Kiliselerin Elektrik Parasını Diyanet İşleri Başkanlığı Ödüyor
Kiliselerin Elektrik Parasını Diyanet İşleri Başkanlığı Ödüyor
Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı Ramazan ayı son haftasındaki hutbede diyor ki: “Ey Müslümanlar Fitre, Sadaka ve Zekatlarınızı bana verin, ben de sizin adınıza Türkiye Diyanet Vakfı üzerinden ihtiyaç sahiplerine dağıtayım..”
Ben de Diyanete dolayısıyla Devlete soruyorum:
“Toplanan bu paralardan Hristiyanlara ait Kilisenin ya da Yahudilere ait Sinagog ve Havraların ELEKTRİK, SU vs. paraları ödeniyor mu ödenmiyor mu?”
Bu soruya nihayet aşağıdaki şu cevap geldi.
Gelin cevabı birlikte okuyalım. Daha sonra sizler de Fitre, Sadaka ve Zekat paralarınızı ona göre Diyanet’ e ister verin ister vermeyin. Karar sizin..
Gazetedeki Haber Şu:
TBMM’ de “Soru Önergesine” Bakanın verdiği cevap yani acı gerçek: “Kilisenin Elektriğini Diyanet Ödüyor..”
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Türkiye’de ibadete açık 400 kilise ve sinagogun aydınlatma giderlerinin Diyanet İşleri bütçesindeki ödenekten karşılandığını açıkladı.
Bozdağ’ın verdiği bilgiye göre 83 bin 708 caminin aydınlatması bütçeden sağlanırken, su giderleriyse belediyelerce ödeniyor.
Kilise ve sinagogların su giderleriyse ödenmiyor. MHP Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun verdiği bir soru önergesine Bozdağ‘ın yanıtı gecikmedi.
Bozdağ, Diyanet İşleri Başkanlığı kayıtlarında toplam 83 bin 708 cami olduğunu belirterek, şu bilgileri verdi:
“İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye genelinde ibadete açık Kilise, Havra ve Sinagog sayısı 400’dür. Bunların da sadece elektrik (aydınlatma) giderleri Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesiyle ilgili harcama tertibine konulan ödenekten karşılanmakta, söz konusu ibadethanelerin su giderlerinin ücretsiz veya bütçeden karşılanmasına ilişkin herhangi bir kanuni düzenleme bulunmamaktadır.” dedi.
Volkan YANARDAĞ / ANKARA / AKŞAM GAZETESİ
Haber Linki: https://www.aksam.com.tr/guncel/kilisenin-elektrigini-diyanet-oduyor–109292h/haber-109292?fbclid=IwAR0CksgXJz_KFdyCGSdFdM67oohkhj_OFKrg-mtM_yxe7x_8DYOAt9aYrkQ
* * * * * * * * * *
Sosyal Medyada bu haber paylaşımını yapan Ahmet Kalkan hocaya bazı yorumlu itirazlar geldi. Ahmet hoca da onlara kibar bir üslupla güzel güzel cevaplar verdi.
Bu yorumlar, itirazlar ve Ahmet hocanın verdiği cevaplar belki size de faydalı olur diye web sitemize alıntı yaptık. Bilgilerinize saygılarımla / Bekir Yetginbal
Ahmet Kalkan:
LGBT‘nin de elektrik borcu varsa, onu da üstlenir mi acaba? Diyanet’e verilen zekât ve fitreler nerelere gidiyor?
Bunlar yeni yeni ortaya çıkanlar. Çıkmayanlar da var elbet. Bankalarla, faizle ilişkileri kimse merak etmiyor?
“Diyanet, yılda ortalama olarak faizden ne kadar gelir elde ediyor?” diye de mecliste biri sorsun bakalım.
Bu yazıma, bir arkadaş, kısmen itiraz edip yanlışlığını vurgulayan, kibar bir eleştiri şeklinde mesajlardan yorum yapmış ve aynen şöyle demiş:
“Ahmet hocam selamun aleyküm. Bir paylaşımınızda Diyanetin havra ve kiliselerin bir kısım giderlerine katkıda bulunduğunu paylaşmıştınız. Ama buna kızmışsınız sanki. Ben yanlış biliyor olabilirim ama onların emniyeti ve dinlerini rahat yaşamaları bize emanet olmuyor mu? Yani bu katkı İslami olarak yanlış mı?”
Ben de şöyle cevap verdim. Soru ve cevabı önemsediğim ve arkadaşların da yararlanması için, sizinle de paylaşıyorum:
Arkalarında Avrupa ve Amerika’nın olduğu ve nice fitne kazanlarının kaynatıldığı ajan okulları olarak işlev gören kiliseler, güçleri yetmediği için değil, emperyalist gayeleri için elektrik paralarını ödemiyorlarsa (ödeyemiyorlarsa değil) onların insanımıza zarar verecek projelerini gerçekleştirmeye katkı olsun diye bizi sömürdükleri için bizden çok zengin olan onlara yardım etmeyi mi dinimizin bir emri olarak görüyorsunuz?
Garip Hristiyanların masum kiliselerine yardım ile kültür emperyalizminin üsleri konumundaki bugünkü kiliselere yardım ayrı bir şey.
Sonra eğer gerçekten ihtiyaçları varsa ve yardım edilecekse niye Diyanet’ten kesiliyor? Bankalara yükleyin onların elektrik borçlarını.
Jack Kamhi‘lere yükleyin Yahudilerin kilise harcamalarını. Diyanet, kiliselere yardım edeceğine, önce camilerinin ihtiyacını karşılasın.
Camilerin tüm ihtiyacı, elektrik borcu vs. cemaatten toplanacak, Diyanet yardım etmeyecek, tam tersine Diyanet’e gariban halk yardım edecek.
Diyanet de zekat, fitre paralarını caiz olmayan şekilde kiliselere yatıracak, bu caiz olur mu, bu doğru olur mu?
Siz Müslüman olarak zekâtınızı nasıl kiliseye veremezseniz, sizden topladığı zekat ve fitre parasını da Diyanet kiliselere veremez.
Diyanet, Hristiyanların yardım kuruluşu mudur, Müslümanların mı? Kiliseler yardıma muhtaç mıdır, Kur’an Kursları mı, medreseler mi yardıma muhtaçtır?
Diyanet buralara en küçük bir yardım yapmıyor, tam tersine buraların Diyanete bağlı değilse kapatılması için uğraşıyor.
Sait Ali Ekinci:
Hocam affınıza sığınarak bir tashih ve tasrihte bulunmak istiyorum. Zekat, Fitre ve toplanan diğer bağışlar Diyanete değil Türkiye Diyanet Vakfı‘ına gitmektedir.
TDV ise bunlarla ilgili hayri hizmetleri yapmaktadır. Usul doğrudur ancak icraatta hata yapan kişiler varsa onlar sorumludur.
İbadethanelerin elektrik aydınlatmasını karşılayan ise TDV değil Diyanet İşleri Başkanlığıdır.
Bu kalem de halkın bağışlarıyla değil, Devletin verdiği bütçeden karşılanmaktadır. Devletin bütçesi ise Müslim/Gayri Müslim, Alevi Sünni herkesin ortak bütçesidir.
Diyanet, devletin kurumudur. TDV ise Vakıftır.
Hocam bir de mukayeseli bir bilgi paylaşmak istiyorum. Norveç’te Diyanete muadil bir kuruluş var. Kiliseler Birliği diye düşünebiliriz.
Bu kurum, din ayrımı gözetmeksizin tüm inanç kuruluşlarına üye başına TL olarak Bin TL’ye yakın bir yardım yapmaktadır.
Yani 500 üyesi olan bir Kilise/Cami Derneğine beş yüz bin (500.000.TL), 1.000 üyesi olana bir milyon TL civarında yıllık yardım yapmaktadır.
Bu yardımla ibadethanelerin her türlü ihtiyacı karşılanmakta, bina dahil satın alınmaktadır. Örneğin, Müslümanlar 12 yıl önce bir Kiliseyi satın alıp Cami’ye çevirdiler. Hem de Kiliseler Birliğinin verdiği yardım sayesinde…
Bu adamlar bu şekilde bir uygulama ile tüm inanç gruplarının takdirini kazanıyor. Diyanet, bir elektrik faturası ödedi diye, yaptığımız bu eleştiriler, Müslümanları TAHAMMÜLSÜZ göstermez mi? Selam, saygı ve dualarımla…
Ahmet Kalkan:
Sait Ali Ekinci Teşekkür ederim sanırım kurumun içinde çalışan biri olarak bazı bilgiler vermişsiniz.
Benim yazdığım yazı içinde bilgilerin doğru ve yanlışlığı, elbette önemlidir, ancak, bu kurumun İslâmî bir kurum olup olmadığı da değerlendirme dışı tutulmamalıdır.
Diyanet, sizin de belirttiğiniz gibi devletin kurumudur.
Devlet de İslam devleti değildir. Devletin benimsediği bir din vardır. Ama bu dinin içinde Tevhid, Allah’ın hâkimiyeti, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmedilmesi, putların reddedilmesi gibi hususlar yoktur.
Onun yerine devletin kutsanması, yüceltilmesi, devletin Kur’an’a ters uygulamalarının Kur’an’daki kurallara tercih edilmesi gibi hususlar vardır.
Bundan daha da önemlisi, dinimizin itikadî ve siyasî esasları yok sayılıp hakla bâtıl, nice konularda karıştırılmaktadır.
Yani, Diyanet, devlet dinine tâbi, onun hizmetinde olan bir kuruluştur. Onun devlete müdahalesi asla söz konusu değildir.
Devlet ise onun yöneticisi ve yönlendiricisidir.
Diyanet görevlisi olup da hakkı ketmetmeden/gizlemeden insanlara Allah’ın dinini anlattığını iddia eden kimse varsa, bu sözünü ispatlayabileceğini sanmıyorum.
Zaten tüm Diyanet görevlileri, göreve başladığı ilk günlerde memuriyet yemini yapmakta ve yaptığı görevi Allah’ın emirleri doğrultusunda yapacağını ilan etme yerine, ona tümüyle ters düşecek şekilde “Atatürk ilkeleri”ni koruyup kollayacağına dair yemin etmektedir.
İşte, bu devlet dinini Allah’ın dinine tercih eden bir Diyaneti biz resmî kurum olarak reddederken, bazıları onu savunup temize çıkarma gayreti içine girebiliyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı ile Türkiye Diyanet Vakfı’nın hangi görevleri paylaştığını, kimin ne yaptığını teknik olarak bilme ihtiyacı hissetmedim.
Bu iki kuruluş etle tırnak gibi birbirinden ayrılmayan, birbirine yardımcı olan kuruluşlar.
Sözgelimi hacca gitmek isteyenlerin kurası, tespiti işlerini D.İ.B. üstlendiği halde, paraların bankaya yatırtılıp faizini işletip el koyan kurum TDV oluyor.
İsterse görev değişikliği olsun. Nihayetinde Müslümanların hac için biriktirdikleri helal para, bunlar eliyle faize bulaştırılıyor mu, bunu adında Diyanet kelimesi bulunan hangi kuruluş yaparsa yapsın. Haramda yardımlaşma ile izah edilir.
Ve biz Diyanet’i eleştirdiğimiz zaman her ikisinin adında diyanet olan iki kuruluşu da tek kuruluş gibi eleştiriyoruz.
Bu iki kurum öyle iç içe geçmiş ki, sizin açıkladığınız şekilde “Zekat, Fitre ve toplanan diğer bağışlar Diyanete değil Türkiye Diyanet Vakfı’ına gitmektedir.”
Kimin eliyle toplanıyor bu zekât ve fitreler?
Diyanet İşleri’nin memurları eliyle. Yani önemsiz bir ayrıntı gibi ikisinden hangisinin ne yaptığı?
Hac organizesinden de görev dağılımı, sanki aynı kuruluş gibi değil mi? Hangi usulün doğru olduğundan bahsediliyor, bilmiyorum.
Zekât ve fitre, İslam devleti olsa onun toplama hakkı vardır. Ama İslam devleti olmayınca, onun bir kurumunun bunları toplama hakkı olur mu?
İslam Devleti olmayan Almanya veya Amerika’da devletin din kuruluşunun zekât toplaması ile benzetirsek durum daha iyi anlaşılır.
“İbadethanelerin elektrik aydınlatmasını karşılayan ise TDV değil Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Bu kalem de halkın bağışlarıyla değil, Devletin verdiği bütçeden karşılanmaktadır.” Diyorsunuz.
Sizin verdiğiniz bu bilgiye göre, devletin Diyanete ayırdığı bütçenin içinde “kilise ve havraların elektrik parası” için ayrı hesap olduğu gibi bir anlam çıkıyor.
Bunun böyle olamayacağını kesinlikle ifade edebilirim.
Devlet kiliselerin elektrik parasına bütçe ayırıyorsa, bunu niye Diyanet’in üzerinden yapsın? Diyanet’in kiliselerin ihtiyacını karşılayacak bir birimi, bir bölümü, bir bütçesi mi var dersiniz?
Böyle ise, Diyanet’in sadece İslam dinini resmen temsil ettiği iddiası da yanlış olur. Diyanet demek camiler kadar kiliselerin de ihtiyacını karşılayan dinler arası bir yardım kuruluşu, Hristiyanların da dinlerine yardım eden bir kuruluş olduğu netlik kazansın ve ilan edilsin.
Türkiye’de faal kiliseler daha çok zengin Rumların yaşadığı semtlerde Taksim’de, Kadıköy’de, Adalar’dadır.
Buralardaki kiliseler, biraz ilgi duyduğunu gördükleri Müslüman Türk gençlerine bedava İncil dağıtıyorlar, kimi zaman İncillerin içine 100 dolar koyduklarını duyuyoruz.
Müslüman gençleri Hıristiyanlaştırmak için para saçmaktan sakınmayan kilise cemaati, kilisesinin elektrik parasını ödeyemiyor ve Diyanet, devletin verdiği bütçe ile onlara yardım ediyor.
Sizin dediğinize göre halkın parası buralara kullanılmıyor.
Eğer böyle ise bile, devletin bütçesi dediğiniz şey, Müslüman halkın vergilerinden oluşmuyor mu?
Müslüman halk, bunca ihtiyaç sahibi olduğu halde, gerçekten verdiği vergilerin kiliselerin ihtiyacına ayrılmasına razı mıdırlar?
Kiliselerle birlikte havralara da yardım ediliyor.
İsrail devleti, Filistin’deki camilere silah mermileri atarak, oradaki cemaatin tepesine bombalar yağdırarak onlara yardım ederken, onların buradaki destekçilerinin havralarına benim gariban ama İsrail düşmanı vatandaşın vergilerinden o zengin ve sömürücü Siyonistlere yardım edilecek.
“Mukayeseli bir bilgi paylaşman” güzel, ama iki ülkenin şartlarını mukayese etmen şartıyla. Yoksa iki elmayı değil, elma ile armudu karşılaştırmış oluruz.
Yanlış bilmiyorsam, Norveç’teki o resmi din kuruluşu, gelirini halktan direkt olarak aldığı zorunlu kesintilerden oluşturuyor.
Yani bütün işçilerin, Türklerin ve diğer Müslümanların da dâhil, maaşlarından Kiliseler Birliğine kesinti yapılıyor.
Dolayısıyla o paralar, aynı zamanda Müslümanların kendi ibadethaneleri için kesilen para.
Bu kuruluş, din ayrımı gözetmeksizin topladığı paraları, tabii ki din ayrımı gözetmeksizin dağıtacaktır. Bunun fazilet tarafı neresi?
Sizin söylediğinize göre devlet kiliselerin elektrik borcunu bütçe olarak ayırıyor, o ödüyor, ama işsiz gariplerin, dul kadınların elektrik paralarını ödemiyor, camilerin ihtiyacını cemaat karşılıyor, devlet karşılamıyor…
“Bu adamlar bu şekilde bir uygulama ile tüm inanç gruplarının takdirini kazanıyor. Diyanet, bir elektrik faturası ödedi diye, yaptığımız bu eleştiriler, Müslümanları TAHAMMÜLSÜZ göstermez mi?” diyorsunuz.
Onları takdir edip etmemek sizin tercihiniz, ama onların kiliselerinin elektrik paralarını ödeyince sizi tahammüllü, iyi insan olarak göreceklerini, sizin düşmanınız PKK’ya yardımı keseceklerini, Filistin’deki Müslümanlara merhametli olacaklarını düşünüyorsanız sanırım kıyameti beklersiniz.
Kur’an diyor ki:
“Sen onların dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır. De ki: ‘Asıl doğru yol ancak Allah’ın yoludur.’ Eğer sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan, bilesin ki artık Allah sana ne dost ne de yardımcı olacaktır.” (2/Bakara, 120).
Bakın İslam Devleti, Müslüman olmayanları askere almaz. Onların da Müslümanları askere almamaları gerekir.
Şimdi kâfir-mü’min fark gözetmemeyi, vatandaş adı ile hepsini eşit görmeyi insanlığa dayatıyorlar.
Kur’an, asla mü’minle kâfiri eşit görmez. Kâfirlerin müminler üzerinde bir yere sahip olmasını istemez. Kâfirlere dostluk yapılmasını, onlara sevgi beslenilmesini asla onaylamaz. Selam ve dualarımla…
Sait Ali Ekinci:
Ahmet Kalkan hocam Allah razı olsun bilgilerinizden istifade ediyoruz. Sizinle Tevhid, Din/Diyanet konusunda tartışmaya haya ederim.
Yazılarınızdan istifade etmeye çalışıyoruz. Her yazdığınıza tabi ki katılmıyoruz. Yazdıklarımdan aldığınız bazı çıkarımlar yine hatalı olmuş. Yanlış anlaşılma oldu sanırım.
Polemiğe dönmesin diye uzatmayacağım inşaAllah. Yazıları okunan ve nasihatleri dinlenilen bir Hocamızsınız.
Yazdıklarınızdan emin olmadığınız, duyduğunuz şeyleri yazmanız şahsınıza ve başkalarınıza haksızlık olur.
Örneğin TDV nin faiz işletmesi imkanı yoktur. Haberde duyduğunuz mesele başka bir konu idi.
İlmi konulardaki dikkatli ve temkinli duruşunuzu bu konularda da sürdürmeniz daha takdire şayan. Rabbim ilminize ve ömrünüze bereket versin.
Ahmet Kalkan:
Sait Ali Ekinci kardeşim “Polemiğe dönmesin diye uzatmayacağım” dediğiniz halde, zaten polemiğe çoktan döndü.
Benim emin olmadığım şeyleri, başkalarına haksızlık olacak hususları yazdığımı iddia ederken, Diyanet’e toz kondurmamaya çalışmanız ve Diyanet’in başkalarına haksızlık yapmayan emin bir kuruluş olarak görülüyor intibaı verdiğiniz şekilde onların faiz gibi haramlardan uzak olduğundan emin konuşuyorsunuz.
O kadar kendinizden ve Diyanet’ten emin konuşuyorsunuz ki, bu konuda onlara sonuna kadar güvendiğiniz anlaşılıyor.
Belki kastınız o değil; ama yazıdan öyle anlaşılıyor.
Hakikati savunduğunuzu söyleyebilirsiniz, ama bâtıl düzenin bâtıl kurumlarında hakikat mi olur ki, onları savununca hak ve hakikati savunmuş olasınız.
Diyanetin 2020 yılında faiz gelirinin iki milyon yüz doksan milyon olduğunu Sayıştay raporundan öğreniyoruz.
Diyanet İşleri başkanının yalanlamak için söylediği çelişkili ve tuhaf ifadeler çocukları bile ikna etmez.
Demek diyanetin parası a) bankada durmuyor. b) Bankada duruyor ama faiz almıyorlar. c) bankada duruyor ama gizli faiz alıyorlar.
Sayıştay’ın incelemesinde ortaya çıkıyor. Size göre ikinci şık doğru anlaşılan. Bu husus, Faizi almaktan daha beter değil midir? Allah ve Resulü ile savaşan kuruma bağışlamak.
Diyanet bir devlet kurumudur. Hangi devlet kurumu yasal faizi reddetme hakkına sahiptir?
Sayıştay, olmayan bir faizi mi rapor ediyor?
Başkanın açıklamasına inanıyorsan vah! Ve benim emin olmadığım şeyleri yazdığımdan eminsiniz. Niye?
Öyle anlaşılıyor ki, yüzde yüz başkana ve diyanete güveniniz tam, ona güvenip beni suçladığınıza göre..
Diyanete o kadar inanıyorsunuz ki, onlar haram yemez, faiz yemez, “faiz yemiyoruz..” diye yalan söylemez.
Ama Ahmet Kalkan, emin olmadığı ve araştırmadığı şeyleri doğru olmasa da yazar öyle mi?.
Bana göre Diyanet denilince hem “İşleri” hem “Vakfı”, her ikisi de aynı sayılır. İkisi de “Diyanet” kelimesini ismen ve resmen kullanan kuruluşlardır.
“TDV’nin faiz işletmesi imkanı yoktur..” Hesabında milyon liralar bulunan bir kurumun parasını nereye koyduğunu, o paranın faizle ilgisi bulunup bulunmayacağını, devletin kanunlarını, esas imkânı olmayan şeyin faizden kaçmak olduğunu mu konuşmamız gerekiyor?
O Siz hiç Diyanet görevlilerinin put heykellere karşı bir söz ettiğini, Atatürk’e aşırı sevgi ve saygı duymanın hükmünün ne olduğunu söylediğini, topluma güncel şirk ve küfür hakkında bilgi verip uyardığını, Allah’ın indirdiği hükümlerin uygulanması gerektiğini, İslâm’ın hâkim olması ve İslam Devletinin oluşması için gayret edilmesi icap ettiğini anlatan bir Diyanet görevlisine rastladınız mı?
Bakara 159‘da Allah’ın indirdiği beyyineleri anlatmayanlara Allah’ın ve diğer varlıkların lânetlerinin üzerlerine olacağı vurgulanıyor.
Haa, böyle bir kurum diye onlar hakkında yalan isnad edilir mi, elbette edilmez. Ama üst düzeyde Diyanet görevlilerini tanıyorum, onlar sadece faiz değil, daha nice haramlardan ve yolsuzluklardan bahsediyorlar.
Siz ise, Diyanet’e kefil gibi konuşuyorsunuz.
Onlar faiz almıyorlar, almazlar. Ahmet Kalkan yanılıyor, emin olmadığı şeyleri söylüyor, başkanı Allah’ın emri ile devletin emri birbirine uyum sağlamıyorsa kesin olarak “Devletten yana olan ve düzeni Müslümanlara sevdirmeye çalışan bir kurumdan” bahsediyorum.
Reddedilmesi gereken kurumdan. Faizi almakla günahı sınırlı olmayan, faizci düzen için halka dua ettiren, o düzenin kutsallarını kutsal kabul edip hiçbir şekilde İslam devletinden bahsetmeyen, Kemalist, laik, kapitalist bir düzeni İslam diye halka sevdiren bir kurumun faizden kaçındığına, verdikleri beyanattan emin olarak inanıyorsunuz.
Kim bilir belki Diyanet görevlilerinin maaşlarının faiz bulaşmasın diye bankalardan gelmediğini, özel helal bir kurumda muhafaza edildiğini, Diyanet’in hesaplarının faiz bulaşmasın, kirlenmesin diye bankada yatmadığını da iddia edenler çıkabilir.
Allah’ın dinini çarpıtmadan anlatmayan, putlara karşı çıkmayan, Kemalist düzenin en büyük desteği durumundaki kurumu, insanları irşad etmesi gerekirken, Allah’ın evini babasının malı gibi görüp camide i’tikâf yapanları polis zoruyla camiden attıran bir devlet kuruluşunu savunmanız; ne Allah yanında, ne adalet açısından doğrudur ve size ne şeref, ne sevap kazandırır.
Sait Ali Ekinci:
Ahmet Kalkan muhterem hocam Tam ve mükemmel olan tek varlık olarak Alemlerin Rabbi olan Allah’ın varlığına inanıyorum. Peygamberler dahi eksik ve hatalı iken beşer ürünü kurum ve kuruluşları hatasız görmekten Allah’a sığınırım.
Bir şeyin tamamı doğru değilse, tamamının yanlış olduğu anlamı da çıkmamalıdır. Sizin ana başlıkta yazdığınız konuda bilgi hatası olduğunu belirttim.
Ancak siz “Benim yazdığım yazı içinde bilgilerin doğru ve yanlışlığı elbette önemlidir, ancak bu kurumun İslami bir kurum olup olmadığı da değerlendirme dışı tutulmamalıdır” deyip yeni bir fasıla açtınız. Ondan sonra da yeni yeni fasılalar.
Emin olduğum nokta şudur:
Diyanet, bir bankaya faizli işlem yapmak için para yatırmaz. Sayıştay’a mevzu olan konu, hesapta bekleyen nakitlerin üzerine faizin gelmesi, cezalı durumlardaki personel ve diğer kişilerden alınan gecikme bedelleridir.
Bu ikisinde de kurumun bir dahli söz konusu değildir ve bu gelirler hazineye aktarılmaktadır.
Örneğin sizin banka hesabında bekleyen paranıza sizin talebiniz dışında faiz gelmesi, ya da size borcu olanın gecikmesinden dolayı bankanın karşı taraftan sizin ihbarınıza gerek olmadan yasal faizleri talep etmesidir.
DİB’in faizle mücadelesinde iki önemli gelişmeyi de paylaşmayı uygun görüyorum.
2019 yılı itibariyle yeni sözleşme yapacak olan Başkanlık ve Müftülükler artık sadece Faizsiz finans kuruluşlarını tercih edecekler, diğer bankalarla yeni sözleşme yapanlar hakkında soruşturma açılacaktır.
TDV’nin Devlet bankaları haricindeki bankaları Faizsiz kuruluşlar olacaktır. Diğer konularda da hataların minimize edilmesi, iyi doğru ve güzel işlerin yapılması için dualarınız bekleriz.
Hocam affınıza ve anlayışınıza sığınarak haddimi aşmadan şunları da belirtmek isterim;
Rabbimiz bize hakikatleri anlatırken “kan ve dışkı arasından gelen tertemiz sütü anlatır” ya Nahl Suresinde.
Ben, bahsettiğiniz kan ve dışkının içerisindeki sütün hayrına ve hatırına bazı çalışmaların yapılması gerektiğine inanıyorum. Kurumlar da böyledir, sivil yapılar da.
Sizin bazı iddialarınız sadece teoriktir, örneğin: İslam Devleti….Allah’ın indirdikleriye hükmeden devlet/hükmetmeyen devlet…
Hz. Peygamber ve iki halifeden sonra Allah’ın indirdiklerinin dışında hiçbir şeyle hükmetmeyen bir Devlet var mı?
Şahsen öğrenmek isterim ve size teşekkür de ederim.
Ama İslam Tarihi kitapları Emevilerden itibaren hepsine İslam Devleti diyor. Allah ve Rasulü insan öldürmeyi yasaklamışken Sahabiler birbirlerini öldürdüler.
Bu, onları “İslam Devleti olmaktan” uzaklaştırmış olur mu? Hz. Osman’ın akrabalarını devlet yönetimine tayin ederken Nisa 58’i, Ehliyet/Liyakati ihmal etmiş oluyor mu? Bu, onları İslam Devleti olmaktan çıkarır mı?
“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirdir” ayetini bayraklaştıran Hariciler Hz. Aliyi, Silahların ucuna takan İŞİD’çiler onbinlerce masum insanı katlettiler. Onların söylemlerini siz de Nazikçe savunmuş olmuyor musunuz?
İslami bir Devletin olmaması, Müslümanlara burada Devletin herhangi bir dairesinde çalışmayı haram kılar mı?
Hz. Yusuf İslam Devletinin mi Aziziydi?
İslam’ın hakim olmasını vaazında, hutbesinde, özel derslerinde anlatan bir çok arkadaşımız var. Hamdolsun, okuyorlar, anlatıyorlar.
Kurumda her şey güllük gülistanlık değil tabi ki. Herkesin bulunduğu yerde imtihanları var. Kurumlarda da bunun mücadelesini verip bedel ödeyenler var.
Kurumların her şeyin savunmuyoruz Hocam. Tevhid’i dillerinden düşürmeyen bazı özel STK’ların iş ve işleyişlerinde de benzeri sorunlar var. Bu sorunlar var diye onları “İslam dışı” saymamalıyız.
Geçtiğimiz yıllarda Camide herhangi bir itikaf programı olmayan, bu yıl ne hikmetse normalde gitmedikleri Camilere gelip “Biz burada itikaf yapacağız” diyenlere, sizin “Evlerimizde itikaf yapalım” mealindeki hikmetli, mutedil yazınıza benzer nasihatler yapıldı ancak arkadaşlar emir almış ve Cemaatlerin yapmadığı, siyasi politik bir kavganın ateşiyle oynadıklarını belki bilerek belki bilmeyerek oyuna geldiler.
Yine de onlar provakasyon için basılan düğmenin Müslüman kurbanlarıdır, kardeşlerimizdir.
Polis de bu tuzağa düşen, bizim insanımız. Mâbedlere bu şekilde saldırı yapılması insani de değil İslami de değildir.
Bir topluma olan nefretimiz bizi duygusallığa ve adaletten uzaklaşmaya sevk etmemelidir.
Siz bulunduğunuz mevzide güzel işler yaparsınız. Bazı kardeşleriniz de başka mevzilerde güzel çalışmalar yapabilir.
Sizin çalışmalarınızın ayrı bir önemi var, onların da ayrı bir önemi vardır.
Kendi çalışmanızı önemsetmek için başkasının çalışmalarını tahkir etmeniz, tekfir etmeniz doğru değildir.
Takdir edersiniz ki Kur’an’ın ve Hz. Peygamberin Mekke’ deki üslubu ayrıdır Medine’deki üslubu ayrıdır.
Siz daha çok Mekki üslubu önemsiyorsunuz. Medine’de Gayri Müslimlerle “Medine Vesikasını” hayata geçirmeleri, konumuzu aydınlatmaya yeterlidir, diye düşünüyorum.
Vesika, O günün örf, adet, kurum ve kuruluşları ile ortaklaşa bir çalışmadır ve bir ucunda Rasulullah aleyhi selam vardır.
Tahtadan taştan yapılan putlarla savaşmak kolaydır, ancak nefsini ilahlaştıranların kendi putlarıyla mücadelesi o kadar kolay mı, bilmiyorum.
Sadece 1980 sonrası kurulmuş Tevhid, Ümmet, Hüküm Allah’ındır diyen kişi ve gruplarımız, nedense bir arada yürümesini bilmiyor.
Yıl başı grup kuruluyor, grup dağılıyor. Parçalanıyor, bölünüyor.
Velhasıl bütün matematiksel işlemler oluyor ama “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanmayın. Birbirinizle didişmeyin, Gruplara hiziplere ayrıldılar, her grup kendi elindekiyle övündü…” ayetlerini rafa kaldırdılar.
Bir çok Hocanın “benlik, iktidar ve baş olma arzusu ümmetin binbir emeğini yerle yeksan etti.” Herkes başkasının putuna İbrahim, değil mi Muhterem Hocam?
Hakkınızı helal ediniz, yaşınız, ilminiz, emekleriniz, olgunluğunuz ve vakarlı duruşunuza saygı ve hürmetim sonsuzdur.
Bilmeden haddimi aşıp sizi incitsem, kusurumu bağışlayınız. Selam, saygı ve dualarımla…
Ahmet Kalkan:
Sait Ali Ekinci Katılmadığım, doğru olarak görmediğim çok husus olduğu halde, uzatmamak için cevap vermiyorum.
Giderek kaybolan üsluptaki saygıya, ifadelerdeki hassasiyete teşekkür ediyor ve takdirlerimi sunuyorum. İhtilaf edilen hususlar bu üslup içinde tartışılmalı. Selâm ve dualarımla…
Sait Ali Ekinci:
Ahmet Kalkan hocam Allah razı olsun. Ben de sevgi, saygı ve hassasiyetin korunmasına seviniyorum. Selam, saygı ve hürmetlerimi arz ediyorum.
İbrahim Turan:
Ahmet Kalkan hocam Belçika hükümetin Türkler ve Faslılara Cami ve Cemaatleri için harcadıkları para tablosu aşağıda.
Ahmet Kalkan:
İbrahim Turan kardeşim Belçikalıların camilere yardımında eksik bıraktığın yer de var, söyleyeyim: Resmî olarak Belçika devlet camisi kabul ettiği camilerin açılışında 40 bin euro civarında yardım ediyor.
Sevgili kardeşim, Avrupa’yı, oralardaki camilerin durumunu, o ülkelerin camilere niçin yardım ettiğini sanırım senden çok daha iyi bilen birisiyim.
Çünkü o bahsettiğiniz devlet yardımı alan resmî câmilerde değilse de oralardaki bazı camilerde bizzat imamlık yapmış birisiyim.
Bundan yaklaşık 35 sene önceleri iki sene Fransa’da, 6 sene de Hollanda’da kaldım. Belçika’yı da çok iyi tanırım.
Çocuğumu orada yatılı bir kursta okuttuğum için sık sık gidip geldim.
Bahsettiğiniz yardımlar hangi camilere ve hangi niyetlerle yapılıyor, ah bir bilseydiniz, bilseydiniz Avrupalılara sevginiz değil, hıncınız artardı.
Bütün bu yardımlar yapılırken, Belçika’nın bütün bunları Allah rızası için, Müslümanları ve İslâm’ı düşündüğü ve sevdiğinden dolayı yapmadığını daha ne zaman Müslüman kitle anlayacak acaba?
Bugün Belçika’da yaşayan Müslümanların kaçta kaçı İslamizasyonun, içi boşaltılmış sahte İslâm’ın Belçika modelini teşhis edebiliyor?
Bu gibi sorular oralardaki Müslümanların fikrî konumuyla, İslâm’ı anlama ve hayata geçirmesiyle alâkalı. Bu konuda birkaç söz söylemek gerekecek:
Avusturya ve Belçika’nın diğer Avrupa ülkelerine göre bir farkı var. Bu iki ülkede İslâmiyet resmî din olarak kabul edildi.
Belçika‘da 120 tanesi Türklerin olmak üzere, toplam 210 cami var. Bunların kaç tanesi, bahsettiğiniz yardımı alıyor biliyor musun?
Bunların sadece 87’sinin devlet tarafından resmî olarak tanındığını, yani bunların Belçika devlet camisi olduğu için devlet tarafından finansal olarak desteklendiğini belirteyim.
Bu camilerin bir kısmı Faslılara ait.
Türklerin 46 camisinin devlet camisi olduğu ve maddî destekler aldığını belirtelim. Şu soruya cevap versen, konunun nereye dayandığını anlamış olacaksın.
Türk camilerinden 46 camiye bu maddî destekleri veren Belçika, niye diğer 74 camiye hiçbir yardım yapmıyor?
Bir kısmını bahsettiğin o yardımları almak için câmilerin resmî olarak tanınması gerekiyor. Bunun için o câmilerin uyması gereken birçok kurallar koymuşlar.
Ya para için bu kurallara uyacaksın. Ya da ben devletin değil, Allah’ın kurallarına uyacağım diyecek ve hiç maddî destek almayacaksın.
Bu kuralları da yeterli görmedi Belçika. Camilere yönelik kriterler çok katılaştı. Resmî olarak tanınmak için müracaat eden 70’in üzerinde cami, senelerdir bekletiliyor.
Güvenlik ve İstihbarat birimleri tarafından finansal yapısı, yurtdışı bağlantıları ve radikal gruplar ile ilişkileri yıllarca mercek altına alınıp öyle karar verilecek.
Bu ne demektir, bir cümle ile açarsam, bir cami Allah’ın rızasını ölçü almışsa, Belçika devletinden hiçbir yardım beklemeyecek.
Belçika’nın din ve sosyal hayat anlayışına uygun ise, aynen kendi ibadethanesi gibi yardım edecek. Aslında yardım ettiği cami eliyle o kadar Türk insanını asimile ediyor, Belçikalılaştırıyor, çok mu bu para?
Yoksa saf saf Belçika camilere yardım ediyor demek, bu sözü söyleyen kimse için; “Belçikalıların yardımını almış mı acaba?” diye soruyu gerektirir.
Son sözü Kur’an söylesin:
“Sen onların dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır. De ki: “Asıl doğru yol ancak Allah’ın yoludur.” Eğer sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan, bilesin ki artık Allah sana ne dost ne de yardımcı olacaktır.” (2/Bakara, 120)
Alpaslan Aslan:
Ahmet Kalkan HOCAM, TÜRK VATANDAŞI YAHUDİ VE HRİSTİYANLARIN VERDİKLERİ VERGİLERLE camilerin elektrik parasının ödenmesine ne diyorsunuz?
Ahmet Kalkan:
Alpaslan Aslan En az diğerine karşı çıktığım şekilde buna da karşı çıkarım. Karşı çıkmamın gerekçesi Kur’an’ın uyarısıdır. Kur’an diyor ki:
“Müşrikler, inkârlarına bizzat kendileri tanıklık edip dururken, Allah’ın mescidlerini onarıp şenlendiremezler. Onlar, yapıp ettikleri boşa giden kimselerdir ve onlar ebedî olarak ateşte kalacaklardır.
Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazını kılan, zekâtını veren ve yalnız Allah’tan korkup çekinen kimseler imar edebilirler. İşte bunların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” (9/Tevbe, 17-18).
Adalet olmalı, onlar bizim camilerimizin bakımını, elektrik parasını üstlenemezlerse, biz onlarınkini niye üstlenelim?
Bizim dinimiz bize, onların dini onlara. Müslümanların camisi Müslümanlara, Hıristiyanların kilisesi kendilerine.
Kilisede heykellere tapınanlara yardım edersem, yarın putperestlerin heykellerine de yardım etmem istenir. Harama yardım haram, küfre ve şirke yardım da küfür ve şirktir.
Kaynak: Ahmet Kalkan hocanın Sosyal Medya paylaşımı
Tarih: 01 Mayıs 2021
Tags: