Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK’ ların) Topluma Verdiği Zararlar

Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK’ ların) Topluma Verdiği Zararlar

İslam’ın Anayasa ve tüm kanunlarıyla “Bir Devlet olarak” tüm hayat sahalarından yine “Yeni Kapitalist ve Laik bir Devlet” eliyle uzaklaştırılması Avrupa’lılar tarafından yeterli görülmedi.  

Korkuyorlardı halkın tekrar İslam’a, İslam’ın kendilerine hayat veren nizamına geri dönmesinden ve İslam Devleti özleminden..

Ve böylesi İslami vasfa sahip bir Devleti tekrar inşa etmek için Müslümanların Doğru İslami ve Siyasi Kitleleşmesinden ödleri patlıyordu..

Bunu engellemek için de adına SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI denilen bir üslup icad ettiler.

Kısaca STK diye tanımlanan bu kuruluşlara AVRUPA BİRLİĞİ her sene “Milyarlarca Euro” para aktarmakta, verilen her kuruşun nerede sarf edileceğini belirlemekte, bu yerlere sarf edilip edilmediğini de çok çok sıkı bir denetlemeye tabi tutmaktadır.

Elbette ki bu iş gelişi güzel olmuyor.

Onların bu işine aracılık, arabuluculuk eden bol miktarda yerli uşakları da var.

İşte adına SİVİL TOPLUM KURULUŞU denilen bu gönüllü uşakların Organizatörü ve Resmi muhatabı, tüm Bakanlıklarıyla DEVLET’ tir.

Girin internete her Bakanlığın HİBE OLARAK yani “Geri Ödemesiz” kaç “Milyar Euro” aldığını okuyun..

Peki, bu kadar para “Kara kaşımız Kara gözümüz” için mi veriliyor? Elbette ki HAYIR..

Emperyalist kafir Avrupa Devletleri, “Kaz gelecek yerden Tavuk esirgenmez..” misali halkımızı, bizleri FİKREN VE FİİLEN kendilerine BAĞIMLI hale getirme için bu BAĞIŞLARI (!) yapmakta.

Beni en çok üzen de nedir bilir misiniz kardeşlerim?

Bu işin fahri gönüllüleri maalesef ve maalesef “Tesettürlü bacılarımız, kızlarımız, sakallı sakallı gençlerimiz..”

İşte bu zillet, Avrupa ve kâfirler için bir zaferdir.

Bu konuda aydınlatıcı ve güzel bir yazı kaleme alan HAMZA ER kardeşimizin yazısını aşağıda sizlerle paylaşıyorum.

Umulur ki bu yazı hayırlara vesile olur.

Rabbim Hamza Er kardeşimizden razı olsun. Rabbim bizleri bilmeden de olsa kâfirlerin bu pis oyununa alet olmaktan korusun. Amin

Kardeşiniz Bekir Yetginbal

* * * * * * *

STK’ laşmak (Sivil Toplum Kuruluşu Olmak) Değerlerimizi Unutturuyor

Yazan Hamza Er

STK (Sivil Toplum Kuruluşu) anlayışının dünyanın birçok yerinde bilinçli olarak öne çıkarıldığını ve yayıldığını düşünüyorum.

Bu tür yapılanmaların teşvikinin küresel projelerin bir parçası olduğuna inancım her geçen gün biraz daha artar oldu.

Emperyalist zihniyet, dünyanın birçok yerindeki hesaplarını bu kuruluşlar (STK’ lar) eliyle gerçekleştirmeye başladı.

Son Gürcistan ve Ukrayna devrimlerini, Gezi olaylarını ve Arap baharını bu çalışmalara örnek olarak gösterebiliriz.

Sivil Toplum Kuruluşu sayesinde toplumlar, özellikle Müslüman toplumlar, açık, şeffaf ve bu şekilde yönlendirilmeye kolay bir hale getirilmeye çalışılıyor.

Halkı Müslüman olan ülkelerde yürütülen Sivil toplum yapılanmalarının, “Ilımlı İslam” anlayışına hizmet eden ciddi etkenler olduğu günbegün ispatlanıyor gibi…

Müslümanlar, Cemaatleşmeyi terk ederek bu projeye kolayca yem oldular. Nebiler ve takipçileri muvahhidler, bulundukları cahiliyeye kesin bir “La” diyorlardı.

Kendilerini Sivil Toplum Kuruluşlarıyla ifade edenlerin “La’sı”  da haliyle sınırlı oluyor.

Çünkü “La” denmesi gereken egemenler denetim ve kontrolü sağlayan güç olarak duruyor.

Bugün maalesef STK’ laşma ile Cemaat anlayışı yitirildi. Cemaatler, evler ve Dar’ul Erkam’ların teşekkülü terk edildi.

Cemaatler, kayıtlarının Devlet tarafından tutulduğu, denetlendiği, hareket alanlarının belirlendiği tabelalı yapılara dönüştürüldü.

Müslümanların yakınlarıyla, komşularıyla, çevresiyle gerçekleştirdiği “O sıcak irşad çalışmaları” artık iptal oldu.

Bu çalışmalar artık yerini, kürsülerden verilen kuru akademik bilgilere ve izin verilen aktivitelere bıraktı.

Oysa Dar’ul Erkam’da bu yoktu. Peki, ne vardı?

Bire bir muhatabıyla ilgilenmek, gözlerinin içine bakmak, yüreğindeki derdi ona aktarmak, sıkıntılarını sormak, irtibatı devam ettirmek, örnek olmak, model olmak vardı…

Sivil Toplum Kuruluşlarının çalışmalarında ise “Hatip konuşuyor, sonra çekip gidiyor; dinleyici de dinliyor ve sonra dağılıyor..

Tüm bunlarla beraber, Sivil toplum modelinin etkin olmasıyla, Müslümanların öncelikleri, müfredatı, metodu ve hatta kullandıkları literatür de tamamen değişmiştir.

Tüm çalışmaların adeta, Piknik, Anaokulu, Yardım dağıtma gibi alanlara hapsedildiği görülmektedir.

Ayrıca, “ibadet için, kulluk için var olma” hakikati, STK’laşma sonucu, Sivil Toplum Kuruluşu için var olma.” tehlikesini de peşinden getirmiştir.

Önceleri; “Dernekleşme” nin önünü açanların, bunu kolaylaştıranların “gerekçeleri” üzerinde düşünür, teorikte birçok şey söyler dururduk.

Konuyu “İtikadi düzlemde değerlendirip” red ve kabulle işin içinden çıkanlarımız bile oluyordu.

Ama bunun bir de toplumsal sonuçlarının da izah edilmesi gerekiyordu.

Şunu gördük ki “Dernekleşmeyle herkes kendi dünyalarını kuruyor, orada mutlu bir azınlık olarak hayatlarını devam ettirmeyi tercih ediyor..”

“Birlik beraberlik, işbirliği..” ifadeleri gerçekleşmesi artık imkânsız ama dilden de düşmeyen ütopyalar halini alıyor.

Gözünün üstünde kaş gibi hikâyelerle, kimseye mahkûm değilim anlayışıyla küçük gettolar haline gelen dernekçikler araçsallığını yitirdiğinden nitelikli bir İslami hareketin gelişimini de erteletiyor.

Belli bir noktaya kadar imkân olarak gördüğümüz “bu organizasyonlarla olan ilişkimizi” biraz daha Allah’tan korkarak, hesap verme endişesiyle yeniden gözden geçirmeyi denemeliyiz.

Müslümanlar “İdeal ve alternatif bir topluluk olmak” istiyorlarsa, Cemaat olmanın bütün imkânlarını aramalarıdırlar.

Cemaat; Müslüman’ın barınağıdır, onun kıymeti çok çok iyi bilinmelidir. Cemaatin kıymetini bilmeyenler, “Vahyin bilgisini ve çizdiği hedefi de” yeteri kadar anlayamaz.

Mekke döneminde, İslâm’ın tebliği ve hâkimiyetine yönelik faaliyet alanı olarak tek kurum vardı: 

“Erkam’ın Evi.. (Dar’ul Erkam) 

Bu ev, tüm fonksiyonlarıyla “Hem mescit ve hem de mektep” görevi yapıyordu.

Kâfirlerin ‘Müdahalesinden ve Kontrolünden’ tümüyle uzak bu özgür kurum, insanı hem nefsinin hevâsına kul olmaktan ve hem de tâğutların kulu-kölesi haline gelmekten koruyan bir “Kale” idi.

Bizler de bugün Dar’ul Erkam’ larımızı inşa etmeli, insanlığa umut olacak birlikteliklerin tek sağlıklı yolu olan kardeşlik, imandaşlık temeli üzerine bu yapıyı kurmayı ne pahasına olursa olsun tekrar denemeliyiz.

Olumsuz örnekler asla “Biz” olma arayışımıza engel olmamalı, Fatiha suresinin işaret ettiği hakikatten vaz geçilmemelidir.

“Biz (ler) yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen’den yardım dileriz.” (Fatiha suresi 5. Ayet meali)

Kaynak: Milat Gazetesi

 

 

 


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın