Bosna Cihadından Ders Alın, Şam Cihadını Cenevre’de Satmayın
Bosna Cihadından Ders Alın, Şam Cihadını Cenevre’de Satmayın
Yazan Mirac Karaaslan
Nice savaşlar cephede kazanılır, masada kaybedilir. Bu taktik, düşmanın en iyi olduğu konulardan biridir.
Kurtuluş Savaşında “Allah, Kuran, Hilafet” diyerek cephelerde savaşan Mehmetçik, başlarındakilerin Lozan Anlaşması ile ihanetine uğrayarak büyük bir yıkım yaşadı.
Kurtuluş Savaşında tekbirlerle Yunan’a, Fransız’a, İngiliz’e saldıran on binlerce Anadolu’nun evladı mücahid, fötr şapka giyenler düşmanlarla anlaşıp düşmanların kanunlarını, alfabesini, nizamını getirince hayal kırıklığına uğradılar ama iş işten geçmişti.
Düşmanla bir olan içimizdeki hainler, Haçlılara karşı sahada kazanılan zaferlere rağmen mağlubiyet anlaşmasından daha ağır anlaşmalar imzaladı ve kaybettik…
Bosna cihadı da Müslümanlar olarak ağır bir yenilgimizdir.
Bakmayın Bosna için zafer marşları çalındığına, bakmayın Sırp ordusu durduruldu denildiğine, kazanan ve kaybeden ortada ama görmek isteyen kimse yok!
Yıl 1992
Yugoslavya’dan ayrılıp bağımsızlığını ilan eden Bosna’ya, Yugoslavya ordusunun müdahalesi ile savaş başladı.
Avrupa’nın ortasında Müslüman katliamı yaşanıyordu ve Hristiyan Avrupa bunu keyifle izliyordu!
Boşnaklar sadece polislerin ellerindeki silahlara sahipti ama Yugoslavya’nın parçalanmasıyla ordunun tüm gücünü ele geçiren Sırplar ise tam teşekküllü bir orduya sahipti.
Kur’an “Ey inananlar! Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında Allah’ın bilip sizin bilmediklerinizi yıldırmak üzere kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Allah yolunda sarfettiğiniz her şey size haksızlık yapılmadan, tamamen ödenecektir. (Enfal 60)” der.
Bosna Müslümanları ise gaflet içinde yüzüyordu ve hazırlıksız yakalandılar.
Sırpların Bosna işgali tam bir soykırıma dönüştü.
Zaten 1995 yılında ateşkes ilan edilene kadar 350 binden fazla Müslüman katledildi.
50 bin kadına ise Sırplar sistematik bir şekilde tecavüz etti. Amaçları İslam namına ne varsa katletmek, kirletmek ve yıkmaktı.
1993 yılında Osmanlı mirası tarihi Mostar köprüsünü de bu nedenle yerle bir ettiler. İslam’ı hatırlatan hiçbir şeyi geride bırakmak istemiyorlardı.
Sırplar tüm dünyanın canlı yayında izlediği bu soykırımı yaparken, Doğu ve Batı sadece izledi, en fazla kınadı!
1992 yılında savaş başladığında Avrupa’nın güçlü devletleri Bosna’nın birkaç haftada düşmesini bekliyorlardı.
Peki, ne oldu?
Bosna halkı teslimiyeti değil direnişi seçti ve savaşa başladı.
Burada önemli bir kırılma noktasını hatırlatmalıyız.
Bosna savaşında Bosna halkının başkomutanı olan Aliya İzzetbegoviç’in “Tarihe Tanıklığım” kitabında da dediği gibi, savaşın seyrini değiştiren, Sırpların ilerleyişini durduran, Boşnak halkına savaşmayı ve şehadeti öğreten dünyanın dört bir yanından Bosna’ya hicret eden muhacir mücahidler olmuştur.
Aliya kitabında 3000 savaşçının daha savaşın başında gelerek Sırp ordusunu durduğundan, kahramanca ve profesyonelce savaştığından bahseder.
İşte o şahsiyetler küresel cihadın başta Afganistan olmak üzere, cihad cephelerinde yetişen askerleridir.
Savaş sırasında Bosna’ya binlerce mücahid daha akın etmiştir.
1995 yılında savaş tersine dönüp Boşnaklar savunmadan taarruza geçince Avrupa ve Amerika Bosna’ya müdahale kararı aldılar.
Neden?
Çünkü Orta Avrupa olan Bosna’da Siyah Sancaklar yükselmiş, şeriat mahkemeleri gündem edilmeye başlanmış, tekbirler ülkenin dört bir yanında yankılanır olmuştu.
Batı için bu en ağır yenilgidir.
Buna razı gelmediler ve güya Boşnakları kurtarmak için iki tarafı ateşkese çağırdılar.
Sırplar ilk başta direnir gibi yaptı ve NATO’nun birkaç uçağı sembolik bir şekilde bombalayınca ateşkese razı olmuş gibi davrandılar.
Sonra ne oldu?
Bir kez daha sahada kazanan, cephelerde destan yazan Müslümanlar masada kaybettiler.
Aliya İzzetbegoviç ve heyeti Dayton Anlaşmasına razı edildiler. Onlar da güya halkın yaralarını sarmak için buna razı olmuştu.
Evet, savaş sona erdi ve katliamlar durdu.
Ama bir kez daha İslam devleti kurulamadı, aksine savaştığımız düşmanların Laik ve demokrat yasaları ile Batı güdümünde bir Bosna Devleti kuruldu.
Bunca mücahid Laik ve demokrat Bosna için mi can verdi?
Madem kazanıyorduk ya da kazandık, neden biz Müslümanlar kendimizi bizi yaratan Allah’ın kanunlarıyla yönetemiyoruz?
Elbette Dayton’da halkını kurtarmaya çalışıp masaya oturan Aliya’yı, Lozan’da halkını satmaya çalışanlarla bir tutmuyoruz.
Ama şunu diyoruz, vurulup düşenler Allah için, Allah’ın dini için, Allah’ın kanunları için can verdiler. Laik demokrat devletiniz için değil!
İş bununla da bitmedi.
Barış anlaşmasından 15 yıl sonra Bosna’da savaşmış ve Bosna vatandaşlığına geçen yurt dışından gelmiş olan mücahidler ve gaziler sınır dışı edilmeye başlandı.
Daha da acısı ise birçoğu Amerika’ya teslim edildi ve başta Guantanamo’da olmak üzere hepsi işkenceden geçirildi. Hatta içlerinde Boşnak kadınlarla evlenenler bile bu musibetten kurtulamadı:
http://www.aksiyon.com.tr/dunya/bosnada-savasanlara-uyuyan-terorist-muamelesi_518146
Bu acı tecrübe önemli kardeşlerim. Bu oyun şimdi de Suriye’de oynanmak isteniyor.
Önce Riyad, şimdi de Cenevre toplantıları ile Batılı devletler, Suriye’deki savaşı artık bitirmek için adım attı.
Amerika ve Avrupa önce Bosna’da olduğu gibi yüzbinlerce Sünni Müslümanın Suriye’de öldürülmesini izledi.
Bunu Batı da istiyor çünkü bu soykırım ile Müslüman nüfus seyreltilmek isteniyor.
Bosna savaşından sonra sözde bir referandum yapıldı ve birçok bölge Sırpların eline geçmişti!
Neden? Çünkü oradaki Boşnaklar katledilince Sırplar orada çoğunluk oldu!
Aynı şekilde Suriye’de azınlık olan Nusayri nüfusun lehine artış için Sünni soykırımı uçaklar ve işkenceler ile Rafızi İran ve Rusya’nın güdümünde halen yapılmaya devam ediyor.
Müslümanların Suriye’de bırakın yenilmeyi, aksine güçlenmesi ve İdlib’i fethetmesi üzerine Rusya sahneye sokuldu ve Moskova’nın barbar orduları bombalamadık sivil yerleşim yeri bırakmadı!
Şimdi de oyunun son perdesi oynanıyor.
Suriye’de savaştan yorulmuş olanlar ve zaten Batı’ya ve laikliğe razı olanlar Esed ile masaya oturmaya ve ikna olmaya hazırlar!
Batı’nın da önce Riyad’da, şimdi de Cenevre’de kendilerinden istediği gayet basit iki konu:
-Bosna’da olduğu gibi İslami yönetimden vazgeçip laik ve demokrat bir devlete razı olacaklar
-Bosna’da olduğu gibi dünyanın dört bir yanından ümmetin izzeti için Allah yolunda cihada gelen muhacir mücahidler başta Amerika olmak üzere idam edilmek veya işkence görmek için teslim edilecekler.
Türkistanlılar’ın kanını Çin, Kafkasyalıların kanını Rusya içmek için sabırsızlıkla bekliyor!
Bu mesele bu nedenle bir “ölüm kalım meselesi”dir.
Şam cihadındaki cihadi hareketler, Riyad ve Cenevre’de Batı’nın projesi olan Esed ile geçiş hükümetini kabul eden hainlere karşı harekete geçmelidir.
Aksi takdirde Esed ile sözde ateşkes yapacak olan bu grupların, gelecekte Esed ile omuz omuza İslami harekete karşı savaşması artık an meselesidir!
Kim Amerika ile işbirliği yapar ve Suriye’deki İslami kıyamdan yüz çevirip şehidleri çiğneyerek Esed ile el sıkışırsa, bilin ki onun dini de davası da satılıktır ve o ümmete ihanet etmiştir!
Bu tehlikenin farkında olan ve Şam cihadında verdiği şehidlerle fedakârlığını ortaya koyan iki büyük yapılanma var.
Bunlar Ahrar uş Şam ve Nusret Cephesi.
Bu hafta medyaya sızdırılan Şam cihadında olan cihadi hareketlerin tek çatı altında toplanma projesi bu iki hareketin öncülüğünde sürdürülüyor.
Nusra lideri Şeyh Culani birleşme konusunda iki önemli konuyu şart koştu.
Bunlardan birincisi Suriye’de İslam şeriatı ile yönetilen bir rejimin kurulması, ikincisi de Suriye’deki muhacirlerin güvenliği ve varlığıdır:
http://kureselanaliz.com/2016/01/nusret-cephesi-ve-ahrarus-sam-arasinda-birlesme-gorusmeleri/
Şeyh Culani’nin kırmızı çizgi olarak ortaya koyduğu bu iki konu, tam da Bosna cihadında masada bizden istenen 2 tavizdir ve cephede kazanılan Bosna cihadını tamamen hezimetle sonuçlandırmıştır.
Bugün bu oyun Suriye cihadı üzerinde oynanıyor ve adı Dayton yerine Cenevre!
Cenevre’de Esed’in iktidarda kalmasını ve Esed’le geçiş hükümetine razı olanlar, o halde 4 yıldır ne için savaştınız?
4 yıldır neden evlatlarınız can verdi?
4 yıl önce de Esed buna tamam diyordu, “Gelin beraber laik devleti yönetelim” diyordu.
İslami bir dava için savaşanlar, onlar ise ancak şehadetle ya da Allah’ın nasip ettiği bir zaferle savaşı durdururlar.
Çünkü tevhid ile şirk nasıl bir arada olamazsa, laiklik ile de şeri nizam da bir arada olamaz.
Suriye’de cihad meydanlarında olan Şeri Kadı Sami Ureydi’nin söylediği şu sözler, hainler ile vefa ehli arasındaki farkı özetler nitelikte:
“Cihadın bana öğrettiği şey; izzetin ve onurun sorumluluğunu omuzlayamayanlar ömürlerini zillet içerisinde harcayacaklardır!”
Bu yıl Şam cihadı ümmet için büyük bir sınav olacak.
Birileri zilleti seçip küfrün bataklığına düşecek, birileri de izzeti seçip Hamza bin Abdulmuttalib’in yolunu sürdürecek.
Rabbim Şam ehlini gökteki ve yerdeki orduları ile desteklesin ve Cenevre’lerde Batı’ya diz çökmeyi reddedenlere apaçık bir fetih nasip etsin. 05.02.2016
Kaynak http://www.islahhaber.net
Tags: Yayınlandı