Nikâhı Allah Tarafından Kıyılan Kadın Kimdir Biliyor musunuz?
Nikâhı Allah Tarafından Kıyılan Kadın Kimdir Biliyor musunuz?
ZEYNEB binti CAHŞ (r.anha)
Yazan Ziya KAZICI
Zeyneb binti Cahş b. Riâb b. Ya'mur b. Esed b. Hüzeyme. Rasulüllah'ın (sas) aynı adı taşıyan iki hanımından biridir. (Diğeri Zeyneb binti Huzeyme annemizdir)
Zeyneb binti Cahş, (r.anha) anne tarafından Hz. Peygamberle (sas) akrabadır. Annesi, Hz. Peygamberin (sas) halası, Ümeyme binti Abdülmuttalib'tir. Babası, Mekke'ye dışardan gelip yerleşmiştir.
Mekke'de 588 yılında doğmuş ve hicretin beşinci yılında Hz. Peygamberle (sas) evlenmiştir (İbn İshak, Siretu İbn İshak, Tahkik: M. Hamidullah, Konya 1981, 244).
Zeyneb binti Cahş, (r.anha) Hz. Peygamberin (sas) hanımları arasında hakkında İslam düşmanları ve bilhassa Hristiyanlar tarafından en fazla gürültü koparılanıdır.
Onun, gerek ilk evliliği, gerekse ikinci evliliği farklı çevrelerce değişik şekillerde yorumlanmış ve daima gündemde kalmıştır.
Hz. Zeyneb'in (r.anha) Rasulullah (sas) ile olan evliliğini anlayabilmek için tarihî ve sosyolojik bazı gerçekleri çok iyi bilmek gerekir. Aksi takdirde yanlış bir değerlendirme yapılmış olur.
Gerçi bu anlayış, bütün tarihî olaylar için geçerlidir. Fakat burada daha bir önem kazanmaktadır.
Zira bu evlilikle eskiden beri yerleşmiş olan ve neredeyse bir din haline gelmiş bulunan âdetlerin kaldırılması söz konusu olmaktadır.
Bu âdetleri ortadan kaldırmak toplum anlayışında farklı reaksiyonlara sebep olur.
İslâm'dan önceki Cahiliye döneminde yaşayan güçlü örf ve geleneklerden biri de “Evlatlığın” öz evlat gibi muamele görmesiydi.
Hatta bu sebeple başlangıçta Zeyd b. Hârise'ye (ra), "Zeyd b. Muhammed" deniyordu. Yani "Muhammed'in oğlu. Zeyd".
Bu anlayışa göre hareket edildiği takdirde elbetteki öz evlat ile baba arasındaki hükümler neyi gerektiriyorsa “Bir evlatlık” ile baba arasındaki hukuk da bunu gerektiriyordu.
Bu cümleden olarak evlatlığın hanımı, öz oğlun hanımı gibi kabul ediliyordu.
Köklü ve değişmez bir gelenek haline gelen başka bir anlayışa göre de Üst tabakaya mensup, Asil ve zengin kızların Fakir veya Kölelerle evlenmemesiydi.
Bilindiği gibi Allah elçisinin (sas) en önemli tebliğ metotlarından biri de Allah tarafından gelen emir ve yasakları önce kendisinde uygulaması, şayet bunları kendi şahsında uygulama imkânı yoksa veya böyle bir imkân bulamamışsa, o emir ve yasakları en yakın akrabasında uygulaması idi.
Zira o, insanları bir tarağın dişleri gibi eşit kabul ediyordu. Ona göre, Allah korkusu ve takvadan başka hiç bir faktör insanlara ayrıcalık getirmemeliydi.
Nitekim Kur'an bu konuda; “Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileri olanınızdır" (el-Hucurât, 49/13) diyordu.
Buna göre Cahiliye döneminden beri devam edip gelen imtiyazlı sınıf hâkimiyeti ortadan kalkmalıydı. İslâm toplumu, eşitlik ve adalet üzerine kurulmalıydı.
Bunun için de en hassas konulardan biri olan “evlilikte” bu iş gerçekleşmeliydi. Medine'ye hicret eden halasının kızı ve Abdullah b. Cahş'ın kız kardeşi olan Zeyneb(r.anha), bu iş için bulunmaz bir fırsattı.
Zeyneb'in (r.anha) evliliğinden söz edildiği bir günde eski ve kötü âdetin kaldırılma zamanının geldiğine hüküm ederek Zeyneb'i (r.anha) evlatlığı Zeyd (ra) için istedi.
Fakat ne Zeyneb (r.anha) ne de kardeşi Abdullah, soylu ve hür bir kadının azad da edilmiş olsa bir köle ile evlenme teklifini hoş karşılamadılar.
İkisi de dayızadeleri olan Allah'ın elçisine (sas) böyle birinin kendileri için uygun olup olmayacağını sordular.
Onlara göre eşraftan birinin kızı azad edilmiş bir köle ile evlenemezdi. Zeyneb (r.anha) daha da ileri giderek kendisinin böyle biri ile evlenemeyeceğini söylüyordu.
Rasulullah (sas), Zeyd'in (ra) İslam'daki ve kendi yanındaki değerini onlara anlatıp onun ana ve baba tarafından da soylu bir kimse olduğunu söyledi.
Ancak onlar, Allah elçisine olan derin sevgi ve muhabbetlerine ve ona itaat etme konusunda son derece titiz davranmalarına rağmen bu evliliğin gerçekleşmesini istemiyorlardı. Bunun üzerine;
"Allah ve Rasulü bir işe karar verip hükmettiği zaman, mümin bir erkekle, mümin bir kadın için işlerinde muhayyerlik (seçme hakları) yoktur. Kim, Allah ve Rasulüne isyan ederse, muhakkak ki o, apaçık bir sapıklık etmiş olur" (el-Ahzâb, 33/36)
âyet-i kerimesi nazil oldu. Bunun üzerine Zeyneb(r.anha), Allah ve Rasulünün (sas) emrine itaat etmek için Zeyd (ra) ile olan evliliğe razı oldu.
Fakat bu evlilik pek de iyi işleyen bir seyir takip etmedi. Bu sebeple ancak bir sene kadar devam etti.
Bununla beraber, İslâm'ın yerleştirmek istediği eşitlik ve adalet anlayışı artık kök salmış ve örnek bulmuş oluyordu.
Bununla beraber bu evlilik hayatı, ikisine de mutluluk getirmedi. (Bu evlilik esnasındaki olaylar ve Zeyd'in durumu hakkında geniş bilgi için bk. Ziya Kazıcı, Hz. Muhammed'in Eşleri ve Aile Hayatı, İstanbul 1991, 233-235)
Çünkü Zeyneb (r.anha) dindar ve Allah'tan korkan bir kadın olmasına rağmen sülalesi, güzelliği ve asaleti ile iftihar ediyor, azadlı bir köle olan kocasına iğneleyici sözler söyleyip tepeden bakıyordu.
O, akrabasının evine bir köle olarak giren bir azadlının nikâhı altında bulunmayı bir türlü hazmedemiyordu. Bu sebeple de her fırsatta kocasının kalbini kırıyordu.
Zeyd (ra) artık buna dayanamadı. Hz. Peygambere müracaatla karısını boşamak istediğini bildirdi. Rasulullah (sas), bu durumdan çok müteessir oldu.
Çünkü evlenmelerini bizzat kendisi istemişti. Bu sebeple her defasında “Allah'tan kork, karını boşama" (el-Ahzab, 33/37) diyordu.
Bununla beraber bu evlilik yürümedi ve Zeyd, karısını boşamak zorunda kaldı. Böylece Zeyneb binti Cahş (r.anha) serbest kalmış oldu.
Aradan bir süre geçtikten sonra bu defa sıra başka bir kötü adedin kaldırılmasına sıra gelmişti.
Bu ise “evlatlıkların hanımlarının öz evladın hanımı kabul edilip öz gelin muamelesine tabi tutulması” şeklindeki adet idi.
Bu sırada İslam, “hukuki bakımından” evlatlık müessesesini “temelden değiştirmiş” ve “bir kişinin sadece öz babasına nispet edilebileceği” ilkesini getirmişti.
Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de bu anlamda şöyle denilmektedir:
"Onları (evlatlıklarınızı öz) babalarının ismiyle çağırın. Bu, Allah katında daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız o halde (onlar) din kardeşleriniz ve dostlarınızdır" (el-Ahzab, 33/5).
Bunun ayet üzerine “Hz. Peygamberin (sas) evlatlığı olan Zeyd” de, “Zeyd b. Hârise”(ra) diye çağırılmaya ve daha sonraki nesillerce de bu isimle anılmaya başlandı (Ahmed b. Abdullah et-Taberî, es-Simtu's-emin, 106).
Zeyd (ra), Hz. Peygamberin (sas) sadece evlatlığı idi. Buna göre onun hanımı olan Zeyneb (r.anha) de Rasulullah'ın (sas) öz gelini değildi.
Evlatlık müessesesinin Kur'an'ın emri ile kaldırılmasından sonra bunun bir kalıntısı olan "Evlatlık hanımlarının, evlat edinenler tarafından alınmayacağı" anlayışının da kaldırılması gerekiyordu.
Uygulamadaki prensibe göre bu âdetin kaldırılmasında en uygun durumda olan ise bu defa Hz. Peygamberdi (sas). Hz. Peygamber (sas) de bunu biliyordu.
Ancak ortaya çıkacak fitne ve dedikodular onu (sas) çok korkutuyordu. Ama İslâm'ın getirdiği bu prensip, kesinlikle kendisi üzerinde uygulanacaktı. Nitekim bu husus Kur'an'da şöyle ifade edilir:
"Allah'ın açığa çıkarıcı olduğu şeyi sen kalbinde gizliyordun. Ve halktan korkuyordun. Hâlbuki korkulmaya en ziyade layık olan Allah'tır. Zeyd, o kadından alakasını kesince ‘biz onu sana zevce (eş) yaptık’ ki, müminlere evlatlıklarının kendilerinden alakalarını kestikleri (boşadıkları) zevcelerini almakta bir müşkülat olmasın. (el-Ahzab, 38/37)
Enes (r.a)'ın bildirdiğine göre Zeyneb (r.anha) boşanıp iddeti bitince Rasulullah (sas), Zeyd b. Hârise'ye (ra) gidip, Zeyneb'i (r.anha) kendisi için istemesini söylemiş.
Başlangıçta Zeyd'e (ra) zor ve ağır gelen bu vazife, Zeyd (ra) tarafından yerine getirilmiştir. Fakat Zeyneb (r.anha) bu konuda Allah'ın emrini beklediğini söyledi.
Bunun üzerine yukarıda temas edilen ayet-i kerime nâzil oldu. Bir rivayete göre Zeyneb'in (r.anha) ilk adı "Berre" idi.
Hz. Peygamber (sas) bundan böyle isminin Zeyneb (r.anha) olduğunu söyleyerek onun ismini değiştirir. Bundan sonra hep Zeyneb (r.anha) olarak anıldı. (İbn Abdi'l-Berr, el-İstiâb, IV, 306-307).
Kur'an âyeti ile meydana gelen bu evlilik, Cahiliye döneminin kötü bir âdetini daha ortadan kaldırmış oluyordu.
Böylece Hz. Peygamber (sas), “hem Zeyneb'in (r.anha) hem de akrabalarının ilk arzuları doğrultusunda” onunla nikâhlandı.
Hz. Peygamber (sas) Zeyneb'le (r.anha) evlenince münafıklar dedikodu yapmaya başladılar. Onlar, işi o kadar ileriye götürdüler ki, "Muhammed oğlun karısının babaya haram olduğunu bildiği halde kendisi ‘oğlunun hanımını’ nikâhladı" dediler.
Bunun üzerine Allah Teâlâ el-Ahzab süresinin kırkıncı ayetini indirdi. Burada mealen: "Muhammed, erkeklerinizden birinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Rasulü ve peygamberlerin sonuncusudur" (el-Ahzab, 33/40) denilmektedir.
Rabbimizin yapmak istediği ıslah, İslâm'ın bu defa evlilik yasakları mevzuunda, evlat edinilmiş (evlatlık) ile öz evladı aynı gören âdet hakkında idi.
Eski adetlere göre, bir şahsın ‘evlatlığından’ boşanan veya dul kalan kadını, ebedî olarak böyle bir baba ile evlenemiyordu.
Bu âdet o kadar köklü bir şekilde yerleşmişti ki, Müslümanlar arasında bile hiç kimse böyle bir evliliği düşünemezdi.
Gerçekten, bu kadar basit ve bazı reformların yapılmasına yönelik olan bu izdivacı, bilhassa İslâm düşmanları ve Batının mutaassıp yazarları dillerine dolayarak bu konuda çeşitli senaryolar hazırladılar.
Buna göre, Hz. Peygamber (sas), Zeyd'in (ra) evde bulunmadığı bir sırada onu aramaya gelmiş, evde Zeyneb'i (r.anha) görmüş ve ona hayran olmuştur. Bunun üzerine Zeyd (ra), hanımını boşamıştır.
Bu şekilde düşünenlerin tamamının gözden kaçırdıkları bazı önemli noktalar bulunmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, bu noktaları bilmeyerek değil, kasıtlı olarak gözden uzak tutmaya çalışmışlardır.
Bunlar, Zeyneb'in (r.anha) Hz. Peygamberin yakın akrabası olduğunu, onun Medine'ye hicret eden ilk Müslümanlar arasında bulunduğunu, Rasuli Ekrem'in (sas) Zeyd (ra) ile evlenmeden önce onun Rasulullah'a (sas) varmak istediğini kabul ediyorlar.
Sonra da ilk münafıkların yaptığı gibi iftirada bulunmaktan da çekinmiyorlar.
Şayet Hz. Peygamber (sas), Zeyneb'i (r.anha) almaya istekli olsaydı onu bakire iken almasına kim mani olabilirdi?
Acaba Hz. Peygamber (sas) daha önce halasının kızı olan Zeyneb'i (r.anha) hiç görmemiş miydi? Bunu söylemeye imkân var mıdır?
Hz. Peygamberin (sas) Zeyneb'le (r.anha) olan evliliğinden önce kadınlar tesettüre (örtünmeye) riayet etmiyorlardı. Çünkü bu dönemde tesettürle ilgili emirler henüz gelmemişti.
Zeyneb'in (r.anha) gerek Zeyd (ra), gerekse Hz. Peygamber (sas) ile evlenmesi hicâb (örtünme) âyetlerinden önce idi. Buhari ve diğer sahih hadis kaynaklarında hicâb âyetinin inmesi ile ilgili bilgiler bulunmaktadır.
Buna göre bunların inmesi, Hz. Peygamberin (sas) Zeyneb'le (r.anha) evlenmesinden sonra olmuştur (Bu konuda daha geniş bilgi için bk. Buharî, Tefsiru'l-Kur'ân (33) 8; Kazıcı, a.g.e., 239-241).
Tamamen hayal mahsulü olan ve münafıkların dedikodusu sebebiyle ortalığa yayılan fitneden dolayı bu izdivaçla ilgili olarak müsteşrik ve misyonerler büyük bir faaliyetin içine girmişlerdir.
Bu konuda bir piyes yazanlardan biri Woltaire'dir. Woltaire, tarihî gerçeklerle taban tabana zıt olan piyesi yazarken papadan çok büyük iltifat görmüştü.
Daha önce “Afaroz edilmişken” yazdığı bu tiyatro eseri üzerine papa tarafından "Oğlum Voltaire.." diye başlayan bir mektup alarak iltifata nail olmuştur (Bu piyes hakkında daha geniş bilgi için bk. Zekai Konrapa, Peygamberimiz, İslâm Dini ve Aşere-i Mübeşere, İstanbul 1963, 485-487).
Dinsizliği kabul ettiği bildirilen bu adam, sadece İslâm'a hücum ettiği için papa tarafından affedilmekle kalmamış, aynı zamanda da papanın "Oğlum" hitabına mazhar olmuştur.
Gerçekte normal bir evlilik olan bu izdivaç, bilhassa İslâm düşmanları tarafından devamlı olarak gündemde tutulmaya çalışılmıştır. Bunun sebebi de herhalde “bir dini taassub” olsa gerektir.
Hz. Peygamberle (sas) evlendiği zaman otuz beş yaşında bulunan Zeyneb binti Cahş'ın (r.anha) düğününde Rasulullah (sas), büyük bir ziyafet vermişti.
Hicretin beşinci yılında meydana gelen bu izdivacın, üçüncü yılda olduğunu söyleyenler olmuşsa da bu görüş pek doğru kabul edilmemektedir.
Çünkü hicab âyeti bu evlilikten sonra inmişti.
Hz. Zeyneb (r.anha), Rasulullah'ın (sas) diğer hanımlarına karşı övünür ve "Sizi Peygamberle aileleriniz evlendirdi. Hâlbuki beni yedi kat göklerin üstünden Yüce Allah evlendirdi" diyordu.
İbn Kesir'in naklettiği bir habere göre Zeyneb (r.anha), Hz. Peygambere (sas) "Diğer hanımlarının sana karşı nazlanamayacağı üç şeyle nazlanabilirim" demiş. Bunlar:
1- Senin dedenle benim dedem aynı kişi (Abdülmuttâlib)dir.
2- Beni sana nikâhlayan Allah'tır.
3- Aradaki elçi Cebrail aleyhisselâmdır (İbn Kesir, el-Bidaye ve'n Nihaye, IV, 148).
Hz. Zeyneb'in (r.anha) bu şekilde övünmeye de hakkı vardı. Zira o, hem güzel, hem Hz. Peygamberin (sas) akrabası hem de nikâhı Allah tarafından kıyılmıştı.
Hz. Aişe (r.anha) bu sebeple onu kıskanmaktan kendini alamamıştır. Hatta "Allah'ın ona yaptığı ikramdan dolayı bize karşı üstünlük taslar demiştim" diyen Hz. Aişe (r.anha), bu hareket ve davranışında yanılmamış görünmektedir (İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 307).
Zira bizzat Zeyneb (r.anha) , Hz. Peygamber'in (sas) huzurunda: "Ya Rasulullah Allah'a yemin ederim ki ben, senin diğer eşlerinden biri gibi değilim. Onları, babaları, kardeşleri veya aileleri evlendirdi. Benden başka, Allah'ın gökte seninle evlendirdiği biri var mıdır?" diye soruyordu (İbn Sa'd et-Tabakat, VIII, 102-103; İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 307).
Keza, İbn Sa'd'da bulunan başka bir habere göre Hz. Ümmü Seleme'nin kızı Zeyneb (r.anha), annesinin Zeyneb binti Cahş(r.anha)'tan bahsederken ona rahmet okuduğunu ve Hz. Aişe (r.anha) ile onun arasında meydana gelen bazı hadiselere değindiğini söyleyerek şöyle der:
"Zeyneb (r.anha) dedi ki: Vallahi ben, Peygamberin diğer kadınları gibi değilim. Onlar, mehirle evlendiler. Onları akrabaları evlendirdi. Beni ise Allah, kendi elçisi ile evlendirdi. Allah, kitapta (Kur'an’da) benim hakkımda ayet indirdi. Müslümanlar onu okurlar ki, bu ebediyyen değişmez."
Ümmü Seleme dedi ki: "Peygamber (sas) onu severdi. O, Saliha, çokça namaz kılan, oruç tutan ve sadaka veren bir kadındı" (İbn Sa'd, et-Tabakat, VIII, 103).
Zeyneb binti Cahş'ın (r.anha) geliri senelik 12 bin dirhemdi. Fakat o, bunu alır almaz derhal fakir ve yetimlere dağıtırdı.
Hatta onun bu parayı aldığı zaman "Ey Allah'ım! Gelecek yıl beni bu paraya ulaştırma. Çünkü o bir fitnedir" dediği rivayet edilmektedir.
İslâm âleminin ikinci Halifesi olan Hz. Ömer (ra) bu durumu öğrenince onun kapısı önünde durmuş içeriye selam göndererek:
"Daha önce gönderdiğimi dağıttığını duydum. ‘Bin dirhem’ daha gönderiyorum ki onu elinde tutasın" demişti.
Hz. Ömer (ra) ‘bin dirhem’ daha gönderdi. Fakat o eskiden beri yaptığını aynen tekrarlamış ve elindekini hemen dağıtmıştı (İbn Sa'd, et-Tabakat, VIII, 110).
O, ölmeden önce kendisi için kefenini bile hazırlamıştı. Hz. Ömer (ra) de ona ikinci bir kefen daha gönderdi.
Öldüğü zaman kendisinin hazırladığı kefen kız kardeşi Hamne tarafından sadaka olarak başkasına verildi (İbn Sa'd, et-Tabakat, VIII, 110; İbn Hacer, el-İsâbe, VI, 308).
Kendisi fakirlere, ihtiyaç içinde olanlara ve dullara çokça sadaka verirdi. Hz. Aişe'nin (r.anha) onun ölümü üzerine "Övülmeye layık, çokça ibadet eden, yetim ve dulların sığınağı gitti" dediği rivayet edilir (İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 308).
Bütün bu özellikler onda öyle bir halet-i ruhiye meydana getirdi ki sadaka ile O birbirlerinden ayrılmaz iki unsur haline gelmişlerdi.
Hz. Zeyneb (r.anha), el işi yapan bir kadındı. Deriyi tabaklar, ondan deri eşya diker ve bunun gelirini Allah yolunda sarf ederdi.
Bu gayretlerinin boşa gitmediği kısa bir müddet sonra anlaşıldı. Zira rivayetlere göre Rasulullah (sas) vefatına yakın günlerinin birinde:
"Bana en çabuk ve erken kavuşacak olanınız, kolu en uzun olanınızdır" buyurmuştur. Umre binti Abdirrahman Hz. Aişe'den (r.anha) şu rivayeti yapmaktadır:
"Biz, Peygamberden (sas)sonra herhangi birimizin evinde toplandığımız zaman kollarımızın uzunluğunu duvarda ölçerdik. Bu uygulama, Zeyneb binti Cahş'ın (r.anha) ölümüne kadar devam etti. Zeyneb (r.anha), kısa boylu bir kadındı. Allah kendisine rahmet eylesin, o bizim en uzunumuz değildi. Onun ölümü ile Peygamberin (sas) "kolu uzun" ifadesi ile "en çok sadaka veren" demek istediğini anlamış olduk. Zeyneb et işi yapan, deri tabaklayan ve bunu da Allah yolunda tasadduk eden bir kadındı" (İbn Sa'd et-Tabakat, VIII, 108; Ahmed b. Abdullah, es-Simtu's-Semin, 110-111).
Bu rivayet, bizi başka bir konuyu daha hatırlatmaya sevk etmektedir. Buna göre Hz. Zeyneb (r.anha), ahirette de Rasulullah (sas) ile birlikte olacaktır.
Başka bir ifade ile o, daha için Hz. Peygamber (sas) bir gün Hz. Ömer (r.a)'e; “Zeyneb binti Cahş, evvâhedir" demişti. Bu esnada orada bulunan bir adam: “Ya Rasulüllah Evvâhe nedir?" diye sordu.
Bunun üzerine Allah elçisi (sas): "Allah'a karşı korkulu bir saygı duyan ve ona yönelip yalvarandır" dedikten sonra “Muhakkak ki, İbrahim, yumuşak huylu (halim) ve Allah'a yönelip yalvarmıştır" buyurdu (İbn Abdi'l-Berr, el-İstiâb, IV, 309; Ahmed b. Abdullah et-Taberî, es-Simtu's-Semin, 111).
Ümmü'l Müminin (Müminlerin annesi) Zeyneb binti Cahş (r.anha) bütün bu övgülere layık bir insandı.
Dindarlığı, çok sadaka vermesi, çok ibadet etmesi, ölümünden sonra Rasulullah'a (sas) ilk kavuşan olması ve hatta nikâhının Allah tarafından kıyılmış olması onu diğer kadınlardan üstün kılmıştı.
Onun dindarlığına ve ibadete olan düşkünlüğüne bir örnek olması bakımından Buhari ve Müslim'in Sahih'lerinde rivayet edilen bir hadisin meali burada zikredilmelidir.
Böylece onun namaza ne kadar düşkün olduğunu ve bunun için nasıl insanüstü bir gayret içinde olduğu görülmüş olur.
Enes b. Malik (ra) şöyle dedi:
Peygamber (sas) mescide girdiğinde iki direk arasında bir ipin çekilmiş olduğunu gördü. Bu ip nedir? diye sorunca Ashab;
"Bu, Zeyneb'in ipidir. Zeyneb, (namazda ayakta durmaktan) yorulunca bu ipe tutunur" dedi. Bunun üzerine "Hayır (ibadette böyle güçlük olmaz), bu ipi çözün, sizden biriniz zinde ve kuvvetli oldukça namazı (ayakta) kılsın. Yorulunca da otursun" buyurdu (Buharî, Teheccüd 18; Müslim, Salâlu'l-Misafirin, 31).
Hicretin yirminci yılında (641) vefat eden Zeyneb binti Cahş (r.anha), Rasulullah'ın (sas) vefatından sonra ‘ona kavuşan ilk hanımı’ idi.
Vefatında, dönemin Halifesi olan Hz. Ömer (ra) cenaze namazını kıldırmıştı.
Dört tekbirle kılınan namazdan sonra bizzat kendisi kabre inip onu defnetmek istemişse de bu istek Hz. Peygamberin (sas) diğer hanımları tarafından reddedilerek kendisinin kabre inmesinin helal ve doğru olmadığı hatırlatılmıştı.
Ancak onun yakınlarından olan kimselerin buna hakkı olduğu bildirilmiştir. Bunun üzerine onun yakın akrabalarından olan iki kişi kabre inip onu Baki' mezarlığına defnettiler.
Hz. Ömer (ra), bütün Müslümanların çıkıp onu, son yolculuğuna uğurlamasını istemiştir. Vefat ettiği zaman 53 yaşında idi (İbn Sa'd, et-Tabakat, VIII, 110-111; İbn Abdi'l-Berr, el-İstiâb, IV, 309).
Zeyneb binti Cahş'tan (r.anha) on bir hadis rivayet edilmiştir. Bunların ikisinde Buhari ve Müslim ittifak etmişlerdir (ez-Zehebî, Siyeru A'l-amin-Nübelâ, II, 218).
Kaynak Sorularla İslamiyet
ÖNEMLİ BİR NOT: Kardeşim şu makaleyi de okumanda çok fayda var. Saygılarımla (Bekir Yetginbal)
https://bekiryetginbal.com/evlilik-bir-aractir-peki-evlilikte-asil-amac-ne-olmali/
Tags: Yayınlandı