Tunus’taki Nahda Hareketi Lideri Raşid Gannuşi’ye Bir Reddiye

Tunus’taki Nahda Hareketi Lideri Raşid Gannuşi’ye Bir Reddiye

    İslam Ümmeti’nin ayrılmaz bir parçası olan Tunus’ta da adına “Arap Baharı” dedikleri malum rüzgârdan sonra İslam’a tamamen zıt birer kavram ve vakıa olan “Demokrasi ve Laikliği yerleştirme” gayretlerine hız verildiği görülmüştür.

   Maalesef bu gayretlerin maşalığını ise bizden olduğunu zannettiğimiz Müslüman liderler ve İslami cemaatler adeta üstlenmiş gibi görülüyor.

    İşte bu liderler biri olan Tunus’taki Nahda hareketinin başkanı Raşid Gannuşi, bu günlerde adeta “Demokrasi ve Laiklik Havariliği” yapıyor ve beyanatlar üzerine beyanatlar veriyor.

    Aşağıda alıntısını yaptığımız makalesinde Âlim Esad Mansur kardeşimiz, Raşid Gannuşi’ye çok güzel bir reddiye sunmuş, hak ile batıl arasındaki bariz farkı ortaya koymuştur.

     Rabbim kendisinden razı olsun. Umulur ki bu makale, zihin dünyamızda bir takım hayırlara vesile olur inşallah.

Kardeşiniz Bekir Yetginbal

İslam’ın İdeolojik Olması veya Siyasi Bir Fikir Olması Kalıcıdır ve Bir Kazançtır

Yazan Esad Mansur

01.06.2016 tarihinde; Eş-Şark El-Evsat gazetesi Tunus’taki Nahda hareketinin başkanı Raşid Gannuşi ile bir mülakat yaptı.

Gannuşi bu röportajında, dini siyasetten ayıran laiklik konusundaki ısrarcılığını bir kez daha gösterdi. Zaten daha önce de Gannuşi kendi hareketinin (partisinin) siyasi İslam’dan çıkıp laikliğe girdiğini açıklamıştı.

Nahda hareketinin demokratik sivil bir hareket olduğunu, bir başka ifadeyle laik bir hareket olduğunu bildirdi. Böylece Gannuşi, kendi hareketinin artık nurdan çıkıp karanlığa girdiğini ilan etmiş oldu.

Gazete Gannuşi’den şunu açıklanmasını istedi:

“Geçen ay 20-23 Mayıs’ta yapılan Nahda hareketinin kongresine niçin bu kadar çok uluslararası bir ilgi gösterildi? Niçin yüzlerce diplomat, medya mensubu, Arap ve yabancı misafirler kongrenin açılışına katıldılar? Laik olan Habib Burgiba akımının başkanı ve aynı anda Tunus Devlet başkanı Baci Esebsi’yle beraber Tunus’tan yüzlerce laik, liberal ve solcu niçin kongreye katıldılar?”

Oysa bunların hepsi tağuttur veya tağutun dostlarıdır.  Gannuşi ve hareketinin de kendilerinin bulundukları o karanlığa, o karanlık dehlize girmesini kutlamak için geldiler!

Gannuşi’nin bu soruya cevabı ise şöyle oldu:

“Devlet Başkanı, Nahda hareketinin kongresine katılmasının sebebini açılış konuşmasında açıkça gösterdi. Zira bizim hareketimiz kapsamlı İslami bir hareketten, artık 2014 anayasasını benimseyen, devletle ve toplumla barışan, milli ve sivil (laik) hareket haline fiilen dönüştü. Bu anayasa devletin ve toplumun ezici çoğunluğun dininin İslam olduğunu açıkladı.”  

Hâlbuki bu yeni Tunus anayasası da laiktir. Devletin dini İslam’dır ifadesi ise, hemen hemen bütün Arap devletlerinin anayasalarında da yazılıdır.

Bunun asıl manası ise şudur;

“Devlet dini bayramlarda da resmi bayramlar gibi muamele yapar, bu günlerde tatil yapar, camileri kontrol eder, imam, hatip ve vaizleri tayin edip maaşlarını verir, bu imam, hatip ve vaizler de halkı laik devletin tarafına çekmeye çalışırlar.

Yine evlilik ve boşanma vs. gibi şahsi ahval denilen konuların, kısmen de olsa kanunlar çerçevesinde dine göre uygulanmasına müsaade eder. Fakat yönetim, iktisat, öğrenim, yargı, askeri, iç güvenlik, iç ve dış siyasetleri gibi konuları kesinlikle dinden ayrı kılar. Yani asla İslam’a dayalı kılmaz..”

Gannuşi, İslam’ın ideolojik olma meselesini eleştirip kötüledi ve bunun adına da “kapsamlılık” dedi.

Nitekim siyasi İslam’dan çıktığını ilan ettikten sonra şöyle dedi:

“Komünist, milliyetçi, sağcı, vatancı ve dini kapsamlılık birinci dünya savaşından sonra bütün dünyada yayılmıştı.

Rejimlerin kullandıkları ezme, diktatörlük ve tecrit siyasetlerinden dolayı o kapsamlılık büyük çapta yayılmıştı.

Bunlardan özellikle İslami kapsamlılık, Hilafetin yıkılışına tepki olarak ve hemen akabinde çıktı. Dindarlık, ibadet, namaz ve başörtü haklarıyla ilgili daraltma siyaseti izlendikten sonra meydana çıktı.

Osmanlı Hilafeti düşürüldükten sonra İslam ümmeti içinde korku kapsamlılığı benimseyen cemaatlerin ortaya çıkmasına sebep oldu.”

Gannuşi, röportajın devamında kendi cemaati olan Nahda’nın ise: DAİŞ ve onun gibi şiddete karışan kapsamlılığı benimseyen hareketlerin yerine alternatif” olduğunu iddia etti.

Gannuşi bunları iddia ederken şunu ise unutuyor;

Ezme, istibdat veya diktatörlük ve tecrit siyasetlerini uygulayanlar, Hilafet yıkılırken veya yıkıldıktan sonra Müslüman memleketlerini işgal eden ve sömüren Fransa, Britanya (İngiltere) ve İtalya gibi demokratik medeni veya laik devletlerdir ve ondan sonra bu memleketlerde kurdukları demokratik laik rejim ve devletçiklerdir.

Misal olarak Tunus’u işgal edip sömüren demokratik ve laik Fransa ve oradan çıktıktan sonra kendi yerine kurdurduğu laik demokratik Tunus Cumhuriyeti’dir. Ezme, diktatörlük ve tecrit siyasetlerini asıl uygulayan bunlardır.

Keza Türkiye’de işgalci Britanya (İngiltere) buradan çıktıktan hemen sonra Hilafet’i yıktırdı ve yerine ezme, diktatörlük ve tecrit siyasetlerini uygulayan laik demokratik cumhuriyeti kurdu.

Fransa, Britanya ve İtalya gibi sömürgeci devletler ise kapsamlılığı benimsiyor. Yani kendi laiklik ve demokrasilerine sımsıkı bağlılıklarını gösteriyor ve karşı gelenleri ise vurup, eziyor ve yok ediyorlar.

Zira Gannuşi’ye göre “kapsamlılık” bir ideoloji demektir ve bir devlet veya bir parti bir ideoloji benimsiyorsa onun kapsamlılığı da benimsemiş olduğunu sayar.

Burada çok İlginç olan ise Gannuşi, laik demokratik partilerin kapsamlılığı benimsediğinden hiç mi hiç söz etmez.

Nitekim kendi partisi olan Nahda’nın da artık bu tür partilerden biri olduğunu ilan etti. Bu partiler ise kapitalist ideolojiyi benimserler ki; bunun temeli laiklik veya medeniliktir.  

Yüzlerce senedir onlar bunu savunuyorlar. Siyasi laiklikten çıkıp siyasi İslam’a hiç girmediler. Ama Gannuşi siyasi İslam’dan çıktı ve siyasi laikliğe girdi.

Gannuşi röportajında şunları da söyledi:

”Partiler kanunu, cemiyetler kanunu, anayasa ve camilerle ilgili kanunlarla, artık siyaset ile dinin birbirine karışmasını engelleyen yeni bir nesle mensubuz.”

Yine Gannuşi şöyle dedi:

“Hem Tunus’ta hem dünyada artık o kapsamlı ideolojilerin merhalesini aştık..”

Gannuşi böylelikle yeni ve bir başka kapsamlılığa geçtiğini açıkça ilan etmiş oluyor. Bu ise kapitalist bir devletteki laik veya medeni kapsamlılıktır.

Avrupa (1789 Fransız ihtilali öncesinde) kiliseyle işbirliği yaparak krallar ve imparatorlar tarafından yönetiliyordu.

Daha sonra Teokratik (dine dayalı) Devlet yerine medeni devletler kurdular ve dine dayalı partilerin veya dini hayattan ayırmayı kabul etmeyen partilerin kurulmasını kesinlikle yasakladılar.

Dini istibdat veya diktatörlük manasında olan Teokratik devlet yerine laik, istibdat veya diktatörlük manasını taşıyan demokratik medeni bir devlet kurdular.

Gannuşi böylelikle, İslam ideolojisinden vazgeçip kapitalist veya laik ideolojiye boyun eğdiğini ilan ediyor.

Hâlbuki bu kapitalist ideoloji kendisi dışındaki bir ideolojiyi asla kabul etmez ve onu ezer, yalnızca kendi egemenliğini kabul eder, dinler arasında da eşitliği kabul eder.

Dinleri siyasetten ve devlet işlerinden tamamen uzaklaştırır. Dinlerin faaliyetini sadece davet, vaaz, irşat, insani işler ve hayır işleriyle sınırlandırır.

Hele dine dayalı fikri veya siyasi bir mücadelenin yapılmasını veya onun iktidara geçmesini kesinlikle yasaklar.

Böylece Gannuşi, kendi cemaati veya partisinin artık İslam ideolojisine göre değil, kapitalist ideolojiye göre hareket edeceğini ilan ediyor.

Kapitalist ideolojinin temeli olan laikliği, onun sistemi olan demokrasiyi, insanı serbest kılan temel hürriyetler meselesini kabul ettiğini de ilan ediyor.

Bunun bir gereği olarak insan şahsi, fikri, inanç ve mülk edinme hürriyetlerine sahiptir; istediği her şeyi yapabilir, istediği dinden vazgeçebilir, bir dine bağlanmadan her istediği düşünceyi rahatlıkla söyleyebilir ve istediği her şeyi mülk edinebilir ve mülk edindiğini bir şeyi istediği şekilde harcayabilir.

Ama tüm bu hürriyetler diktatör kapitalist devletin kanunlarıyla sınırlandırılır.

Gannuşi, kendisi bir zamanlar İslam’ı bir ideoloji ve hayatın bütün yönlerini kapsayan bir din veya bir fikir olarak kabul ederken, o günlerde vakıa ve şartlardan ve de diğer hareketlerden etkilenerek bunları kabul ettiğini de açıkladı.

Yoksa inceleyerek veya tam kanaat getirerek İslam’ı bir ideoloji ve bir din olarak kabul etmedi.

İşte vakıa, durum ve şartlar ve diğer cemaatler taklit edilerek ortaya çıkan tüm hareketlerin geleceği budur. Onlar her an fikirlerinden vaz geçebilir veya taviz gösterebilirler. 

Allah’ın hikmeti ise sadık ve samimi kimseler ile yalancı kimseleri ortaya çıkartmak için müminleri imtihan etmeyi gerektirdi. 

Allah c.c şöyle buyurdu:

" ألم، أحسب الناس أن يتركوا أن يقولوا آمنا وهم لا يفتنون. ولقد فتنا الذين من قبلهم فليعلمن الله الذين صدقوا وليعلمن الكاذبين".

“Elif, lam, mim, insanlar iman ettik demekle bir imtihana tabi tutulmadan bırakılacaklarını mı sanıyorlar. Biz onlardan öncekilerini de imtihan ettik. Allah elbette doğruları ortaya çıkartacak ve elbette yalancıları ortaya çıkartacaktır.” [Ankebut 1-3]

Yine de Allah’ın bir hikmeti, iyi olanları pis ve kötü olanlardan ayırmayı gerektirdi ki iyi ve sadık olan müminlerin eliyle dinini yükseltsin.

" ما كان الله ليذر المؤمنين على ما أنتم عليه حتى يميز الخبيث من الطيب، وما كان الله ليطلعكم على الغيب ولكن يجتبي من رسله من يشاء، فآمنوا بالله ورسله وإن تؤمنوا وتتقوا فلكم أجر عظيم".

“Allah iyiyi kötüden ayırıncaya kadar müminleri oldukları halde (imtihan olmadan) bırakmaz. Allah size gaybı bildirecek değildir. Allah Resullerinden dilediğini seçer. Öyleyse Allah’a ve Resullerine iman edin. Eğer iman edip takvalı olurlarsanız sizin için büyük mükâfat vardır.“ [Al‘i İmran 179]

Allah c.c ancak ve ancak sadık ve samimi kimselere yardım eder ve dinini ancak sadık müminlerle yükseltir.

Onlar İslam ideolojisi üzerine sebat gösteren ihlaslı kişilerdir. Onlar değişmediler, değiştirmediler ve taviz göstermediler.

Onlar Allah kendilerine zafer verinceye kadar veya ölüm kendilerine yetişinceye kadar bu hal üzerinde kaldılar.   

Allah c.c şöyle buyurdu:

" من المؤمنين رجال صدقوا ما عاهدوا الله عليه فمنهم من قضى نحبه ومنهم من ينتظر وما بدلوا تبديلا".

Müminlerden Allah’a verdiği söze bağlı kalan öyle adamlar var ki; onlardan bir kısım bu uğurda canlarını verdiler, bir kısım verdikleri sözü hiç değiştirmeden ( zaferi veya ölümü) beklemektedirler“ [Ahzap 23]

Onlar sonsuza kadar Muhammed (s.a.s)’i kendileri için bir lider olarak seçtiler, O’nun yolunu izlerler ve O’nun tutumlarını aynen takınırlar.

Nitekim Resulullah (s.a.s) efendimiz kendisini İslam mücadelesinden vazgeçirmek için kavminin kendisini kral olarak tayin etme teklifi karşısında şöylesi bir ideolojik tutum sergiledi:

Allah’a yemin ederim ki; bu din uğrunda mücadeleyi terk etmek için sağ elime güneşi ve sol elime ayı koysalar onu terk etmem. Ya Allah bu dini yükseltir hâkim kılar ya onun uğrunda helak olurum“. [İbni Hişam siyeri]

Sonunda muhakkak ki medenilik veya laiklik, demokrasi ve diğer küfür ideolojileri ve fikirleri yenilecek, düşecek ve hezimete uğrayacaktır.

Aynen komünizmin düştüğü gibi laiklik ve demokrasi de göreceksiniz inşallah düşecektir.

Mutlaka İslam ideolojisi kazanacaktır ve hâkim olacaktır ve bu ideoloji tüm dünyayı hayırla, emniyetle, adaletle ve huzurla dolduracaktır. Bu Allah’ın bir vaadi ve sözüdür. 

Şöyle buyurdu Rabbimiz yüce kitabında:   

 " وعد الله ولن يخلف الله وعده".

Bu Allah’ın vaadidir (sözüdür). Allah sözünden asla dönmez.” [Rum 6]

11 Haziran 2016

Kaynak Köklü Değişim Dergisi


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın