TEŞRİG TEKBİRLERİ.. Anlamı, Muhtevası, Delilleri ve Keyfiyeti Nedir?

TEŞRİG TEKBİRLERİ.. Anlamı, Muhtevası ve Keyfiyeti Nedir?

Bizleri yoktan var eden Rabbimiz Allah-u Teâla’ya sonsuz hamd’u senalar olsun. Salat ve selam olsun ölçümüz, örneğimiz, efendimiz, ilk Devlet Başkanımız Muhammed Mustafa’ya..

Yusuf Semmak hocamız bir paylaşımında çok önemli bir noktaya parmak basıyor ve bir “Telaffuz Farkını” ortaya koyarak diyor ki:

Teşrik (التشريك) Tekbîri DEĞİL; Teşrîg (التشريق)Tekbiri demek DOĞRU olandır.

Teşrik kelimesi birisini ticârete teşrîk etmek yani ortak etmek, birisinin ticârete teşrîki yani ortaklığı anlamına geldiği gibi, Cenâb-ı Hakk’a şirk koşmak anlamına da gelir.

Bu sebeple Âlây Bekizâde Nâcî Bey şöyle der:

Tenzîh iken iktizâ-yı irfân (irfânın gereği)

Teşrîke (şirke) sapar mı ehl-i iz’ân?

Teşrîg (التشريق) kelimesinin son harfi “Gâf” (القاف/ق) olmasına rağmen, Türkçe’ye Teşrik şeklinde son harfi “K” olarak geçmesinin sebebi, “Gâf” harfinin Türkiye‘de, Türkçe’nin dil yapısı içerisinde genellikle “K” harfi ile gösterilmiş olmasındandır.

“Gâf” harfine bile Türkçe’de “Kaf” denmektedir.

Bu geçişleri çok iyi bilmek için Arapça, Farsça ve Osmanlı Türkçesi’nden oluşan üç dili yani Elsine-i Selâse’yi bilmek veya en azından bu konuda yeterli bir vukûfiyete sahip olmak gerekir.

Rabbim Yusuf hocamızdan razı olsun.

Kurban; kelimesi ise sözlükte yaklaşmak anlamına geliyor.

Istılahı anlamı itibariyle ise Kurban; Allah’a yaklaşmayı, Allah yolunda mallarını feda edilebileceğini, Allah’a teslimiyeti ve şükrü ifade eder.

Sevban (ra) demiştir ki: Rasulullah (sas) (Veda Haccında bir) kurban kesti.

Sonra bana: “Ey Sevban  şu koyunun etini İslah et” dedi (ben de bu emri yerine getirdim ve) Medine’ye gelinceye kadar kendisine ondan yedir­meye devam ettim. (Müslim, edahî 35. Sünen-i Ebu Davud)e ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/502-503.

Metinde geçen Eslih = Islâh et, cümlesinden maksat; eti bir parça kaynatarak sudan çıkarıp ”Güneşte kurutmak suretiyle” dayanıklı hale getirmektir.

Yine sözlükte Teşrik (التشريك) kelimesinin; Doğuya doğru gitmek, Parlamak, Eti parçalayıp güneşe sermek, Güneşlendirme, Güneşte kurutma..” gibi çeşitli anlamları da vardır.

Araplarda Kameri aylardan olan ZİLHİCCE ayının 11, 12 ve 13 günlerinde yani “Kurban” kesme işleminin yapılabildiği bu günlerinde, kesilen kurban etlerini güneşli bir ortama sererek ‘Güneşte kurutma’ bir örf bir adet olduğu için bu 3 güne “TEŞRİK GÜNLERİ” yani “Et Kurutma Günleri” denmiştir.

Ayrıca TEŞRİG; “Tekbir getirerek (Allahu ekber denilerek) sesi yükseltme” anlamına da gelmektedir.

Teşrîg (التشريق) Tekbiri, Kurban bayramı günlerinde “Farz namazlardan sonra” getirilen tekbirlerdir.

Kurban Bayramının ilk gününe “Yevm-i Nahr”, diğer üç güne ise “Eyyamu’t Teşrîg (Teşrîg Günleri)” denir. Bayramdan bir gün önceki güne de “Arefe Günü” denilmektedir.

ZİLHİCCE ayının 9 ve 10. günleri her ne kadar yukarıda belirtilen “Teşrik Günlerinden / Et Kurutma Günleri” nden değilse de, “Tekbir Getirme Günleri” bunlara da şamil olduğundan, bu 5 günün tamamına “Teşrig Günleri” denilmiştir.

“Arefe Günü” sabah namazından itibaren bayramın 4. gününün ikindi namazına kadar, 23 farz namazının arkasından birer defa

الله أكبر الله أكبر

لا إله إلا الله والله أكبر

الله أكبر ولله الحمد

العبد الفقير إلى رحمة الله

يوسف السماك

“Allahu ekber Allahu ekber, Lâ ilâhe illallahu vallahu ekber. Allahu ekber ve lillahi’l-hamd”

diye tekbir getirilir ki, buna Teşrîg (التشريق) Tekbiridenir.Tekbirlerin bu şekli Hz. Ali ve Abdullah b. Mes’ûd (r. anhümâ)’ya dayanır.

Teşrîg (التشريق) Tekbirlerinin başlangıcı Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etme olayına kadar uzanır.

İbrahim (as),gördüğü sahih rüya üzerine oğlunu Allah yolunda kurban etmeye karar verir. Kurban hazırlıkları sırasında Cebrail (as)gökten buna bedel olarak bir koç getirir.

Dünya semasına ulaştığında yetişememe endişesi ile Cebrail (as); “Allahu ekber Allahu ekber” diyerek tekbir getirir.

İbrahim (as) bu sesi işitince başını gökyüzüne çevirir ve onun bir koçla geldiğini görünce; “Lâ ilâhe illâllahu vallahu ekber” diye cevap verir.

Bu Tekbir ve Tevhîd kelimelerini işiten ve kurban edilmeyi bekleyen İsmail (as) da; “Allahu ekber velillâhi’l-hamd” der.

Böylece kıyamet gününe kadar sürecek büyük bir sünnet başlatılmış olur(es-Saffât, 37/102, 107; İsmail” maddesi; el-Mavsılî, el-İhtiyar li Ta’lîli’l-Muhtar, Kahire (t.y), I, 87, 88).

Burada yeri gelmişken rahmetli Ahmet KALKAN hocamızın TEŞRİG TEKBİRLERİ hususundaki şu farklı, mükemmel tespit ve teşvikini söz konusu etmeden geçemeyeceğim.

Muhterem hocam der ki:

“Arefe Günü sabah namazında başlayan ve bayramın bitimine (4. günü ikindi namazına) kadar devam edecek olan bu tekbirleri sakın unutmayalım.

Allah’ı hatırlamadan, O’nunla birlikte olmadığımız günler bayram olmaz. Ne dediğimizi bilerek tekbir getirelim. Getirdiğimiz tüm tekbirlerle, Allah’a daha yakın olmaya, O’nun devamlı rızasını almaya çalışmalıyız.

Bayram, Allah’a daha yakın olmak demek.

ALLAH EN BÜYÜKTÜR. (Evet, kendime ve tüm dünyaya ilân ediyorum ki,)

ALLAH’TIR EN BÜYÜK OLAN (başka bir şey değil!) ALLAH’TAN BAŞKA İLÂH (egemen güç, emrine mutlak uyulacak otorite, kanun koyma yetkisine sahip olan, yaratıcı ve emredici bir zât, en çok sevilecek, korkulacak ve ümit edilecek olan) YOK.

ALLAH’TIR EN BÜYÜK OLAN (iş değil, aş değil, eş değil, para değil, araba değil, makam değil, teknolojik âletler değil, futbol değil, dünya değil, gökler değil, yöneticiler değil, Türkiye değil, Amerika değil. Evet, bilene ve bilmeyene ilân ediyorum, dünyaya haykırıyorum ki:)

ALLAH’TIR EN BÜYÜK OLAN (her şeye gücü yeten, her şeyin gerçek sahibi).

VE HAMD, ÖVGÜ, SADECE ALLAH’ADIR. (O’nu över, O’nu sever, O’na kulluk eder, hayatımızı O’na adarız. Sadece Allah’ı yücelterek, bayrama, nimetlere, günlük hayata bakarız. O’na vereceğimiz hesap şuuruyla, Müslümanca yaşarız.).”

Bir de okuyucuları rahmetli Ahmet Kalkan hocamıza bu konu ile alakalı “Şer’i Delilleri” sormuşlar hocamız da kendilerine şu cevabı vermiştir:

Konuyla ilgili bazı ayetler şunlardır:

“Ve rabbeke fekebbir / Rabbini tekbir et, Rabbini büyük tanı, O’nu yücelt, ‘Allahu ekber’ de.” (Müddessir 3)

“Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve acizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur de ve O’nu tekbir ile yücelt, ‘Allahu ekber’ de (ve kebbirhu tekbîrâ).” (İsra 111)

“…Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz, tekbir getirmeniz (ve li tükebbirullahe) ve şükretmeniz içindir.” (Bakara 185).

Bu ayette geçen “Tekbir” emri ile bayramlarda tekbir getirilmesinin kastı da, bayram namazı kılınması da söz konusudur.

Bu ayete dayanarak İmam Şafiî, İmam Malik, İmam Ahmed ibn Hanbel, İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed bayram namazlarına giderken Tekbir getirilmesi ictihadında bulunmuşlardır.“Sayılı günlerde Allah’ı anın (Telbiye ve Tekbir getirin).” (Bakara 203).

Bu ayetteki “sayılı günler” i bazı âlimler, Teşrig günleri olarak izah etmişlerdir. Çünkü bu âyet hac günlerinden bahsetmektedir.

“Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız (ve litükebbirullahe). İyilik edenleri müjdele.” (Hac 37)

Konuyla ilgili bazı hadisler de şunlardır:

Hz. Peygamber (sas)’ in, Kurban bayramının Arefe günü sabah namazından başlayarak bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar, ikindi namazı da dahil olmak üzere farzlardan sonra teşrik tekbirleri getirdiğine dair rivayetler vardır (Beyhâkî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Haydarâbâd, 1344, III, 315; Dârekutnî, Sünen, Beyrut, 1966, II, 49).

Nübeyşe el-Hüzeli (Ra)den yapılan rivayette, Resulullah (sas) Efendimiz‘ in şöyle buyurduğu bildirilmiştir:

‘’Teşrig günleri, yeme, içme ve Azîz, Celîl olan Allah’ı anma (tekbir getirme) günleridir.’’Nitekim İbnu Abbas (Ra)’ nın şöyle dediğini Buhârî nakletmektedir: ‘’Kur’an’da, ‘Allah’ı (cc) belli günlerde / sayılı günlerde anın’ ayetleri ‘Teşrig günlerine’ bir işarettir.’’

İbnu Ömer (Ra) ile Ebu Hureyre (Ra) da Zilhicce’nin ilk on gününde çarşı, pazara çıkıp tekbir getirirler ve halk da onlara katılarak tekbir getirirdi.

Hazreti Ömer (Ra) de Mina’da bulunduğu çadırda yüksek sesle Tekbir getirir ve Mescid ehli onun tekbir sesini işitir, böylece onlar da ona katılıp tekbir getirirlerdi.

Aynı zamanda çarşı-pazarda olanlar da bu tekbire katılarak seslerini yükseltirlerdi. O kadar ki, yükselen Tekbir sesleri Mina‘yı çınlatırdı.

Rabbim Ahmet Kalkan hocamıza gani gani rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun.. Amin

Bekir Yetginbal


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın