SABIR; Allah Sevgisi ve Bir Çocuğun Ölümü

Sabır, Allah Sevgisi ve Bir Çocuğun Ölümü

Bir hafta önce bu gün 4 yaşındaki oğlu vefat eden Akide kardeşim ve Dava arkadaşım Hasan Erat beyin “Evlat acısına karşı sabır ve metaneti anlatan bir yazı” yazmamı rica etmesi üzerine aşağıdaki makalemi kaleme aldım.

Umulur ki bir merhem bir ilaç olur. Rabbim kardeşime ve eşine sabrı cemil versin. Aminnn

ALLAH SEVGİSİ NEDİR?

Allah’a iman, Allah sevgisi ve Sabır arasında Organik bağ vardır.

Sözlük anlamı olarak Sevgi, (Arapçası muhabbet /mahabbet), “Buğzun zıddı” olarak tanımlanmaktadır. Buğz ise; “Düşmanlık hissi, nefret, kin, içten düşmanlık göstermek” anlamına gelir.

Allah’a iman eden ve Onu canı gönülden seven bir Müminler için Rabbimiz diyor ki;

“Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’ın adı anıldığı zaman kalpleri titrer. Kendilerine Onun ayetleri okunduğunda imanları artar ve onlar yalnız Rablerine tevekkül ederler.” (Enfal suresi 2. Ayet)

Kur’an-ı Kerim’de Sevgi / muhabbet söz konusu edilirken bir ayette,

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir kavim getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler” (Maide suresi 54. Ayet)

Bu ayetin devamında Rabbimiz dedi ki;

“Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı vakarlıdırlar; Allah yolunda cihad ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lutfudur.” (Maide suresi 54. Ayetin devamı)

Burada, Allah’ı seven, Allah’ın da kendilerini sevdiği kulların, müminler karşısında alçak gönüllülüklerinden, inkârcılar karşısında onurlu duruşlarından övgüyle bahsedilmektedir

Bu ayette aynı zamanda, Sevgi’nin hem “Allah’a” hem de “insana” nispet edildiği görülmekte ve Allah ile kullar arasındaki karşılıklı sevgiye vurgu yapılmaktadır.

Bu ayeti dikkate aldığımızda, “Allah’a nispet edilen sevgi” Allah’ın, takva sahiplerini, iyilik severleri, tevekkül ehlini, sabırlı davrananları, adaletli olanları, Hz. Peygamber’e uyanları çok sevdiği;

İnkârcıları, zulüm ve haksızlık yapanları, günahlarda ısrar edenleri, büyüklük taslayıp gerçeklere karşı çıkanları, nankörleri, hainleri, aşırılığa sapanları, şımarıkları ise hiç sevmediği beyan edilmektedir.

“İnsana nispet edilen sevgi” nin söz konusu edildiği ayetlerde ise “Allah sevgisi, iman sevgisi, müminler arasındaki sevgi” gibi sevgi türlerinden övgüyle söz edilmekte,

Fakat buna karşılık insanın “Dünyaya, mala mülke, geçici hazlara aşırı düşkünlüğü, hak etmediği halde övülmeyi ve çirkin olan şeyleri ifşa etmeyi” sevmesi eleştirilmektedir.

Allah’ı sevmenin başlıca alametinin “Peygamber’e bağlılık ve onun yolunu / metodunu izlemek” olduğu ifade edilmektedir.

"Ey Muhammed, de ki: Allah'ı seviyorsanız buna uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Al-i İmran 31. Ayet)

Rasulullah (sas) de şöyle buyurmuştur:

Sizden biriniz beni annesinden-babasından, çoluk-çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.” (Buhari, Sahih, İman, 2/8)

Ebu Rezin el Ukayli: "Ey Allah'ın Rasulü, İman Nasıl olur?" diye sorunca Resulullah (sas) buyurdular ki : "Allah ve Rasul’ünün sana her şeyden daha çok sevimli olmasıdır…” (Taberani, Müsned Eş-Şameyeyn 385)

Bakın Rasulullah (sas) efendimiz ne diyor:

“Sizden biriniz kendisi için sevip istediğini kardeşi için de istemedikçe iman etmiş sayılmaz” (Müsned, I, 89; Buhari, İman, 7; Müslim İman, 71, 72)

Ve yine dedi ki (sas):

“Sevdiğini Allah için sevmek, yerdiğini de Allah için yermek imandandır” (Buhârî, “Îmân”, 1)

SABIR NEDİR?

Sözlük anlamı itibariyle Sabır; “Engellemek, hapsetmek, güçlü ve dirençli olmak” diye tanımlanır.

Istılahi anlamı ise; “İtidali muhafaza etme, Tahammül gösterme, Acıya katlanma, Göğüs germe, Sıkıntı ve meşakkatlere karşı soğukkanlılıkla mukavemet etme, Aklın ve dinin gösterdiği yolda sebat etme..” manalarına gelir.

Ebu Malik el-Eş’ari’nin naklettiğine göre, Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
”Namaz bir nurdur, Sadaka bir burhandır, Sabır bir ışıktır.” (Müslim, Taharet, 1)

İMTİHAN VE SABIR

İnsanı, hayatı ve kâinatı yaratan şanı yüce Allah, kullarını zaman zaman çeşitli şekillerde imtihan edeceğini Kur’an da ifade etmiş ve şöyle demiştir:

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz.” (Bakara suresi 155. Ayet)

Biz kiminizi kiminiz için imtihan vesilesi yaptık ki bakalım sabredecek misiniz.” (Furkan suresi 20. Ayet)

“Andolsun Biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz.” (Muhammed suresi, 31. Ayet)

Şu rivayete dikkatlerinizi çekmek istiyorum kardeşlerim:

Enes b. Malik (ra) anlatıyor: “Hz. Peygamber(sav) bir kabrin başında ağlamakta olan bir kadına rastladı ve ‘Allah’tan kork ve sabret. ‘ dedi. Kadın, “Git başımdan, başıma gelen musibeti sen yaşamadın” diye cevap verdi.

Bu kadın, Hz. Peygamber’i tanımıyordu. Kendisine, Onun Peygamber (sav) olduğu söylendi.

Bunun üzerine kadın Hz. Peygamber’in (sav) kapısına gitti, kapıda bekleyen herhangi bir görevli de yoktu.

Peygamberimize; “Seni tanıyamadım.” dedi.

Peygamber Efendimiz de Ona, ‘Sabır, ancak (musibetin) ilk başa geldiği anda (olmalı) dır.’ buyurdu. (Buhari, Cenfuz, 31; Müslim, Cenaiz, 15)

Şu ayette Rabbimiz adeta imtihan edileceğimiz şeyleri bize bir bir açıklamakta:

De ki: Eğer Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz  bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, Rasul’ünden ve O’nun yolunda cihaddan daha sevimli ise artık Allah’ın (Azap) emri gelinceye kadar bekleyin.(Tevbe suresi 24. Ayet)

Mademki ömür boyu imtihan söz konusu olacaktır O halde imtihanlar karşısında takınmamız gereken tavır ne olmalıdır bir de bunu ifade eden ayetlere gelin bir göz gezdirelim:

“Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, "Doğrusu biz Allah’a aitiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz" derler.” (Bakara suresi 156. Ayet)

“Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın, (sınırlarda) nöbetleşin. Allah’tan korkun. Umulur ki kurtulursunuz.” (Al-i İmran suresi, 200. Ayet)

“Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler.” (Hac suresi, 35. Ayet)

“Bugün Ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenlerdir.” (Mü’minun suresi 111. Ayet)

Ayetlerde gördüğünüz gibi imtihanlar karşısında takınmamız gereken tavır olarak SABIR teşvik edilmektedir.

PEKİ, SABRIN KARŞILIĞINDA NE VAR?

“İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar.”  (Furkan suresi, 75. Ayet)

 “Öyleyse sen sabret; şüphesiz Allah’ın vaadi haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar sakın seni telaşa kaptırıp-hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesinler.” (Rum Suresi, 60. Ayet)

Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.” (Zümer Suresi, 10. Ayet)

“İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa verilir.” (Kasas Suresi, 54. Ayet)

Kardeşlerim bir de gelin bu konu ile alakalı Rasulullah (sas)’ in sözlerine kulak verelim:

Ebu Said ve Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle demiştir:
“Allah, Müslüman’ın vücuduna batan bir dikene varıncaya kadar meşakkat, hastalık, endişe, keder, acı ve kaygı gibi musibetleri, onun günahlarına kefaret kılar.” (Buhârî, Merdâ, 1; Müslim, Birr, 50)

Rasulullah (sas) dedi ki:

“Mükafatın büyüklüğü, sıkıntının büyüklüğü nispetindedir. Allah Teala bir topluluğu severse onları sıkıntıya uğratır. Kim haline razı olursa Allah da ondan razı olur. Kim de başına gelenden dolayı öfkelenirse gazaba uğrar.” (Tirmizî, Zühd, 56)

“Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve geniş bir nimet verilmedi” (Buhari, Zekât 50; Riḳaḳ, 20; Müslim, Zekât 124)

Ebu Said el-Hudri’den nakledildiğine göre, Rasulullah (sas) şöyle buyurdu:

”Kim sabrederse, Allah ona dayanma gücü verir. Kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ikram verilmemiştir.” (Müslim, Zekat, 124)

Ebu Yahya Suheyb b. Sinan’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resulullah (sas) dedi ki;
“Müminin durumu ne hoştur! Her hali kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hal geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına sıkıntı gelecek olursa ona da sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd, 64)

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Rasulullah (sas) şöyle demiştir:
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Mümin bir kulumun dünyada sevdiği dostunu aldığım zaman, o kimse (sabrederse ve) Allah’tan ecir beklerse onun karşılığı cennettir.” (Buhari, Rikak 6)

Muhterem kardeşim şu rivayet hepimizi derin derin düşündürmeli:

Ata İbni Ebi Rebah’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:

Abdullah İbni Abbas (ra) bana:

– Sana cennetlik bir kadın göstereyim mi, dedi. Ben:

– Evet, göster, dedim. İbni Abbas şöyle dedi:

Şu (iri yarı) Habeşi kadın var ya, İşte bu kadın (bir gün) Nebi (sas)’e geldi ve:

– Beni sara (hastalığı) tutuyor ve üstüm başım açılıyor. İyileşmem için Allah’a dua ediniz, dedi.

Nebi (sas) ona;

– Eğer sabredersen, sana cennet vardır. Ama yine de sen istersen, sana şifa vermesi için Allah’a dua ederim, buyurdu.

Bunun üzerine kadın:

– Ben (hastalığıma) sabrederim. Ancak beni sara tuttuğu zaman (Şuursuzca çırpınırken avret yerlerim açılıyor) üstümün başımın ne olur açılmaması için dua buyurunuz, dedi.

Nebi (sas) de ona dua etti. (bir daha Avret yerlerini açtığı görülmedi) (Buhari, Merda 6; Müslim, Birr 54)

Kardeşlerim

Yavrusunu, ciğer paresini kaybeden yüreği yaralı anne ve babalar için de son bir örnek daha vermek istiyorum.

Enes İbni Malik (ra) şöyle dedi:

Ebu Talha (ra)’ın hasta bir erkek çocuğu vardı. O evde değilken çocuk hastalanıp öldü. Ebu Talha seferden eve döndüğü zaman:

– “Oğlumun durumu nedir?” diye sordu.

Çocuğun annesi Ümmü Suleym:

– O şimdi eskisinden daha rahat, dedi.

Akşam yemeğini hazırlayıp getirdi. Ebu Talha yemeğini yedi sonra da hanımıyla yattı.

Daha sonra hanımı ona; “Çocuğu defnediniz” dedi.

Ebu Talha sabahleyin doğruca Peygamber (sas)’e gitti ve olup biteni anlattı.

Peygamber (sas):

– “Bu gece eşinle ilişkide bulundunuz mu?” diye sordu.

Ebu Talha:

– Evet, dedi. Peygamber (sas):

– “Allahım, bu ikisine mübarek kıl” diye dua etti.

(Günü gelince) Ümmü Suleym bir erkek çocuk doğurdu. Ebu Talha bana:

– “Çocuğu al, Peygamber’e götür” dedi.

Ümmü Süleym de bir miktar hurma verdi, Peygamber (sas):

– “Çocuğun yanında herhangi bir şey var mı?” diye sordu. Ben:

– Evet, bir kaç hurma var, dedim. Peygamber (sas) hurmaları ağzına alıp çiğnedi. Sonra çıkarıp çocuğun ağzına koydu ve damağını hafifçe ovdu, adını da “Abdullah” koydu.

Buhari’nin bir  rivayetine göre Sufyan İbni Uyeyne; “Ensardan bir kişi, Abdullah’ın dokuz çocuğunu gördüğünü, hepsinin de Kur’an’ı okuyan ve manasını anlayan kimseler olduğunu söylemiştir.” (Buhari, Cenaiz 42)

Kardeşlerim, adı güzel kendi güzel Müslümanlar..

İşte bizleri adam eden, kendimize getiren, eşrefi mahluk yapan bu ayet ve hadisler, bu gün maalesef Türkiye’li Müslümanlarca adeta unutuldu..

Daha doğrusu unutturuldu..

“Unutturuldu derken ne demek istiyorsun kardeşim” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, yanlış okumadınız unutturuldu..

Bazı eksik ve hatalarına rağmen Allah’ın kitabı ve Rasulünün sünnetini Devletin tüm siyasi, ictimai, iktisadi ve sosyal hayatına hâkim, hakem ve hükümran kılan OSMANLI İSLAM DEVLETİ, Allah ve Rasulünün düşmanı kâfirler tarafından yıkıldıktan sonra, malumunuz Fransa, İsviçre ve İtalya’dan ithal edilen kanunlarla LAİK bir devlet sistemi kuruldu.

Bu sistem Laiklik gereği, İslam’ı asla devlet işlerine karıştırmadı. Hala da karıştırmamakta azim ve kararlılık içindedir.

Bunun bir gereği olarak belirlenen Eğitim politikalarında, fertleri ve toplumu LAİKLEŞTİRİLMEK için ne gerekiyorsa yapıldı ve halende yapılmakta.

Adı Milli Eğitim Bakanlığı olan kurumsal yapı, bu amacın tahakkuku için MİLLİ ÖĞÜTÜM BAKANLIĞI misyonunu yüklendi ve maalesef İslami duygu ve düşünceleri öğüte öğüte, milyonlarca LAİK nesil yetiştirildi.

Bunların ana konumuzla ne alakası var diyebilirsiniz. Elbette ki var..

Rasulullah (sas) Medine’de İSLAMİ BİR DEVLET kurduğunda Müslüman sayısı belki 1.000 – 1.500 kişi bile değildi.

Ama 10 yıllık Devlet başkanlığı döneminde Hz. Muhammed(sas), Ensar, Muhacirin yani Ashabı Kiram (Allah onlardan razı oldu) öyle mükemmel bir eğitim siyaseti izlediler ki, Allah’a, Rasulullah’a, Kitabullah’a yani İslam’a aşık yüzbinlerce insan yetişti.

Bu Müslümanlar seni, beni yani Türkü, Kürdü, Acem’i, Rumu, Afganiyi, Berberiyi, Pakistan, Hindistan ve Endonezya’lıyı İslam ile tanıştırdı.

Yani bizleri adam etmek için İstanbul’un misafiri Ebu Eyyub el Ensari (ra) ta buralara geldi değil mi?

Peki, biz ne yaptık?

Mavi gözlü sarı saçlı bir Figür’ün peşine takıldık, kraldan çok kralcı olduk, Demokrasi ve LAİKLİK havarisi kesildik, Onun izinden giden Figüranlarına aldandık, kendi ellerimizle kendi evlatlarımızı öğüttükçe öğüttük ve nihayetinde İSLAM’DAN uzaklaştırdık.

İşte bunun bedeli olarak İslam’dan habersiz bir nesil yetişti, Allah’ı tanımaz Ataist, çocuk tecavüzcüsü, katil, vahşi aptal ve ahmak bir nesil yetişti.

Allah’ı tanımayan, Allah’tan korkmak şöyle dursun Allah’a meydan okuyan bir nesil yetişti.

İşte bu teneke nesil, SABIR nedir hiç mi hiç anlamadı. Neticede anneye isyan, babaya isyan, dedeye isyan, topluma isyan ile hayatını heder eden evlatlarımız oldu.

Haydi gel şimdi ayıkla pirincin taşını..

Son söz olarak bütün Müslümanlara yani kardeşlerime diyorum ki; İSLAM ASLA DEVLETSİZ YAŞANMAZ.. DEVLET DE ASLA İSLAMSIZ YAŞAYAMAZ.

Şanı yüce Allah (cc) İslam ümmetine ve tüm insanlığa Kur’an ve Sünneti hakkıyla tatbik edecek İslami bir Devleti en kısa zamanda tekrar nasip etsin.

Ey İslam’a, İslam hayatını yeniden başlatmaya gönül vermiş, âşık olmuş Davetçi gençler. Rabbim hepimize sabır ve sebat versin. O ihtişamlı günlerin tesisine sizleri de memur eylesin.

Doğru fikirleri, güzel düşünceleri gelin paylaşalım.

Umulur ki paylaşımlardan birisi bir uyurgezeri uyandırır, yada bir gafilin aklını başına getirir veya bir zalimi zulmünden vaz geçirir. İşte bunlardan birisinin getirisi inşaAllah amel defterinize sevap olarak yazılır.

Günümüz Ensar ve Muhacirlerine selam olsun. Sevgi ve Muhabbetlerimle / 01.06.2019

BEKİR YETGİNBAL

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın