Korona’nın Hatırlattıkları / M. Beşir Eryarsoy

Korona’nın Hatırlattıkları / M. Beşir Eryarsoy

İçinde bulunduğumuz şartlarda ve bu karantina halinde bir takım düşüncelerimi paylaşmak istedim. 

Bu vesileyle hatırlatacağım iki hadise ile ilgili duruşu günümüze taşımanın, mümin olarak onlardan gerekli ibretleri çıkarmanın çok önemli olduğuna inanıyorum.

Hatırlatmak istediğim BİRİNCİ ÖRNEK;

Yunus Aleyhisselam hadisesidir.

Yunus Aleyhisselam kavmini Allah'a davet etmek yolunda elinden gelen bütün gayreti, Allah'a karşı sorumluluğunu yerine getirmek maksadıyla sonuna kadar ifa etti.

Ancak bunun kavmine herhangi bir fayda sağladığını göremedi.

İlahi azabın bunları gelip yakalama Vakti'nin yaklaştığını anlayınca arasında kalmayarak azaptan kurtulmak için aralarından ayrılmak kararını verdi.

Ancak bir Nebiye yakışan Rabbanî emir ve izinden sonra bu kararı almak ve uygulamak olmalıydı

Ama Yunus Aleyhisselam, azabın geleceğini bilmesinin ayrılması için yeterli bir sebep olacağını düşünmüştü ve kavminin yanından ayrılıp gitti.

Aralarından uzaklaşmak ve azaplarını  görmemek  için  bir gemiye bindi. 

Gemidekiler belli bir kişinin günahı sebebiyle geminin hareket edemediğini tespit edince Yunus Aleyhisselam bu kişinin kendisinden başkası olmadığını fark etmekte gecikmedi ve çekilen kura neticesinde gemiden atlamak zorunda kaldı.

Denizde olan birisinin bir şekilde hayatını kurtarmak ümidi vardır ancak Yunus Aleyhisselam'ın bu ümidi de tüketildi.

Bir balık onu yuttu ve denizin diplerine kadar onu indirdi.

Yunus Aleyhisselam'ın son derece sınırlı bir  alan olan balığın karnı içerisinde hiç kimsenin imdadına yetişemeyeceğini anlamakta elbetteki  gecikmedi. 

Hiçbir çabanın, hiçbir çarenin, fayda veremeyeceğini de kesin olarak anladı. 

Yunus Aleyhisselam dâhil kendisine dua edenleri nerede ve hangi durumda olursa olsun dualarını işiten Rabbini unutmamıştı.

Ama bu sefer farklı bir durumda Cenabı Allah'ın farklı bir tecellisini bekledi.

Allah'ın izni olmadan yapmış olduğu hareketin Bir Nebi olarak kendisine zulmetmek olduğunu elbetteki idrâk etti.

Denizin dibinde balığın karnındaki karanlıklar içerisinde:

"Senden başka hiç bir ilah yoktur Ben gerçekten zalimlerden oldum" diye

Hem yaptığı hatayı itiraf etti hem de Allah'tan af ve mağfiret diledi,  hem de şanı yüce Allah'ın kendisi gibi aciz ve çaresiz kalmış bir kulun tevbesini, duasını ve niyazını görüp işittiğini ve onun kendisine dönüşü kabul edeceğini bütün kalbiyle idrak etmiş ve buna inanmıştı.

Yunus aleyhisselam'ın sınavında yapabileceği her şeyi yaptığı kanaatine sahip olduktan sonra karşı karşıya kaldığı bu durumda yine de Allah'tan başka sığınacak hiçbir sığınağının olmadığını idrak etmişti.

Şimdi kendimizi düşünelim:

İçinde bulunduğumuz bu karantina, hiç şüphesiz denizin dibindeki balığın karnıyla kıyas edilemeyecek kadar rahattır.

Fakat içinde bulunduğu şartlarda da Rabbini bütün samimiyetiyle hatırlayan ve bütün samimiyetiyle Rabbine dönem Yunus Aleyhisselam örneğini Biz de hatırlayalım.

Bütün tedbirlerimizi almış olmakla birlikte -en azından çoğumuzun böyle olduğunu zannediyorum- Rabbimize dönmeyi, ona yalvarıp yakarmayı, bu belayı üzerimizden def etmekle birlikte kendisine dönmek için bir vesile kılması için niyaz etmeyi ihmal etmeyelim. 

Hatırlatmak istediğim İKİNCİ ÖRNEK; 

Rasulullah efendimizin hicretinden mağarada en yakın arkadaşı ve en büyük sahabesi Ebubekir radiyallahu anh ile birlikte yapayalnız idiler,

kendilerinin yakalanmaları halinde yakalayanlara vadedilen ödül peşinde olan amansız takipçiler, mağara ağzının tam yukarısına gelip dayanmamışlardı.

Ebu Bekir radıyallahu anh'ın ifadesiyle "onlardan birisi ayakucuna bakacak olsaydı onları görecekti."

Onların da Yunus Aleyhisselam gibi gidecek, kaçacak bir delikleri kalmamıştı.

Balıkların karnını andıran küçücük bir mağara içinde idiler ve dışarı çıkmak şöyle dursun kafalarını uzatıp dışarıda ne oluyor ne bitiyor görebilmek imkânları dahi yoktu.

Boğazı Hatta Efendimize bir zarar gelir korkusu ile Ebu Bekir'in ağzından:

"Neredeyse bizi yakalayacaklar" anlamında sözler dökülüp üzülmekte olduğunu anlayan Efendimiz ona: "Üzülme, Allah Bizimle!" diyerek teselli etti.

Gerçekten de böyle bir vaziyette insanın bir sığınağının olması, sığınacağı Rahim bir Rabbinin olduğunu bilmesi,

Bütün çarelerin ve imkânların onun elinde olduğunun şuuruna varması… insana bir başka ferahlık, bir başka huzur, bir başka mutluluk veriyor. 

Biz de maneviyatımızı bozmayalım, morallerimiz yüksek olsun, ümitlerimiz asla kırılmasın.

Muhammed Ümmetini ve bütün kâinatı bilen, hallerinden haberdar olan yüce Allah'ın bizimle beraber olduğu şuuruyla O'na dönelim, yalvarıp yakaralım ve fakat yine Kur'an-ı Kerim'de olumsuz örnek olarak verildiği gibi

"Denizdeyken gemileri korkunç fırtınalara yakalanınca Allah'a yalvaran ama karaya çıktığı zaman verdikleri sözleri unutarak Allah'a yakarırken hangi taahhütlerde bulunduklarını hatırlamayarak isyankârlıklarına kaldıkları yerden devam eden kimseler" gibi olmayalım. 

Bu Karantina bizim Allah'la olan ahdimizi yenilememize, Ona bütün varlığımızla, Benliğimizle dönmemize, Acizliğimizi, Çaresizliğimizi, kısaca Kulluğumuzu hatırlayarak  Ona her şeyimizle teslim olmamıza bir vesile olsun. 

Bunu yapabildiğimiz takdirde göreceksiniz bu “musibet” bizim için “çok hayırlı” olacak, “çok güzel neticeler” ile hem kendimize hem beşeriyete dönmek imkânına sahip olmuş olacağız.

Cenabı Allah bu hadiseden ve geçtiğimiz bütün sınavlardan her zaman bizleri başarılı ve hayırlı neticeler ile geçmek imkân ve lütfunu bahşetsin.  

Amin  / 31 Mart 2020

Yazan: M. Beşir ERYARSOY

Kaynak: Facebook Paylaşımından


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın