Müminlerin Amellerinin Ölçüsü Ne Olmalıdır, Kim Belirlemelidir?

Müminlerin Amellerinin Ölçüsü Ne Olmalıdır, Kim Belirlemelidir?

Muhakkak ki amellerin kıymet derecelerini de Allah (cc) belirlemiştir.

Bir Müslüman tüm yaşantısında Allah’u Tealanın amelleri için belirlemiş olduğu kıymetlerine ve bunların derecelerine harfiyen riayet etmek zorundadırlar.

Çünkü şanı yüce Allah’ın (cc), kendi belirlediği derecelendirmesine riayet edilmemesini masiyet  / bir isyan olarak değerlendirdi ve biz kullarını bu konuda birçok nas ile uyardı.

Allah’u Teala bize eşya ve amellerden “Helal olanı” temiz ”Haram ve Küfür” olanı ise “Pis-murdar, şeytanın ameli” olarak vasfetti. 

“Deki, pis ile temiz bir değildir, pis-kötü olanın çokluğu hoşuna gitse de. Öyle ise ey akıl sahipleri Allah’tan korkunuz ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide 100)

“O (Resul) onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar.” (Araf 157)

“Kim izzet ve şeref istiyorsa, bilsin ki izzetin ve şerefin hepsi Allah’ındır. Ona ancak temiz söz (kelime-i tevhid) yükselir. Onu da Allah’a salih amel ulaştırır. Kötülükleri tuzak yapanlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.” (Fatır 10)

“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliklerdir. Onlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide 90)

“(Onu yiyecek kimse için) leş veya akıtılmış kan, yahut domuz eti ki, o pisliktir, (haram kılınmıştır).” (Enam 145)

“Onlardan (kafirlerden) yüz çevirin, çünkü onlar murdardırlar.” (Tevbe 95)

“Müşrikler ancak bir pisliktir.” (Tevbe 28)

“Fakat Allah onların davranışlarını (cihaddan geri kalışlarını) kerih gördü.” (Tevbe 46)

“Fakat Allah size imanı sevdirmiş ve onu kalplerinize ziynet yapmıştır. Küfrü fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.” (Hucurat 7)

“Bütün bu kötü olanlar Rabbinin nezdinde sevimsizdirler.” (İsra 38)

Şu halde “Eşya ve Amellerde”, Allah ve Müslüman katında kıymetli olan şey “Mubah ve helal olan şey” dir.

“Haram ve küfür olan bir hususta” ne kadar çok menfaat olduğu görülse de Allah ve Müslüman katında onun hiçbir kıymeti yoktur.

Müslüman öncelikle buna çok dikkat etmelidir.

“Şu yada bu iş haramdır fakat onda çok fayda veya menfaat vardır, öyle ise kıymetlidir, onu alayım yada yapmalıyım..” asla diyemez.

Çünkü Allah (cc) “Müslüman için amelin ve eşyanın kıymetini tespit hususunda sadece faydayı menfaati” bir ölçü kılmamıştır.

Onun ölçüsü ancak ve ancak  helal olmasıdır.

Helal olan her bir şeyde kıymet vardır ancak haramda hiçbir kıymet yoktur. Allah’u Teala bu hususu şöyle belirtmiştir;

“Sana şaraptan ve kumardan sorarlar. Deki, her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için birtakım faydalar vardır, ancak her ikisinin de günahı faydasından büyüktür.” (Bakara 219)

Görüldüğü gibi “Haram-Günah” olan bir yerde “Menfaatin hiçbir kıymeti yoktur.” Ancak helal olan hususlarda menfaatin bir değeri vardır. Bunu da Allah’u Teala şöyle gösteriyor;

“Hayvanlarda sizin için birçok faydalar vardır, ayrıca etlerini yersiniz.” (Müminun 21)

“Biz demiri de indirdik ki, onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır.” (Hadid 25)

İşte böylece Allah’u Teala “Eşya ve Amellerin kıymetlerini” kendi belirledi. Haram olmayan şeylere de elbette ki bir kıymet verdi.

Fakat o kıymetler arasında da ayrı bir derecelendirme yaptı.

Amellerde “Mubah, Mendup ve Farz” ile bir derecelendirme yaptı, aralarında fark olduğunu bildirdi. Şöyleki; Mendup mubahtan üstündür. Farz da menduptan üstündür. 

Allah’u Teala Menduplar arasında ve Farzlar arasında da ayrı bir derecelendirme yapmıştır. Farz-ı ayın ve Farz-ı kifaye vardır.

Farz-ı ayın Farz-ı kifayeden önceliklidir.

Ayrıca Farz-ı ayınlar ve Farz-ı kifayeler arasında da öncelikli olanlar vardır. Yani farklı farklı derecelendirme vardır.

İşte bu dediklerimize delil teşkil eden birkaç ayeti kerime;

“Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah onlara yaptıklarının karşılığını verir. Asla kendilerine haksızlık yapılmaz.” (Ahkaf 19)

Görüldüğü gibi “kişilerin dereceleri” Onların “yaptıkları işlerden ve işlerin derecelerinden” kaynaklanmaktadır. 

“Müminlerden -özür sahibi olanlardan başka- oturanlar ile malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (sevap) vadetmiştir ama mücahitleri oturanlardan daha büyük bir ecirle üstün kılmıştır. Kendisinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Nisa 95-96)

Görüldüğü gibi Allah’u Teala evinde ibadetle oturan bir kimseye sevap vadettiği halde, Allah yolunda malıyla, canıyla cihad edeni derece bakımından çok daha üstün kılmıştır.

“Siz hacılara su vermeyi ve mescidi haramı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad etmekle bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah katında eşit değildirler. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda malları ve canları ile cihad edenler derece bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.” (Tevbe 19-20)

Bilindiği gibi hacılara su vermek ve Mescid-i Haram’ı  onarmakta çok sevap vardır. Fakat bu amel, derece bakımından asla Allah yolunda cihad gibi değildir.

Allah yolunda cihadın derecesi çok çok daha üstündür. Bunun böyle olduğunu da “İnsan Aklı” değil Allah (cc) tayin etmiştir. 

Allah’u Teala belirlemiş olduğu kıymet derecelendirmesine riayet etmemeyi ise masiyet yani isyan olarak vasfedip “böyle yapanları çok şiddetli bir azapla” uyarmıştır. Şöyle ki;

“Deki, Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesata uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler, size Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah emrini (azabını) getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe 24)

Bu hususta Resul (sav)‘den şu hadis rivayet edilir;

“Ömer (ra); Ey Allah’ın Rasulü! Sen bana nefsim hariç her şeyden daha sevgilisin.” deyince Rasulullah (sav) hemen şu cevabı verdi; “Hayır! Nefsimi elinde tutana (Allah’a) yemin olsun ki, ben sana Nefsinden de sevimli olmadıkça (imanın tam olmaz).” (Buhari)

Bilindiği gibi anne-baba, kardeşler, eşler, akrabalar, helalinden kazanılan mallar, meşru iş ve ticaret, helalinden elde edilen meskenler ve kişinin kendisi hepsi birer kıymettir.

Müslüman onlara ilgi duyabilir, sahiplenebilir ve sevebilir. Ayrıca bunlarla ilgili bazı sorumlulukları da vardır.

Ebeveynine ihsanda bulunmak, eş ve evlatlarının nafakasını temin etmek, fakir ve mağdur kardeşlerine ve akrabasına ihsanda bulunmak, sıla-i rahmi korumak, helal malını ve evini muhafaza etmek ve helal yoldan rızkın temini için çalışmak bir Müslüman’ın üzerine farzdır.

Evet, bunların hepsi de birer kıymettir. Ancak Allah’u Teala bazı kıymetleri, bu kıymetlerin çok çok önüne geçirmiştir.

O da; Allah ve Rasulünü sevmek ve Allah yolunda cihaddır. Allah ve Rasulünü sevmenin gerçek anlamı ise, Rasulullah’ın getirdiği şeriata harfiyen ittiba’dır, tabi olmaktır.

Rasulün getirdiği Şerîata “İttiba olmaksızın” Allah ve Rasulünü sevme iddiası bomboş bir iddia olur.

Zira bu sevginin karşılığı “Allah’ın da bizden razı olması, bizi sevmesi” dir.

Buna ulaşmanın yolunun da “Rasulullah (sav)’in getirdiğine harfiyen tabi olmak” yani ittiba etmek olduğunu da yine Allah’u Teala şöyle bildirdi;

“Deki, Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Ali İmran 31)

(Bu makale alıntıdır. BY)

ÇOK ÖNEMLİ BİR NOT:

Bu konu ile direk bağlantısı nedeniyle aşağıdaki Linkte bulunan makaleyi de MUTLAKA ama mutlaka okumanız gerekiyor ki sende de İSLAMİ ZİHNİYET oluşsun. Saygılarımla (Bekir Yetginbal)

https://bekiryetginbal.com/menfaatcilik-pragmatizm-sen-ne-kadar-pis-bir-olcusun/

 

 


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın