Okumasını Bilenlere Çok Şey Anlatan Beş Ayet

Okumasını Bilenlere Çok Şey Anlatan Beş Ayet

Alemlerin Rabbi şanı yüce Allah’a hamd, ölçü ve örnek Rasulüne salât ve selâm olsun.

Binlerce ayeti OKUYUP da hiç bir şey anlamayan insanlar olabildiği gibi, bir ayet OKUYUP da adeta hayatın künhünü anlayan nice güzel insanlar da vardır.

Bir çok sahabe (Allah onlardan razı oldu) OKUMA YAZMA nedir bilmezlerdi..

“İKRA” emriyle Nur dağının Hira mağarasında yeni bir süreç başladı insanlık tarihinde..

Bu “OKU” emrinin muhatabı ölçü ve örnek Rasül (sas) O kadar mükemmel bir OKUMA ameliyesine başladı ki, sadece Okumakla kalmadı bir Okutman bir Öğreten ve bir Öğretmen oldu..

“Bunlar benim Ashabım.. (sohbet halkamın müdavimleri)” dediği tüm Sahabeler de hayatı, vakıaları, eşyayı ve insanı OKUMAYI doğru şekilde anlamayı bu muhteşem Öğretmenden (sas) öğrendiler..

Sadece öğrendiler mi? Elbette ki hayır..

Nasıl nefislerine, aile ve toplum hayatına tatbik edileceğini de gördüler ve Onun (sas) gibi tatbik ettiler..

Burada şu hususa dikkatinizi çekmek ve İslami zihniyetin diğer zihniyetlerden farkını ortaya koymak isterim.

OKUMAK; yaşadığımız dönemin Eğitim Siyaseti çerçevesinde tahsil hayatı geçirmek ve bir Diploma sahibi olmak değildir.

OKUMAK; tanımlanmak yada tarif edilmek istenen bir vakıanın fıtratına mutabık, onunla birebir örtüşen bir fikir ve hüküm ortaya koymak demektir.

İşte DOĞRU OKUMA budur.

Nice Üniversite diploması sahibi kişiler vardır ki, İlk okulu bile okumamış kişi kadar, her hangi bir vakıa hakkında, O vakıanın fıtratına mutabık bir görüş yada fikir beyan edememektedir.

Yani DOĞRU OKUMA yapamamaktadır.

En basit örneği bir “Akar Su” olan ırmağa, birisinin kalkıp “Bu bir Göl’dür..” demesi..

Hâlbuki Göl, suların toplandığı bir havzadır.

Bu husus, ön bilgilere ve doğru bir “Akli Muhakemeye” dayalı vakıa tanımlamasıdır.

İnsan hayatının öncesini, bu hayatın sonrasını da kuşatan bir tanımlama yada fikir ortaya koymak ve ilişki kuracağımız her bir vakıa hakkında ölçü yada kriter sınırlandırması, belirlemesi yapmak istesek karşımıza şu soru çıkmakta:

“Bunu kim belirleyecek, bu sınırlamayı kim yapacak, Bir insan mı, Bir kaç insan mı, Bir meclis mi?”

İşte bu nokta, “İslami zihniyet” ile “İslam dışı zihniyetin” yol ayrımıdır.

İslam Akidesi, “Siyasi” bir akidedir.

Yani bu Akide, tüm hayatı doğru tanımlayan, ihtiyaçları doğru doyuran, problemlere köklü çözümler ortaya koyan yegâne doğru akidedir.

Böylesi vasfa haiz ikinci bir akide yoktur.

Kapitalizm yada Komünizm mi?

Onlar; çakma, sahte, yanlış ve sapık akidelerin sahibi Dünya görüşü ve fikirlerdir..

Buna teveccüh gösterenler velev ki Kral, Kraliçe, İmparator yada Cumhurbaşkanı da olsa da ancak ve ancak zavallı gafillerdir.

Keza Allah’ın kitabı Kur’an, Siyasi bir kitaptır. Allah’ın Rasulü Hz. Muhammed (sas) de Siyasi bir şahsiyettir.

Sadece sözlük anlamı itibariyle bakacak olursak, SİYASET “Gütmek, Çobanlık yapmak” demektir.

Bil fiil Muhammed (sas) de Risalet gelmeden önce dere tepe dememiş hayvalarını gütmüş, Onların çobanlığını yapmıştı..

Istılahi anlamı itibariyle ise SİYASET; İnsanların işlerini FİKREN yada FİİLEN sevk ve idare etmek, gütmek demektir..

Fikren gütme işini bir fert yada siyasi kitle / parti yapabilir ama “Fiilen toplumu gütme” DEVLET denilen bir siyasi varlığa muhtaçtır.

Şimdi diyebilirsiniz ki;

“Ya Bekir amca yine aklımızı allak bullak ettin.. OKUMA ile bu anlattıklarının ne alakası var Allah aşkına?”

Ahh güzel kardeşim

DOĞRU OKUMA ile bu anlattıklarımın o kadar çok alakası var ki yüzlerce örnek versem anlatmakla bitiremem..

Bu gün çevremizde bulunan fertler, topluluklar yada toplum, ister “Akli Muhakemeye” dayalı konularda, ister “Şer’i Muhakemeye” dayalı konularda DOĞRU OKUMA dan o kadar uzaklaştı ki üzülmemek kahrolmamak mümkün değil.

Çünkü YANLIŞ OKUMALAR yanlış kanaatlere vesile olmakta.. Bu da yanlış ameller olarak insanlarımızda tezahür etmekte..

Dolayısıyla da aleyhine olan bir şeyi, lehine olan bir şey sanmakta, Düşmanını dost diye bağrına basmakta..

Yukarıda dedim ki; “Şer’i Muhakemeye dayalı Doğru Okuma..” Bunu niçin dile getirdim?

Çünkü”Şer’i Muhakeme” İslami bir tanımdır.

Müslümanlar için de “Tek bir Doğru Fikir” vardır O da Akidesinden hayat tasavvuruna kadar İSLAM’dır.

İslam şeriatı/yolu yöntemidir.

Haliyle de Elhamdulillah ben de Müslümanım diyen kışinin DOĞRU OKUMA’sı, Şer’i Muhakemeye dayalı OKUMA’dır.

Bir kişinin İlahiyat Fakültesi mezunu ya da Mısır daki Ezher üniversitesi mezunu olması, yüksek lisans ve doktorasını bitirmiş olması Onun her şeyi dos doğru OKUYACAĞI anlamına gelmez.

Çünkü o, mevcut Cahiliye düzenlerinin İslam dışı eğitim siyasetlerinin cenderesinden geçerek O düzen sahiplerinin istediği bir eğitimi öğretimi görmüş, düşünce dünyasını onlar şekillendirmiştir..

Dolayısıyla da İslam’ı, hayatı ve olayları o minval üzere OKUYACAKTIR.

Ama öbür taraftan maddi zorluklar ve imkansızlıklar içindeki bir MEDRESE de 5-10 yıl eğitim gören ilk okulu dahi okumamış bir köylü çocuğu çoban, bir alim olabilmektedir.

Peki, temel fark nedir?

Şayet o medrese, Rasulullah (sas)’in Ashabını yetiştirdiği metod yani yöntem üzere, İslam Akidesini, Kur’an’ı, Sünneti, Fıkhı, Fasih bir Arapça gramer kuralları ile öğretiyor ve eğitiyorsa, O medreseden çok âlimler de çıkar, Devlet adamları da bi iznillah..

Bu konuda mükemmel bir örnek olarak Rasulullah (sas) efendimizin dizi dibinde yetiştirdiği yani üniversite mezunu olmayan MUAZ BİN CEBEL’in (ra) Yemen’e Vali tayin edilmesindeki diyaloğu Ahmed bin Hanbel’in MÜSNED isimli eserinden yada diğer Hadis kitaplarından bir okuyun derim kardeşlerim.

Rasulullah (sas) münafıkların 3 özelliğini bize bildirirken dedi ki;

Konuştuğunda YALAN söyler

Emanet verirsin ONA riayet etmez

Sana SÖZ VERİR, sözünde durmaz.

Hayatı, kişileri, ilişkileri bu kriterlere göre OKUMAK yegâne DOĞRU OKUMA’dır ve böyle OKUMASINI BİLENLER asla yanılmaz, zarara ve hüsrana uğramazlar..

İşte bu “Şer’i Muhakeme yada Mukayeseye Dayalı” bir OKUMA’dır.

Şeriatın “Ş” sinden bile habersiz neme lazımcı fert ve toplumlar bu nedenle hüsran üstüne hüsran yaşamaktadırlar ve BÖYLE GİDERLERSE daha çooook yaşayacaklardır da..

Makalemizin başlığını belirlerken ne yazmıştık?

BİZLERE ÇOK ŞEY ANLATAN BEŞ AYET..

TABİİ Kİ BUNLARI OKUMASINI BİLENLERE.

Şimdi bu 5 ayet üzerinde biraz durmak istiyorum.

KAF SURESİ 17 ve 18. Ayetlerde alemlerin Rabbi şanı yüce Allah (cc) bakın (mealen) ne buyuruyor:

17 / Onun (insanın) sağında ve solunda oturan iki alıcı (melek, bütün yaptıklarını) anında ve sürekli (olarak) yazmaktadır. (Memur melekler onun her söz ve davranışını kayıt yapmaktadır.)

18 / (İnsanın ağzından) Hiçbir söz çıkmasın (ve yazmasın) ki, yanında gözetleyen ve söylediklerini kaydeden (bir melek mutlaka) hazır bulunmasın.

Nur süresinde;

“Ki o (hesap) günü; (herkesin ve özellikle hainlerin) dilleri, elleri ve ayakları kendi aleyhlerinde (her) yaptıklarına dair şahitlik edeceklerdir..” (Nur suresi 24)

Zilzal süresi 7 ve 8. Ayetlerde ise:

7 / “Kim zerre miktarı Hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür..”

8 / “Kim de zerre miktarı Şer işlemişse onu (karşılığını) görür..”

Kur’an’ı ve içinde geçen tüm hükümleri Sünnet yoluyla bize açıklayan ve pratik uygulamalarıyla da örnek ve ölçü olan Rasulullah (sas) efendimiz de dedi ki:

“Üç kişiden kalem kaldırılmıştır;

Erginlik çağına kadar çocuktan,

İyileşinceye kadar akıl hastasından ve

Uyanıncaya kadar uyuyandan..”

(Buharî, Hudud, 22, Talak;11; Ebû Dâvud, Hudud,17; Tirmîzî, Hudûd,1)

Bu ayetler ve Rasulullah (sas) dediği şey bize şunu dillendirmektedir;

Her insan, İRADESİ DAHİLİNDE yaptığı tüm söz ve amellerinde Allah indinde mesuldür.

Kardeşlerim size bazı örnekler vereyim.

Her birimiz insanlık hali arkadaş yada akrabalarımızdan borç alırız ve borç veririz.

Bu ilişkiyi kurarken de “Haftaya veya gelecek ay ödeyeceğim inşaAllah..” diye söz veririz.

Ama gel gör ki bu günlerde çoğu insan “imkanı olduğu halde” borcunu sürekli tehir eder yada savsaklar..

Hani söz üstüne söz, ödeme tarihi üstüne tarih vermişti? Hani söz senetti?

Bunu da bir kenara koydum.. Bir de borcunu inkar eden nice insan var değil mi?

Ey gafil insan, bu sözlerini melekler yazdı, ellerin, ayakların, dilin şahit oldu.

Ne olacak senin ahiretteki ahvalin?

Bir başka örnek:

Bir iş için arkadaşınızla randevulaşıyor ve “Şu saatte şu yerde buluşalım tamam mı? TAMAM…” diyorsunuz..

O saatte sen oradasın.. Ama adam yok.. 10 dakika, 20 dakika, yarım saat geçiyor adam yine yok..

Seni adeta orada ağaç ediyor.

Niye gelmediğini sorduğunuzda hiç bir makul gerekçesi de yok..

Öfkeden deliye dönüyorsunuz, kaybettiğiniz zaman ve harcadığınız para da cabası..

Bu adamın yaptığı, bir ZULÜM değil midir? O bir zalim değil midir?

Ey söz veripte randevusuna gelmeyen adam.. Melekler bunu yazdı.. Bir dünya da şahit var..

Ne olacak senin ahiretteki ahvalin?

Bir örnek daha verelim.

Diyorsunuz ki mesai arkadaşınıza; “Şu parayı sana EMANET etsem, senin bitişik dairedeki akraban Ahmet beye götürüp verir misin?

Adam, “Hay hay abi emrin olur götürürüm..” diyor. Bir iki gün sonra aklınıza geliyor ve arkaşınıza soruyorsunuz:

“Emaneti Ahmet beye verdin değil mi?”

Cevap; “Abi acil bir ihtiyacım çıktı ben onu harcadım, ay başında maaşı alınca ödeyeceğim inşaAllah”

Ey emanete İHANET EDEN gafil adam, zalim adam, hain adam..

Bu fahiş yanlışına bu ihanetine ellerin ayakların şahitlik edecek.. Sağ ve sol omuzundaki meleklerde yazdı da yazdı..

Ne olacak senin ahiretteki ahvalin?

Şu da size bir “uç” örnek:

İstanbul Fatih’te mahalle arasında bulunan “Dibek Cami” yeni yapılıp ibadete açılmıştı.

O hafta da Cumhuriyet’in 75. Yıl kutlamaları yapılıyordu.

Cuma hutbesi içinde, imam efendi’nin “kullandığı bir cümle” benim o anda camiyi terk etmeme vesile oldu. Demişti ki;

“Dünya ve ahiret saadetimizin teminatı Gazi Mustafa Kemal Atatürk..”

Ey imam efendi, bu sözlerini melekler yazdı, ellerin, ayakların, dilin şahit oldu ve dahi ben de şahit oldum.

Ne olacak senin ahirette ahvalin?

Kardeşlerim değerli Müslümanlar

Şimdi diyebilirsiniz ki İSLAM DEVLETİ olmadığı için hep bunlar oluyor..

Ama şunu unutmayın güzel kardeşlerim

Şu an yaşamakta olduğumuz dönemi, İslam tarihinin Mekke dönemine benzetiriz değil mi?

Mekke’de niçin bir tane bile münafık çıkmadı hiç düşündük mü?

Mekke’li müslümanların hepsi de dava mı taşıyorlardı yani SİYASİ ÇALIŞMA mı yapıyorlardı?

Yani Rasullah (sas) in Siyasi kitlesi Ashabı Kiram hareketi içinde mi yer almışlardı?

Elbette ki hayır..

Nice bedevi iman ediyor, çöle çadırına dönüyor, ailesiyle yaşamını devam ettiriyordu.

Yani 40. kişi olarak dava yüklenen ve Siyasi çalışmaya, toplumu değiştirme çalışmasına dahil olan Hz. Ömer (ra) dışında da müslümanlar vardı.

Ve Müslümanlar her ne kadar çöle çadırlarına dönmüş olsalar da “İslami bir yaşantıyı ailece maksimum düzeyde sağlamaya, komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerine, kul hakkına azami özen gösteriyorlardı.

Yani bu günkü sözde müslümanlar gibi “yalama olmuş” bir halleri ahvalleri yoktu..

Özü sözü dos doğru, adam gibi adamlar, şahsiyetler oluyorlardı.

Kardeşlerim buraya kadar size hep kötü ve yanlış yapan insan örnekleri verdim.

Az da olsa iyi örnek olabilecek şahsiyetler yok mu? Elbette ki çok çok var elhamdulillah..

Bunlardan bir tanesini burada söz konusu edip makaleme son vermek istiyorum.

Yıllar önce bir lise talebesiyle tanışmış ve kendisine İslam’ın hakikatinin ne olduğunu anlatmış, Takıyyuddin en Nebhani’nin “Sınırlandırılmış hedefi, fikirleri ve metodu” ile bu lise talebesini tanıştırmıştım.

Bir süre sonra bu genç talebe bana dedi ki:

“Ben eskiden Kur’an ayetlerini okurken KÜFRÜM artardı.. Şimdi ise ayetleri okudukça İMANIM artıyor..”

Arkasından da derdi ki:

“Eskiden yani cahilken ayetlerde geçen hükme karşı çıkar ‘Hangi asırda yaşıyoruz, böyle şey olur mu, ben bunu asla kabul etmiyorum..’ derdim ve küfrüm artardı.. Ama şimdi okuduğum her bir ayet beni daha çok Rabbime ve İslam’a meftun ediyor elhamdulillah..”

Rabbimin hidayeti ve bizim gayretlerimizle davaya kazandırdığımız bu genç talebe şimdi ŞAHİTLİK EDERİM Kİ elhamdulillah ilmi, ihlâsı, feraseti, basireti, cesareti ile Türkiye’de yetişmiş nadide Dava ve Devlet adamlarımızdan birisi oldu.

Rabbim onu korusun. Rabbim ona hayırlı uzun ömürler versin. Ve Rabbim onu Türkiye’deki nice gafillerin hidayetine vesile eylesin.

Unutmayalım ki, bir kavim nefislerindekini İslâm ile yer değiştirmez ise Allah da O kavmin halini ahvalini asla değiştirmez..

İslam Akidesini, İslam düşüncesinin temel dinamiklerini idrak etmemiş ve nefsinde mefhum haline getirmemiş kişilerden ne köy olur ne kasaba..

Nede dava adamı.. Hatta o adamlardan hiç bir cacık ta olmaz..

Rabbim bizlere razı olacağı Salih kullardan olmayı nasip etsin. Bizlere İslam hayatını, bizim vasıtamız ve İSLAM DEVLETİ eliyle yeniden başlatmayı muvaffak eylesin.

Kardeşlerim.. Sizleri sırf Allah rızası için seviyorum.

Es selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu

Kardeşiniz Bekir Yetginbal / 20 Ekim 2020

 


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın