Kur’an-ı Kerim’e Küs Müslümanlar

Kur’an-ı Kerim’e Küs Müslümanlar

Alemlerin Rabbi olan Allah (cc), Ona ve Resulü’ne (sas) iman etmemiz ve İslam’ı bir hayat sistemi olarak kabul etmemizle birlikte, bize bir çok mesuliyetler de yüklemiştir.

Bu mesuliyetler, sadece nefsimizle ya da ailemizle ilgili şeyler değildir.

Bunların çerçevesini ve çapını da Allah-u Teala belirlemiş, akrabalarımız, komşu ve arkadaşlarımızla ilgili sınırlarını da yine bize yüce Rabbimiz bildirmiştir.

Hatta bu mesuliyetler, Müslim ya da Gayri Müslim tüm insanları içine alacak bir büyüklüğe, bir çapa ulaşmıştır. Ona sonsuz defa hamdu senalar olsun.

Madem ki, “mesuliyetler çerçevesi” Rabbimiz tarafından çizildi, bunlar nelerdir ve nereden öğreneceğiz sorusunu, insanoğlunun mutlaka soracağını bilen Allah (cc), insanlık tarihi boyunca, Nebi, Resul ve Kitaplar göndermiş, mesuliyetlerin yazılı yönünü kitaplarda, uygulama yönünü ise Nebi ve Resulleriyle bize ulaştırmıştır.

Mesuliyetlerimizle ilgili tüm fikri ve fiili boyutlar Allah (cc) tarafından belirlenmiştir. İslami Literatürde, “işin Fikri boyutuna Şer’i hükmü, Fiili boyutuna ise Tatbik metodu” diyoruz.

Mesela, bir mesuliyetimiz olarak Kur’an-ı Kerim’deki, “Namazı kılın” emrini/fikrini, Resulullah (sas) efendimiz, “Benim kıldığım gibi namazınızı kılın” diyerek de tatbik metodunu bize uygulamalı olarak bizzat göstermiştir.

İman ettik ki, son kitap Kur’an-ı Kerim, son Resul Muhammed Mustafa (sas) dir.

Buna binaen Rabbimiz, imanın esası olan “Tevhid kelimesi” nde, kendi adı ile son Resulü Hz. Muhammed’in (sas) adını yan yana getirip, birleşik bir ifade olarak, “La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah” halinde ortaya koydu. Bunu inkar edene ise “kafir” dedi.

İşte Hz.Muhammed (sas)’ in bizim için ölçü ve örnek olan tüm sözleri, davranışları hatta “sükutu”, Kur’an-ı Kerim’den sonra bizim için ikinci ana kaynak olmuş ve “Resul’ünün Sünneti” diye ifade ettiğimiz “ikinci ana kriterimizi” teşkil etmiştir. (bakınız: https://bekiryetginbal.com/resulunun-sunneti/)

Birinci ana kaynağımız Kur’an da geçen mesuliyetlerimize burada değinmek istemiyorum. Çünkü bu mesuliyetlerin neler olduğunu isteyen her kişi Kur’an-ı okuyarak öğrenebilir.

Bu yazının konusu, bu mesuliyetleri detaylıca göstermek değildir. Peki nedir?

Makalemizin başlığıyla yani, Kur’an-ı Kerim ile küsülü olanlar ile alakalıdır.

Ne demek Kur’an-ı Kerim ile küsülü olmak? Küsme, insanlar arasında olmakta değil mi? Sözlük anlamı ve fiiliyatı itibariyle “küsmek nedir” buna bir bakalım.

Küsmek; muhatabı ile konuşmamak, onunla hiç bir alaka kurmamak, ona sırtını dönmek, onun isteklerine duyarsızlık göstermek anlamlarına gelmektedir.

Yaşamakta olduğumuz şu toplumda, sizin de yapabileceğiniz basit bir araştırma yaptım. Yaklaşık olarak 100 kişiye şu soruyu yöneltim:

“-Bu yaşına kadar, Kur’an-ı Kerim’in mealini, ilk sayfasından son sayfasına kadar, bir defa olsun hiç okudun mu yani bir Meal Hatmi yaptı mı?”

Bu sorunun muhatabı 100 kişiden, yaklaşık 95 kişi “HİÇ OKUMADIM” dedi..

Aman ya Rabbi ! bu ne korkunç bir oran değil mi?

“Elhamdulillah ben de Müslümanım” diyen insanlarımız, Allah’ın(cc) kelamı, bize hitabı olan bu kutsal kitabı, ilk sayfasından son sayfasına kadar, bir defa olsun hiç okumamış.

Bu nasıl iştir? Nasıl olurda bir Müslüman Rabbinin kendisine ne dediğini merak etmez, şu defalarca öpüp başına koyduğu Kur’an mealine sırtını döner?

Arada sırada ya da mübarek gün ve gecelerde Arapça’ sını okuduğu bu yüce kitabın, mealine duyarsızlık gösterir ve mealiyle hiç alaka kurmaz?

Bir insan, küsülü olduğu ile hiç alaka kurmaz, onunla konuşmaz ve ona yüzünü değil sırtını döner değil mi?

“Üç günden fazla küsülü durmak helal değildir, üç günden fazla küsülü duran kimse, ölünce cehenneme gider” diyen, Müslümanların “birbirlerine bile” küsülü kalmasına asla razı olmayan Resulullah (sas)’ in bu hadisini hiç duymadı mı?

İşte bunun için ben, bu acınası durumdaki kardeşlerimize, bu Kur’an Kerim’in kendilerine ne dediğini anlama gereği duymayanlara,  Kur’an-ı Kerim’e küs Müslümanlar diyorum.

Eğri oturalım ama lütfen gel doğruyu konuşalım;

“Canım kardeşim sen, Kur’an-ı Kerim’in mealini, ilk sayfasından son sayfasına kadar, bir defa olsun, bu yaşına kadar hiç okudun mu?”

Şayet senin de cevabın, “Hayır hiç Okumadım” ise, bu makale senin için bir dönüm noktası olsun ve şu an itibariyle okumaya başla inşallah güzel kardeşim tamam mı, söz mü?

Bakın yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz ne diyor:

“Siz benim kitabım (sosyal hayatınızı buna göre düzenlemenizi emrettiğim)Kur’an a sırt çevirirseniz, bende size sırtımı çeviririm ve her birinizin arkasına bir şeytan musallat ederim.” (Zuhruf suresi 36 ayet)

Evet, etrafımızda Kur’an-a sırt çeviren insanların yaptıkları işlere baktığımızda görüyoruz ki, hep şeytanice işlerdir ve şeytan onlardan razıdır.

Arapça bilmeyen her kavim için, Kur’an-ı Kerim’in anlaşılması ancak onun tercüme edilen mealini okumakla mümkün olmaktadır. Bu nedenle, onun mana ve muhtevasını tamamen anlayan, Kur’an-a meftun olur, aşık olur.

Anlaşılmaması ise, tüm insanlık için, özellikle de Müslümanlar için çok büyük bir hüsrandır. Nitekim, toplum ve birey olarak şu an, bu hüsranın acılarını çokça yaşamaktayız.

İnsan, mahiyetini anlamadığı şeyin kadri kıymetini de hiç bilmemekte değil mi?

Bu duyarsızlığa, bu kadir kıymet bilmezliğe adeta isyan etmemek ve özellikle de Müslümanların bu gün içinde bulundukları bir dünya “yanlış yaklaşımlar karşısında” bir çok uyarılar yapmamak mümkün mü?.

Rabbim bizleri de, Kur’an-ı Kerim’in kadri kıymetini bilen ve mucibince amel edenlerden eylesin inşallah. Amin

Kardeşiniz Bekir Yetginbal

ÖNEMLİ NOT: Bu konu ile bağlantılı olan ve aşağıdaki Link’te bulunan makaleyi de mutlaka okumanızı istirham edeceğim. Saygılarımla

https://bekiryetginbal.com/kuran-i-kerimin-kadri-kiymetini-bilmek/

 


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın