İslam Akidesi İle Amellerimiz Arasında Organik Bağ Nasıl Kurulur?
İslam Akidesi İle Amellerimiz Arasında Organik Bağ Nasıl Kurulur?
Allah’ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi en Başta Ölçü ve Örnek Rasul Hz. Muhammed’in, Ehli Beytinin, Güzide Ashabının, İslam Ümmetinin ve Sizlerin Üzerine Olsun Güzel Kardeşlerim.
Bittikten sonra da ifade edilebilecek bir duayı, Ben yine başlangıçta ifade ediyor ve “Ey Rabbim.. Bu makalemi hayırlara vesile eyle..” diyorum.
Üzerinde meyveleri bulunan bir Elma Ağacını, meyvesinden yola çıkarak gelin basit bir incelemeye tabi tutalım.
Meyve, ufak ve ince bir dala tutunmakta değil mi? Bu ince dal, daha kalın bir dalla, O da ana dallardan birisiyle irtibatlı..
Ana dallar ise taşıyıcı Ana Gövdeye adeta monte edilmiş. Bu ana gövde ise en alt kısımda toprakla irtibat halinde..
Buraya kadar bizim zahiren gördüklerimiz. Malumunuz bir de toprağın altı var..
Toprak altında olan kısma “Kök” diyoruz.
Toprak altıda adeta toprak üstü gibi önce Ana kök dalları, sonra bundan daha ince tali kök dallarına ayrılmakta.
Tali kök dallarının bitim noktasına yani “en uca geldiğimizde” ise burada iki şeyle karşılaşıyoruz:
Birincisi, Kökün en ucunda bulunan ve kökün toprak içerisinde ilerlemesini sağlayan ve “Yüksük” diye adlandıran kısım.
İkincisi ise, Topraktan suyu ve suda erimiş maddeleri, mineralleri alan ve taa meyveye ulaştıran “Emici Tüyler” dir.
Ağacın toprak altı kısmı dediğimiz Kök; aynı zamanda ağacın sağlam bir şekilde toprağa tutunmasın sağlar, Bazı bitkilerde besin depolar, Bitki hormonları ile diğer Organik bileşikleri sentezler.
Kardeşlerim burada size çok çok ilginizi çekecek bir şey daha söyleyeyim, “Topraktan kök vasıtasıyla alınan Su ve Mineraller yani besin”, Meyve ve yapraklara “Farklı kanallar yoluyla” taşınır, iletilir..
Ey Rabbim, Senin Şanın Ne Yücedir.
İslam Ümmetinin hayırlı evladı, tatlı dilli, güler yüzlü ve hak sözlü canım kardeşlerim
Niçin bir “Elma ağacı örneği” ile makaleme başladım biliyor musunuz?
Yukarıda tafsilatlıca ifade ettiğim gibi “Yaratılış Özelliği” olarak bir ağacın Anatomik yapısında “Ona Özgü” şeyler vardır.
“İslami Düşüncenin Temel Yapısı ve Temel Dinamiklerinin de” kendine özgü şeyler vardır.
Bu gün içinde yaşamakta olduğumuz şu toplum İslam’ın en temel kavramı olan ve Arapça da AKİDE (Türkçede en yaygın kullanılan haliyle İMAN) denilen lafza maalesef çok çok yabancıdır.
Bu nedenle gelin şuna bir açıklık getirelim.
“AKİDE” sözü Arapça “Akd” ( عقد) kökünden türeme bir kelimedir.
“AKD” ise, sözlük anlamı itibariyle “Düğümleme, Bağlama, Anlaşma yapmak” demektir.
Mesela evlilikteki “Nikah Akdi” demek; “İslam şeriatine uygun bu alakayı iki tarafın da (erkek & kadın) birbirlerini iltizam ve taahhüt ederek bir sözleşme, bir anlaşma ile bağlamalarıdır..”
Böyle bir muameleye “Mün’akid” denir. Bunun böyle vücuda gelmesine de “İn’ikad” denilir.
Kur’an-ı Kerim’de şanı yüce Allah (cc);
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَوْفُوا بِالْعُقُودِۜ
“Ey iman edenler, Akidlerinizin (Rabbinize ve birbirinize verdiğiniz sözlerin) gereğini yerine getiriniz” (Maide suresi 1) ayette geçen “Akd” kelimesi, hem terim olarak hem de en geniş manası ile zikredilmiştir.
“Akd” kelimesinin zıddı ise “Hall” kelimesidir ve “Çözmek” anlamına gelir. Türkçede kullanılan “Hallet & Çöz.. Hellettim & Çözdüm..” sözleri gibi.
Bu iki kelimenin bir arada kullanıldığı meşhur bir ifade vardır: “Ehl-i Hal ve’l Akd..” Bunun manası ise “İslam Ümmetinin işlerini düzene koyan, Halleden, çözüm ortaya koyan kimseler..” dir.
Şimdi de gelelim AKİDE kelimesine..
Sözlük anlamı itibariyle AKİDE (İman) ; “Kalbin üzerine bağlandığı husustur. Ya da insanın o şey üzerine adeta kalbini düğümlemiş olmasıdır. Ve de Canı gönülden bağlanılan şey..” anlamına gelmektedir.
“İtikad” ise mana itibariyle, “Düğüm atmışçasına bağlanmak, Bir şeye gönülden inanmak, Onu canı gönülden benimsemek..” demektir.
İstilahi anlamı itibariyle AKİDE yada İMAN; “Vakıaya mutabık bir Delile dayalı kesin tasdik etme..” demektir.
Mekânı Cennet olsun, Büyük Devlet Adamı, Âlim ve Mutlak Müctehid Takıyyuddin en Nebhani dedi ki;
“İslam ağacının kökünde bulunan toz ve toprakları yok edip atmak, tüm ‘Fikirleri ve Hükümleri’ İSLAMİ AKİDE ile bağlamak, Ancak ve ancak ‘AKİDENİN Kur’an ve Sünnetten Nasıl Kaynaklandığını’ beyan etmek ve ortaya koymakla mümkündür.”
Bunun detaylarına girmeden önce gelin şu iki soruyu önce kendimize soralım:
BİR: İslam Akidesinin, Kur’an ve Sünnet kaynaklı olduğu nasıl açıklanır?
İKİ: Elma ağacının kökü ile meyvesi olan Elma arasındaki “Organik bağ” misali, “İslam Akidesi ile Diğer İslami Fikir ve hükümler arasında bir bağ” nasıl kurulur?
Bu iki sorunun cevabı öncesinde İslami Akide ya da İslam Akidesi üzerinde biraz durmazsak olmaz.
İSLAM AKİDESİ; Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Resullerine, Ahiret gününe, ‘Kader ile Kaza’nın Hayır ve Şer’ri nin’ Allah’tan geldiğine iman etmektir.
“Akaid” kelimesi, “Akide” kelimesinin çoğuludur.
Buna göre “Akaid” sözü, “İslam dininin temel kaideleri, İnanılması, İman edilmesi zaruri hükümleri” anlamına gelir.
Bu temel kaidelerden bahseden ilme de “Akaid İlmi” denilmiştir.
Şimdi Mehmet, Aişe, İbrahim, Sumeyye, Fatih ya da Ravza bana diyordur ki;
“Ya Bekir amca yukarıda ‘Delile dayalı, Delilden neşet eden’ dedin.. şunu bir bize açıklar mısın nedir Delil?”
“İsteyenin bir yüzü kara.. Vermeyen Kunta Kinte” misali açıklayayım canım kardeşlerim.
Türkçe’de “Delil” lafzı ile ifade edilen şey aslında Arapça “Dalil دليل “ lafzıdır.
Bunun manası ise “Yol gösteren, Kılavuz, Doğru yol ve sonuca ulaştıran” demektir. Bu Arapça sözcük, Arapça “Dalala ͭ دلالة “ sözcüğünün sıfatıdır.
Yine Türkçede “Delalet” lafzı ile ifade edilen şey aslında Arapça “Dalala ͭ دلالة “ lafzıdır.
Bunun manası ise “Yol gösterme, Kılavuzluk etme, İşaret etme, Delil olma” demektir. Bu Arapça sözcük, Arapça “Dalla دلّ “ yani “Gösterdi, İşaret etti” fiilinin masdarıdır.
Örneğin Kur’an da geçen şu ayettir:
اَلَمْ تَرَ اِلٰى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّۚ وَلَوْ شَٓاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًاۚ ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَل۪يلًاۙ
“Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye Delil kıldık.” (Furkan suresi 45)
Yine Arapçada kullanılan bir Lafız daha vardır; “Burhan البرهان “
“Berraklaştırmak, Açıklığa kavuşturmak, Delil getirmek” anlamındaki Arapça “b-r-h” (بره) kökünden türediği kabul edilir.
Kur’an-ı Kerim’de ise “Hak ile bâtılı birbirinden ayıran kesin delil” karşılığında kullanılır.
Örneğin Kur’an da geçen şu ayette olduğu gibi:
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ نُورًا مُب۪ينًا
“Ey İnsanlar! Rabbiniz’ den Size kesin bir Burhan (delil) geldi, Size apaçık bir Nur, (Kur’an) indirdik.” (Nisa suresi 174)
Can kardeşlerim, Şayet tasdik, “Delilsiz” olursa O iman olmaz. “Delilden” kaynaklanmadıkça da “Kesin Tasdik” gerçekleşmez.
Eğer “Delil” olmazsa “kesinlik” de söz konusu olmaz.
Böyle bir durumda ise “Sadece O haber doğrulanmış olur” ki bu da, iman sayılmaz.
Buna göre ”Tasdikin kesinlik kazanabilmesi” yani “Bir iman haline gelebilmesi” için mutlaka bir ”Delile” dayanması gerekir.
Bu nedenle “İman edilmesi istenen her şeyin” tasdikinin “Bir iman haline” gelebilmesi için “Delilin” varlığı zorunludur.
Dolayısıyla doğru olup olmadığına bakılmaksızın “İmanın oluşumunda temel şart” illaki “Delilin” varlığıdır.
Ey Müslümanlar, gözümün bebeği güzel kardeşlerim.
Yukarıda İMAN’ ın tarifi yaparken cümle içinde dedim ki; “Vakıaya uygun, Vakıaya mutabık bir ‘Delile’ dayalı..”
Ne demek Vakıaya uygun yada Vakıaya mutabık olmak.. gelin biraz da bunun irdeleyelim.
Vakıa, Arapça bir kelime.. “Olan bir şey, Gerçekleşen ya da meydana gelen olay ya da Olgu” anlamlarında kullanılan bir lafızdır.
Mesela gökyüzündeki “Ay” bir vakıadır.
Bir kişi kalkıp “Ay” hakkında bir fikir ortaya koyuyor ve diyor ki; “Ay bize Isı ve Işık verir..”
Bu fikir “Vakıaya uygun yada mutabık bir fikir değildir” Çünkü “Bize ısı ve ışık veren Güneş’ tir” değil mi?
Bir başka misal daha verelim.
Meselâ bir münafığın, “Muhammed Allah’ın Elçisidir” şeklindeki Sözü, bu kişinin vakıası yani “Kalbindeki, içindeki gerçek vakıasını, yani inancını” ifade etmemesi yönünden “Koca bir Yalandır”
Fakat Hz. Muhammed’in “Allah’ın Rasulü” olduğu gerçeğine vakıasına uygun düşmesi bakımından “Doğru bir Sözdür.”
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz diyor ki;
Münafıklar Sana geldikleri zaman: “Şahitlik ederiz ki Sen gerçekten Allah’ın Resulüsün” derler. (Üstelik) “Allah da bilir ki, Sen elbette O’nun Resulüsün” (diyerek kendi samimiyetsizliklerini örtmek için Allah’ı da şahit gösterirler. Ama) Allah hiç şüphesiz o münafıkların bir yalancı olduklarını da (bilmekte ve buna) şahitlik yapmaktadır. (Münafikun suresi 1)
“Vakıaya uygun ya da Vakıaya mutabık bir ‘Delile’ dayalı..” kesin tasdik için ortaya konulacak Delil iki çeşit olur:
BİR: Akli Delil
İKİ: Nakli Delil
Burada şöylesi bir soru akla gelebilir: “Delilin Akli veya Nakli olup olmadığını kim belirler ya da Neye göre belirlenir?
Bunu, kendisine iman edilecek hususun vakıası belirler. Çünkü Allah’a iman ile Meleklere iman etme iki farklı husus ve vakıalardır.
Şimdi gelelim Akli ve Nakli delillerin tanımına:
AKLİ DELİL: Eğer konu; Duyu organları ile idrak edilerek hissedilen bir vakıa ise onun delili kesinlikle Akli delildir.
NAKLİ DELİL: Duyu organları ile idrak edilemeyen bir konunun delili ise Nakli delil’dir.
Nakli delilin bizzat kendisini Duyu organları hissediyorsa, yani “O, Delil olma özelliğini” Hissin algılama alanında bulunmasından dolayı alıyorsa,
O zaman onun; “Varlığı Akli delile dayalı ve iman etmeye elverişli” Nakli bir delil sayılması gerekir. Kur’an-ı Kerim örneğinde olduğu gibi..
Yukarıda tanımlama yaparken;
İSLAM AKİDESİ; “Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Resullerine, Ahiret gününe, ‘Kader ile Kaza’nın Hayır ve Şer’ri nin’ Allah’tan geldiğine iman etmektir..” demiştik.
İşte İMANIN ŞARTI “Altı”dır dediğimiz hususlar bunlardır.
Akli ve Nakli Deliller bağlamında bunları şöylesi bir tasnife tabi tutmamızda fayda var kardeşlerim:
AKLİ DELİLE DAYALI İMAN ETTİKLERİMİZ:
*Allah’a İman
*Kitabullah’a, Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğuna iman
*Rasulullah’a yani Hz. Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna iman
NAKLİ DELİLE DAYALI İMAN ETTİKLERİMİZ:
*Meleklere iman
*Diğer Kitapların da Allah’dan olduğuna İman
*Diğer Rasullerin de Allah’ın Rasulleri olduğuna iman
*Ahiret gününe iman
*‘Kader ile Kaza’nın Hayır ve Şer’ri nin’ Allah’tan geldiğine iman
Burada Nakli Delile dayalı iman ettiğimiz tüm hususlar, muhakkak ki Allah’ın yüce kitabı Kur’an-ı Kerim ve Allah’ın örnek ve ölçü Rasulü Hz. Muhammed (sas) efendimizin Sünneti Seniyyesi ile bizlere naklettikleridir.
Şu ayetlere olduğu gibi:
“Ey iman edenler, Allah’a, Rasulüne, Rasulüne indirdiği Kitaba ve daha Önce indirdiği Kitaba inanın. Kim, Allah’ı Meleklerini, Kitaplarını, Rasullerini ve Ahiret gününü inkâr ederse şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüştür.” (Nisa suresi 136)
“Müminlerin hepsi Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına ve Rasullerine inandılar.” (Bakara suresi 285)
“Kim Allah’ı, Meleklerini, Kitaplarını, Resullerini ve Ahiret gününü inkâr ederse uzak bir sapıklığa düşmüş olur.” (Nisa suresi 136)
“Mekke ve etrafındakileri uyaran mübarek kitaptır. Ahirete inananlar buna da inanırlar…” (En’am suresi 92)
“Ahirete inanmayanlar, Onlar için elem verici bir azap hazırladık.” (İsra suresi 10)
Keza Rasulullah’ın (sas) şu sözünde geçtiği gibi;
“İman; Allah’a Meleklerine, Kitaplarına, Huzuruna varmaya, Rasullerine ve Tekrar dirilmeye inanmandır.” (Buhari, İman, 48)
Şu Cibril Hadisinde olduğu gibi:
“Dedi ki; Kader’e ve Onun Hayrının ve Şerrinin Allah’tan geldiğine inanmandır.” (Müslim, İman, 9; Ebu Davud, Seneh, 4075)
Evet, “Ölümden sonra tekrar dirilmeye, Cennete, Cehenneme, hesap ve azaba, meleklere, cinlere, şeytanlara ve bunlar dışında da yine Kur’an-ı Kerîm’in veya Kat’î yani Mütevatir hadislerin tüm getirdiklerine” de iman etmemiz vaciptir.
İşte bu iman; -ki yukarıda saydıklarımız her ne kadar nakil ve işitme (yani ashabın Rasulden duyması) yoluyla olsa da- , yine Akli bir iman” dır.
Niçin mi? Çünkü “Bunların aslı olan kaynaklar / Kur’an ve Mütevatir hadis”, akıl ile sabittir yani akıl yoluyla ispatlanmıştır.
Bunun içindir ki her Müslüman’ın Akidesi mutlaka “akla yahut aslı akıl yoluyla sabit olanlara” dayalı olması kaçınılmazdır.
Dolayısıyla her Müslüman’ın, kendisine hem “akıl yolu ile” hem de “nakil ve işitme yoluyla” yakinen sabit olanlara yani Kur’an’da ve Mütevatir hadiste sâbit olanlara, kat’î bir şekilde iman etmesi vaciptir.
Akıl yolu ile ve Kur’an ve Mütevatir hadisin kat’î nassı yolu ile “Sabit Olmayanlara” yani ispat edilmemiş hususlara iman etmesi haramdır.
Çünkü akideler, asla Kur’an ve Mütevatir hadis dışındakilerden alınmaz.
Alnı secde izli kardeşlerim ve Davetçi gençler
Buraya kadar ortaya koyduğum tüm fikirler ve nakli deliller ta yukarıda ifade ettiğim “Şu Soruların” da aslında “Cevapları”dır.
Neydi sorumuz tekrar hatırlayalım:
BİR: İslam Akidesinin, Kur’an ve Sünnet kaynaklı olduğu nasıl açıklanır?
İKİ: Elma ağacının kökü ile meyvesi olan Elma arasındaki Organik bağ misali, “İslam Akidesi ile Diğer İslami Fikir ve hükümler arasındaki bir bağ” nasıl kurulur?
Ve yine bir hatırlama daha yapalım.
Bu soruları bize sorduran şey, Büyük Devlet Adamı, Âlim ve Mutlak Müctehid Şeyh Takıyyuddin en Nebhani’ nin şu sözleriydi:
“İslam ağacının kökünde bulunan toz ve toprakları yok edip atmak, tüm ‘Fikirleri ve Hükümleri’ İSLAMİ AKİDE ile bağlamak, Ancak ve ancak ‘AKİDENİN Kur’an ve Sünnetten Nasıl Kaynaklandığını’ beyan etmek ve ortaya koymakla mümkündür.”
Allah (cc) Şeyh Nebhani’ den razı olsun ve kendisine gani gani rahmet eylesin, Mekânı Cennet olsun.
Bir zamanlar çalıştığım kurum için yeni bir Genel Müdürlük binası yapılmıştı.
Bina ana giriş kapısından Camekânlı büyük bir salona giriliyor, buradan da asansör ya da merdivenlerle üst katlara çıkılıyordu.
Bu Camekânlı salona 5 metre yüksekliğinde çok yapraklı bir PALMİYE AĞACI diktiler.
Ağacın dikildiği zemin DÜMDÜZ BETON zemin.. Yani bir gram bile Toprak yok.
Şaşırdınız değil mi?
Çünkü söylediğim şey EŞYANIN TABİATINA tamamen zıt bir şey.. Toprak ve Su, bitki için “Olmazsa Olmaz” hayati şeyler.
Sizi daha fazla merakta koymadan izah edeyim.
Kardeşlerim Bu ağaç kurutulmuş, Haşerata karşı özel bir Kimyasal ilaçlamaya tabi tutulmuş, Toprakla Yaprakları arasında hiçbir ORGANİK BAĞI olmayan SÜS EŞYASI bir ağaçtı.
Beton zemine vida ve somunlarla tutturulmuştu.
İslam hayatını İslami bir Devlet kurmak suretiyle yeniden başlatmak için gece gündüz çalışan tüm Müslümanlara özellikle Davetçi gençlere iki örnek daha vermek istiyorum.
‘AKİDENİN Kur’an ve Sünnetten Nasıl Kaynaklandığını’ beyan etmekle mümkündür.. Cümlesinde geçen KAYNAKLANMA ya da KAYNAK kavramı üzerinde biraz duralım.
Kardeşlerim. Bildiğiniz gibi her nehir ya da ırmağın bir ana kaynağı vardır. Ben böylesi bir su kaynağını BOSNA HERSEK’e yaptığım bir ziyarette görmüştüm.
Ziyaret etiğim Blaga isimli bir yerleşim yerini birkaç kilometre geçip ana yoldan ayrıldığımızda karşımıza meşhur “Buna Nehri” nin Ana Su Kaynağı çıkmıştı..
Ben hayatımda bu güne kadar böyle büyük bir su kaynağı görmemiştim. Nehrin tanıtım tabelasında “Kaynağından saniyede 40.000 metre küp su çıktığı..” yazılı idi.
Bu nehir güzergâhı üzerinde bir baraj kurulmuş ve bir “Hidroelektrik Santrali” inşa edilmiş hem Elektrik Enerjisi üretimi yapılıyor hem de Tarım arazileri sulanıyor.
Her akıl sahibi bu Su kaynağı ile Baraj arasında ve Baraj ile Tarım arazisindeki Sebze ve Meyveler arasında ORGANİK BİR BAĞ var olduğunu idrak eder değil mi?
Düşünün ki bu “ORGANİK BAĞ” bir kesintiye uğradı.. Mesela Su kaynağı kurudu. Ne olur?
Sebze ve Meyveler de kurur değil mi?
Çünkü fıtratı gereği bu bitkiler Suya Muhtaç.. Onlar için Su demek adeta hayat demektir.
Son bir örnek daha vermek istiyorum.
Evlerimizin artık “Olmazsa Olmazı” haline gelen Elektrik, dairemiz içinde bulunan Sigorta kutusu üzerinden Lamba ve Prizlerimize dağıtılır.
Evimizin enerji kaynağı durumunda olan Sigorta kutusu ile Priz arasında Elektrik iletimini sağlayan, sıva altına yerleştirilmiş borular ve içinden geçen kablolar vardır.
Bu da işin tabiatının gerektirdiği bir Organik bağdır.
Kablonun kopması ya da Sigortanın atması, Prize Elektrik gitmemesi, “ORGANİK BAĞIN KESİLMESİ” demektir değil mi kardeşlerim?
Çamaşır yıkamakta olan ev hanımının işi haliyle yarım kalacaktır. Çünkü Çamaşır Makinası için Elektrik, “Hayati bir Öneme” sahiptir.
Sizlere bu 3 örneği niçin verdim biliyor musunuz?
İSLAM AKİDESİ, tüm Müslümanlar için özellikle de Davetçi Gençler için çok büyük bir Hayati öneme sahiptir.
Şayet İslam Akidesi ve bu Akideden çıkan Fikir ve Hükümler ile bizlerin Akliyeti, Nefsiyeti ve Şahsiyeti arasında yukarıdaki örneklerde olduğu gibi bir ORGANİK BAĞ kurulmazsa bizler hem Dünyasını hem de Ahiretini kaybedenler oluruz.
Allah’a, Rasulullah’a ve Kitabullah’a iman eden bir Müslüman; Allah’ın, Rasulullah (sas) vasıtasıyla gönderdiği, Kur’an ve Sünnette ifadesini bulan tüm Emir ve Yasakları ile Kendi amelleri arasında bir ORGANİK BAĞ kurmaz ise, Rabbine KULLUK YAPMIŞ OLMAZ.
Kime kulluk yapmış olur? ŞEYTANA..
Adı Ahmet, Mehmet ya da Muhammed olan bir beyefendi (!), hanımı Fatma’yı, 18-20 yaşlarındaki kızları Sümeyye ve Feride’yi de alıp Plaja götürüyor, Çırılçıplak soyup Cümle âleme teşhir ediyorsa, İslami isimlere sahip bu Ailenin hal ve hareketleri ile İslam Akidesi arasında bir ORGANİK BAĞ’dan söz edilebilir mi?
Ticaretini her türlü Yalan, Fırıldak, Üç kağıtcılık ve Faiz üzerine bina etmiş bir Tacirin, bu hal ve hareketleri ile İslam Akidesi arasında bir ORGANİK BAĞ’ın varlığı söz konusu edilebilir mi?
8 yaşındaki kız çocuğunun ırzına geçen, sonrada onu katleden Sapığa, “Müebbet Hapis” cezası veren bir Hâkimin bu kararı ile İslam Akidesi arasında bir ORGANİK BAĞ var mıdır?
Bu hâkim bey (!) Hesap gününde şanı yüce Allah (cc) kendisine hiç hesap sormayacak mı sanır?
Kur’an-ı Kerim’inde Rabbimizin;
“Onların arasında Allah’ın indirdiğiyle hükmet, Onların arzularına uyma ve seni Allah’ın indirdiği şeylerin bir kısmından uzaklaştırmalarından sakın.” (Maide suresi 49)
Emri ilahisine rağmen, bunu Bir kenara bırakıp, Göz ardı edip, Bunca yıldır Fransa’dan, İsviçre’den, İtalya’dan ithal Anayasa ve Kanunları tatbik etmekte olan Erdoğan’ın bu hal, harekât ve gidişatı ile İslam Akidesi arasında bir ORGANİK BAĞ’ın var olduğu söz konusu edilebilir mi?
Bu örnekleri çoğaltmak hatta yüzlerce örnek daha vermek mümkün..
Sanırım bu makale vesilesiyle vermeye çalıştığım ANA FİKİR anlaşıldı değil mi kardeşlerim?
Hz. Ömer (Ra) bir gün minbere çıkarak şunları söyledi:
“Kadınların mehrini aşırı derecede yükseltmeyin. Eğer bir kimsenin Rasulullah (sav)’ın evlenirken verdiği dirhemden daha fazla verdiğini veya bir kadına bundan daha fazla mehir verildiğini öğrenirsem, bu miktarın ötesindeki fazlalığı Devlet hazinesine koyarım..”
Hz. Ömer daha sonra minberden indi. Kureyş kabilesinden (muhacirlerden) bir kadın ona dedi ki:
“Ey müminlerin emiri, (Rasulullah’ın Halefi, Halifesi) Allah’ın Kitabı mı Uyulmayı daha çok hak ediyor yoksa Senin sözün mü?”
Hz. Ömer (Ra): “Tabi ki Allah’ın Kitabı.. Bunu niye soruyorsun ki?”
Kadın: “Sen biraz önce İnsanların kadınların Mehrini aşırı bir derecede arttırmamasını söyledin.
Ama Allah Kitabında ‘Onlardan birine KANTARLAR DOLUSU (altın) Mehir vermiş de olsanız, (boşandığınızda) bunu geri almayın..’ buyuruyor..” (Nisa suresi 20)
Bunun üzerine Hz. Ömer (Ra) iki veya üç defa “Herkes Ömer’den daha iyi fıkh ediyor” dedi ve tekrar minbere çıkarak insanlara hitaben:
“Ben, kadınlara verdiğiniz Mehri aşırı derecede arttırmanızı yasaklamıştım. (Ama bu yasağımı kaldırıyorum. Bundan böyle) Dileyen kişi malından ne kadar istiyorsa Mehir versin.” Dedi. (Beyhaki, es Sunenü’l Kübra, VII, 380)
Bu kadın Halife’nin “yanlışını” ona hatırlatmış ve “Doğrusunu” da ayetle delillendirmiş, Hz. Ömer (Ra) de “SUS.. OTUR YERİNE, SEN BENDEN İYİ Mİ BİLİRSİN..” dememiş Hak’ka yani Kur’an’ın hükmüne hemen teslim olmuştur.
Bir an için gaflete düşen ve hata yapan fakat Hak kendisine gösterildiğinde süratle rücu eden, Hatasından geri dönen Hz. Ömer’in (Ra), bu hareketleri ile İslam Akidesi arasında bir ORGANİK BAĞI süratle tekrar kurduğuna şahit oluyoruz.
Eksenimiz Şudur Kardeşlerim:
ALLAH’A İMAN + Rasulullah’a ve Kitabullah’a ve İçindeki Her Bir Şeye İman + Hayatımız Boyunca Kitabullah ve Sünneti Rasulullah’a Mutlak Teslimiyet + Dünyada İzzet + Ahirette Cennet İnşaAllah.
Ey Rabbim, bizleri bu eksene hakkıyla riayet eden, gereklerini yerine getiren Salih ve Saliha kullarından eyle.
Ey Rabbim, bizlere en kısa zamanda İslam hayatını yeniden başlatacak, Dâhili ve Harici siyasetinde İslam’ı tatbik edecek İslami bir Devleti nasip eyle.
Ey Rabbim, son nefesimizi verirken, bizlerden razı olmuş olarak canlarımızı al. Bizleri Rasulüne komşu eyle.
Ey Müslümanlar, ey Davetçi Gençler
Vallahi Bütün Müslümanları Sırf Allah Rızası İçin Seviyorum.
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun diyor, Sevgi saygı ve muhabbetlerimi arz ediyorum. / 29 Haziran 2020
Kardeşiniz BEKİR YETGİNBAL
Tags: