Yarınki Dünya ve Ahiret, Zulme Karşı Çıkanların Olacaktır İnşaAllah

Yarınki Dünya ve Ahiret, Zulme Karşı Çıkanların Olacaktır İnşaAllah

Yazan Ahmed Kalkan

Ümmet bilinci içinde dünya Müslümanları olarak hepimiz, cihad ve fetih şuuruyla Mekke fâtihleri gibi davransak, Arakan’daki soykırım, Filistin’deki zulüm, Suriye’deki vahşet, Ortadoğu’nun her ülkesindeki zalim tağutlar karşımızda kaç dakika dayanabilir?

Cihad, karşımızdaki, hangi dilden anlıyorsa, o dilden anlatmaktır. Dille anlıyorsa dille; elle anlıyorsa elle konuşmaktır.

Zalimler “ılımlı İslâm” denen kuşa çevrilmiş din anlayışını, dinini yaşamak isteyenler için onu tek alternatif gibi sunarak cihad ruhunu öldürmeye çalışırken, sayıları az, organizeleri çok zayıf radikal kabul edilen örgütlerden, yani muvahhid müminlerden çekinip onları yok etmeye çalışıyor.

Yarınki dünya, dünyanın her tarafındaki zalimlere karşı çıkanların, diktatör ve zalim tağutlarla mücadele edenlerin olacaktır; yarından sonra ahiretin de onlar için olduğu gibi.

Müslüman, durma, gel sen de safını seç.

Tevhid bayrağını bize teslim eden bizden önceki dava adamı mücahidler, kendi hayatlarını feda etme pahasına bu kutsal emaneti, Tevhid şiarını, İslâm sancağını bize ulaştırdılar.

Bizler, şimdi bu bayrağı taşıyabiliyor muyuz? Bizden sonraki nesillere bu bayrağı daha yükselterek teslim edebiliyor muyuz?

Cevabımız “Hayır” ise, unutmayalım; hesap meleklerinden önce mirasını ayağa düşürdüğümüz gazi ve şehidler yakamıza yapışacaktır.

Yenmek başkadır, kazanmak başka. Yenilmek başkadır, kaybetmek başka. Allah’ın askerleri savaşı kaybetse de, zaferi yine kazanırlar.

Fillerin tavşanlarla savaşındaki galibiyeti, aslında alçak bir mağlubiyettir.

İki güzelden birine (9/Tevbe 52) talip insanlar çoğaldıkça canını, malını Allah yolunda feda etmeyi ve Allah-u Teâla ile yaptığı antlaşmayla cennet karşılığında canını satmayı (9/Tevbe 111) gaye edinmiş Allah erleri çoğaldıkça, “davanın hâkimiyeti” yakın demektir inşallah.

Çilesiz, zahmetsiz, sıkıntısız, ihtiyar kadınlar gibi evlerinin köşesinde oturarak zafer beklemek, ancak cihad kaçkınlarının işidir.

Şehadete, zorluklara, sıkıntılara talip olmak, Allah’ın dinini hayata hâkim kılmak için çalışmak; gerçek imanın alâmetidir.

Ve bu iman sahipleri için neticede iki güzellikten biri (9/Tevbe 52) vardır: Ya şehadet, ya da zafer ve ganimet; bir de Allah’ın rızası.

İslam’ın zaferinin önüne, Musa’nın denizi, İbrahim’in ateşi veya Yusuf’un hapishanesi çıkmış, hiç önemli değil, ya geçeriz ya geçeriz..

Musa’nın denizi geçtiği gibi, İbrahim’in ateşte yanmadığı gibi, hapishane Yusuf’a görevini aksattırmadığı gibi, bizim karşımıza çıkan engeller de bizi yolumuzdan asla döndüremeyecek, bilakis bizim hızımızı arttıracaktır inşaAllah.

Dostlarımızı ve düşmanlarımızı çok iyi tanımalıyız. İnsanları zorluk zamanında tanırsınız. Dostlarınızı ve düşmanlarınızı da bu zamanda seçersiniz.

“Ey iman edenler. Siz (önce) kendinize bakın. Siz hidayet üzere / doğru yolda olunca dalâlette olan kimseler size asla zarar veremez.” (5/Maide 105).

Gönüllerdeki batıllara, çirkinliğe savaş ilan edip içimizdeki işgali kaldırmadan, dıştakine tavır almak asla mümkün değildir.

“Ey iman edenler, iman edin..” (4/Nisâ 136).

Gavurlaşmaya giden yolu bırakıp, kendilerine nimet verilen peygamberlerin, sıddıkların, şehid ve salihlerin yolunu takip edenlere ne mutlu..

Kaynak Ahmed hocanın Kendi Facebook Paylaşımı. 15 Eylül 2017

 


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın