VELAYET: Müslüman Velayetini Kime Vermez?

Müslüman Kimi İdareci Seçmez, Velayetini Kime Vermez?

İslam Hukuku’nda, “Velayet” kavramı şu şekilde tanımlanmıştır:

Bir çocuk ya da akıl hastası gibi, “kendi işini kendi yapma ehliyet yetersizliği içindeki her hangi bir insanın”, şahsi işlerini gözetip yürütme konusunda, Reşid bir kişinin, “bu kişinin yerini tutması, bu kişiyi temsil etmesi işine” Velayet, temsil eden Reşid kişiye de Veli denir.

Aşağıda okuyacağınız, yazar Faruk Köse kardeşimizin makalesindeki “Velayet ya da velayet verme” kavramları ise, işin hukuki boyutu” dışında, kendince “stratejik bir boyutunu” farklı bir ele almadır.

Bu makale, “Velayet ya da velayet verme”  kavramlarını yani, “Yönetenler ve yönetilenler” arasındaki ilişkilerin, “İslami siyasete göre farz kılınan boyutu” nu tafsilatlıca ortaya koymaktır.

Muhakkak ki ölçümüz ve örneğimiz, sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed’in (sas), Medinede inşa ettiği devlet, tamamen İslami sıfatlara haiz bir devletti.

Bu devletin ilk Devlet başkanı yani yöneteni Hz.Muhammed (sas), yönetilenleri ise, Ensar, Muhacirun, Hristiyan ve Yahudi tebaa idi.

Medinede Resulullah (sas)’in bir Devlet adamı olarak kıyamete kadar bizim için geçerli olan uygulamaları ile bu günü, bu gün bizleri yönetmek isteyenleri, Şer’i bir çerçevede kıyaslama anlamına gelebilecek bir yazı kaleme alan Faruk Köse kardeşimizin güzel makalesini aşağıda sizlerle paylaşıyorum.

Kardeşiniz Bekir Yetginbal

Müslüman Kimi İdareci Seçmez, Velayetini Kime Vermez?

Yazan Faruk Köse

Velayet, Müslümanlar için çok çok önemli, ancak gerektiği oranda önemi anlaşılamayan kavramlardan birisidir. “Toplumsal bakış”ta da bu kavramın önemi anlaşılamıyor,

Çünkü Müslümanın “inanç” ve “amel”ini, “kimlik” ve “kişilik”ini, “görüş” ve “duruş”unu ifade eden kelimeler ve kavramlar iyice fulûlaştı(rıldı) ve değişti(rildi);

Böylece uzun ve sistemli bir çalışmayla “algı”lar,“anlam”lar ve “anlamlandırma”lar bozuldu.

İslam’ı bozamayacaklarını bilenler, kafalardaki ve gönüllerdeki “İslam algısını” bozdular.

Kur’an’ı tahrif edemeyeceklerini öğrenenler, insanları bir yandan Kur’an’dan, bir yandan da Kur’an’ın tatbiki olan Sünnet’ ten uzaklaştırdılar. 

“İslami kavramlar”ı unutturmayı ve reddettirmeyi başaramayacaklarını anlayanlar, kavramların mana ve mefhumuna dair “anlam kaymaları”na yol açacak çalışmalarla ciddi mesafeler kat ettiler.

İşte, “velayet” kavramı da bunlardan biri.

Müslüman; kime, nasıl ve hangi şartlarda itaat etmek zorunda?

Müslüman velayetini kime/kimlere verir, kime/kimlere vermez?

“Velayete bağlı yükümlülükler”imiz nelerdir ve Müslümanın hayatında nasıl bir önem taşır? Velayeti yanlış yerlere verirsek sonuç ne olur, ne hale geliriz?

İşte, toplumsal/kitlesel olarak, bütün bunlara dair genel “bilgi ve bilinç düzeyi”nden yoksun hale geldik.

Velayet; “iki şey arasında kendilerinden olmayanın bulunmaması” demek.

“Sahip”“amir/lider”“sevgi”,“dostluk” ve “yardımlaşma” demek.

“Başkası üzerine ister-istemez sözünü geçirme” demek.

Ümmet içinde “İmamet” sebebiyle zikredilen Velayet ise, “başkasının üzerine sözünü geçirme”yi ve “itaat edenle emri veren arasındaki ilişkiler”i, yani “yöneten-yönetilen ilişkileri”ni konu alır.

Bu kapsamda, “seçim”le veya “tayin”le gelip gelmediğine bakılmaksızın, insanlar üzerinde amir olan, yönetim makamında bulunan her şahıs ile onun yönettikleri arasındaki ilişki de bir, “velayet ilişkisi”dir.

Nitekim, Müslümanların biat ederek yönetime getirdikleri “İmam”a, yani “Devlet Başkanı”na, “Halife”ye “Veliyyü’l-Emr” denilmesi bu yüzdendir.

Şimdi, içinden geçtiğimiz şu hassas zemin ve şartlar dahilinde, bir Müslümanın gereğince tutum takınması için, önceleyeceği kavramlardan birinin “velayet” olduğu anlaşılmış olmalı.

Öneminden ötürü bu kavrama dair bir kaç kelam daha etmek istiyorum.

Ancak burada, “velayet” kavramına dair “fıkhi tanım ve gerekleri” sıralayacak değilim. O “ilim adamları”nın yani alimlerin işi.

Zira, madem ki “İslam Âlimi” sıfatıyla Müslümanların önüne geçip fetva veriyorlar, hangi halde isek, “o hale dair İslami gereklilikleri” izah etmekle de mükellefler.

Bu yüzden, ben konunun, “stratejik boyut”unu ele almak istiyorum. Bu kapsamda üzerinde duracağım husus, “Müslüman, kimlerin velayetini reddetmeli?” sualidir.

Yani başlıkta sorduğum gibi, “Müslüman, velayetini kime vermez?”

Müslüman, velayetini “mümin olmayana” vermez.

Mümin olsa bile, gayri İslami hizmetlerde bulunana da velayetini vermez.

“Kelime-i Şehadeti ikrar ve tasdik etmeyene veya müminleri hor ve hakir görüp kâfirleri tasdik ve taltif edene” velayetini vermez.

Müslüman, velayetini, tağuta, yani Allah’ın yasaları varken, o yasalara mukabil ve onun yerine geçmek üzere yasa yapan her kim ise”, ona vermez.

İsterse bizim gibi namaz kılsın, oruç tutsun, dilinden Allah’ı eksik etmesin…

Müslüman, velayetini, “insanları münkerde tutana, ma’rufa yönlendirmeyene, iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeye çalışmayana, bütün bunları Allah ve Rasûlü’ne itaat ile yapmayana, Allah ve Rasulü’ne itaat etmeyene” vermez.

“İyiliklerin hakim kılınması, kötülüklerin ortadan kaldırılması” demek olan, “insanları dünya ve ahirette kurtulacakları yola irşad etmekle, onların salâh ve menfaatleri için çalışma”yı esas alan “İslami siyaset”in hilafına bir siyasetin takipçilerine ve/veya tatbikçilerine velayetini vermez.

Müslüman, velayetini “siyaset-i adile”yi takip etmeyene, yani “insanların haklarını zalimden kurtarıp zulüm ve fenalıkları defetmeyen”e, “fitne ve fesat ehlini yaptıklarından men etmeyen”e vermez.

Müslüman, velayetini, kendisinden olmayana, kendisi gibi inanıp düşünmeyene, “İslam dışı mihraklar” la Müslümanlar aleyhine “işbirliği” ya da “iş ortaklığı” yapana vermez.

Müslüman, velayetini “insanlar arasındaki ilişkileri hak ve adalet ölçüleri içerisinde düzenlemeyi ilke ve icraat edinmeyen”e vermez.

“Emanet”e ihanet edene, “adil olmayan”a, “yetkin ve yeterli olmayan”a da vermez.

Müslüman, kesinlikle “tağut”a, “dinsiz”e, “imansız”a, “yahudi”ye, “hıristiyan”a, “müşrik”e, “kâfir”e, “Laik”e, “Kemalist”e veya başka bir “İslam dışı ideoloji veya yol-yordam sahibi”ne; ya da “bunlara hizmet eden”e, “bunların sistemlerini/rejimlerini yürütüp/işletip ayakta tutan”a vermez.

Çünkü hiçbir kâfirin, “İslam Şeriatı”nı kabul ve yol-yordam edinmeyen hiç kimsenin, Müslümanlar üzerinde velayet hak ve yetkisi yoktur.

Alimler bilir, “müminlerin, kâfirleri veli edinmelerinin haram olduğu kat’i nasslarla sabittir.”

Ancak alimler, yeri ve zamanı geldiğinde, bu bildiklerini hangi mülahazayla ve neden izhar etmezler, bunu anlıyor değilim.

Kaynak:http://www.islahhaber.net/musluman-kimi-idareci-secmez-velayetini-kime-vermez.html

NOT: Aşağıdaki Linkte bulunan makaleyi de bunun devamında okumanızı tavsiye ediyorum. İnşallah biraz daha farklı bir perspektiften bu konuya bakmanızı sağlayacaktır.

https://bekiryetginbal.com/secimlerde-oy-vermek-nire-habesistan-ve-hicret-nire/#more-1180

 


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın