizlere bir şeyleri idrak ettirmiştir inşallah.. Başka ayetlerde iste rmisiniz?

Yok dedeciğim bunlar yeterli sağ olun. Bunlara bağlı olarak dedeciğim şöyle bir soru aklıma geldi;

Her ikisi de vahiy olan bu Teşri kaynakların arasındaki fark nedir?

Kur’an = Lafız / söz ve mana olarak ALLAH’ tandır..

Sünnet = Lafız / söz olarak Rasulullah (sas)’den.. mana olarak ise ALLAH’ tandır..

Benim biricik dedem, Allah seni başımızdan eksik etmesin, uzun ömürler versin ve sana İslam’ ın hamalı olmayı son nefesine kadar nasip etsin. Şu soruma da cevap bekliyorum;

Sünnetin Kur’an ile ilişkisi ve rolü nedir?

Kur’an bize yeter, Sünnet de neymiş diyen gafillere ya da hainlere ne cevap verelim?

1- Sünnet, Kur’anın mücmel(kısa-öz)manasını açıklar ve onun detayları bize gösterir:  

Nahl suresi (44): İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik.. “

Mesela, namaz mücmel olarak Kur’an da emredildi, Rasulullah (sas) sünnetiyle bunun keyfiyetini, rekatlarını, vaktini, şartlarını ve namazı bozan tüm şeyleri bize tafilatlıca açıkladı ve dedi ki:

Beni nasıl namaz kılıyor gördü iseniz siz de öyle namaz kılınız.” ve yine Rasullullah(sas) dedi ki: “Hacla ilgili tüm hususları benden alın”

2- Sünnet genel lafızları özelleştirdi:

Mesela, Nisa suresi(11) de: ”Allah size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder.” denilirken,

Rasulullah (sas); ”Biz Peygamber olarak miras bırakmayız..” dedi.

Ve yine bir diğer Hadisi Şerifte; “Katil mirasçı olmaz.” yani babası katleden, öldüren kişi babasının mirasından asla pay almaz dedi.

3- Sünnet mutlak ifadeli ayetler için sınırlandırmaları bize gösterdi:

Mesela,Maide suresi(38): Rabbimiz ”Hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin..” dedi.

Rasulullah (sas) ise, lafzı mutlak olarak gelen bu ayetin el kesme ile ilgili sınırlarını bize gösterdi ve dedi ki; “Çeyrek dinardan fazla çalanın eli kesilir..”

4- Sünnet; fer’i aslına ilhak etti:

Yani aslı, temeli Kur’an-ı Kerim de mevcut olan bir şeye, fer’i bir hususu bağlama yaptı.

Misal: Rasulullah (sas) Hayber gününde, ”evcil eşeklerin, katırların, kesici dişi olan vahşi hayvanların ve kesici tırnağı olan (kartal vs.) kuşların etlerini yemenin haram olduğunu” söyledi.

İşte bu, Kur’an da bulunmayan yeni Teşri’ lerdir.

Fakat Kur’ana baktığımızda bunların aslının, temelinin Kur’anda Araf suresi (157) da geçen “Onlara iyi ve temiz şeyleri helal, kötü ve pis şeyleri haram kılar.” Ayeti olduğunu görürüz.

Bu durum bize, Rasulullah(sas) efendimizin aynı zamanda “Teşri’in İkinci Kaynağı” olduğunun da bariz bir delilidir.

5- Sünnet; Kur’an da hükmü hiç geçmeyen bazı konular hakkında hükümler verdi:

Mesela; Rasulullah (sas) dedi ki, “Bir erkek, karısının halası ve teyzesiyle evlenemez.. Yine karısının erkek kardeşinin kızlarıyla evlenemez.. Ve yine karısının, kız kardeşinin kızlarıyla evlenemez..”

Bir başka örnekte ise, Rasulullah (sas)’e “Kertenkele” nin hükmü hakkında sorulunca dedi ki:

“Onu yemem ve haram da kılmam..” Bu sözüyle Rasul (sas) kertenkeleyi temiz olan şeyler arasına ilhak etti.. Kendisi ise onu yemeyi sevmiyordu..

Yine Rasulullah (sas) hiç tavşan eti yemedi ama Ashabının yemesine müsade etti. Çünkü bir insan olarak nefsi tavşandan hoşlanmıyordu. Ayrıca “Haram da kılmam” demesi, onun Teşri kaynağı olduğunu bize gösterir.

6- Sünnet; Kur’an da aslı geçmeyen yepyeni Teşri’ler getirdi:

Mesela; Rasulullah (sas) dedi ki; ”Üç sene arka arkaya hiç işletmeden toprağı elde tutmakta hiç kimsenin hakkı yoktur.”

Bir başka Hadisi Şerifte ise dedi ki; “İnsanlar şu üç hususta ortaktır: Su, otlak yerleri, ve ateş’tir.”

Ve yine dedi ki; “Gümrük alan kişi cennete giremez..”

Canım dedeciğim, senin torunun olmakla gurur duyuyorum. Rabbim seni başımızdan eksik etmesin.

Senin sohbetinde bulunmak için, ta Diyarbakır’dan, Mardin’den, Antep’ten, Muş’tan, Hakkari ve Van’dan buraya İstanbul’a gelen  kardeşlerin hoş görüsüne sığınarak soruyorum,

Sünnet yoluyla başka nelere ulaşabiliyoruz?

a- Sünnet bize Kur’an da geçmeyen ama Mütevatir Hadis’te ifade edilen Akaidle (imanla) ilgili bazı fikirlere ulaşabiliyoruz. Mesela Rasulullah (sas) “Müminlerle Cennet’te HAVD (havuz) diye adlandırılan yerde buluşacağız.” demiştir.

b- Yine Sünnet bize“Gaib”le (görünmeyen, hali hazırda olmayan, gelecekte olacak olan) şeylerle ilgili bir çok haberler verdi. Rasulullah (sas) dedi ki;

”Ey ashabım bir gün gelecek İstanbul (Konstantiniye) ve Roma (bu günkü İtalya’nın başkenti) feth edilecektir.”

Ashabı Kiram sordu; “Ey Allah’ın Resulü, hangisi önce feth edilecek?”  Dedi ki; ”Önce İstanbul fethedilecek, sonra Roma.”

Zaten Kur’an da Rabbimiz Rasul’üne (sas) gaible ilgili bazı bilgiler vereceğini bildirmişti.

Cin suresi (26-27): “O gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak razı olduğu  Rasule bunu gösterir. (bildirir.) Çünkü Allah Rasülünün önünde ve arkasında gözleyici (melek)ler dizer.”

Yine Hicret gününde kendisini takip eden, izini sürene İran Kisra’sının altınlarından, İran’ın fethini müteakip verileceğini vaad etmesi gibi..

Nitekim Mekke’ nin fethini müteakip gelen şu ayet gaib’le ilgili bu hususun müşahhas delillerindendir. Fetih suresi (27) : “Andolsun, Allah, Peygamberinin rüyasını doğru çıkardı.”

Hocam bende Erzurum’dan geldim, bir sorum olacak.. Sor bakalım Dadaş diyarının gülü.

Rabbim sana ve hepimize Rahmet ede,

“Rasulullah (sas)’in şahsi adetleri de Sünnet midir ve bunlar bizi bağlar mı?”

Yavrum çok güzel bir noktaya parmak bastın Allah senden razı olsun..

Hayır, Rasulullah (sas)’in şahsi adetleri bizi bağlayan ve mükellef tutulduğumuz ya da tabi olmazsak aynısını yapmazsak hesaba çekileceğimiz şeyler asla değildir.

Mesela, yürüyüşü, oturuşu, kalkışı vs. hususlarına uymak konusunda kimseye bir emir vermedi, teşvikte etmedi.

Yukarıda örnek verdiğimiz kertenkele ve tavşan eti yememesi gibi.. Yada, etrafında bir çalgı çalındığında kulaklarını kapatması ama yanında oturan ashabına bunu emretmemesi gibi..

Bu örneklerin sayısını daha çok arttırabiliriz. Ama bu kadarı sanırım sizin için yeterli..

Dedelerin sultanı, benim canım biricik dedem torununa son bir soru hakkı verir misin?

Torunum olduğun için değil, cevabına ihtiyacın olduğunu gördüğüm için elbetteki soru hakkın hep var.

Ayrıca, soru; ilmin anahtarıdır. Öğrenme iştahı olan sorarda sorar ve ilme doymaz. ”Alim ilme, Toprak suya doymaz..” demişler.

Ak sakallı, ihtiyar delikanlı dedem, Sen neden Diyarbakır’ı bırakıp İstanbul’a gelip yerleştin? İstanbul’un nesi seni meftun etti? Bunun sebebi hikmetini bize izah eder misin?

Vay benim uyanık torunum vay..

Bu ne güzel bir soru. İlmi sorular bitti, şimdide Siyasi bir soru çıktı karşıma..

Cevap vermeden önce, özellikle bir noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Beni lütfen dikkatle dinleyiniz.

Siyaset nedir önce bunu biraz açayım.

“Siyaset; Gütmek, yönetmek demektir.” Efendimiz (sas) diyor ki,

“Siz çoban / Seyis / siniz ve güttüklerinizden mesulsünüz..”

Bu gütmenin iki çeşidi vardır:

Birincisi; Fikri gütme.. İkincisi ise; Fiili gütmedir.

Fikri gütmeyi; ilmi, feraseti ve basireti olanlar, alimler, davetçiler yapar, topluma, insanlara fikir arz ederler.

Fiili gütmeyi ise, insanların ihtiyaçlarını gideren, problemlerini çözmeye çalışan, Emir ül müminun ve Halifet ül Müslümin olan Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali (ranha) gibi Devlet adamları yani devleti idare edenler yaparlar.

Ben de, Rabbimin bana lütuf ettiği ve beni mes'ul tutuğu ilmimi, daha çok insanlara ulaştırmak maksadıyla, milyonlarca insanın yaşadığı İstanbul’a hicret ettim.

Yani kendimi, daha verimli olabileceğimi düşündüğüm, yüzü hem doğuya hem batıya bakan bu Şehri İstanbul’ a yönelttim, çıkıp geldim..

İstanbul’ daki her olumlu yada olumsuz gelişme, Diyarbakır’ ı, Van’ ı, Hakkari’ yi, Erzurum’ u, Trabzon’ u, İzmir' i, Adana ve Antalya' yı vel hasılı tüm yurdu derinden etkiler.

Umulur ki, bu vesile ile, bu güzel ümmetin, bu hayırlı ümmetin uyanmasına, aklını başına almasına, hasret kaldığı İslam’ın tüm güzelliklerine ulaşmasında, benimde zerre misali de olsa bir katkım olur.

Neden fikri davetin merkezi Mekke oldu?

Bunun hiç hikmetini düşündük mü?

Doğduğum yer olan Diyarbakır’ ı ve oranın insanlarını çok, hem de çok seviyorum, Kudüs’ ü küffardan kurtaran Selahaddin ve askerleri benim kaç kuşak öncesi dedemdir.

İslam, Rabbime sonsuz defa hamd olsun ki bizi adam etti, ama İslam’a sarılmamak bizi rezil rüsva etti.

Yoksa benim için İstanbul ile Diyarbakır’ ın bir farkı yok..

Ümit ediyor ve Rabbime dua ediyorum ki, inşaAllah İstanbul bu Ümmetin lokomotifi olacak.

İstanbul’u Batı kültürü ve dünya görüşüyle bozanlar, bu coğrafyada İslam’a doğru en hızlı koşan şehrin İstanbul olduğunu gözleri fal taşı gibi açılı görmekte ve kahrolmaktadırlar..

İstanbul, adeta Domino taşlarının ilkidir, bu fakirde, ilk taşı yerinden oynatmaya çalışan fani bir kul.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Rabbim sizler gibi gençlerin sayısını arttırsın. Sizler vesilesiyle İslami bir hayatı yeniden başlatacak, İslamı hakim, hakem ve hükümran kılacak bir devleti bizlere nasip etsin evlatlarım..

Ne mutlu, bende İslam ümmetinin hayırlı bir evladıyım diyene..

Allah’ın selamı Rahmeti ve bereketi sizin ve tüm Müslümanların üzerine olsun.

Kardeşiniz : Bekir YETGİNBAL   13.04.2012  


Tags:

 
 
 

3 Responses to “Rasulü’ nün (sas) Sünneti”

  1. Gravatar of Nedim Nedim
    30. Mayıs 2012 at 16:46

    Selamünaleyküm bekir abi,
    Maşaallah mubarek bir site kurmuşsun.Rabbim hayırlı eylesin ve müslümanlara faydalı olsun inşaallah..
    Saygılar sunar ellerinden öperim.

  2. Gravatar of İsmail İsmail
    14. Ekim 2017 at 13:16

    Kur’an bize yeter, Sünnet de neymiş diyen gafillere ya da hainlere ne cevap verelim?)Hitabınız çok çirkin bir sözdür..

    Kur'an bize yeter diyenlerden biride sizsiniz,Lakin kendi konumunuzdan  gaifl olduğunuz için bu cümleyi Allahın muttaki kulları için futursuzca kullanabilmişsiniz..

    Mekkeli muhammedül emin kırk yaşına kadar ne din biliyordu ne iman ve toplumunun haline çare arıyor ve şaşkın durumdaydı Şura-52)-Duha-7)

    Allah onu seçti ve şerefli bir makama oturttu.

    Bunrdan yola çıkarak deriz ki;Mekkeli Muhammedül eminede Kur'an yettide hak ve hakikat yolunu Allahın vahylerinde buldu.

    Ve;Hiçbir Mu'min,Mutaki,Mukarrabunlardan olmaya talip müslümanların Allah Rasülünün Sünnet-i hüdalarını inkar etmesi mümkün değildir,Çünkü;O Rasül kendiliğinden bişey söylemez,eğer söylemiş olsaydı Hakka-44-45-46-47) tehdidi açıktır,

    Dolayısıyla Rasülün sünneti hüdaları vahyin kendisidir,inkarı küfürdür..

    Hadislere gelince;İnkarcı saydığınız eğer;Kur'anın içeriğine vakıf,bilinçli olarak Kur'an biz yeter diyenler,Hadis inkarcısı değil,Allah Rasülünün şanını ,koruyan onun sözlerinin hakikatlerinin Kur'anla örtüşmesi,ve fıtratla çelişmemesi gerektiğini bildiklerinden dolayı Allah Rasülünüde Kur'andan tanımaları için insanları yönlendirmektedirler.

    Bu tutumlarındaki amaç;Allah Rasülünün sözleri(Hadislerle)Uydurulmuş Rivayet arasındaki farkı,fark etmelerindeen dolayı her uydurulmuş sözleri Allah Rasülüne mal edenlere karşı mücdele vermektedirler,

    Bundan dolayı diyoruz ki;Problem Hadislerde değil,Problem;Ravileriyle beraber uydurulmuş Rivayetlerdedir.

    Sonuç olarak:Kur'an bize yeter diyenler'''Allahı,İlahi kitabını,Rasülünü,Rasüllerini ve Kur'anı da Kur'andan tanıyınız''

    Tebliğ yapmakta,Tek kaynak olan Kur'anın günümüzde güncelleşmesini,Müslümanlarla yeniden buluşmasını,Allah Rasülünun zorunlu yolu olan Kur'anla hayata bakmalarını hem kendi nefislerinde hemde müslümanlara tebliğ etmektedirler.

    Kur'an dışında Allah Rsülünü tanımaya yönelenlerin Hiristiyanların Hz İsayı Teslis anlayışıyla Müşrik,kafir olmaları gibi olduklarınada ne yazıkki şahit olmaktayız..

    Tekrar edeyim.Sizde soruların cevaplarını verirken Allahın kitabından,vahyle cevaplar verdiniz bu durumda sizde bir Kur'an müslümanı ve Kur'an bize yeter demektesiniz.Ne güzel Allahın Kitabını okuyup,Anlayıp,idrak ederek yaşayan ve tebliğ ederek Aliimran-110)Allahın övgüsüne muhatap olanlara.MUHABBETLE..

  3. Gravatar of Bekir Yetginbal Bekir Yetginbal
    18. Ekim 2017 at 12:36

    Muhterem kardeşim İsmail bey Selamunaleykum

    Öncelikle makalemize ve web sitemize göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı size teşekkür ediyorum.

    Ayrıca bir İslami duyarlılıkla uyarma, hatırlatma, bir yanlışı düzeltme konusundaki samimiyet ve hassasiyetiniz içinde Rabbim sizden razı olsun diyorum.

    “Resulü’nün (sas) Sünneti” başlıklı yazının bir bölümünde geçen “Kur’an bize yeter, Sünnet de neymiş diyen gafillere ya da hainlere..” cümlesinden yola çıkarak, bu hitabın çok çirkin bir söz olduğunu söylüyorsunuz.

    Canım kardeşim içinde yaşadığımız toplumda, bilinçli ve kasıtlı bir şekilde SADECE KUR’AN İLE YETİNELİM, (SAHİHTE OLSA) SÜNNETİ İNKAR EDELİM diyen kişi ve gruplar yok mu?

    Sadece Kur’anı tek ölçü almak, İslam’ı eksik ele almaktır. Sahih sünneti inkar evet senin de yazında ifade ettiğin gibi KÜFÜRDÜR. Sen cümlende bunu şöyle teyit etmişsin: “Rasülün sünneti hüdaları vahyin kendisidir, inkarı küfürdür..”

    İşte benim mücadele ettiğim, gafil yada hain olduklarını gördüğüm işte bu bilinçli ve kasıtlı bir şekilde SAHİH SÜNNETLE SAVAŞAN kişilerdir gruplardır. Bu nedenle web sitemde SÜNNET VAHİYDİR bölümünü açtım. Bir abin olarak sana tavsiyem bu bölümdeki bütün makaleleri oku. İnşallah faydasını göreceksin.

    Hatta bir zaman sonra, özellikle bu inkarcılarla, Sahih sünneti reddedenlerle yapacağın fikri münazara ve münakaşalardan sonra o adamlardan tiksinecek ve ÇOK ÇİRKİN BİR SÖZ ifadelerinden daha fazlasını bu gafilere söyleyeceksin.

    Ben her konuşmamda ya da yazışmalarımda elimden geldiğince ALLAH’IN KİTABI VE RESULÜNÜN SÜNNETİ vurgusu yaparım ki insanlar “Olmazsa Olmaz” bu ikiliyi, Kur’an ve Sünneti bir birinden ayırmasınlar.

    Evet Kur’an ana kaynağımızdır ve Vahiyle şanlı Resule (sas) ulamıştır. Sahih Sünnet de ikinci kaynağımızdır ve o da Vahiyle Resulullah (sas) efendimize ulaşmıştır. Sünneti dışlamak ya da Sünnet düşmanlığı, emperyalizmin İslam düşmanlığından kaynaklıdır. Bunun tarihçesini “Sünnetle Savaşmanın Ve Onun Hakkında Şüphe Uyandırmanın Sırrı” başlıklı bu sitedeki makaleden okuyabilirsin.

    Güzel kardeşim şanı yüce Allah (cc) İslam konusundaki hassasiyetini daim eylesin. Sana İslam’ın hizmetkarı olmayı nasip etsin. Kur’an ve Sahih Sünnet daima rehberin olsun. Rabbim sana dünyada şahadet ve şehadet, ahirette ise cennet nasip etsin. Sevgi ve Muhabbetlerimle

Bir cevap yazın